Demiray Oral (Taraf, 11 Haziran 2012)
İyice kaptırıp gitmiş “bizimkiler” anlaşılan.
Öğrenci tutuklamada yeni bir çığır açmışlar.
Ve Erasmus programıyla öğrenci tutuklamayı keşfetmişler.
Malum, Erasmus üniversiteler arasında bir öğrenci değişim programı aslen.
Senin öğrencin bana, benimki sana gelip okuyor.
Buradan yola çıkarak şöyle düşünmüş sanırım “bizimkiler”: Madem öyle aynı programı öğrenci tutuklamada da kullanabiliriz.
Ben senden geleni tutuklarım, sen de benden geleni...
Ve hemen icraata geçip bu programla gelen ilk öğrenciyi tutuklamışlar.
Fransa’da yaşayan bir Türk ailenin Fransız vatandaşı kızı, 19 yaşındaki Sevil Sevimli’yi “solculuk”tan atmışlar içeriye.
Ancak adi Fransızlar oyunbozanlık etmişler. Aynı yöntemle oraya gelen bir Türk öğrenciyi cezaevine atmak yerine çıngar çıkarmışlar.
Gazeteler ayakta, Dışişleri ayakta... Vay efendim nasıl olur da 1 Mayıs’a katıldı diye bir genci tutuklarmışız...
Sen de uydur bir suç, bizimkini tutukla kardeşim.
Ama yok, olur mu hiç, dertleri demokrasicilik oynayıp bizi AB’ye almamak.
Bu Erasmus programını da sinsi bir komplonun parçası olarak kullandıkları anlaşılıyor.
Amaç orada yetiştirdikleri solcu gençleri buraya yollayıp memleket gençliğini zehirlemek.
Diyanet’ten fetva almaya bile gerek yok, Sevil’in sorgusunda söyledikleri yeterli.
Bakın neler demiş Sevil (parantez içleri benden abi nasihatleri):
Hep hasretle bahsettikleri için vatanımı tanımak amacıyla Türkiye’ye geldim (Haberi veren Milliyet’in manşeti gayet yerinde: Memlekete hoş geldin Sevil). Fransa’da ne şekilde bir yaşam sürdüysem Türkiye’de de o şekilde yaşanması mümkündür diye hareket ettim (Biz de bilmem kaç yıldır öyle düşünüp Batılılaşmaya debelendik ama olmuyor güzel kardeşim). Yani sansür ve toplatma kararı diye bir şey olabileceğini tahmin etmiyordum (Ne yalan söyleyeyim, kısa süre öncesine kadar bizim de öyle naif düşüncelerimiz vardı). Özümde solcu bir insanım ve bu şekilde büyüdüm (Sus, deme savcı amcaya öyle şeyler). Fransa’dayken her türlü sol yayını okumaktaydım (Bak, yanlış yapıyorsun Sevil). Ekonomik sıkıntıları bilen biri olarak Türkiye’deki öğrencilerin parasız eğitim istemelerine dair yaptıkları kampanya ilgili çekti (Bizde “Parasız eğitim ilgimi çekti, alabilirim” suçunun ihlaline girer bu). Bir kere okulda parasız eğitim istendiğine dair bir afişi tek başıma yapıştırdım (Bittim kızım sen). Bu yasak bir faaliyet değildir (İddaaya var mısın?) Ben sadece bir öğrenciyim, hiçbir örgütle hiçbir şekilde bağlantım yoktur (Üzgünüm Sevil, artık çok geç).
Başka ayrıntılar da vermiş ifadesinde Sevil. Misal Grup Yorum’un konserine gittiğini, 1 Mayıs’a katıldığını anlatmış.
Fransa’da yetişmenin verdiği rahatlıkla konuşmuş.
Ya da memlekete gelmenin zaman makinesine binip birkaç yüz yıl geriye gitmek olduğunu bilmemenin acemiliğiyle dökülmüş (ve neticede tutuklanıp, bir ay önce Eskişehir H Tipi Cezaevi’nde ikamete başlamış).
Kendi ifadesiyle, Fransa’da yaşadığı gibi burada da yaşaması mümkündür sanmış.
Ah be Sevilcim, annen baban hiç mi anlatmadılar sana buraları? Bizim burada günlerimizi nasıl tükettiğimizden hiç mi bahsetmediler?
Gerçi cezaevine girdiğine göre artık ışık hızıyla tanırsın memleketi ama ben yine de ilk duruşmada işine yarar diye sana bir özet geçeyim.
Bak Sevilcim, burası Türkiye...
Biz burada, okulunu ikincilikle bitiren başörtülü üniversite öğrencisinin bir Albay’dan diploma almasını gazetelerin birinci sayfasından havaifişek gösterileri eşliğinde veriyoruz.
Biz burada, Behzat adlı bir komiserin içki sorunuyla uğraşıyoruz. Daha önce aynı komiserin evlenmesine karar veren RTÜK diye bir kurul içkiyi fazla kaçırdı diye şimdi ceza kesiyor. Ha sahi söylemeyi unuttum, o komiser bir dizi karakteri, yani aslında öyle biri yok.
Biz burada, hâlâ askerî darbelerle uğraşıyoruz.
Biz burada, kürtajla uğraşıyoruz, mevzu hakkında Diyanet’ten fetva alıyoruz.
Biz burada, en büyük cami ve en büyük Atatürk heykelini yapmak için yarışanların arasında yaşıyoruz.
Biz burada, gâvurca bazı tarihî yer isimlerini değiştirmekle uğraşıyoruz, kanımıza dokunuyor çünkü.
Biz burada, cezaevindeki milletvekilleriyle, cezaevindeki gazetecilerle, cezaevindeki öğrencilerle uğraşıyoruz.
Biz burada, savaş uçaklarıyla bombalayıp öldürdüğümüz Kürtlerle, onları yazdığı için patronajın tahammül sınırlarını aşıp işten atılan gazetecilerle uğraşıyoruz.
Ve şimdi sen geldin, biz burada artık seninle de uğraşacağız.
Memlekete maalesef hoş geldin...