İzlendikten sonra ''işte sinema bu'' dedirten adalet konulu filmler listelendi. İşte, adalet temalı 20 dikkat çekici film:
1/21
Adalet ile ilgili en iyi 20 film
2/21
1.Ox-Bow Olayı / The Ox-Bow Incident (1943) Yönetmen William A. Wellman'ın elinden çıkmış 1943 yapımı bir western klasiği olan “Ox-Bow Olayı”, kışkırtılmış bir kitlenin masum olup olmadıklarıyla ilgilenmedikleri sanıkları linç etmeye çalışmasını anlatır. Bir söylentiyle ayaklanan kasaba halkı katil olarak yaftaladıkları üç adamı yakalayıp linç etmek için harekete geçerler. Hatta şerif yardımcısı bile onlara katılmıştır! Ancak aralarındaki iki kovboy diğerlerinden farklı olarak bu yapılanın meşruluğundan şüphe duymaktadırlar.
3/21
2. 12 Öfkeli Adam / 12 Angry Men (1957) Önyargı üzerine yapılmış en müthiş filmdir “12 Öfkeli Adam”. Amerikan hukuk sisteminde belirleyici bir öneme sahip olan jüri sistemini merkezine alır. Film bir cinayet davasında jüri koltuğuna oturmuş birbirinden çok farklı fikir ve konumlarda bulunan oniki sıradan adamın saatlerce süren jüri toplantısına odaklanır. Kamera bu odanın içindedir sürekli ama izleyici bir an bile sıkılmaz. Oldukça çabuk ve kolay geçeceğine inanılan oylama 8 numaralı jüri tarafından sürüncemeye çekilir. Çünkü o, mahkeme salonunda dinlediklerine ve sunulan tüm kanıtlara rağmen zanlının cinayeti işlemiş olduğuna ikna olamamıştır. Diğerleri kararlarını vermiştir ama onun kafasında cevap bulamadığı sorular vardır. Sisteme göreyse oniki jürinin tamamı aynı fikirde olmalıdır. 8 numaranın şüphesi ve her şeye rağmen muhalefetiyle büyük bir tartışma başlar.
4/21
3. Bir Cinayetin Tahlili / Anatomy of a Murder (1959) Hollywood'un çok iyi eserler çıkardığı ve adalet kavramının genlerine inebilmeye olanak sağlayan bir tür olan ‘mahkeme filmleri'nin kuşkusuz en iyilerinden biridir Otto Preminger'in yönettiği 1959 yapımı “Bir Cinayetin Tahlili”. Daha önce 10 yıllık bir süre boyunca bölge savcılığında görev almış olmasına rağmen bir şekilde orada barındırılmamış ve mecburen bir küçük kasaba avukatı olarak kariyerini sürdürmek zorunda kalmıştır Paul Biegler. Çok ses getirecek sansasyonel bir davayı biraz da eski çalıştığı insanlarla karşı karşıya gelmek adına kabul eder… Sanık Teğmen Frederick Manion, eşine tecavüz eden bar işletmecisi Quill'i öldürmek suçuyla yargılanacaktır. Frederick ukala bir adamdır ve karısına tecavüz eden adamı aynı akşam tanıkların huzurunda vurarak öldürmüştür. Biegler için zor bir davadır. Özellikle de Ferederick'in fazla fiyakalı olan karısı Laura Manion ile tanıştığında bu daha da netleşir. Avukat, Laura Manion'ı bir kurban olarak göstermek, Frederick'in cinayetini de anlık bir öfke patlamasına ve ağır tahrike bağlayabilmek için epey uğraşır.
