İstanbul ve Ankara'da eşzamanlı düzenlenen rüşvet ve yolsuzluk operasyonu ile aralarında işadamı Ali Ağaoğlu ile Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın da oğlu gözaltına alınmıştı.
Hürriyet'ten Mehmet Y. Yılmaz, Akif Beki; Milliyet'ten Melih Aşık, Güneri Civaoğlu; Sabah'tan Mehmet Barlas, Emre Aköz, Sevilay Yükselir, Hasan Celal Güzel; Cumhuriyet'ten Hikmet Çetinkaya, Utku Çakırözer, Çiğdem Toker; Radikal'den Cengiz Çandar, Cüneyt Özdemir, Murat Yetkin, Eyüp Can; Yeni Şafak'tan İbrahim Karagül, Hilal Kaplan; Vatan'dan Ruşen Çakır, Güngör Mengi; Türkiye'den Melih Altınok; Bugün'den Adem Yavuz Arslan; Zaman gazetesinden Mehmet Kamış rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu kaleme aldı.
10 gazeteden 22 yazarın yolsuzluk operasyonu hakkındaki yorumlarının bir kısmı şöyle:
Mehmet Y. Yılmaz - Hürriyet
Bu heyecanı unutmuştuk
Böyle bir heyecanı epeydir yaşamıyorduk, dün sabah bir kez daha operasyon ile uyandık.Şu anda bir şey söylemek için elbette çok erken. Aralarında bakanların çocuklarının, AKP danışmanlarının, bir kamu bankası genel müdürünün ve bir belediye başkanının da olduğu çok sayıda şüphelinin üç ayrı dosya nedeniyle gözaltına alındıklarından başka bir şey bilmiyoruz. Hiçbir şey bilmiyoruz ama dün sabah bu haberin duyulmasından beri birçok kişi, özellikle de AKP çevreleri bununla ilgili kararlarını verdiler: Bunun arkasında Fethullah Gülen cemaatinin bir operasyonu olduğuna inanılıyor ve yorumlar bu inancın üzerinden yapılıyor. İlk gelen haberlere göre Başbakan da bu operasyonun başlamasından çok sonra haberdar olabilmiş.
Akif Beki - Hürriyet
Bildiğimiz gibi değilmiş
Yolsuzluk operasyonu, bazen sadece bir yolsuzluk operasyonu değildir. Tamam, içinde belki keyfiyetli miktarda yolsuzluk da mevcuttur ama ondan ibaret değildir. Bir de Cemaat-hükümet kavgasına denk geldiğinde, hesaplaşma aracı diyede görünebilir. Şöyle şeyler düşündürtür mesela: Demek ki hükümet, sanıldığı gibi polis ve yargıya hükmetmiyormuş. Demek ki sanılanın aksine Başbakan’ın, hatta İçişleri Bakanı’nın ruhu bile duymadan şafak operasyonu çekilebiliyormuş bu memlekette. Kimin gözaltına alınacağını hükümete sormayı bırakın, haber vermesi bile gerekmiyormuş polisin. Yalnızca yargı değil, polis de işte böyle bağımsız hareket edebiliyormuş iktidardan. Polisin tayinine, terfisine burnunu sokmak da öyle her İçişleri Bakanı’nın harcı değilmiş vesselam... A’dan Z’ye Hakan Şükür olayı artılarıyla eksileriyle bakıyorum.
Melih Aşık - Milliyet
Bedelli operasyon
Üç bakanın oğlu, bir kamu bankasının genel müdürü, iktidar partisinin bir belediye başkanı ve bir dizi bürokrat... Böyle bir tutuklama furyasının benzerine rastlanmadı. Temelinde siyasi hesaplaşma olduğu açıkça görülen bu kavga nereye varır?
