13 gazeteden 36 köşe yazarı 14 Aralık Operasyonu'nu yazdı

13 gazeteden 36 köşe yazarı 14 Aralık Operasyonu'nu yazdı

Zaman'dan A. Turan Alkan, Ali Bulaç, Ali H. Aslan, Selçuk Gültaşlı; Hürriyet'ten Taha Akyol, Fatih Çekirge, Ahmet Hakan, Şükrü Kızılot; Cumhuriyet'ten Utku Çakırözer, Aydın Engin, Çiğdem Toker, Özgür Mumcu, Mustafa Balbay, Orhan Bursalı; Milliyet'ten Mehveş Evin, Mehmet Tezkan; Radikal'den Murat Yetkin, Oral Çalışlar, Tarhan Erdem; Yeni Şafak'tan İbrahim Karagül, Salih Tuna, Yasin Aktay, Hikmet Genç; Star'dan Yiğit Bulut, Mustafa Nihat Yükselir, Nuh Albayrak; Akşam'dan Turgay Güler, Cengiz Özdemir; Yeni Akit'ten Ali Karahasanoğlu, Hasan Karakaya ve Sabah'tan Mehmet Barlas, Mahmut Övür; Evrensel'den İlhan Çaralan, Mustafa Yalçıner; Yeniçağ'dan Arslan Tekin, Yeni Asya'dan Faruk Çakır cemaata yönelik 14 Aralık Operasyonu'nu yazdı.

13 gazeteden 36 köşe yazarının yazılarının ilgili bölümleri şöyle:

 

A. Turan Alkan - Zaman

Köy yanar, kim taranır?

Zaman Gazetesinin bir terör odağı olarak lanse edilmesi fevkalade isabetli bir düşüncedir. Nitekim yarından itibaren Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca gibi iki ünlü terör liderinin gözaltına alınmasıyla kamu düzeni ihlallerinde büyük bir gerileme yaşanacağı muhakkaktır. Operasyon başarılıdır ve çok etkili olmuştur. Aziz milletimiz böylece olağan şüpheli kanunu diye bilinen düzenleme ile başına ne tür bir çorap örüldüğünün farkına varmayacağı gibi, barış sürecinde birkısım ‘özsavunma güçleri’ne devlet bütçesinden nasıl ve ne kadar kaynak aktarılacağı gibi lüzumsuz ayrıntılarla da ilgilenmeyecektir. Bunca nimetin kadrini bilmeyene ne denilse azdır.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Ali Bulaç - Zaman

Bu operasyon neyi örtüyor?

Türkiye giderek otoriter bir rejime doğru yol alıyor. Ortadoğu ölçeğinde otoriter rejim “otokrasi”dir. Monarşilerde kuvvetler bir elde toplanmıştır ve yönetim babadan oğula intikal eder. Otokraside yönetim babadan oğula geçmez ama kuvvetler bir elde toplanır.

Otokrat rejimler öncesinde bu işe niyetlenenler, kendilerine karşı bir darbe teşebbüsünde bulunulduğunu öne sürerler; olmayan darbe teşebbüsü bastırılırken otoriter-otokrat rejimi kurmanın önündeki engeller bir bir kaldırılmış olur. Nasır otokrasisini İhvan’ın kendisine karşı darbe planladığı iddialarını öne sürerek sağlamış oldu. Ogün bugün Mısır otoriter yönetimlerden kurtulabilmiş değil.

Bir rejim otoriter ve otokrat nitelik kazandığında sadece ilk elde kendine rakip veya muhalif çevreleri sindirmekle kalmaz, muhalefetin her türünü denetim altına alır, ifade özgürlüğünü ortadan kaldırır ve icraatlarının hiçbiri için kimseye hesap vermez. Türkiye, bu istikamete yönelmiş bulunuyor. Dolayısıyla bir gruba karşı yürütülen operasyonlar karşısında “Bana dokunmaz” diyen, bir iki aşama sonra kendisini başka operasyonların hedefinde görecektir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Ali H. Aslan - Zaman

Vatan borcu

Dünkü operasyon, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına ve güvenliğine en büyük tehdidin kimlerden geldiğini bir kez daha ortaya koydu:

Gazeteciler, televizyoncular, dizi senaristleri, devlet memurları değil; birbiriyle alakasız bu meslek gruplarının temsilcilerine terör örgütü süsü vererek özgürlüklerini elinden alacak derecede hırçınlaşmış AKP rejimi. Neden mi? Çünkü kadim bir devlet geleneği ve hatırı sayılır demokrasi tecrübesi olan Türkiye’yi dünyada muz cumhuriyeti derekesine indirmeyi en nihayet başardılar! Dostlarının yüzünü böylesine kara çıkaran, düşmanlarını sevindiren ve ülkesini dünyada yalnız bırakan idareler, ulusal güvenlik ve çıkarların altını oyar.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Selçuk Gültaşlı - Zaman

Ekrem abi

Yanlış adamlara çattınız. Bir Hüseyin Gülerce çıkınca belki ümitlendiniz, daha çok Hüseyin Gülerce’ler buluruz diye planlar yapmaya başladınız. Planlarınız beyhude. Gülerce yerine karşınızda Ekrem Dumanlı’ları, Hidayet Karaca’ları bulacaksınız. Yanlış adamlara çattınız! Dumanlı’ların sayısı tahayyül edemeyeceğiniz kadar artacak.