5/21
4. Rüzgarın Mirası / Inherit The Wind (1960) 1920'lerin ortasında Amerika'nın güneyinde küçük bir kasabada, kilisenin rahibi ve yandaşları bir isyan başlatırlar. Kurdukları baskıyla kasabanın okulunda öğrencilerine Darwin'in evrim teorisini anlatan genç öğretmen Bertram'ı şerife tutuklatırlar. Halk da bu kararı destekler. Büyük bir ulusal gazete bunu haber yapınca olay giderek büyür. Geçmişte başkanlığa adaylığını da koymuş çok ünlü bir savcı bu davanın savunucusu olarak kasabaya törenler eşliğinde giriş yapar. Bu ilginç davayı takip eden büyük bir gazetede, Bertram'ı savunması için ülkenin en inatçı avukatlarından biri olarak nam salmış bir avukatı tutar. Böylelikle Henry Drummond adlı bu avukat yaklaşık 40 derece yaz sıcağında evrim teorisinin okunması ve okutulmasının kişisel özgürlük kapsamına girdiğini bütün bir kasabaya ve dolayısıyla bütün ülkeye kanıtlamak için ter döker.
6/21
5. Bülbülü Öldürmek / To Kill A Mockingbird (1962) Amerikan edebiyatında güney topraklarının benzersiz bir sihri var. Kendisi de bir güneyli olan yazar Harper Lee'nin 9 milyondan fazla satan kitabı da bu benzersiz ve unutulmaz hikayelerden birini anlatmaktaydı. Bir adaletsizlik ve yaş dönümü öyküsüyle başa baş giden bu hikaye (Siyah bir adam, beyaz bir kadın tarafından tecavüzle suçlanır ve dul bir avukat onun savunmasını üstlenir) öylesine şiddet karşıtıydı ki, şiddeti abartarak insanları şiddetten soğutacağını düşünen ama tam tersine onu daha da körükleyen Hollywood'lu yapımcıların, yazarı film haklarını satması için ikna etmesi epey zor olmuştu. Görünüşünün aksine film tamamen bir mahkeme dramı değil.
7/21
6. Ölümsüz / Z (1969) Martin Luther King, John F. Kennedy, Malcolm X, Gandhi ve daha nice barış gönüllüsü politikacılar, aktivistler… İnsanlar üzerinde etkili oldukları anlaşılınca katledilen değerli insanlar… Yunan yönetmen Costa Gavras bu listeye hemen akla gelmeyen bir isim daha ekliyor bu değerli filmiyle: 1963'te katledilen Yunan sol görüşlü aktivist Gregoris Lambrakis. Film Lambrakis suikastını, uyarlandığı romandaki gibi birebir olarak aktarmıyor aslında. Karakterlerinin Fransızca konuştuğu zamansız ve mekansız bir film bu. Ama öyle bir film ki her zamana ve her mekana uyarlayabilmeniz mümkün…Film ülke ve isimleri belirtmeden polis ve ordunun, basit bir karşı-halk hareketinin sonucu gibi göstermeye çalıştığı ama aslında ayan beyan planlı bir suikaste kurban giden aydın ve sol görüşlü bir politikacının ‘katledilmesini' ve sonrasındaki adalet arayışını anlatıyor. Seyredildiği anda da her aklı başında insanı kendisine aşık edebilecek güçtedir. Bunun nedeni Costa Gavras'ın hikayenin özüne inişindeki ustalık ve kötülüğün iyilik üzerinde kurduğu hükümranlığın bir gün mutlaka bir şekilde yenileceği umuduna duyduğu inanç.
8/21
7. Herkes İçin Adalet / … and Justice For All (1979) Avukat tutmaya parası yetmeyen zanlıların avukatlığını yapan kamu avukatlarının yaşadıklarına ve onların hakimlerle, savcılarla olan ilişkilerine odaklanan bir hukuk filmidir “Herkes İçin Adalet”. Al Pacino'nun canlandırdığı Arthur adlı avukatın birkaç vurucu vakasına değinen filmde, özellikle Arthur'un sürekli didiştiği bir hakimin tecavüzle suçlanmasının ardından başlayan hikaye gerçekten etkileyici. Bu son derece güçlü hakimin, Arthur'a kendisini savunması için yaptığı teklifi kabul etmek zorunda kalır. Karşılığında hakimden suçsuz yere yatan bir müvekkili için yardım etmesini ister.