Savcı kökenli bir CHP milletvekili dostumuz ile olayı değerlendiriyoruz. Diyor ki:
“Bence bu olayın en ilginç yönlerinden biri soruşturmanın son ana kadar ilgili bakanlardan hatta Başbakan’dan bile gizli yürütülebilmiş olmasıdır. Bu ancak aralarında birbirlerine özel bağlarla bağlı ve son derece güvenen savcı - polis işbirliği ile mümkündür. Böylesi bir operasyonu elde çok kuvvetli bilgi, bulgu ve belgeler olmadan yapmak son derece risklidir, bedeli yüksektir. O nedenle ben bu soruşturmadan en azından çocukları gözaltına alınan bakanları zora sokacak kanıtlar çıkacağını düşünüyorum.”
Güneri Cıvaoğlu - Milliyet
Karışık işler
Aralarında işadamları, belediye başkanı, bakan çocukları, banka genel müdürü, üst düzey bürokratlar da olan çok sayıda kişinin ev ve işyerlerine baskın yapıldı. Şu satırlar yazılırken ifade vermek için beklemedeydiler. Haklarında yargı kararı oluşuncaya kadar masumiyet karinesi esastır. Ancak... Bu arada hadisenin kendi ölçeğini çok aşan büyük hesaplaşma iddiaları havada uçuşmaya başladı bile
Mehmet Barlas - Sabah
Siyaset kan dökülmeden yapılan bir savaş mıdır?
Neye niyet, neye kısmet... Açıkçası bu satırların yazarı dahil "Cemaat" merkezli gerginlikleri izleyen pek çok kişi, iktidar kanadındaki bazı önemli kişilere ait cinsel içerikli kasetlerin siyaset piyasasına sürülmesini bekliyorduk. Bunun yerine yolsuzluk iddialarına dayalı gözaltılar geldi. Kısacası savaşta kullanılan araçlar beklenenlerden farklı olsa da "Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok" diyerek, Erich Maria Remarque'nın yazdığı ve savaşın korkunçluğunu anlatan romanını (Im Westen nichts Neues) hatırlayabiliriz. Romanda 1'inci Dünya Savaşı'na katılan Alman gençlerinden bedenen ölmeyenlerin de, ruhen öldüğü anlatılır... Özetle kimse savaştan sağ çıkmaz. Erich Maria Remarque, bağnaz duygularla doldurulmuş gençlerin savaşın insafsızlıklarla dolu gerçeği karşısındaki çaresizliklerini işlediği için, bu roman da Naziler'in yaktığı kitaplar arasında yer almıştı.
Emre Aköz - Sabah
Operasyonun ekonomi-politiği,
Dün kapsamlı bir operasyonla... Çok sayıda işadamı ve çeşitli kurumların, farklı kademelerindeki yöneticileri gözaltına alındı. Ekonomi-politik açısından bu olayın anlamı nedir? Dikkatinizi çekerim: Hukuki anlamı nedir, demiyorum. Yani gözaltına alınanlar suçlu mu, suçsuz mu? Veya operasyon haklı mı, haksız mı diye sormuyorum. ("Bal tutan, parmağını yalar" sözü elbette aklımızda.) Hükümetin izlediği ekonomi politikası açısından operasyonun hangi anlama geldiğini sorguluyoruz. Hem iç talebi canlı tutmak, hem de depreme dayanması mümkün olmayan konutlardan kurtulmak için Hükümet, bir süredir özellikle büyük kentleri şantiyeye çevirdi. Niye bunu tercih etti? Çünkü inşaat diğer sektörleri de canlandıran, parayı hızla dolaştıran bir alan. Bina yaptığınızda, camcı da kazanıyor, parkeci de; armatürcü de memnun oluyor mobilyacı da... Bankalar müteahhitlere ve konut alacaklara kredi açarken, vasıfsız işçiler de iş imkânı buluyor...
Sevilay Yükselir - Sabah
Ya derin devlet ya sadece millet!
Sonunda söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim bir kere! Kim ki rüşvet ve yolsuzluk gibi pis işlere bulaşmış... Kim ki bulunduğu pozisyonu, mevkiyi kullanarak cebini, kasasını kirli akçeyle doldurmuş cezasını çeksin! Hem adalet önünde çeksin hem de ahirette çeksin. Allah şahit, babamın oğlu olsa, bu tür çirkin yollara tevessül etmiş kimseye sahip çıkmam. Bırakın sahip çıkmayı hakkımı helal de etmem. Çünkü eğer çalmışlarsa, çaldıkları biraz da benim param. Benim emeğim ve benim alın terim...