Ekrem abi bir mümin olarak aldatmadı ama aldandı. Darbecilerden çok çekmiş Erdoğan’ın darbecilerden daha darbeci çıkacağını nereden bilebilirdi. Şiir okuduğu için hapse düştüğünü, hapse düştüğü için siyaseten var olduğunu unutan Erdoğan, hapsin ve haklı olmanın gücünü yakında tekrar keşfedecek.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Taha Akyol – Hürriyet

Vahim

Fuat Avni'nin yazdıkları için bu ülkenin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Doğruysa vahim" demişti.

Pazar sabahı anlaşıldı ki doğruymuş ve elbette vahimdir!

Fuat Avni'nin haberine bakılırsa, sırada başkaları da var... Bunlar kim ya da daha kimler? Belirsiz...

İşte bu belirsizlik Türkiye'de hukukun ne hale gelmekte olduğunun işaretlerinden biridir.

Çünkü hukuk devletinde belirsizlik olmaz! İnsanlar geleceği belirsiz görüp endişe yaşıyorsa orada hukuk ağır hasar almış demektir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Fatih Çekirge – Hürriyet

Hukuk

5 yıldır her gözaltı dalgasında 'hukuk' dedim.

Şimdi yine 'hukuk' diyorum...

Dün sabahtan itibaren bir soruşturma başladı.

Bazı gazetecilere gözaltı kararları çıktı..

Ne demeliyiz?

Savcının, yani adaletin terazisine güveneceğiz.

Sonuçta ben yine aynı şeyi söylüyorum.

Kim demokrasi ve hukukun dışında bir yasadışı işin içinde olmuşsa adaletin pençesinden kurtulmasın.

Çünkü demokrasinin olmazsa olmazı adalet duygusunun kamu vicdanındaki halidir.

O yüzden yargıca, savcıya, savunmaya, yani adalete güveneceğiz.

Hukukun üstünlüğünün ötesinde bir başka senaryoyu konuşmak hukuka olan inanca saygısızlıktır.

Duygusallıklar geçicidir.

Kalıcı olan demokrasi ve hukuktur.

Vesselam.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Ahmet Hakan – Hürriyet

Vahimdir, tehlikelidir, hukuksuzdur, yanlıştır

-VAHİMDİR: Gazete ve televizyonlar basılarak... Gazeteciler ve televizyoncular gözaltına alınarak, derdest edilerek... Demokrasiye ve ifade özgürlüğüne büyük darbe vurulmuş olur. Ekrem Dumanlı ve arkadaşlarının gözaltına alınması bu açıdan vahimdir.

-TEHLİKELİDİR: "Hükümet/Cemaat çatışması", söz söyleme ve ifade etme özgürlüğüne kurban edilemez. Bu çatışmaya yaslanarak gazetelere ve gazetecilere vurulan darbe, aslında tüm toplumun özgürlüğüne vurulmuş bir darbedir. Ekrem Dumanlı ve arkadaşlarının gözaltına alınması bu açıdan tehlikelidir.

-HUKUKSUZDUR: "Devletin egemenliğini ele geçirmek" şeklinde somut hiçbir suçlamayı ihtiva etmeyen, soyutun soyutu bir suçlamayla gazeteler basılamaz, gazeteciler suçlanamaz. Ekrem Dumanlı ve arkadaşlarının gözaltına alınması bu açıdan hukuksuzdur.

-YANLIŞTIR: Yargı, karşıtlara karşı kullanılacak bir silah olarak kullanılamaz. Yargı, hükümet karşıtlarını köşeye sıkıştırma aracı haline getirilemez. Yargı, muhaliflere operasyon çekme aracı yapılamaz. Ekrem Dumanlı ve arkadaşlarının gözaltına alınması bu açıdan yanlıştır.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Şükrü Kızılot – Hürriyet

Hukuk Yoksa Vesayet Çoktur

'Onlar dün, hukuk ve yargıyı katlettiler' diyerek bugün, 'paralel yapı' iddiasıyla başlatılan medya operasyonunu sorgulamamak hukuka inananları bozar. Her şeyden önce; ülkede, 'vatan haini' denecek düzeyde bir 'paralel yapı' oluşmuşsa 12 yılın hükümetleri, buna ya bilinçli olarak yol verdi ('Ne istediler de vermedik' denmişti) ya da hiç göremediler. İki halde de ilk sorumlu hükümetlerin kendileridir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Utku Çakırözer – Cumhuriyet

‘Yeni Türkiye’ Baskını

Ancak AKP hükümetlerinin ‘hukuk devleti’ konusunda bugüne kadarki sicili hiç parlak değil. 17 Aralık sonrasında “İktidar tekerime çomak sokanı en ağır şekilde cezalandırırım” mantığıyla, önce yolsuzluk operasyonlarını yürüten yargı ve emniyet mensuplarını hedef aldılar. Savcılar ve polisler görevlerinden alındı, ihraç edildi, cezaevlerine kondu. Dün ise hedefte yolsuzluk operasyonu üzerine yazan cemaat medyası vardı. Gazete yöneticileri, yazarlar ve hatta dizi yönetmenleri ve oyuncuları terörist oldukları savıyla gözaltına alındılar. Operasyonla iktidarın o hep övündüğü ‘yeni Türkiye’nin resmi de bir defa daha ortaya çıktı. AKP, icraatlarını eleştiren medya düzenine hiçbir şekilde tahammül edemediğini bir kez daha gösterdi.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Aydın Engin – Cumhuriyet

Fuat Avni’den Al(ma) Haberi…

Şimdi Zaman’la dayanışma zamanıdır. “Oh olsun Fetoculara… Yesinler birbirlerini… Ama onlar da Balyoz, Ergenekon gibi davalarda hukukun değil intikamcılığın sesi olmamışlar mıydı” deyip yurttaşın demokrasiyi “amasız, fakatsız, lakinsiz” savunma ödevinden yan çizmeye, kaytarmaya hakkımız yok.

