Liberal Danimarka gazetesi Politiken, pazar günü sona eren Münih’teki Uluslararası Güvenlik Konferansı’na ilişkin yorumunda, “Güçlü ABD, Güçlü Avrupa” başlığını kullanmış:
“ABD’nin askerî gücünün Avrupa’da caydırıcı stratejik bir zaruret olarak görüldüğü günlere dönmek zorunda değiliz. İyi ki böyle bir durum yok! Bir konuya angaje olmanın ölçütü sadece savaş uçakları ve askerî güç değildir. Ancak ABD varlığının azalmaya yüz tutması ve Amerikalıların Asya kıtasını doğal olarak daha bilinçli algılamaya başlaması, Avrupa’nın (ve tabii Almanya’nın) uluslararası arenada daha güçlü bir biçimde boy göstermesini gerekli kılıyor. Bu kapsamda Berlin’den gelen sinyaller hem Avrupa için, hem de Atlantik ötesi işbirliği açısından olumlu.”
Avusturya gazetesi Der Standart da yorumunda Münih’teki Güvenlik Konferansı kapsamında günümüzde uluslararası siyasî durumu analiz ediyor:
“Devletler birbirine oldukça bağımlı bir konuma gelmiş bulunuyor ve sorunlar da son derece iç içe geçtiği için ülkelerin iç ve dış politikaları arasındaki farklar kaybolmaya yüz tutuyor. Buna rağmen politikalar gittikçe daha fazla yerelleşiyor. Dış mihraklar, askerî ya da başka tür güç sergileme zorunluluğu ve bunun altyapısını oluşturma, tüm bunlar Avrupa’da neredeyse artık gündemden kalkmış gibi. Öte yandan nüfus artışları ve ekonomide büyüme bugün artık sadece Asya kıtasında görülüyor. Avrupalılar açısından güvenlik politikalarıyla ilgili sorunlar ise daha ziyade Afrika kıtasında. Ve şu sıralarda dikkatin diplomatik ve gerekirse askerî girişimlerle bu kıtaya odaklanması bir zorunluluk oluyor.”
Liberal Slovakya gazetesi Sme ise yorumunda Ukrayna ile Suriye’deki durumu karşılaştırıyor ve benzerlikleri şöyle sıralıyor:
“Suriye ile Ukrayna sadece Rusya’nın her iki rejime de destek vermesinden dolayı benzerlik göstermiyor. Her iki ülkede iktidarda bulunanlar ülkeyi sömürüyor ve elleri de kana bulaşmış durumda. İktidar sahiplerinin bu ülkelerdeki iktidar değişikliğinden sonra kendilerinden hesap sorulmaksızın ülkelerinde kalıp, şiddet ve mafya yöntemleri ile sağladıkları zenginliklerin zevkini sürdürebileceklerini tasavvur etmek güç. Esad ve Yanukoviç bu durumun bilincinde oldukları içindir ki, sözde diyalog çağrılarında hiçbir zaman ciddî oldukları söylenemez.”
Tayland’da hafta sonu genel seçimlere gidildi. Ancak zaten tartışmalı olan seçimler, muhalefetin boykotu, askerlerin yoğun gözetimi, şiddet olayları ve dört kişinin ölmesiyle sonuçlanan bombalı suikast eyleminin gölgesinde kaldı. İngiliz Independent, “Tayland’da uzlaşı gerekli” başlıklı yorumunda, seçimlere ilişkin şu görüşlere yer veriyor:
“Tayland çıkmaz sokakta. Çünkü iktidardaki Pheu Thai partisinin -tüm protesto gösterilerine rağmen- seçimi almasına ve partinin kurucusu milyarder Taksin Şinavatra ailesinin yönetimde kalmasına garanti gözüyle bakılıyor. Taksin ülkede tarımcılığın yaygın olduğu kuzey bölgelerinde sevilen bir politikacı. Ama başkent Bangkok ve güneyde Taksin’den nefret ediliyor. Tayland’da kimse sokak gösterilerinin yeterince destek göreceğini ve Pheu Thai partisini demokratik yoldan iktidardan indirebileceğine inanmıyor. Ancak göstericilerin talepleri de demokrasinin reddedilmesi anlamına geliyor ve anlaşmazlıkları daha da ateşliyor. Her iki taraf da uçurumun kenarından geri adım atmalı, masaya oturmalı ve uzlaşma aramalı.”