Ancak... Aralarında 3 bakanın oğlunun da olduğu iddia edilen dünkü operasyonun böyle bir hakkaniyeti ortaya çıkarmak için yapıldığından çok emin değilim. Haa... Bu operasyon normal bir zamanda yapılmış olsaydı eğer, doğruluğundan şüphe duymak bir yana, emin olun "o operasyon sonuna kadar gitsin" diye elimden gelen desteği verirdim. Ama böyle bir zamanda... Emniyet ve yargı içinde konuşlu olduğu bilinen derin yapının, çetelerin mevcut hükümeti şantaj yaparak sindirmeye, diz çöktürtmeye çalıştığı bir dönemde yaptığı bu operasyon maalesef hiç inandırıcı gelmedi bana. Kusura bakmasın operasyonu yapan emniyet ve yargı mensubu arkadaşlar ama zamanlama çok manidar. Çok marazalı. Kaldı ki kendileri de farkındadır herhalde operasyona hiçbirimiz yani en azından olayın derinliklerine hâkim hiç kimse şaşırmadı. Çünkü bu ve benzer operasyonların yapılacağını zaten aylardır yazıp çiziyordu Emre Uslu, Mehmet Baransu gibi emniyet camiasında güçlü kaynakları, bağlantıları olduğu bilinen insanlar.
Hasan Celal Güzel - Sabah
Babalar ve oğullar...
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca dün sabah 'yolsuzluk ve rüşvet' iddiasıyla yapılan operasyonlar neticesinde 37 kişi gözaltına alındı. Bu 37 kişinin içerisinde ne yazık ki hâlen babaları bakanlık görevinde olan isimler de var. İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlu Salih Kaan Çağlayan ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar da ne yazık ki gözaltına alınanlar arasında bulunuyorlar. Bu kişiler gerçekten yolsuzluk ve rüşvet suçu işlemişlerse, elbette cezalarını çekmelidirler. Tabiatıyla genç ve iyi eğitilmiş insanımızın içine düştüğü bu durum çok üzücüdür. Lâkin ben en çok da bu oğulların babalarının durumuna üzülüyorum.
İçişleri Bakanı Muammer Güler'i de, Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ı da, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ı da yıllardır yakından tanıyorum. Oğullarının işledikleri iddia edilen bu suçlarla hiçbir ilgilerinin olmadığına eminim.
Hikmet Çetinkaya - Cumhuriyet
Cin Şişeden Çıkar mı?
Günlerimiz karşılıklı vuruşlarla geçiyor, “Emniyet-yargı cuntası” iktidar yanlısı kalemlerin silahı oluyordu... Ve dün sabah, televizyonu açtığımda bir de ne göreyim! Siyaset ayarlı bir operasyon... Hem haberleri izliyor hem de gazetelerin portallarına bakıyordum... Cumhuriyet portal bir adım önde gidiyordu... Star’a baktım, sanki benim kafamdan geçeni manşet yapmıştı: “Siyaset ayarlı operasyon!” Sonra Zaman’a göz attım: “Büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonunda üç bakanın oğlu gözaltında!” Kim bu bakan çocukları? İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğulları... Halkbank Genel Müdürü, Fatih Belediye Başkanı, işadamları, bürokratlar... Başbakan Erdoğan ve İçişleri Bakanı Güler’in Türkiye’yi sarsan bu operasyondan önceden haberleri olmadığı söyleniyor. Operasyon UYAP’a (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) önceden girmemiş...