Çoğunuzun bildiğini biliyorum. Ama rahip Martin Niemöller’in 75 yıl önce bizlere seslendiği o unutulmaz cümleleri bir kez daha aktarma günü olduğuna inanıyorum:

Alman rahip Martin Niemöller konuşuyor:

“Naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim.

Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal demokrat değildim.

Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim.

Benim için geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” 

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Çiğdem Toker – Cumhuriyet

Hukuku ve Gazeteciliği Savunuyoruz

Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın, vaktiyle “Onlar gazeteci oldukları için tutuklanmadı” diyerek meslektaşlarımız Ahmet Şık ile Nedim Şener’in tutuklanmasına verdiği iç acıtıcı destek, bugün kendisine yönelik uygulamanın hukuksuz olduğunu söylememize engel değil.

Eğer tercihimizi, her koşulda ve herkes için hukuk, adalet ve basın özgürlüğünden yana kullanmazsak, asıl o zaman iktidarın hukuku araçsallaştıran anlayışına ve “rövanşizm” tuzağına yenik düşmüş oluruz.

Zaman, geçmiş öfkeler üzerinden “ama” deme zamanı değil.

Hem, bırakalım George Orwell’in yaşasaydı ne yapacağına dair faraziyeyi de, yaşarken söylediği şu söze bakalım:

“Gazetecilik, birilerinin basılmasını istemediği şeyi yayımlayabilmektir. Geri kalan her şey, halkla ilişkiler faaliyetidir.”

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Özgür Mumcu – Cumhuriyet

İktidarın Av Mevsimi

Bu bir sürek avıdır. Avcı kendini rahat hissedene kadar da devam edecek. Avcıda cephane bol, avların kaçacak alanı dar.

Avcı, avı bırakırsa kendinin avlanacağından korkuyor. Bu yüzden bırakın avdan vazgeçmeyi gerekirse içinde avlandığı ormanı bile yakmayı aklına koymuş.

Vakti gelince şimdilik azat ettiği eski avlarına tekrar tuzak kurmayacağının da garantisi yok.

Şimdi, “hele bir iddianameye bakalım” denecek. Bakalım elbette. Zamanında beraber iş tuttuklarıyla birlikte yapıp ettiklerini iddianamelere koyamayacakları ortada. Artık nesine bakacaksak bakalım.

Cemaatle ortaklık bozulunca ara verilen sürek avı, avcının kendini toparlamasıyla yeniden başladı. Son avı savunmak için değil, avcıya direnmek için bu av mevsimine karşı çıkmak gerek.

İntikam değil adalet. İnsan haklarına dayanan bir hukuk devleti hedefi...

Bu temel ilkelerden kavganın taraflarının kirli geçmişleri nedeniyle feragat edilemez.

Bu av mevsimi sona ermeli. 

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Mustafa Balbay - Cumhuriyet

Ülke Bu Kavgaya Mahkûm Değil!

İktidarın parti kanadı ile cemaat kanadı birbirini çok ağır bir dille suçlayarak, Türkiye’nin üzerinde tepiniyor.

Parti kanadının kökeni 1970’lerde, “Biz iktidara din dahil her türlü değeri kullanarak sandık yoluyla geleceğiz” diye yola çıktı.

Cemaat kanadı ise aynı zaman diliminde, “Biz sandıkla uğraşmayacağız, yeni nesiller yetiştirip devlet kurumlarını ele geçirerek iktidar sahibi olacağız” diye yola çıktı.

Son 40 yıllık süreçte yaşanan darbeler, siyasal hastalıklar, uluslararası planlar AKP koalisyon iktidarını Türkiye’ye dayattı. Taraflardan biri iktidara tek başına sahip olmak isteyince kavga çıktı.

Parti cemaate diyor ki: “Sen hukuk dışı yöntemler kullanarak devleti ele geçirmeye çalıştın.”

Cemaat AKP’ye diyor ki: “Sen hırsızsın.” Biz diyoruz ki; ikiniz de haklısınız... Bu ülke size mahkûm değil.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Orhan Bursalı – Cumhuriyet

Operasyonun Çok Yönlü Anlamı Üzerine

Hukuk ve adalet dün de öncelikli talebimizdi... Bugün de öncelikli talebimiz...

Ama Türkiye’nin komikliğini, dün bir tweet çok net anlatıyordu. Cemaatin on binlerce mensubunun, RTE ve adamlarına karşı aynı anda, muazzam bir bedduaya çıkacakları; bu bedduanın etkisini sıfırlamak için de RTE ve yandaşlarının da yine aynı anda bir “dua kalkanı” oluşturacakları yazılıyordu.

Türkiye fantastik film ülkesi oldu!

