Cumhuriyet gazetesinin Mustafa Halif mahlaslı yazarı, Perşembe günü (17 Eylül 2015) NTV özel yayınına katılarak uzun süren sessizliğini bozan AKP kurucularından 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "1 Kasım’da tek başına iktidar çıkmazsa partiye döneceğini iddia etti. Halif, bu iddiasını AKP'li küskünlerden gelen kulise dayandırıyor.
Mustafa Halif, sosyal medyada Gül'ün "yeterince sert ve net konuşmadığı" yorumlarına Gül'e yakın cephenin "Daha ne desin” yorumunu yaptığını öne sürdü.
Mustafa Halif'in Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (19 Eylül 2015) nüshasında "Gül’ün sarkacı gidip geliyor" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Oğuz Haksever her zamanki ağdalı anlatımıyla öyle bir giriş yaptı ki programa zor tuttum kendimi kanalı değiştirmemek için. Ödevine iyi çalışmış çalışkan çocuk edasıyla 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün siyasi hayattaki her basamağını başlangıç ve bitiş tarihleriyle verdi. Arkasından her dönem için “bu süreçte pek çok basın buluşması, televizyon programı” diye anlatıp durdu. Gelmek istediği nokta “bak Cumhurbaşkanlığı görevinden ayrıldıktan sonra ilk kez bize konuşuyor”u vurgulamaktı. Programdan yarım saat önce yanından ayrıldığım gazeteci arkadaşım bir hafta önce programın yapıldığı çalışma ofisinde Gül ile buluşup, görüşmemiş olsa “bu abartılı girişi bile” kabul edebilirdim. Tabii Haksever ve NTV, gazeteciliği ekrana “çıkacaklar”, “çıkmayacaklar”, “zamanlamasına dikkat edilecekler” listeleriyle gezdiği için gazetecilik faaliyetinin boyutlarını çoktan unuttular. “Bil ama benim ağzımdan yazma, yazında-konuşmanda background bilgisi olarak kullan” metotları onlara bir anlam ifade etmiyor.
Neyse Haksever’leştim girişi uzattım. Diyeceğim şu... Abdullah Gül görevinden ayrıldığından beri gazetecilerle sık sık buluşuyor. Yazılmamak kaydıyla yapılan bu buluşmalara “her görüşten gazeteci” katılıyor. Merkez medyadan da pek çok gazetecinin görüştüğü Gül’ün kapısı sadece havuz medyasına kapalı. Zaten önceki geceki programda “gazeteciliği PR faaliyetine çevirenler” diyerek havuza atıfta da bulundu.
Gül konuşurken bir gözüm de tweet’lerdeydi. Pek çok isim Gül’ün “kötüye giden siyasetle ilgili yeterince sert-net” konuşmadığını yazıyordu. Hem program sırasında hem dün Gül’e yakın isimlerle ve AKP’den “vekillerle” konuştum.
Önce Gül cephesi... Diyorlar ki “Daha ne desin”... “Hukuksal eksikliklerden”, “medyaya saldırıları” eleştirdi. Başkanlık zorlaması için “kavgalı, kutuplaşmalı” şekilde olmaz diye de konuştu, son iki yıllık süreci “kayıp yıllar” olarak da tarif etti. Ve en önemlisi danışmanı Ahmet Sever’in Erdoğan çevresinde rahatsızlık yaratan kitabı hakkında söylediği: ‘Yalan yok, çarpıtma yok.’
Kitabın içindeki Gül ile Erdoğan arasındaki derin görüş ayrılıkları ve tartışmaları (Gezi’den 17-25 Aralık’a) tekrar hatırlatmaya ihtiyaç olmaz sanırım.
AKP içlerine gelince. Özellikle küskünler, Erdoğan’ın uzaklaştırdıkları Gül’ü dikkatle takip etti. Önceki geceki söyleşiden çıkarttıkları “1 Kasım’da tek başına iktidar çıkmazsa, Gül partiye döner”... Tabii bu bir tahmin mi istek mi tartışılır. Çünkü Gül Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrıldığından beri partiye “döndü-dönecek” konuşmaları hiç bitmiyor.
Yazının bu bölümünü Cumhuriyet Yazarı Özgür Mumcu’nun attığı ve çok konuşulan tweet ile bitireyim:
‘Gül’ün sarkacı ağırbaşlı bir isyanla kendisini onore edecek bir ateşkese rıza arasında gidip geliyor.’
Gelelim TÜSİAD cephesine. Keyifliler. Hem gözaltına alınan (serbest kaldı) yönetim kurulu üyeleri Memduh Boydak’a sahip çıkmaktan hem de “eski günlerdeki kadar olmasa da” net dille ülkedeki sıkıntıları dile getirmekten. Kıdemli bir üye; “kendimize güvenimiz geldi” dedi.
“Ne oldu da bu gecikmeli güven patlaması yaşanıyor” diye espri yaptım. “Duvara dayandık gidecek yer kalmadı, ya konuşacağız, ya değişik bahanelerle gözaltına alınacağız, vergi şantajlarıyla savrulacağız”...
“Seçim geliyor AKP’li politikacılardan ya da daha yukarıdan meydanlarda ‘tehdit, hakaret, hedef gösterme’ ile karşı karşıya kalabilirsiniz” diyorum. Gülüyor: Şerbetlendik. Ve artık birimize yapılan hukuksuzluğu hepimize kabul edip tavrımızı ona göre koyacağız.