Utku Çakırözer - Cumhuriyet
Parmaklıklar ardından cemaat-hükümet kapışması
Balyoz davasında 18 yıl hapse mahkûm edilen MHP milletvekili emekli Korgeneral Engin Alan ile Sincan Cezaevi’nde görüştüğümüz sırada, aralarında kabinenin üç bakanının çocuklarının da bulunduğu yolsuzluk operasyonu henüz Türkiye’nin gündeminde yoktu. Ancak AKP hükümeti ile Gülen cemaati arasında atılan köprüleri ve son bir yıl içinde adım adım büyüyen kavgayı konuştuk tabii ki.
Alan’a göre son günlerde Türkiye’de yaşanmakta olan birçok gelişmeyi etkileyen bu kavganın arkasında tek bir “ana neden” yatıyor. Değerlendirmeleri şöyle: “İkisi arasında bir güç savaşı yaşanıyor. Biri ‘ben yöneteceğim’ diyor, öbürü ‘hayır benimle ortak yöneteceksin’ diyor. Bu kavganın belirleyicisi ise ‘çözüm süreci’ olacak. Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda ne yöne gideceğini belirleyecek olan da bu çözüm sürecidir.”
Çiğdem Toker - Cumhuriyet
17 Aralık Kırılması
Sanki görünmez bir güç, her bir dakikaya prangalar bağladı da yılın en kısa günlerinden birini, sarsıla sarsıla bir mevsim uzunluğunda yaşadık.
Ve günün sonunda 17 Aralık, tıpkı 7 Şubat gibi, artık tarihiyle anılacak kırılma noktalarından birine dönüştü. CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, hafta başı yayımlanan söyleşimizde, Sayıştay-Hükümet çatışmasının, Cemaat-Hükümet çatışması kadar önemli olduğunu vurgulamıştı. Dün sabah başlayan ve nereye uzanacağını şimdiden kestiremediğimiz yolsuzluk operasyonu; Erdoğdu’nun söz ettiği iki çelişkinin, birbirinden bağımsız değil; tersine, iç içe geçmiş olduğunu düşündürüyor.
Mehmet Kamış - Zaman
Türkiye muz cumhuriyeti değildir
Türkiye, dün sabah büyük bir operasyonla uyandı. Aralarında bakan yakınlarının, işadamlarının, bürokratların ve bir belediye başkanının da olduğu çok sayıda isim, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü operasyonla gözaltına alındı.
Olayı duyanlar hemen ardı ardına ezber yorumlar yapmaya başladı. Bir sürü söz söylediler ama yine daha önce olduğu gibi kimse işin kriminal tarafıyla ilgilenmedi.
Bir operasyon hükümete kadar uzanıyorsa bunu yapanlar ya çok çılgın olmalı ya da ellerinde şek ve şüphe götürmeyecek, inkâr edilemeyecek, tevil yapılamayacak netlikte belgeler bulunmalı. Zaten yargının görevi hukuka aykırı olan, yasaların suç saydığı, kriminal vakaların üzerine gitmek değil midir? Böyle konuların üzerine gitmemek, yargının bizzat kendisinin suç işlemesi anlamına gelir.
Cengiz Çandar - Radikal
Ne oluyor? Niye oluyor?
Türkiye’de bir köşe yazarıysanız dünkü ‘Yolsuzluk operasyonu’nu es geçemezsiniz. Bu operasyona değinen yazınızı ise ‘Ak Parti iktidarı’ ve ‘Cemaat’ ya da ‘Hizmet’ sözcüklerini geçirmeden yazamazsınız. Öyle yaparsanız, Bizans kuşatıldığı sırada şehrin içinde ‘meleklerin cinsiyeti’ni tartışan bir piskopos ile aranızda pek bir fark kalmaz. Biz öyle yapmayalım.
Farklı bir açıdan ‘konu’ya yaklaşmayı deneyelim.
İngilizce bir söz vardır ‘Power corrupts’ diye; devamı da şöyledir: ‘Absolute powers corrupts absolutely.’ Türkçeye şöyle çevrilebilir: “İktidar bozar” ve “Mutlak iktidar mutlaka bozar.”
Cüneyt Özdemir - Radikal
Yolsuzluk operasyonları ne anlama geliyor?
