GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
Gazeteci, yazar Ahmet Altan, kardeşi, gazeteci Prof. Dr. Mehmet Altan ve gazeteci Nazlı Ilıcak, Yargıtay’ın haklarındaki “ağırlaştırılmış müebbet hapis” kararlarını bozmasının ardından 8 Ekim’de yeniden mahkeme önüne çıkacaklar.
10 soruda, Altan kardeşler ve Ilıcak’ın da aralarında olduğu isimlerle ilgili açılan davada yaşanan gelişmeler şöyle:
1- Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak, neden aynı davada yargılanıyor?
15 Temmuz darbe girişiminden sonra cemaate yardım kapsamında yürütülen soruşturmalarda ayrı ayrı operasyonlar yapıldı. Nazlı Ilıcak, bu operasyonlar kapsamında 30 Temmuz 2016’da, Mehmet Altan 22 Eylül 2016’da, Ahmet Altan ise 23 Eylül 2016’da tutuklandı. 15 Temmuz’dan hemen önce üç ismin katıldığı televizyon programı, dosyalarının birleştirilmesine yol açtı. Savcılık, daha sonra üç isimle birlikte Zaman Gazetesi ve Samanyolu TV’de çalışan Fevzi Yazıcı, Şükrü, Tuğrul Özşengül ve Yakup Şimşek hakkında “ağırlaştırılmış müebbet hapis” istemiyle dava açtı. İddianamede, sanıklara, “cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni değiştirmeye çalışmak” suçu isnat edildi.
2-Aynı davanın sanıklarından olan Mehmet Altan nasıl tahliye edildi?
Mehmet Altan, tutuklandıktan hemen sonra Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Anayasa Mahkemesi, 11 Ocak 2018’de Mehmet Altan ile gazeteci Şahin Alpay’ın hukuksuz biçimde gözaltına alınarak tutuklandıkları gerekçesiyle yaptıkları başvuruyu karara bağladı. Yüksek Mahkeme, öne sürülen kanıtların ifade özgürlüğü kapsamında olduğu, örgüt bağlantısını göstermediği gerekçesiyle hak ihlali kararı verdi. Buna rağmen İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, Altan’ı tahliye etmedi. Anayasa Mahkemesi, kararlarının bağlayıcı olduğu açıklaması yapmak zorunda kaldı. Bu süreçte, mahkeme, davayı sonlandırdı ve Mehmet Altan’ı ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum etti. Altan, ancak bu kararı temyiz ettiği istinaf mahkemesinin kararıyla, 6 ay sonra, Haziran ayında tahliye olabildi.
3-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, davayla ilgili herhangi bir karar verdi mi?
AİHM de Mehmet Altan’ın başvurusu üzerine, “hak ihlali” kararı verdi. Anayasa Mahkemesi kararından hemen sonra Mart 2018’de verilen bu karara rağmen İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, tahliye kararı vermedi. Altan, ancak istinaf mahkemesinin kararıyla tahliye olabildi. Altan, yaklaşık 2 yıl tutuklu kaldıktan sonra özgürlüğüne kavuştu.
4-Davanın diğer tutuklu sanıkları neden tahliye olamadı?
Diğer sanıklar da Mehmet Altan gibi Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi, bu başvuruları 3 Mayıs 2019’da karara bağladı. Mehmet Altan kararından yaklaşık 1,5 yıl sonra karar veren Yüksek Mahkeme, neredeyse birebir aynı kanıtlarla yargılanmalarına rağmen Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın haklarının ihlal edilmediğine hükmetti. Şubat 2018’de haklarında hüküm kurulan sanıklar, AYM kararının da aleyhte olması gerekçesiyle tahliye edilmedi.
5-Yerel mahkeme, davayı nasıl sonuçlandırdı?
Mehmet Altan’ı tahliye etmemesi nedeniyle eleştirilen İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, 16 Şubat 2018’de davayı sonlandırdı. Mahkeme, Altan kardeşler ve Ilıcak’ın da aralarında olduğu tüm sanıkları ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum etti. İstinaf mahkemesinin de onamasının ardından karar Yargıtay’da temyiz edildi.
6-Mahkeme, bu cezayı hangi gerekçelerle verdi?
Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Ilıcak’ın çeşitli yazı ve konuşmaları, Mehmet Altan’ın evinde çıkan bir dolarlar, üç ismin 15 Temmuz’dan bir gün önce katıldıkları televizyon programındaki sözlerinin darbe girişimini bildikleri şeklinde yorumlanması, bylock konuşmalarında isimlerinin geçmesi cezaya gerekçe gösterildi.
7-Yargıtay Başsavcılığı, tebliğnamesinde kararı nasıl değerlendirdi?