9/21
8. Hüküm / The Verdict (1982) “Hüküm”ün kariyeri başaşağı giden alkolik avukatı Frank, yanlış tedavi sonucu komaya giren bir genç kızın davasını kabul eder. Doğum yapmak için büyük bir kilisenin sahibi olduğu hastaneye giden genç kadın doktorun yanlış bir kararı yüzünden komaya girmiştir. Kilise büyük sayılabilecek bir tazminat ödemeyi önerse de Frank bunun karşılığının bu olmadığını düşünür. Kızın ablası ve eniştesinin tepkisine rağmen daha büyük bir tazminat ve doktorun suçlu bulunması için anlaşmayı reddedip davaya devam eder. Karşısında çok güçlü bir avukatlar ordusu ve hatta tarafsızlığı şüpheli bir hakim vardır. Usta Amerikalı sinemacı Sidney Lumet'nin filmi tarafgir bir mahkemeye rağmen adalet kavramındaki insan faktörünü, vicdanı ön plana çıkaran bir hikaye anlatır.
10/21
9. Sanık / The Accused (1988) Ülkemizde de gösterime girdiğinde büyük tartışmalara yol açmış, çok dramatik bir filmdir “Sanık”. Bir gece tek başına barda eğlenen genç bir kadın, Sarah (Jodie Foster), birkaç genç adamın tecavüz ve saldırısına maruz kalır. Hakkını aramak için girdiği hukuk savaşında karşı tarafın iddia ettiği, Sarah'nın o gece saldırganlara ‘’karşı teşvik edici davrandığı, açık saçık giyindiği ve davetkar tavırlar’’ gösterdiğidir.
11/21
İnce Mavi Çizgi / The Thin Blue Line (1988) “The Thin Blue Line” belgesel sinemasını kökünden sarsan türünün en iyi filmlerinden biridir. Texas'daki bir polis memurunun öldürülmesinin ardından Randall Adams adlı bir adam yakalanır ve genç adam bir anda kendisini idama mahkum bir suçlu olarak hapishanede bulur. Yönetmen Errol Morris cinayet anını bir dedektif gibi tekrar tekrar araştırır ve canlandırır. Olayın bütün yönlerini tanıklarla, polislerle ve Randall'ın bizzat kendisiyle konuşarak enine boyuna işler.
12/21
11. Birkaç İyi Adam / A Few Good Men (1992) Rob Reiner'ın yönettiği ve usta senarist Aaron Sorkin'in senaryosuna imza attığı “Birkaç İyi Adam”, güçlü oyuncu kadrosuyla da dikkat çeken bir filmdi. Tom Cruise, Jack Nicholson, Demi Moore, Kevin Bacon, Kiefer Sutherland gibi isimlerin yeraldığı film henüz hiç mahkeme salonuna çıkmamış genç askeri avukat Teğmen Daniel Kaffee'nin iki askerin sorumlu olduğu bir cinayet duruşmasında görev almasını anlatıyor. Askerler işlenen suçu kendi iradeleriyle değil aldıkları emir gereği yerine getirdiklerini söylüyorlardır. O güne kadar üstüne aldığı her davayı mahkemeye çıkmadan, anlaşma yaparak kazanan genç avukat, bu sefer gerçek adaletin peşine düşer ve davayı mahkemeye taşır. Karşısında donanmanın efsane komutanı Albay Nathan Jessup'u bulacaktır.
13/21
12. Philadelphia (1993) 1993 yılı AIDS hastalığının dünyada en çok ciddiye alındığı yıl olarak geçer. Çünkü giderek artan bir farkındalık başlamıştır özellikle de ABD'de. Bunda ünlü yönetmen Jonathan Demme'nin çektiği “Philadelphia”nın da katkısı büyüktür doğrusu. Eşcinsel, iyi eğitimli, keskin zekalı ve başarılı bir avukat olan Andrew Beckett, bir gün HIV virüsü taşıdığını öğrenir. Çalıştığı büyük hukuk şirketi bu hastalığı bahane ederek onu işten çıkarır. Andrew kendisini savunması için başarılı bir avukat olan ama aynı zamanda da homofobik Joe Miller'ı tutar.
