10 gazeteden 16 yazar gündem için ne dedi?

10 gazeteden 16 yazar gündem için ne dedi?

Hürriyet’ten Yalçın Doğan, Sedat Ergin; Milliyet’ten Sami Kohen, Mehveş Evin; Taraf’tan Taner Akçam, Hüseyin Çakır; Radikal’den Ezgi Başaran, Cengiz Çandar; Zaman’dan Hüseyin Gülerce,  Mustafa Ünal; Yeni Şafak’tan Ali Bayramoğlu; Vatan’dan Okay Gönensin, Güngör Mengi; Cumhuriyet’ten Hikmet Çetinkaya; Habertürk’ten Umur Talu; Özgür Gündem’den Veysi Sarısözen gündem hakkında yazdı.

İşte o yazılardan hazırladığımız derleme:  

Yalçın Doğan - Hürriyet Madem ‘sandık’, temiz sandık

Adamın saçlarını boyuyorlar, daha gürbüz görünsün diye. Kıbrıs’ta seçime giderken, eski Başbakan İrsen Küçük’ün saçını boyamak yetmiyor, “Türk yetkililer” -hangi yetkililer artık siz anlayın- köyleri dolaşıp,  “Oyunuzu İrsen Küçük’e verin” diye halka baskı yapıyor. Nafile, bırakın partisini, İrsen Küçük’ün kendisi bile milletvekili seçilemiyor.   Küçük’ün seçilemeyişi aynı zamanda AKP’nin Kıbrıs yenilgisi. AKP seçimde İrsen Küçük’ü destekliyor ve kaybediyor. Strateji dehası Ahmet Davutoğlu yenilgiler zincirine bir yenisini daha ekliyor. Kıbrıs’ta 2015’te cumhurbaşkanı seçimi var. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile AKP’nin arası limoni. Eroğlu Ankara’dan verilen “direktiflere” boyun eğmiyor. AKP 2015 için İrsen Küçük’ü hazırlıyor. Hazırlık kursakta kalıyor. Milletvekili bile seçilemeyen Küçük’ün cumhurbaşkanı adaylığı artık hayal. Derviş Eroğlu şimdiden bütün muhtemel adayların önüne geçiyor. Ekim ayında da Rumlarla görüşmeler başlıyor. Seçimden tek başına iktidar çıkmıyor, koalisyon kurulacak. Gözler Kıbrıs’ın en güçlü ismi Eroğlu’nda. O, başbakanlığa kimi atarsa, o ne derse, o olacak. Darısı Türkiye’nin başına.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız Sedat Ergin – Hürriyet Suriye Kürtlerine El Kaide güvencesi Kürtlerin, -Esad’lı ya da Esad’sız- Suriye’nin geleceğinde yeni bir statüye sahip olacakları bugünden belli olmuştur. Bu statünün koordinatlarını, Kürtlerin kazanımları anlamındaki genişliğini bugünden bilemiyoruz. Ancak Kuzey Irak’ta anayasal dayanağı da olan özerk bir yönetim kurabilmiş olan Kürtlerin, bu emsal ışığında Suriye’de bunun çok uzağına düşecek bir statüye razı olmaları beklenmemelidir. Her halükârda Ankara’nın önümüzdeki on yıllarda Suriye sınırının çok uzun bir bölümünde komşu olarak bir “Kürt varlığı” ile birlikte yaşayacağı olgusunu artık kabullenme noktasına geldiğini söyleyebiliriz.  Hal böyle olunca, Suriyeli Kürtlere husumetle yaklaşmak yerine, onlarla kalıcı bir dostluğu bugünden inşa etmek, sağduyunun gereği ve daha gerçekçi, daha akılcı bir politika olarak beliriyor. Bunun yolu, onlara saygıyla yaklaşmaktan, tanımaktan, muhatap alıp konuşmaktan geçiyor. Yazının tamamını okumak için tıklayınız Sami Kohen – Milliyet Ortadoğu’nun öbür cephesi Ortadoğu barış sürecine verilen “start” tamamen Amerikan diplomasisinin eseri. Veya diğer bir deyişle 6 ay önce Dışişleri Bakanı koltuğuna oturduğu andan itibaren bölgeye 6 kez ziyarette bulunan John Kerry’nin başarısı...