Türkiye son yıllarda adına ‘kentsel dönüşüm’ dediğimiz bir fırtınaya yakalanmış durumda. Bu konuyla ilgili haberleri nerede ise yalnızca Radikal gazetesinde okuyorsunuz. Kimi zaman gazetemizin manşetinde, kimi zaman özel haberlerinde, kiminde ise biz köşe yazarlarının gündeminde hep bu kentsel dönüşüm ve sonuçları yer alıyor. Şehircilik, çevre, sosyoloji açısından bu değişimi konuşup duruyoruz. Bu değişimin nedenlerini, sonuçlarını anlamaya ve anlatmaya çabalıyoruz. Dün başlayan yolsuzluk operasyonları ile kentsel dönüşümün nihayet ekonomisini de konuşmaya başlıyoruz.
Murat Yetkin - Radikal
5 dakikada değişir bütün işler
Türkiye 17 Aralık sabahına bambaşka bir haberle uyandı. Tanınmış işadamları, bankacılar, siyasetçi ve siyaset bağlantılı birçok isim gözaltına alınmıştı. Aralarında son dönem parlayan inşaatçı Ali Ağaoğlu’dan İran Azerisi işadamı Reza Sarrab’a (Türk vatandaşlığına geçiş sonrası Rıza Sarraf), Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan, İstanbul Fatih’in AK Partili Belediye Başkanı Mustafa Demir’in yanı sıra, üç bakanın çocuklarının da bulunduğu bildiriliyordu.
Eyüp Can - Radikal
Ben neye şaşırdım?
İddialar korkunç. İsimler havada uçuşuyor. Dört bakan... Bir belediye başkanı... Bir kamu bankası genel müdürü... Çocuklar... Danışmanlar... Koruma Kurulları... İşadamları... İnşaat firmaları... Rüşvet, yolsuzluk, karapara aklama, imar oyunları... Yok, yok! Karşımızda, Türkiye’yi derinden sarsan 3 ayaklı yolsuzluk operasyonu.
İbrahim Karagül - Yeni Şafak
16 milyar dolarlık 'yolsuzluk' operasyonu
Evet, Türkiye'de devlet iktidarını denetleme üzerine kurulu müthiş bir iktidar kavgası var. Bir tarafta seçilmiş meşru bir iktidar, diğer tarafta bu iktidarın alanını daraltmaya, mümkünse tasfiye etmeye yönelen bir irade.. Hemen her zayıf nokta, zaaf üzerinden, iktidar alanına yönelik müthiş ve sofistike bir saldırı organize ediliyor.
Önce bir muhalefet dili oluşturuluyor. Kamuoyu algısı ciddi biçimde yönlendiriliyor. Ardından bu algıya yönelik operasyonlar servis ediliyor.
Devlet iktidarını denetlemeye, bu denetleme kampanyasının önünde duranları tasfiye etmeye yönelik irade hiçbir şekilde Türkiye ile sınırlı değil. Sınırı aşan, çok yönlü, çok taraflı bir mücadele izliyoruz. Bu kanaat kişisel değil, toplumsal bir zemin bulmuş durumda.
Hilal Kaplan - Yeni Şafak
Üç soruşturma, bir operasyon
Öncelikle ilkeyi net ortaya koyalım: Yolsuzluğa bulaşmış olan babam da olsa, cezasını çeksin. Bu cümleyi kurmak, benim gibi hâlâ kirada oturan birisi için en rahatı ve en kolayı.
Şimdi gelelim zor kısmına; yerel seçim sathı mailine girilmişken yapılan bu operasyonun perde arkasında başka siyasî-iktisadî motivasyonların olması ihtimaline...
Dün, birbiriyle alakasını kuramadığım üç operasyon yapıldı.
Operasyona nezaret eden, Oda TV davasından alındığından beri pek sesini duymadığımız Başsavcı Vekili Zekeriya Öz'dü.
Güngör Mengi - Vatan
Büyük satranç
Hukukun üstünlüğüne dayalı rejimlerin vatandaşları ayrıcalığa sahiptirler.