Son not: Bu operasyonun RTE otoriterliğini ve diktatörlüğünü güçlendirmeye yönelik olduğu tartışılmaz.. Kesin olan bu..

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Mehveş Evin – Milliyet

Herkes aynı gemide

Gülen cemaatine bağlı basın mensuplarından bir kısmı, dün gözaltına alındı.

Şüpheliler ‘Türkiye Cumhuriyeti devleti egemenliğini ele geçirmek amacıyla baskı, yıldırma ve tehdit yöntemlerini kullanıp, örgütsel yapı oluşturarak, bu yapılanma altında iftira, kişi hürriyetinden yoksun kılma ve belgede sahtecilik”le suçlanıyor.

Cemaat mensubu gazetecilerin, daha evvel başka gerekçelerle suçlanıp hapse atılan gazetecileri sahiplenmediği, hatta yargılanmadan suçlu gösterdiği bir gerçek.

Ancak bu gerçek “oh olsun” demeyi haklı çıkarmıyor.

Aksine, bugün en keskin kutuplara savrulmuş gazetecilerin bile artık şu yalın gerçeği görmesi gerek:

İster misyon gazeteciliği olsun, ister merkez medya... İster sosyal medya kullanıcısı olsun, ister Kürt medyası...

Beğenin beğenmeyin, herkes aynı gemide. Evet, gazetecilik adına yapılan korkunç hataları, yalan haberleri ve manipülasyonları unutmayalım... Hatta yeri geldiğinde teşhir edelim!

Fakat ifade ve basın özgürlüğünü savunacaksak, bunu ancak evrensel standartlar üzerinden yapabiliriz.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Mehmet Tezkan - Milliyet

Sürpriz olmadı

İçinde bulunduğumuz durumu anlatan en iyi ifade bu galiba..

Mağdurun kimliği sorulmaz..

Polis gazetelere baskın yapıyorsa, gazeteciler gözaltına alınıyorsa bizi meselenin bu     boyutu ilgilendirmeli..

O gazetenin..

O gazetecilerin dün yaptıklarına bakarsak..

Basın özgürlüğü, demokrasi yeni mi aklınıza geldi  diye     sorarsak, oh olsun  tavrı içine girersek doğru olmaz..

Mesele Zaman gazetesi değil.. Mesele Samanyolu TV’nin yayınları değil..

Mesele medya..

*

Şunu da belirteyim.. Bugün olanların dün yaşananlardan, yaşatılanlardan farkı yok..

Fark;  dünün mağrurlarının Mağdur hale gelmesidir..

Fark;  dün gazeteciler gözaltına alınırken ‘onlar gazetecilik faaliyetinden gözaltına alınmadı’  diyen gazetecilerin bugün ‘medyaya darbe’  diye bağırmasıdır..

Fark;  dün savcının polisin hoyratça tavrını savunanların bugün ekranlara çıkıp polis ve savcıları hoyratça davranmakla suçlamasıdır..

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Murat Yetkin – Radikal

Zaman’a operasyon AK Parti’nin dönüm noktası olacak

Bütün bunların üzerine, şimdi de AK Parti’ye başından itibaren büyük hizmetler sunmuş, destek olmuş Gülen Cemaatinin açık tasfiyesi gelmiş oldu.

Bu aslında AK Parti içinde kendi kimliklerini sürdürmeye çalışan başka cemaatlere, gruplara da açık bir uyarı: Yanlarına salavatla yaklaşılan Gülencilerin başına bunlar geldiyse, başkalarının başına neler gelir kimbilir.

Yani AK Parti’nin 2015 seçimi sonrasındaki Meclis grubuna girebilme ölçüsünün davaya bağlılık olmaktan, lidere, yani Erdoğan’a bağlılık olacağını gösteriyor; öyle bir dönüm noktası sayılabilir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Oral Çalışlar – Radikal

‘Gazetecilik kimliği dışında bir şey yaptıysam’

Umuyorum ve bekliyorum ki; bu süreç, yeni tutuklama dalgalarıyla, 'şok operasyonlar'la devam etmesin. Elbette soruşturma yapılsın, iddialar araştırılsın ve hukuk sınırları içinde, insani değerler zemininde bir yol aransın.

Şu açık: Herkes, 'karşıt'ını; operasyonla, gözaltıyla, hapishaneyle veya medya gücüyle susturmak istiyor.

Muhaliflerimizle birlikte; demokrasiye sahip çıkmak ve özgürlükleri korumak temelinde yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Hepimizin özeleştiriye ihtiyacı var.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Tarhan Erdem – Radikal

Her sonuç iktidara bağlı!

Başbakan, “darbeci olmadığınızı söyleyin” diye sesleniyor! Pek güzel yazayım; darbe veya serbest seçim dışı başka bir sonuç felakettir halk için, devlet için, çocuklarımız için… Bu gidişin bir felaketle sonuçlanmasını önleyebilecek olan iktidardır!

Tek ve ilk tedbir demokrasinin genişletilmesi ve ilk yapılacak ifade özgürlüğünün tanımlanmasıdır: İfade özgürlüğü, tabii yargıç tarafından yakın ve açık tehlike bulunduğu kararı verilmeyen her düşüncenin ifade edilip yaygınlaştırılması özgürlüğüdür.

Bu tanımdan sonra ilk adım, Terörle Mücadele Kanunu'nu ve ceza kanunundaki bazı maddeleri kaldırmaktır.