14/21
13. Dava / A Civil Action (1998) Bir grup emekçi ailenin çocukları yakınlarındaki sanayi tesislerinin su kaynaklarına karışan kimyasal atıkları yüzünden çocuklarının lösemi olduklarını iddia ederler. Hatta bir ailenin küçük çocuğu çok trajik bir biçimde ölür. Amerika'nın en ünlü ve en büyük hukuk firması bu tesislerin sahibi olan iki büyük ve güçlü şirketi savunmaya başlar. Mağdur aileleri ise küçük bir hukuk firmasından Jan Schlichtmann adlı bir avukat savunacaktır.
15/21
14. Canım Babacığım / Capturing The Friedmans (2003) Friedman ailesi dışarıdan göründüğü kadarıyla son derece normal bir ailedir. Ailenin babası Arnold ödüllü bir öğretmen, karısı Elaine iyi bir eş. Üç oğullarıyla birlikte sıradan, sakin bir hayatları vardır. Bir Şükran Günü akşamında sakin bir aile yemeğinin tam ortasında polisler kapılarını kırarak evlerine girerler. Arnold ve 18 yaşındaki oğlu Jesse tutuklanır. Baba ve oğlu yüz kızartıcı bir suçla itham edilirler. Aile suçlu olduğunu kabul etmese de hukuk süreci oldukça çalkantılı olaylarla birlikte başlar.
16/21
15. Soraya'yı Taşlamak / The Stoning of Soraya M. (2008) Şah'ın devrilmesinin ardından Humeyni'nin şeriatı getirdiği İran'da küçük bir köyde, 4 çocuk annesi Soraya'nın gözünü şehvet bürümüş kocası Ali, gardiyanlık yaptığı hapishanedeki idama mahkum bir adamın 14 yaşındaki kızını istiyor kendisine. Şeriat yasaları kızın 14 yaşında olmasını bir yana bırakın, zaten onu kendisine ikinci eş olarak almasına da müsaade ediyor. Ama Ali'nin derdi Soraya'dan tümüyle kurtulmak, böylece ona ve iki kızına da nafaka vermeyecek… Bu yüzden ona bir zina iftirası atıyor. Köyün mollasını ve muhtarını da ayarladıktan sonra zinanın cezası olan recm'i Soraya'nın bir türlü kaçamadığı amansız kaderi haline getiriyor.
17/21
16. Sevgili Zachary / Dear Zachary (2008) Bu şok edici belgesel filmin tam adı şu aslında: “Sevgili Zachary: Bir Oğula Babası Hakkında Bir Mektup”. Kurt adlı sinemacı bir genç adam yakın dostu Zachary'nin beklenmedik ölümü üzerine onun küçük oğluna babasını anlatmayı planladığı bir film çekmeye karar vermesiyle başlıyor. Kurt çevresi tarafından çok sevilen Zachary'nin cinayet davası sürerken onun geçmişi ve yaşanan hukuki süreci de içine alan bir film çekiyordur. Ancak dava ilerledikçe hem olaylar hem de film yön değiştirir, akılalmaz adaletsizlikler, fedakarlıklar, inanılmaz olaylar ve göz yaşartıcı trajediler birbirini takip eder.
18/21
17. Onur Savaşı / Jagten (2012) Yalnız yaşayan ve oğlunun velayetini almak için çırpınan bir anaokulu öğretmeni olan Lucas, bu davada biraz ilerleme kaydettiği haberini almıştır, tam da o günlerde yeni bir aşka da yelken açmaya başlamıştır… Kısacası hayatında güzel gelişmeler olmaktadır. Ancak bir gün başına büyük bir felaket gelir. Küçük bir çocuk tarafından söylenen küçücük masum bir yalan Lucas'ın bütün hayatını bütünüyle altüst eder. Küçük Klara dikkat çekmek için Lucas'ın kendisine tacizde bulunduğu yalanını söyler. Lucas bütün kasaba tarafından jet hızıyla dışlanır. Adaletin en temel ilkesi ‘herkes aksi ispat edilene kadar masumdur'un ters yüz edildiği bir durumda kalır. Bu olaydan önce herkesin çok sevdiği ve güvendiği bir adam olan Lucas'a, en yakınları bile masum olduğunu ispat etmesi için küçücük de olsa bir fırsat tanımaz.