Çünkü sabah karanlığı kapıları çalındığı zaman, gelenin sütçüden başka biri olamayacağını bilirler.
Öyle bir rüyanın gerçekleştiğini görmek için kim bilir kaç yıllar bekleyeceğiz?
Dün sabah çok erken saatlerden başlayarak İstanbul’da yirmiden çok adrese baskın yapıldı.
Türk ve yabancı iş adamları, üst düzey bürokratlar ve üç bakanın (İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar) oğulları gözaltına alındılar.
Olay polisin aylardan beri sürdürdüğü büyük bir yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasıdır.
Burada dikkat çekici olan ayrıntı, İçişleri Bakanı Güler’in kulağına kimsenin durumu fısıldamamış olmasıdır.
Ruşen Çakır- Vatan
7 Şubat’tan 17 Aralık’a cemaat-hükümet savaşı
Fethullah Gülen cemaatiyle AKP hükümeti arasında 2007’de kurulmuş gibi gözüken ittifakta birçok kırılma noktasına tanık olmuştuk. Bunların ilk akla gelenleri ÇYDD Başkanı Prof. Türkan Saylan’ın evinin Ergenekon soruşturması kapsamında polis tarafından basılması (13 Nisan 2009); Mavi Marmara olayının (31 Mayıs 2010) ardından Gülen’in Wall Street Journal’a mülakat vererek İsrail yanlısı pozisyon alması; gazeteciler Ahmet Şık ile Nedim Şener’in Odatv soruşturması kapsamında tutuklanmaları (3 Mart 2011); Prof. Büşra Ersanlı ve yayıncı Ragıp Zarakolu’nun KCK soruşturması kapsamında tutuklanmaları (28 Ekim 2011) ve nihayet MİT Müsteşarı Hakan Fidan başta olmak üzere eski ve görevdeki bazı MİT yöneticilerinin PKK ile Oslo görüşmelerini yürüttükleri için özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya tarafından ifadeye çağırılması (7 Şubat 2012).
Adem Yavuz Arslan - Bugün
Bir vicdanın isyanı ya da çatlayan fotoğraf
Ankara toz duman dersek abartı olmaz.
Dershanelerle başlayan gerginlik dün başlayan yolsuzluk operasyonu ile zirve yaptı.
Detaylar bir yana, şurası kesin ki Türkiye bu gerginliği/yüksek tansiyonu uzun süre sürdüremez.
Önümüzde birbirinden kritik 3 seçim olduğunu da düşünürsek herkesin şapkayı önüne koyup düşünmesi şart.
Böyle diyorum ama işaretler durumun pek de öyle olmayacağını gösteriyor.
Mesela AK Partili Hakan Şükür'ün istifası sonrası başta Başbakan olmak üzere iktidar partisinden gelen yorumlar tam tersi istikametteydi.
Melih Altınok - Türkiye
Demokratikleşme tarihini geriye doğru yazamazsınız
Önce “hükümet medyası görmüyor, penguenler…” falan edebiyatına başladılar. Yurttan sesler korosu bu ezgiyi okurken, yandaş dedikleri televizyonlar bırakın haberi her bültende son dakika geçmeyi, operasyonların piyasalara etkisini konuşmaya başlamıştı bile. Ak Parti cephesinden Hüseyin Çelik gibi isimlerin çıkıp “İktidarımız, iş başına geldiği günden beri, yolsuzluk ve usulsüzlükler konusunda azami hassasiyet göstermiş, bundan sonra da aynı hassasiyeti göstereceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır. Hukuk devletinde, herkes hukuk önünde eşittir. AK Parti olarak gerçeğin ortaya çıkarılması hususunda yapılması gerekenlerin eksiksiz yapılmasını istiyoruz” demesi de kar etmedi. Sanki birer siyasetçiymiş gibi basın açıklaması yapmaları, hatta ekranlarda yaptıkları yorumları her sorana tekrar etmeleri gayrı şart olan yazarları sıkıştırmaya başladılar.