Benim bildiğim budur! Tıkanıklık sonrası karmaşa ve yuvarlanmanın önlenmesi için başka bir yol bilmiyorum ki yazayım.

İktidar da, “Yeni Türkiye” için, ifade özgürlüğünün mevcut sınırlarını korumak gerektiğine inanıyor galiba; o sınırları yükseltmeyi politika sayıyor!

Eğer böyleyse; yok yok, böyle olamaz, olmasın; her şey iktidara bağlı!

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

İbrahim Karagül – Yeni Şafak

Ekrem Dumanlı sadece gazeteci mi?

Ekrem Dumanlı, gazetesinde meydan okuyabilir, hatta şov yapabilir, gazetecilik örtüsü altında bir dokunulmazlık arayabilir. Hiçbir gazeteci, gazete yöneticisi, yazarı, çizeri, mesleğinin kendisine verdiği gücü ve imkanı başka şeyler için bir örtü olarak kullanmamalı. Gazeteciliği silaha dönüştürürsek, bir güç/iktidar savaşının uzantısı haline getirirsek o zaman gazetecilik dışında cümlelerle konuşmak zorunda kalırız.

Dumanlı’nın gazetecilik tarafını sonuna kadar savunacağız. Bunda tereddüt etmeyeceğiz. Ama gazetecilik dışındaki rolü konusunda yanında olmayacağız. Tam tersine karşısında olmaya devam edeceğiz.

Bu ayrımı belirleyecek olan da biz değiliz.

Göreceğiz.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Salih Tuna – Yeni Şafak

Bu elemanları kim yetiştirdi?

Bir lider (üstelik etrafında uhrevi efsaneler üretilen bir lider) bağlılarına, “mahpusa girmek dışarda kalmaktan yeğdir, siz de girin içeri” falan demez.

Şayet bağlılarını konsolide etmek istiyorsa fedakarlığı bizzat kendisi yapar.

Hele o liderin yaşı 80’e dayanmışsa!

Mesela şöyle der bağlılarına, “Biz gördük gördüğümüz, yaşadık yaşayacağımız kadar. Siz çoluk çocuğunuzdan, sabilerinizden ayrı kalmayın. Zaten bezdim bu gavur yadellerde yaşamaktan. Siz yanmayın, ben yanarım sizin yerinize de!..”

Yetkililere de der ki,  “Onların suçu yok bana inanmaktan başka. Alacaksanız beni alın. Geliyorum teslim olmaya…”

Bir lider işte bunları demiyor, diyemiyorsa bunun iki nedeni vardır. Ya öz benliği bunları söylemeye müsait değildir, ya da etrafı kuşatılmış yani esir düşmüştür.

Hangisi?

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Yasin Aktay – Yeni Şafak

Paralel yapının şifresi

Gülen hareketinde, ortada neredeyse Müslümanların büyük çoğunluğuna karşı cephe almayı, hatta savaş açmayı, Müslümanların sevindiğine üzülmeye, üzüldüğüne sevinmeye sevk eden bir liderin ne yaptığını sorgulamaksızın körü körüne itaat örneğini görüyoruz. Bu itaat insanları Müslümanların genel gidişatından uzağa düşürüyor, duygularını mazlumların ve halis müminlerin duygularından koparıyor. Başka hiç bir gösterge olmasa, sadece bu durum bile insanı uyandırmalı değil mi?

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Hikmet Genç – Yeni Şafak

Bu kadar salağa yatmayın!...

Velhasıl ülkede kaos oluşturabilecek her türlü provokasyonu denediniz…

Ama tutmadı… Tutmayınca kontrolü kaybettiniz, zıvanadan çıktınız…

Nihayetinde deşifre oldunuz…

Hem yerel seçimlerde hem de cumhurbaşkanlığı seçiminde kararını verdi bu millet…

‘Paralel yapıya izin vermem, darbecilerden hesap sorulsun’ dedi…

Ve artık salağa yatmanın bir manası yok…

‘Demokrasiye, medyaya darbe’ martavalını yutturamazsınız…

'Ergenekon Davası’nda sabaha karşı evlerinden alınan gazetecilerin yaptıkları gazetecilik değil, ama sizinki  gazetecilik!...’ öyle mi?!...

Hukuk sizin paralel ekibin elinde olunca hukuk, ama gayrısı olunca hukuksuzluk öyle mi?!...

17-25 Aralık kumpasından devletin haberi yok, ama sizin paralel medya timiniz operasyondan aylar önce isim vererek operasyon hakkında bilgi verecek…

Fuatavni’niz paralel yapıya karşı yürütülen en gizli soruşturmaları, gözaltı kararlarını günler önce bildirecek…

Ve siz devletin sinir uçlarına kadar sızmış bir örgüt değilsiniz…

Amacınız sadece hizmet, himmet, saffet, gayret.., öyle mi?!...

İnandırırsınız belki, ha gayret!...

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Yiğit Bulut – Star

Türkiye Cumhuriyeti’ne saldıran YERLEŞİK DÜZEN ve TAŞERONLARI...