Tabii bu stratejinin esas mimarı, ikinci dönem için seçildikten sonra Filistin-İsrail sorununu dış politika gündeminin başına alan ve bu çerçevede ilk dış seyahatini de İsrail’e yapan Başkan Obama...

Washington’un Suriye’deki veya Mısır’daki sıcak olaylar karşısında bir hayli mesafeli davrandığı bir dönemde, Ortadoğu’nun oldukça durgun diğer cephesiyle bu derecede yakın ilgilenmesinin nedenini anlamak zor.

Ama deneyimli politikacı John Kerry’nin, işe başlar başlamaz bu meseleyi kafasına takmasının “egosunu tatmin etmek veya prestij kazanmak” dışında, ülkesinin stratejik çıkarlarıyla ilgili daha önemli nedenler olması gerek... Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Mehveş Evin – Milliyet Roboski: Nasıl mutlu olunur Eğer Başbakan Roboskili ailelere, “Konuştuklarımız burada kalmayacak” sözünü verdiyse... İlk beklentimiz, Meclis’in Uludere araştırmasını yeniden başlatması... Ve bu defa, aynı ayıpları tekrarlamadan, samimiyetle araştırması.

Hatırlarsanız TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Uludere katliamını inceleyen Alt Komisyon’un raporunu, AK Partili milletvekillerinin oyları ile 28 Mart’ta kabul etmişti. Raporda; “Olayın kasten yapıldığına yönelik olarak herhangi bir delil elde edilemediği görüş ve kanaatine ulaşılmıştır” deniyordu.

Umarız Başbakan’ın gözlerinin dolması, Meclis’in Roboski için hakkaniyetli ve korkusuz davranmaya karar vermesine yol açar. Umarız her insan hakkı sorununda, her devlet eliyle ölümde yetkililer, insanların acısının üzerinde tepinmeden önce özür dilemesini öğrenir.

Ancak o zaman değişen, demokratikleşmeye gayret eden bir Türkiye’yi konuşmaya başlayabiliriz.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Taner Akçam – Taraf Mısır ve akla getirdikleri  

Bugün ülkemizde, darbelere açıktan tavır alacak demokratik bir kültür oluştu mu? Pek zannetmiyorum.

Dikkat edilirse, yukarda yazılanlar 1960 ve sonrası darbelerle sınırlı. Oysa darbelere karşı çıkacak demokratik bir kültür konusuna, 1870’lerden bu yana yaşananları da içeren, çok daha geniş bir perspektiften bakmak gerekir.

Eğer böyle yaparsak göreceğiz ki, darbe ve darbeci savunuculuğu bir tek Batıcı- Laik- Modern kesimlerle sınırlı değil, İslami kesimleri de kapsar.

Doğrudur, bizde askerî darbeler esas olarak Batıcı- Laik- Modern gövdenin içinden çıktı ama İslami çevreler de darbeleri ve önderlerini lanetleyen siyasi bir kültürden henüz çok uzak.  Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Hüseyin Çakır – Taraf Kürtler ve BDP, reformları sırtladılar

Bu süreç BDP’yi de değiştiriyor, değiştirmeye davam edecek kuşkusuz. Demokrat, özgürlükçü kimliği öne çıkan BDP, Türkiye’nin “sağ”ını ve “sol”unu olumlu etkileyecektir.

Eşbaşkan Demirtaş’ın, iktidarı ve diğer muhalefeti eleştiride kullandığı üslup, basit polemikçilikten uzak, olgulara objektif yaklaşımı, onu güvenilir siyasetçi yapıyor.

Demirtaş, “İktidarın olumlu bulduğumuz politik adımlarını destekliyoruz, bu AKP’yi desteklemek değildir olumsuz gördüklerimizi eleştiriyoruz, karşı çıkıyoruz, o zaman da AKP düşmanı olmuyoruz bizim sorumlu siyaset anlayışımız böyledir” diyor. Demirtaş’ı ve BDP’yi geleneksel siyasetçilerden farklılaştıran bu siyaset anlayışı.