Başsavcılık, 28 sayfalık tebliğnamesinde, Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ve Mehmet Altan’ın mahkûmiyetinin “anayasal düzeni ortadan kaldırma” suçundan değil, “örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme” suçundan değerlendirilmesi görüşünü savundu. Tebliğnamede, diğer üç sanığın da “örgüt üyeliğinden” yargılanması talep edildi. Tebliğnamede, sanıkların tılı suç bakımından “vehamet” arz ettiği konusunda yerel mahkemenin kararında yeterli hukuki gerekçe bulunmadığı, “sanıkların cebir ve şiddet kullanarak ne şekilde bu suça iştirak ettiklerinin açıklanmadığı” vurgulandı. Tebliğnamede, “anayasal düzeni değiştirmeye yönelik teşebbüsün ancak cebir ve şiddet kullanılarak, bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle işlenebileceğine” de dikkat çekildi. Yargıtay Başsavcılığı tebliğnamesinde, sanıklara yöneltilen suçlamanın “darbe teşebbüsü öncesinde terör örgütünün güdümündeki medyada, darbeye zemin hazırlayacak yazılı ve sözlü eylemler” olduğu anımsatıldı, ancak “darbe teşebbüsü suçunun icrasına başlandığı aşamada sanıkların eylemlere maddi cebirle katılıp katılmadığının, yasal ve yeterli gerekçeyle hükümde esas alınmadığı” vurgulandı. Tebliğnamede, bir an için, sanıkların darbeye teşebbüsten haberdar olduklarının düşünülmesi halinde bile bilginin suça iştirak bakımından öneminin bulunmadığı belirtildi.
8-Yargıtay 16. Ceza Dairesi, davayı karara bağladı mı?
Daire, davada verilen kararları bozdu ve sanıkların yeniden yargılanmasına hükmetti. Daire, AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nin hakkında toplanan kanıtların suçlanmasına yeterli olmadığı, yazılarının ve açıklamalarının ifade hürriyeti kapsamında olduğuna hükmettiği Mehmet Altan’ın beraatine karar verilmesini istedi. Mehmet Altan ile dosyası neredeyse birebir aynı olan Ahmet Altan ile Nazlı Ilıcak için de Yargıtay, “FETÖ’ye bilerek ve isteyerek yardım” suçundan ceza verilmesi gerektiğine hükmetti. Bu cezaya ise “darbe yapılması ihtimalinin olduğu bir dönemde yazılan makaleler ve yapılan açıklamaların gazetecilik faaliyeti kapsamında olmaması” gerekçe gösterildi.
9- Daire, bu kararına hangi gerekçeleri gösterdi?
Kararda, sanıkların anayasayı ihlal suçuna fail olarak iştirak ettiklerinin kanıtlanamadığı belirtildi. Kararda, Altan ve Ilıcak'ın örgütün hiyerarşik yapısına organik bağla bağlı olup, süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk içeren faaliyetleri nedeniyle bu örgütün üyesi oldukları yönünde iddia ve kabul bulunmayan dosyada buna dair herhangi bir delil de olmadığı aktarıldı. Kararda, Altan ve Ilıcak’ın kamuoyunca tanındıkları, görüşlerini savunmalarının da olağan olduğu belirtildi. Buna karşılık Altan ve Ilıcak’ın eleştiri sınırlarını aşan konuşmalarının ve yazılarının olduğu vurgulanarak, “örgütün sempatizan sınıfını oluşturan geniş halk kitleleri nazarında sözde meşruiyetini korumak amacına hizmet eder mahiyetteki gazetecilik faaliyeti kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmayan eylemlerinin, Türk Ceza Kanunu'nun 314/2. maddesinde düzenlenen 'hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne yardım etmek suçunu' oluşturmaktadır" denildi. Kararda, buna karşılık, Mehmet Altan için, cezalandırılmasına yeterli kanıt bulunamadığı belirtildi. Mehmet Altan’ın evinden F serisi 1 dolar çıkmasının tek başına yeterli olmadığı, Altan’ın örgütün talimatıyla Bank Asya’daki hesaplarıyla ilgili tasarrufta bulunduğuna yönelik kanıt bulunmadığı vurgulandı. Altan’la ilgili Bylock üzerinden görüşen üçüncü şahısların mesaj içeriklerinin de cezalandırma için yeterli olmadığı ifade edildi. Kararda, AİHM ve AYM’nin Mehmet Altan’la ilgili kararlarına da atıf yapılarak, bu nedenlerle beraatine hükmedilmesi gerektiği vurgulandı.
10- Tutuklu sanıklar 8 Ekim’de tahliye olabilir mi?
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay kararına rağmen duruşma öncesinde tutuklu sanıklar için tahliye kararı vermedi. Altan kardeşlerin avukatı Figen Çalıkuşu, heyetin hukuki tavır göstermediğini belirterek Hakimler ve Savcılar Kurulu’na suç duyurusunda bulundu. Aynı heyet, 8 Ekim’de yargılamayı yapacak. Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak, 3 yılı aşkın süredir tutuklu. Yerel mahkeme, ilk kararında direnmez, Yargıtay’ın kararına uyarsa Altan ve Ilıcak’a 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası verilebilecek. Alt sınırdan ceza verilmesi ve indirim uygulanması durumunda, infaz kanuna göre, her iki gazetecinin yatacağı süreler 2,5 yıl ila 5 yıl arasında değişecek. Ancak her iki gazeteci de bin günü aşkın süredir tutuklu oldukları için karara uyulması durumunda tutuksuz yargılanmaları gündeme gelecek. Yerel mahkeme, bu nedenle ilk duruşmada tahliye kararı verebilecek. Ancak yerel mahkeme ilk kararında direnirse, tahliye taleplerini reddedebilecek. Bu durumda dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gelecek. Son sözü Genel Kurul söyleyecek.