Sevgili dostlar, SALDIRI artık sadece Hükümet, TSK veya başka kurumlara değil! Saldırının şiddeti Türkiye adına çok ciddi bir noktaya geldi ve bence en önemlisi konu artık SİYASİ değil! Saldırı ekonomiden-siyasete her alanda DEVLET’i tehdit eden bir şekil aldı ve her geçen gün yeni bir “kol açarak” ilerlemeye çalışıyor... Bu konuda en önemli tespiti Sayın Cumhurbaşkanımız yaptı ve şöyle dedi; SALDIRI BANA DEĞİL, SALDIRI TÜRKİYE’ye, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne...

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Mustafa Nihat Yükselir - Star

Ekrem Dumanlı gazetecilikten mi gözaltına alındı?

Ekrem Dumanlı gazetecilik faaliyetlerinden mi tutuklandı, onu bilmiyorum yapılacak yargılama sonunda bu ortaya çıkacak.

Yapılan bu son operasyonu bir fırsat bilip birilerinin üzerinde tepinecek değilim.

Bilmediğim bir operasyon konusunda erken konuşmak da istemem.

Ancak çok gizli yürütülen bir operasyonun paralel yapı tarafından fenomen yapılan sahte bir sosyal medya hesabı üzerinden üç gün önce deşifre edilmesini de göz ardı etmemek lazım.

Üç gün önceden bu operasyonun yapılacağını kendi yarattıkları sahte hesap üzerinden açıklanması sonrası bu açıklamayı doğru olduğunu bildikleri için üç gün boyunca eylem yaparak operasyonun yapılmaması için kamuoyu yaratmaya çalışan Ekrem dumanlı ve diğer arkadaşları değimli?

Eğer devlet içerisinde bir derin bir paralel yapılanma yoksa bu bilgiyi üç gün önce nasıl aldılar bu arkadaşlar?

Cevaplandırılması gereken asıl soru bu.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Nuh Albayrak - Star

Nedir bu panik, nedir bu öfke?

Zannedersiniz ülkede darbe teşebbüsü olmuş da o önlenmeye çalışılıyor.

Zamanın dili tam aksini söylüyor... “Vesayetle savaş” kisvesi altında devletin bütün imkanlarını kullanarak “Devleti ele geçirmeye çalışan” ve bunun için her türlü yöntemi kullanarak dev bir vesayet haline gelen yapı ile mücadele ediliyor.

Bu mücadelede gelinen noktada oklar sizi gösteriyorsa bunun (eksik evrakla geldikleri için kapınızdan geri dönerek, görülmemiş bir skandala imza atacak kadar) hukukî bir çerçevede irdelenmesinden daha doğal ne olabilir ki...

Siz, günlerdir canlı yayınlarda iddia ettiğiniz gibi “suçsuz” olduğunuza inanıyorsanız bunun tescil edilebileceği tek yer yine yargıdır.

Malum, temiz olanların yaşayacağı bir endişe yoktur.

O halde nedir bu panik, nedir bu öfke? Bırakın belgeler, bilgiler konuşsun...

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Turgay Güler - Akşam

Sahi kimsin sen Ekrem?

Dün “Yargıya saygı duymak gerekir!” diyenler, “Bekleyelim, görelim!” diyenler, “Suçunuz yoksa niçin korkuyorsunuz?” diyenler bugün bas bas bağırıyor.

Hatırlayın! Zaman Gazetesi Oda TV operasyonunu “Bu mu gazetecilik?” manşetiyle duyurmuştu.

“Gözaltıların gazetecilikle ilgisi yok, açıklanamayacak deliller var” manşetleri atıyordu.

İlhan Selçuk sabaha karşı 4’te gözaltına alındığında, “Bu bir terör operasyonu, bundan daha doğal ne var?” diyorlardı.

Dün öyle olmadı. Haklarında gözaltı kararı verilenler, emniyete davet edildi.

Bu davete uyanlar, emniyet girişinde habercilere açıklama bile yapabildi.

Buna rağmen Ekrem Dumanlı ne yaptı?

“Polis gelip beni alsın, buradayım” dedi.

Fethullah Gülen’in “Teslim olmayın!” çağrısına uydu.

Niçin peki? Şüphesiz, polisin kollarında sözüm ona “zorla” emniyete götürülürken ortaya çıkacak fotoğrafı kullanmak için.

Ve son bir not.

Sahi kimsin sen Ekrem?

Gerçekte nesin?

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Cengiz Özdemir - Akşam

12 Eylül 1980...  17 Aralık 2013...

Birisi Fethullah Gülen'e anlatsın.

Ortada çizme falan kalmadı.

Aş-tı-nız!

Söyleşide söylediği şu ki, biz sandıkla işi olmayan ama tepeden tırnağa siyasi ve fakat millet reyine gitmeyi gereksiz gören, gideni ve seçileni ise adam yerine koymayan, dolayısıyla milletle de işi olmayan bir hareketiz!

Beyler, böylesi bir duruşun demokrasilerde asla siyasi karşılığı olmaz.

Ama hukuk devletinde mutlaka cezai karşılığı olur!

Gün gelir ö-de-tir-ler.

En küçüğünden, en büyüğüne hiçbir organizasyonda böylesi paralel girişimler kısa süreli, keyfi maceralar dışında sür-dü-rü-le-mez.

Sadece Türkiye Cumhuriyeti değil, dünya üzerinde hiçbir devlet sandıktan aldığı yetkiyi; yasama, yürütme ya da yargı erkini Pensilvanya üzerinden bir yerlere karşı sorumlu ama seçilmişlerden çok daha fazla yetki kullanma hırsında tavizsiz olan bir yapıyla pay-laş-maz.

