Dünya hiç günümüzdeki kadar kahveye düşkün olmamıştı.
Sabahları uyanmak için bir fincan, öğle yemeğinden sonra bir espresso, öğleden sonra molasında bir cappucino veya bir frappe. Hiç bu kadar çok kahve tüketmedik.
Uluslararası Kahve Örgütü'ne göre (ICO) 1991'de küresel kahve tüketimi 90 milyon 60 kiloluk çuvaldı. Bu yıl ise 160 milyon çuvalı geçecek.
1 Ekim Dünya Kahve Günü'nde en sevdiğiniz kahve çeşidini yanınıza alın, bir mola verin ve kahve hakkında bilmiyor olabileceğiniz 12 farklı şeyi öğrenin.
Kavrulan kahve çekirdekleri aslında küçük kirazlara benzeyen kırmızı bir meyvenin çekirdekleri. Bu meyveyi ısırırsanız, içinde iki çekirdeğin büyüdüğünü fark edersiniz.
ABD Ulusal Kahve Derneği'ne göre dünya genelinde üretilen kahvenin sadece yüzde 5'inde bir tek oval bir çekirdek var ve bu tür çekirdekleri İngilizce "Peaberry" deniyor. İspanyolca da ise caracolillo (küçük salyangoz) adı veriliyor.
Tek çekirdekler elle seçiliyor ve daha rafine ve sert aromalarıyla biliniyor.
İnsanlar yüzlerce yıldır kahve içiyor ama bazıları yemeyi tercih etiyor.
Bazı şirketler kahve meyvesi posasını una dönüştürüyor. Keklerde, ekmeklerde, çikolatada ve soslarda kullanılıyor.
Tadı kahveye benzemiyor, çeşidine göre daha çiçekli, narenciye ve kavrulmuş meyve tadı veriyor.
Misk kedisi mi, fil mi? En pahalı kahveler bu hayvanların bağırsaklarından geçiyor.
Kopi luwak Endonezya'da yaşayan misk kedisi adlı bir türün dışkılarından elde ediliyor. Kahve ağacı meyvesi misk kedisinin bağırsaklarından geçerken fermente oluyor ve daha sonra bunlar toplanıp, satılıyor.
Kopi luwak kahvesinin bir 500 gramlık paketinin fiyatı lüks mağazalarda 700 doları bulabiliyor.
Ancak şimdi Siyah Fildişi Kahvesi adlı yeni bir çeşitle rekabet etmek zorunda. Bu kahve de Tayland'daki fillerin yiyip, dışkıladığı kahve ağacı meyvelerinden yapılıyor.
Siyah Fildişi, Kanadalı Blake Dilkin tarafından keşfedildi ve ABD'de de 35 gramlık küçük bir paketi 85 dolara satılıyor.
Toronto Life dergisine göre "neredeyse çaya benzeyen, acı olmayan ve kakao, hint hurması, tütün ve deri tadı alınan" bir içecek.
Kahve hücrelerimizin toksinler, kimyasallar ve enflamasyonla oksitlenmesini önleyen antioksidanlar açısından zengindir.
İç Hastalıkları Almanağı adlı bilimsel yayında yer alan bir araştırmaya göre, günde üç fincan kahve içmek aralarında kalp krizinin de bulunduğu birçok önemli nedenden ölüm riskini azaltıyor.
Çalışmada, 10 Avrupa ülkesindeki 500 bin kişi 16 yıl boyunca takip edildi.
Diğer araştırmalarda kahvenin Tip 2 şeker hastalığını önleme, ya da Alzheimer ve demans gibi nörolojik hastalıkları önleyip önlemediğine blakıldıa. Ancak bu alanlarda daha çok araştırma yapılması gerekiyor.
Kahvedeki kafein maddesi aynı zamanda insanların enerji seviyelerini ve sportif performanslarını artırmanın bir yöntemi.
Kahve bir uyarıcı olduğu için aşırı tüketiminin potansiyel riskleri bulunuyor.
Hamileyseniz kahve tüketiminizi kısıtlamanız en iyi, çünkü kahvenin bebeklerin düşük kilolu doğmasına ve bazen düşüğe de yol açtığı biliniyor.
