Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşma, dün IŞİD sanıklarının avukatlara saldırmasının ardından çıkan olaylar nedeniyle bugün yoğun güvenlik önlemleri altında başladı. Yaşanan gerginlik sonrası mahkeme başkanı Selfet Giray, bir sonraki oturumda sanıkların salona alınmayacağını söylemiş, avukatların itirazı üzerine sanıkların salona alınıp alınmayacağına ertesi sabah (bu sabah) karar verileceği açıklanmıştı.
Sabah saatlerinde hakim, müşteki avukatlarına bilgi vererek, mahkeme heyetinin 11. Ağır Ceza Mahkemesi salonunda konumlanarak duruşmanın sürdürülmesine, 10 ve 11. Ağır Ceza Mahkemeleri arasındaki paravanın kaldırılarak 2 salonun birlikte kullanılmasına; duruşmaya sanıkların getirilmesine ve duruşma sırasında çevik kuvvet polislerinin görevlendirilmesine karar verdiğini bildirdi.
TIKLAYIN- 10 Ekim Ankara Katliamı davasının birinci gününde yaşananlar
Öğleden sonra saat 14.00’te başlayan duruşmada ilk olarak katliamda hayatını kaybeden Ali Deniz Uzatmaz’ın babası Ogün Uzatmaz söz aldı. Uzatmaz, “Başından beri kurgulandığını düşündüğüm bu katliamdan, Ankara Valisi, Emniyet Mensupları ve MİT görevlilerinden şikayetçiyim” dedi. Müştekilerden Hasan Akdemir de, katliam günü Malatya’dan İstanbul’a gelirken hiçbir arama ve polis kontrolü olmadığını söyleyerek şöyle konuştu: “En küçük basın açıklamalarında, Malatya çıkışında aramalar olur, katılımcıların ismi istenir, sorgulanır, her il-ilçe girişinden çıkışına kadar polis ekiplerince takip edilirdik. Ancak o gün hiçbiri olmadı. Malatya’da ana arteri kapatmamıza rağmen engellenmedik. Meğer ölüme gidişimizi kolaylaştırmışlar” dedi. Katliamda ayaklarının parçalandığını anlatan Akdemir, “Aradan birkaç dakika geçti gaz bombası atıldı. Polislerin bizzat üzerimize geldiğini, sağlık emekçilerinin lütfen yapmayın dediğini duydum. Ancak buna rağmen geldiler” dedi. Akdemir, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Antep’ten Ankara’ya kadar katliamda sorumluluğu olan tüm kamu görevlilerinden, Ankara valisinden, il sağlık müdüründen, İçişleri Bakanından ve dönemin başbakanından şikâyetçi olduğunu söyledi.
Katliamda oğlunu kaybeden Sündüz Kızılçay da, “Benim oğlumu suçsuz yere kaybettiler hakim bey” diye konuştu. 5 torununun yetim kaldığını söyleyerek adalet talebinde bulundu.
Katliamda yaralanan Aziz Mustafa Şimşek de, kendilerine ilk müdahaleyi alandaki sağlıkçıların yaptığını söyleyerek, “15 dakika ötede tam teşekkülü hastaneler olmasına rağmen tek bir sağlık görevlisi gelmedi. Daha sonra önceden görmediğimiz polisler TOMA’lar gelmeye başladı. Coplamaya, gazlamaya başladılar. Patlamadan sonra polisin bu kadar organize saldırması şüphe uyandırdı bende. Ambulanstan önce itfaiye ve TOMA’ların olması şüphe uyandırdı. Kamu görevlilerine soruşturma başlatılmamıştır.
Sanıklar ve polisler sürekli duruşma salonunu provoke ediyor. Salondaki saldırgan çevik kuvvet polislerinin de bu örgütle ilişkisi araştırılmalıdır. Bu bombaları patlatanlar ve yardım edenlerin hepsinde şikâyetçiyim” dedi.
Saldırıda oğlunu kaybeden Mevlüt Akman’ın, "Ben bugün ilk kez sevindim, mutlu oldum. Biraz önce söz alan arkadaşımız ’yaralandığımda hiç acı hissetmedim’ dedi. Bunu duyunca sevindim. En azından oğlum ölürken acı çekmemiş diye" dedi. Akman’ın bu beyanları sırasında salonda bulunan çok sayıda kişi hıçkırarak ağladı.
Kapıcılık yaptığını belirten Akman, "Ben kimseye muhtaç olmadan kapıcılık yaparak çocuklarımı okuttum. Oğlum makine mühendisi olacaktı. O bizim umudumuzdu, ailemizin umuduydu. O gün barış istemek için Ankara’ya geldi. Ben oğlumun cenazesini aldım, tabutun içine koydum. Memlekete doğru yola çıktık. O tabutta benim umutlarım vardı" dedi.
Akman, dünkü oturumda çıkan olaylar sırasında bir polis memurunun ailelere dönerek, ’hepiniz teröristsiniz’ dediğini iddia ederek, "Ben ve eşim yaşamımız boyunca çocuklarımızı okutmak için çalıştık. Hiç kimsenin kötülüğünü istemedik. Bugüne kadar hiç mahkeme salonuna girmedim. Bu polis bizi nerden tanıyor da terörist diyor. Benim oğlumu tanıyor muydu? O’nun nasıl bir insan olduğunu biliyor muydu? Neden tanımadığı insanlara terörist diyor. Önyargılı olmasın. Ben bu polisten de şikayetçiyim. O polis memuruyla konuşmak istiyorum" dedi.