Dün ne güzel olmuştu diyerek, heva ve hevesinize uymaktan hiç olmazsa bundan sonrası için artık vazgeçin.

Bizden söylemesi...

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Ali Karahasanoğlu – Yeni Akit

Dumanlı gazeteci de, Kaplan değil miydi?

Şimdi soralım, Ekrem’e..

Sen gözaltına alınınca, basın susturulmuş oluyor da, Mustafa Kaplan gözaltına alındığında, niye basın susturulmuş olmadı?

Dahası; o gazeteciye gözaltının altyapısının, sizin gibi gazeteciler eliyle hazırlanması da, basının susturulması değil midir?

Bu iş de, tam Salamon’un hikayesine döndü. “Dövüyorlar” derken.. Aslında döven, kendileri imiş!

“Gazeteciler gözaltına alınıyor” derken, aslında “gazetecileri gözaltına aldıran, kendileri” imiş!

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Hasan Karakaya – Yeni Akit

Kendi manşetleri ile soruyoruz: Bu mu gazetecilik?

“Şov” dedik, oradan devam edelim... Ekrem Dumanlı’sından tutun, Faruk Mercan’ına ve Mustafa Ünal’ına kadar, dün, herkes “kamera”ların karşısına geçti ve dediler ki; “Bu operasyon dayanaksızdır!.. Bu operasyon hukuksuzdur!.. Bu operasyon demokrasiye ve medyaya darbedir!.. Biz, yılların gazetecisiyiz... Bir gazetecinin örgütle ne işi olabilir?”

Hani, atalarımız “Men dakka dukka” demişler ya, gerçekten de, “eden, buluyor!”

Bu arkadaşlarımız; “Odatv’ye yönelik operasyonlar”da gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan “gazeteciler” için, 6 Mart 2011 tarihli Zaman gazetesinde; “Bu mu gazetecilik?” manşeti atmamışlar mıydı?..

Bu arkadaşlar, o gazetecileri; “Kamuoyunun, Ergenekon dâvâları aleyhine yönlendirilmesi ve toplumsal olaylarla kaos ortamı oluşturulması için psikolojik harp taktikleri uygulamakla” suçlamıyorlar mıydı?..

Şimdi, kendileri de “aynı taktikleri uygulamakla” suçlanıyorlar!..

2011’de, o gazetecilere yönelik olarak; “Bu mu gazetecilik?” diye soran ve onları “örgüt üyesi” olarak lânse eden arkadaşlarımıza, bugün aynı soru soruluyor;

 “Bu mu gazetecilik?”

Dün “hukuksuzluğa, adaletsizliğe, vicdansızlığa” çanak tutan sizlerin yaptığı “gazetecilik” miydi ki, bugün; “Gazetecilere bu yapılır mı?” diye soruyorsunuz?..

 “Men dakka dukka!”

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Mehmet Barlas – Sabah

Kayıt dışı siyaset ile iktidara ortak olunamıyor

Keşke bütün bu olanları hiç yaşamamış olsaydık?

Hrant Dink öldürülmemiş olsaydı...

Nedim Şener de, Ahmet Şık da, Hanefi Avcı da yazdıklarından ötürü tutuklanmamış olsalardı... Kasetlerle, teyplerle siyasete yön vereceklerini, algı çarpıtması operasyonları yapabileceklerini hesap edenler, bu serüvenin sonunda Milli Güvenlik Kurulu'nun gündemine girebileceğini de hesap etselerdi...

Erdoğan'ın "Artık bu hasret bitsin" çağrısını keşke doğru değerlendirebilseydi Fethullah Gülen... "Yasa dışı örgüt" kapsamına giren bir oluşumun sonunda mutlaka adliyelik olacağı görülebilseydi...

Evet... Galiba gerçekten bir savaş hali var... Dileriz bu en kısa sürede yerini barışa bırakır...

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Mahmut Övür - Sabah

Paralel operasyonu ve Tahşiyeciler

Birkaç gündür spekülasyonu yapılan Gülen Cemaati'ne yönelik operasyon nihayet başladı. Aralarında cemaate yakın gazete ve TV yöneticilerinin de olduğu 31 kişi gözaltına alındı.

Gözaltı girişimine yönelik tepkilerdeki çifte standart bir yana, umarım artık yargı da geçmişte Ergenekon ve Balyoz darbe süreçlerinde düşülen hatalara düşmez.

Evrensel adil yargılama standardı neyse herkese o uygulanır. Tabii bu gerçek, Türkiye'nin son yıllarda maruz kaldığı paralel yapı saldırılarının hukuk içinde hesap vermeyeceği anlamına gelmez. Son yıllarda darbelerle yüzleşme sürecinin içini boşaltan, Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil herkesi dinleyerek ülkeyi bir korku cumhuriyetine dönüştüren "paralel yapı"yla hesaplaşılmadan gerçek hukuk devleti olunmaz. Bunun kolay olmayacağı çok açık... Çünkü hâlâ devlet içinde güçlüler ve son operasyon bilgilerini yayınlamaları da bunu gösteriyor. Sadece bu bile insanı ürkütmeye yetiyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Mustafa Yalçıner  - Evrensel

Darbe ve demokrasi

İnternet fenomeni” Fuat Avni’nin üç gün öncesinden haber verdiği ve herhalde bu nedenle ertelenen “darbe” başladı. Tam saatinde, hatta gecikti bile. Eski darbeler sabah gün ışımadan başlardı. Şimdi altı buçuğu buldu. Yine Avni’nin dediğine göre, deşifre olduğu için kapsamı da daraltıldı. Hedefte Cemaat var. Cemaat dediysek, ona yakın medya; başlıca Zaman ve Samanyolu TV. Yazıya oturduğumuz sırada henüz Bugün’ün bile kapısı çalınmamıştı.