ÖcalanKürtler ve BDP, demokratikleşme sürecini sırtladılar. AKP’ye adım attırıyorlar. CHP sürece daha aktif dâhil olmaya çabalıyor. MHP ise yalnızlaşıyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Ezgi Başaran – Radikal PKK nereye koşuyor? Nasıl ki AK Parti son barış sürecini dünyanın en hakkaniyetli ve demokratik bir partisi olduğundan değil, Ortadoğu’daki gelişmeler iç siyaseti de fazlasıyla etkileyecek bir boyutta onu zorladığı için başlattı... PKK da AK Parti’ye çok güvendiğinden ve Kürt siyasi hareketinin on yıllardır dile getirdiği taleplerin bir anda karşılanacağına inandığından yanaşmadı bu sürece. Elbette İmralı’da Öcalan ve onunla görüşen devlet heyeti birtakım adımlar atılması konusunda zımni bir anlaşmaya vardı ama seçim barajından anadilde eğitime, ademi merkeziyetçiliğin çözülmesinden anayasadaki vatandaşlık tanımına kadar görünür temel taleplerin hayata geçmesine dair bir ışık yok.

Öyleyse nedir? PKK’nın Türkiye’den çekilmesi, Öcalan’ın bundan böyle silahsız mücadeleye geçileceğini belirtmesiyle bir noktadan sonra Kandil’in silahları hepten bırakması stratejik olarak doğru buldukları bir karar. Hem silahlı hem sivil kanat, hareketin bu olgunluğa ulaştığını, daha da önemlisi silahını kenara koymuş siyasi bir figür olarak daha etkili olacağını düşünüyor. PKK nereye koşuyor? Hem hiçbir yere hem de çok daha büyük bir yere aslında. Türkiye PKK’nın doğduğu yer ama artık İran, Suriye ve Irak’tan çok daha büyük bir öneme sahip değil. Duygusal olarak evet, stratejik olarak hayır. Çünkü Ortadoğu’da hareketlenmeye başlayan bu şey bir Kürt treni ve PKK dünya tarafından kabul edilen meşru bir lokomotif olmak istiyor. Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Cengiz Çandar  - Radikal Medyadan ‘bölgesel Kürt politikası’na…

Bu iktidar, son dört yıl içinde Erbil ile çok yakın ilişkiler geliştirmiş olmasına rağmen, muhatabının adını bir türlü koyamıyor. ‘Biz kediye kedi deriz’ ile övünen bir Başbakan’a sahip olan bu iktidar, bir türlü Irak’ın bir bölümünde kurulu olan ve Irak Anayasası’nda yer alan ‘Kürdistan Bölge Yönetimi’ diyemiyor. Türkiye’nin yöneticilerinin tercih ettiği ‘isim’ olarak ‘Kuzey Irak Bölge Yönetimi’ adında bir otorite yok.

‘Kürdistan’ sözcüğünü anayasal olduğu durumda bile telaffuzda sıkıntılı olan Türkiye’nin Rojava’ya yönelik alerjisi ve ‘fobisi’ni de bilmiyor değiliz. PYD Eşbaşkanı Salih Müslim geçen hafta İstanbul’a gelmeden önce, resmi ağızlardan nasıl tehditkâr sözlerin sarf edildiğini unutacak kadar vakit geçmedi. Gazete manşetlerinin üzerindeki mürekkep kurumadı.

Bununla birlikte, Salih Müslim ile yeni bir sayfanın açılmasına çalışıldığı ve keskin bir virajın dönülmek istendiği de ortada. Suriye Kürtlerinin önünde ‘özyönetim’den daha cazip ve şu gün itibariyle ‘daha pratik’ bir imkân bulunmuyor. Bundan, Türkiye istemiyor diye vazgeçecek değiller. Dahası, Türkiye, kendi Kürtlerinin Rojava ile birlikte soluk alıp vermesinden ötürü ve ‘çözüm süreci’ni ayakta tutma zorunluluğundan dolayı, ‘bağrına taş basarak’ da olsa, Suriye’de Kürt özerkliğine ‘yeşil ışık’ yakan mesajları Salih Müslim’e vermiş durumda. Yazının tamamını okumak için tıklayınız Hüseyin Gülerce – Zaman Hükümet ve medya

Medya-hükümet ilişkilerinde medyada yanlışların temelinde, AK Parti’yi eleştirmek yerine, düşmanlık yatıyor. Sanki karşımızda iktidar değil düşman var. Birileri bunu, “Erdoğan gitsin, AK Parti’den kurtulalım” diye evet kasten, organize ve profesyonelce yapıyor. Bazıları da üslup hassasiyetini unutarak, hissiyata takılarak kıyıdan, köşeden aynı cephedeymiş gibi fotoğraf veriyor.