İngiliz tıp uzmanları, hamile kadınların günde 200 miligramdan fazla kafein almaması gerektiğini söylüyor. Bu da bir fincan filtre kahve ya da iki fincan hazır granül kahve içilmesi demek.
Arabica Etiyopya'da keşfedilen orijinal kahve ağaçlarından günümüze kadar gelen tür. Bu bodur ağaçlar, rafine, yumuşak ve aromalı bir kahve üretiyor. Diğer türlerden daha pahalı ve dünya kahve üretiminin yüzde 70'ini oluşturuyor.
Robusta ise biraz daha acı ve iki kat daha fazla kafein var. Bu kahve çekirdekleri öncelikle çeşitli harmanlarda ve hazır granül kahvelerde kullanılıyor. Orta ve Batı Afrika ile Endonezya ve Vietnam'ın da aralarında bulunduğu Güneydoğu Asya ülkelerinde ve Brezilya'da üretiliyor.
Bir efsaneye göre 9. yüzyılda Kaldi adlı bir keçi çobanı garip bir ağacın meyvelerini yiyen keçilerini gördü ve tüm gece nasıl uyanık kaldıklarını ve enerji dolu olduklarını gördü.
Çoban bir grup keşişe haber verdi ve keşişler bu meyveden, kendilerini ibadet sırasında uyanık tutacak sıcak bir içecek yapabileceklerini gördüler.
15. yüzyıl itibariyle Yemen'de kahve yetiştiriliyordu. Orijinal adı "qahwah" Yemen'de şarapa verilen addı.
Bir yüzyıl sonra, İran, Mısır, Suriye ve Türkiye'de tanındı.
Kahve sadece evlerde değil, kamuya açık kafelerde veya kahvehanelerde içilmeye başlandı ve bunlar ilk olarak Ortadoğu'da görüldü.
Son dedikoduları öğrenmek, satranç oynamak ya da müzik dinlemek gibi sosyal aktivitelerin gözde merkezleri haline geldiler.
Kahve, oğlak ve yengeç dönenceleri arasındaki Çekirdek Kuşağı diye bilinen 50'den fazla ülkede üretiliyor. Bu kuşak, Meksika'dan Papua Yeni Gine'ye kadar uzanıyor.
Brezilya, Vietnam ve Kolombiya aynı zamanda dünyanın en büyük kahve ihracatçıları.
ICO'ya göre kişi başına en çok kahveyi Finliler içiyor.
Finlandiya'da bir kişi yılda ortalama 12 kilo kahve tüketiyor. Finlandiya'yı kişi başına 9,9 kiloyla Norveç, 9 kiloyla İzlanda, 8,7 kiloyla Danimarka ve 8,2 kiloyla İsveç izliyor.
Kahveyi dolce vita'nın (tatlı hayat) ayrılmaz bir parçası haline getiren İtalyanlar ise yılda ortalama kişi başına 5,9 kilo kahve tüketiyor.
İngiltere Kahve Birliği'ne göre her gün iki milyar fincan tüketilen kahve, "dünyanın en popüler içeceği". Ama hesap bu kadar basit değil.
Dünyanın en büyük nüfusa sahip ülkeleri Çin ve Hindistan'da gözde içecek çay. Kahve Amerika kıtası ve kıta Avrupası'nda yaygınken, Asya'nın ve eski Sovyetler Birliği'nin çoğunda çay tercih ediliyor.
İngiltere'deki Sheffield Üniversitesi'nden coğrafyacı David Grigg bu tartışmaya 2006'da GeoJournal adlı yayında yer alan bir yazıyla son vermeyi amaçladı.
Griggs kıyasın litreyle yapılması gerektiğini söyledi. Çünkü her yıl ağırlık anlamında çaydan yüzde 80 daha çok kahve tüketiliyor olsa da, bir fincan hazırlamak için 10 gram kahve gerekirken, sadece iki gram çay gerekiyor.
Griggs bu hesaplamayla "İçilen her bir fincan kahve başına üç fincan çay içildiği" sonucuna vardı.