Biz burjuva demokratı değiliz. “Çifte standart” türü takıntılarımız da yok. Ancak demokrasi diye bir sorunun olduğunu sadece bilmekle kalmaz; gerçekleşme koşulları olmaksızın “hukuk önünde eşitlik” ve “özgürlük”ten söz açan ikiyüzlü burjuva demokrasisinin karşısında sosyalist demokrasiyi savunuruz. Çoğunluğun demokrasisini.. Halk demokrasisini.

Burjuva demokrasisi, burjuvazi eğer birçok durumda olduğu gibi tümden reddetmemişse, hak ve özgürlüklerin sadece sözünü eder ve onları dar bir sömürücü zümrenin çıkarlarının  meşrulaştırılmasına daraltır. Hak ve özgürlükler sadece sömürücü burjuvazi içindir bu ikiyüzlülükte. Sömürülen çoğunluğun payına ise diktatörlük düşer. Eşitsizlik, haksızlık, baskı, zulüm, zorbalık.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

İlhan Çaralan - Evrensel 

Basın özgürlüğüne saldırı!

Bu yüzden de bu operasyon elbette Cemaat medyasından öte  basına, yandaş basın dışındaki tüm basına da yönelik bir operasyondur. Bu sefer operasyonunu vesilesi Cemaat medyasıdır.

Bu yüzden de bu operasyon basın özgürlüğünü, halkın haber alma özgürlüğünü savunan herkese yönelik bir operasyondur.

Ve dolayısıyla bu operasyona karşı çıkmak basın özgürlüğüne sahip çıkmaktır.

Gazetemizin okurları, hatta Evrensel’i tanıyan dost-düşman herkes bilir ki, basın özgürlüğünü, halkın haber alma özgürlüğünü Evrensel, 20 yıllık yayın hayatı boyunca tereddütsüz savunmuştur.

Ama bugün bu köşenin yazarı, yaşamı boyunca ilk kez, Hükümetin basına yönelik bu operasyonunu niçin lanetlemek gerektiğini açıklamak için, iki bin karakterlik bir “gerekçe” yazmak ihtiyacı duymuştur.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Arslan Tekin - Yeniçağ

Stalin ne yapmıştı?

Dün bir aradaydılar, bugün kanlı bıçaklılar. Öyle bir düşmanlık ki,  “Paralel”  dediklerini kıyıda köşede sıkıştırsa öldürtecek! Türk istihbaratı tamamen kontrolünde ve onun için çalışıyor. Belki Pensilvanya’ya şu kış günü  “bozacı”  kılığında bir  “ajan”  gönderebilir! Burun deliklerini kabarta kabarta  “İnlerine gireceğiz!”  diye haykırmıyor mu!

Günlerdir konuşuluyordu. Gerçekten inanmıyordum ama oldu; dün basın-yayın organları basıldı.

Gazeteciler, dizi yönetenler, senaristler neyle suçlanabilirler, bilmiyorum.

Diktatörlüklerde önce gazeteciler susturulur.

Eğer, susturulmak istenen basın-yayın organlarında korkup çekilenler olursa, gözaltılar yüzünden gazetenin çıkması zorlaşırsa ben buradayım: Üç köşe yazısı benim; birinci sayfanın spotları, resim altları, haber merkezinde bütün haberlerin redaksiyonu da bende... Haberiniz olsun! Bu sözüm şimdi Zaman/Bugün için; yarın devran dönerse Sabah içindir, Star içindir, Akşam içindir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 

Faruk Çakır - Yeni Asya 

Daha neler göreceğiz?

 

Son yıllarda umumî bir hastalık cemiyeti kemiriyor. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışı ne yazık ki ağırlık kazanmış durumda. Başkasına yapılan yanlışlar karşısında susmak, haksızlıkların yaygınlaşmasına sebep oluyor. Cemiyeti tesiri altına alan bu anlayışın ağır faturaları olabilir.

Yapılan bir hata, geçmişte yapılan başka yanlışlarla savunulabilir mi?

Elbette uzun dönemde hak yerini bulur. Hiç bir yanlış, uzun süre devam edemez. Türkiye’nin her adımda hak, hukuk ve adaleti esas alması lâzım. Operasyonun ayrıntıları elbette önümüzdeki günlerde daha iyi anlaşılacak. İlk bilgilerde müşahhas suçlamalardan ziyade ihtimaller vardı. Herkes hukuk önünde eşittir ve herkese hesap sorulabilmelidir. Ancak göz altına alınanların canlı yayınlarda anlattıkları da her halde duymazdan gelinemez. En ağır ithamlarla suçlananlar, bir bakıma “Beraber dolaştık bu dünyayı” demedi mi? Bir yıl önce başbakan ya da cumhurbaşkanının uçağında seyahat edenlerin, bu kadar ağır ithamlarla suçlanması garip değil mi? 

Yazının tamamını okumak için tıklayınız...