Müşteki sıfatıyla ifade veren Münevver Berk de şöyle konuştu:
Ben Dersimliyim, doğmadan önce bir yığın katliam yaşanmış. Biz bunları kitaplardan öğrendik, ailelerimiz bize bundan bahsetmemişti. Neden mi, kin tutmayalım diye. Barış içerisinde yaşayabilelim diye... Bizse bunu kitaplardan öğreniyoruz. Katliamlar ülkesinde yaşıyoruz. Say say bitmiyor... Bu katliam bir anda olmadı, planlayan vetezgahlayanlar var. Barış isteyenlere karşı organize bir katliam bu. Katliam, '400 vekil verin, bu iş barış içinde çözülsün' demekle başladı. Daha sonra Başbakan ve dönemin yöneticilerinin 'AKP iktidar olmazsa kaos' olur sözleriyle devam etti. Bu katliam tetikçilerin ceza almasıyla geçiştirilemez. Bu katliam devletin barış isteyenlere karşı organize ettiği bir katliamdır. Bu katliamın sorumlusu devlettir.
Muhtarlar toplantısında her seferinde milli irade diyen Erdoğan, o toplantılardan birinde "Bundan sonra hiç kimse ölüm türküleri eşliğinde halay çekenleri bize barış havarisi olarak gösteremez" dedi. Bu sözle bizleri hedef gösterirken, katilleri destekledi. Barış istemeye giderken; sevgilimin elini tutarak gitmiştim ben.
Patlama sonrası polislerin düşman üstüne yürür gibi geldiğinigördüm ben.Ve bunu polis müdahalesi sandım. Alana yaklaştıkça, kanlı alanı gördüm. Hala o alanın fotoğraflarına bakamıyorum. O alanda kaç tur attım bilmiyorum, akşama kadarher hastaneyi aradım. Telefonlar kapalıydı, ulaşamadım. Tanıdığım kim var, diye yüzlerine bakmaya cesaret edemeden kaç tur attım bilmiyorum.
Bir katliam olmuş, robot değil, polis... O insanların üzierine gaz sıkıyor, insanları eziyor... Tümünün cezalandırılmasını istiyorum.
Devletin, savcının, hakimin yapması gerekeni avukatlarımız yapıyor. Bu dosyanın genişletilmesini Cumhurbaşkanına kadar istiyoruz.
Sadece buradakiler ceza alacaksa, bunun adı hukuk ve adalet değil. Ben orada yara bile almadım, bu ne kadar kahredici biliyor musunuz; sevgiliniz artık yok, ama siz yara bile almadınız. O gün oradan sağ dönen kimsenin sevinebildiğini sanmıyorum. Bana yaşamak ağır geliyor. Gayri ihtiyari gülecek olsak, gülümseme yüzümüzde donuyor.
Bize bunları yaşatanlar yargılanmayacaksa, bunun adı adalet olur mu?
Hamileyken düşük yapan arkadaşlarımız var. O gün devletin yapması gerekeni orada SES üyeleri yaptı. Çünkü onlar müdahale etmese belki sayı 200 olacaktı. Polisler, TOMA'yla yolu kapattı ve ambulanslara izin vermedi. Ambulanslar gelseydi, belki çok sayıda insan kurtulacaktı. Devlet, katliam öncesinde ve sonrasında hiç bir sorumluluğunu yerine getirmedi. Hastanede kan anonsu yapan arkadaşlarımıza dava açıldı.
Yani aslında katliam devam etti. 2 bombayla sınırlı değildi. Cenazelere katılanlara dava açıldı, tutuklandı. Ne yapacağız peki, ne bekliyorlar? Anmaya da mı tahammül edemiyorlar? Hiç olmazsa anmaya saygı göster.
Bu katliamdan madem sorumlu değislin ey devlet, o zaman anmaya niye müdahale ediyorsun? Şu anda, o meydandayım ben. O yüzden bu katliamda sorumluluğu olan başta cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, il emniyet müdürü, onlarca istihbarata rağmen önlem almayan validen şikayetçiyim.
Bu canileri Suriye'ye götürüp getiren İHH'dan da şikayetçiyim. Kısacası devletin bütün birimlerinden şikayetçiyim.
Duruşmada yaklaşık 25 müşteki dinlendi. Müştekiler patlama anında yaşadıklarını anlattıktan sonra adalet taleplerini dile getirdiler. Patlama sonrası yaralılara geç müdahale edildiğini, polisin biber gazı sıkarak ve olay yerine gelen ambulansları alana sokmayarak yaralılara müdahaleyi geciktirdiğini ve ölü sayısının bu neden arttığını dile getiren müştekilerden bazıları, "Polis o gün neden biber gazı sıktı. Soruşturma sonrası hazırlanan iddianameye bu olay neden girmedi" diye sordu.
Duruşma yarın müşteki beyanlarıyla devam edecek.