Demokrasilerde şunlar yoktur: Hükümetler ülkeyi yönetir, gazeteciler ve yazarlar da hükümeti yönetir… Bazı köşe yazarları, her şeyin en doğrusunu bilir, başbakanlar onları dinlerse iyidirler, onları kale almazlarsa muhtar bile olamazlar, cahildirler, kötüdürler… Köşe yazarları şunları da yapmamalıdır: Yıllarca yüksek ücretler aldıkları halde seslerini çıkarmayıp, sonra etkisiz kaldıklarını gördüklerinde patronlarını aşağılayıcı, karalayıcı, suçlayıcı yazılar yazıp kendilerine yol verilmesinin zeminini hazırlamamalıdır. Sonra da bunu “Türkiye’de basın özgürlüğü bitti” diye yabancılara jurnallememelidir… Yazının tamamını okumak için tıklayınız Mustafa Ünal – Zaman Sonbahar senaryoları Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TRT Haber’de “Önümüzdeki dönemde protestoların farklı amaçlarla farklı şekillerde gündeme geleceği yönünde istihbaratımız var. Eylülden sonra üniversitelerin açılmasını bahane edebilirler, spor gösterilerini bahane edebilirler.” dedi.

Hükümetin farkında olması tezgâhları bertaraf etmek için büyük avantaj. İktidar, Gezi Parkı’na hazırlıksız yakalandı. Karşı strateji geliştirmekte zorlandı. AK Parti, birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyduğu dönemde dağınık görüntü sergiledi. Doğal müttefikleriyle sorunlar yaşadı. AK Parti’yi iktidara taşıyan 2002 ve 2007 ruhu yara aldı.

Sadece AK Parti değil Türkiye için de sonbahar zor bir dönemin başlangıcı. Oyun kurucular pusuda bekliyor. Bütün stratejiler seçimleri etkileyerek, gidişata yön vermek için. Yalnızlaşmak, içine kapanmak AK Parti’ye kaybettirir, çoğalmak, ittifaklarını artırmak kazandırır. AK Parti için tehlike de büyük, umut da...

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Ali Bayramoğlu – Yeni Şafak Siyasi intizam… İnsana, yerel inisiyatife, katılıma yer vermeyen, demokrasiyi marjinalize eden bir 'modernlik' anlayışımız, geleneğimiz var.

İlginçtir; toplum değiştikçe, istekleri, talepleri çeşitlendikçe, siyasi sorunları arttıkça bu anlayışa daha çok sarılıyoruz. Bu anlayışı hemen her köşede, hemen her siyasi eğilim içinde tüm kanallardan, bıkmadan usanmadan yeniden üretiyoruz.

Demokrasiyi, kavramları, ilkeleri bu geleneğe uygun olarak yorumluyor, işlevselleştiriyoruz.

Bu gelenek aslında kamu otoritesinin ekonomik, sosyal, kültürel her girişimi, asayiş tedbirlerinin lojistik desteği olarak görmesini ve uygulamasını ifade eder.

Bu bakış, sorun çözememesi bir yana, verili, tabii dengeleri bile bozan bir anlayıştır. Yazının tamamını okumak için tıklayınız Okay Gönensin – Vatan Kürtlerin birliği Türkiye Kürtlerinin büyük çoğunluğunun tercihi, Türkiye’de barış içinde ve kendi kimlikleriyle, özgürlükleriyle yaşamaktır. En uzun Kürt isyanının sonucu budur.

Dört ülkenin Kürtlerinin ortak hareket etmelerinden çekinmek yerine bu ortak hareketin yanında olmak da Türkiye’yi siyasi olarak sadece güçlendirir. Bu ülkelerdeki Kürtlerin çoğunluğu Türkiye’de yaşadığına, Türk vatandaşı olduğuna ve şu anda açık bir seçim yaptığına göre Türkiye’nin kazanacağı alan çok açıktır.

Ortak hareket planları da yapsınlar, bayrak da assınlar, Türkiye de eski korkularından, kuşkularından tümüyle kurtulsun. Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Güngör Mengi – Vatan Yüzde 10 barajı savunmak ayıp!