19/21
18. Özgürlük Yürüyüşü / Selma (2014) ABD'de Afro-Amerikalılara karşı yapılan ırkçılık üzerine çok fazla film yapıldı. Bu filmlerin çoğunda siyahlara adaleti yine ‘beyaz adamlar' getirir. Ama Martin Luther King'in hikayesi öyle değildir. King, şiddet dışı yöntemlerle bu haksızlığı bitirmeye gayret gösteren ve karizmatik konuşmalar yapabilme yeteneğini de kullanarak bu uğurda büyük yollar katedilmesine ön ayak olmuş bir liderdi. Devlet okullarındaki ırk ayrımının 1954'te kalkmış olmasına rağmen ve Amerika'da özellikle 1960'ların başında pek çok eyalette ırkçılık vakalarında azalma olduğu halde güney eyaletleri ırkçılık faaliyetlerinde hâlâ direniyorlardı. Birçok eyalette hâlâ siyahlara oy hakkı tanınmıyor, sokaklarda hunharca öldürülen insanların katilleri beyazların adalet mekanizmasında serbest kalıyorlardı. King ve arkadaşları ırkçılığın en koyu yaşandığı Alabama'ya bağlı olan Selma kasabasından Montgomery şehrine 1965'in mart aynda bir yürüyüş tertiplediler. “Selma” bu yürüyüşün ve yarattığı pozitif etkinin filmi.
20/21
19. Leviathan (2014) Ünlü Rus yönetmen Andrei Zvyagintsev'in 2014 yapımı filmi “Leviathan” günümüz Rusya'sında yozlaşmanın küçük insanın adalet arayışının hikayesini anlatıyor. Küçük bir kıyı kasabasında yaşayan Kolya adlı dürüst bir tamirci ve ailesinin arazisini (evini) ellerinden almaya yemin etmiş yoz belediye başkanına karşı verilen mücadeleye odaklanıyor film. Merkezden desteklenen, dini (yani kiliseyi) de arkasına almış, etrafındaki tüm kamu kurum ve kişileri çıkar ilişkileriyle bir saadet zinciri gibi birbirine bağlamış, artık mafyalaşmaya başlamış, tekinsiz korumalarıyla dolaşan belediye başkanı, küçük bir çekirdek ailenin üzerinde yaşadığı o araziyi mutlaka alacaktır! Ancak bu küçük ama dürüst insanların da ellerinde bir dosya vardır! Bu dosya belediye başkanının bütün kanlı günahlarını belgelemektedir. Ama bu öyle kuvvetli bir yozlaşma hikayesidir ki, önüne katan herkesi alıp götürmektedir… Kolya sadece yoz politikacılardan değil, rüşvetçi ve çıkarcı kamu görevlilerinden, zeki avukatlardan hatta en yakınlarından bile darbe yiyecektir.
21/21
20. Ben, Daniel Blake / I, Daniel Blake (2016) “Ben, Daniel Blake”, kalp rahatsızlığı yüzünden çalışamayan, devletten işsizlik maaşı almaya çalışan dul bir emekçinin mücadeleyle dolu buruk hikayesini anlatıyor. Çünkü bitmek bilmeyen bir bürokrasi trafiğinde kaybolur. Daniel Blake, kendisi gibi sosyal adaletsizliğin en vahşisini yaşayan ve yaşam mücadelesi veren Katie adlı bir kadına ve iki çocuğuna da sahip çıkmaya çalışır elinden geldiğince. Ama hayat ve sistem acımasızdır, sıradan insanların sırtından beslenir… | Kaynak: Sözcü