Aralıksız 11 yıldır tek başına iktidarda olan AKP’den “temsilde adalet, yönetimde istikrar” ilkesine demokrat bir hassasiyetle yaklaşması daha yakışırdı. Oysa Ankara’dan gelen haberler ve Başbakan’ın verdiği işaretler AKP’nin yüzde 10 barajını korumaya kararlı olduğunu gösteriyor. Yüzde 10 seçim barajını korumanın ayıbını nasıl örtecekler diye sorarsanız cevabı keyif kaçırıcıdır. Çünkü arayış “seçim adaleti nasıl sağlanır?” sorusuna değil “hangi model AKP’ye daha fazla milletvekili kazandırır?” sorusuna cevap arıyor. Daraltılmış seçim bölgeleri, dostlar alışverişte görsün oyunudur. Baraj en azından yüzde 7’nin altına inmedikçe, demokratikleşme adına harcanan çabalar değersizdir! Yazının tamamını okumak için tıklayınız  

Hikmet Çetinkaya – Cumhuriyet Sudan çıkmış balık gibi… TOMA’lar, gaz bombaları, biber gazı altında görevini yapmaya çalışan, bu arada polis tarafından saldırıya uğrayıp yaralanan, gözaltına alınan meslektaşlarım... Gerçekleri yazan genç gazeteci arkadaşlarım işlerinden atıldı. Sizin ileri demokrasiniz bu mu sultan hazretleri! Bu mu medya patronluğunuz! Bu mu medya yöneticiliğiniz! Bu yaşananlar neyin habercisi bize? Baskı ve şiddetin daha da artacağı kaçınılmaz gözüküyor! Ya benden taraf olacaksın ya da bertaraf... O zaman! Dik durmak, boyun eğmemek bu denli zor mu?

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

 

Umur Talu – Habertürk Militer Twitter! Twitter, çok sayıda gazetecinin, kamu çalışanının, hatta özel sektör elemanının zıpkınla, oltayla, av tüfeğiyle halledildiği bir av sahası oldu. Sosyal medyada özgürlük icra edersen, sosyal bir hukuk devleti, ki bir de demokratik, infaz ediyor. Çünkü özgürlük sandığın gibi değil. Çünkü ifade özgürlüğü kullanacağın mecra bulduğunu sanıyorsun ama okulda, kamuda, işyerinde, medyada esasen özgür değilsin. Oralardaki hak ve özgürlükleri, en klasikleri sağlama almadığında, geriye 140 karakterle istediğini yazabilme özgürlüğün kalıyor; sonra temel özgürlüklerin zincirlerine takılıyor. Twitter mesajları yüzünden insanlar alındı, kimi salındı, kimi büyük suçlar isnadıyla tutulmak isteniyor. Bence de tartışmalı, ama sadece tartışmalı bir konu olan, “Gazetecinin Twitter yayınları” üzerinden çok sayıda gazeteci işten atıldı.  

Veysi Sarısözen - Özgür Gündem Ha yüzde yüzlük darbe ha yüzde onluk darbe

Korku kendi başına “ecele” götürür. Hele “yüzde 10 barajı”nın “ipine” sarılarak “ipten” kurtuluş hiç mümkün olmaz. Şimdi değilse de, ilk büyük krizde bir Amerikancı darbeyi önleminin biricik yolu “demokrasi ipine” sarılmaktır. Şu anda hükümet hiçbir şey yapmasa, hemen yüzde on barajını kaldırsa, ufuktaki kriz patlamadan seçime gitse ne olur? Kürdistan Meclis’te muazzam bir güçle temsil edilir. AKP yine de çoğunluk sağlar. Bu Meclis, CHP’nin sol kanadının da katılımıyla demokratik bir anayasa yapar. Bunu yapan Meclisi devirmek isteyen darbeciye karşı en başta “dört parça” Kürdistan ve sosyalistler ayaklanır, Müslümanlar direnir, özgürlükçü laikler ve liberaller tepki gösterir.

Eğer AKP “demokrasi”de “samimiyse” böyle olur. Değilse ne olur? Şu olur: AKP ilk krizde korktuğuna uğrar; ve “Sömürgeci darbe” yapanı, “milli darbeyle” götürdüklerinde, Kürtler ve sol yine darbeye karşı çıkacak olsalar bile, hiç kimse “yüzde oncuların” arkasından gözyaşı dökmez. Yazının tamamını okumak için tıklayınız