100 yıl sonra Ermenilerin acısını anlamak bu değil…

100 yıl sonra Ermenilerin acısını anlamak bu değil…

Alin Ozinyan

1915 yılında bu topraklarda çok kötü şeyler yaşandı. Tahmin ettiğinizden, bildiğinizden hatta sakladığınızdan ve inkar ettiklerinizden daha kötü şeyler.

Son günlerde Türkiye hiç olmadığı kadar Ermeni Soykırımı hakkında konuşuyor. Kimse farkında değil… Suçun yarattığı yük, herkesi saçmalamak zorunda bırakıyor.

Tüm dünyadaki Ermeniler'in her sene 24 Nisan Anma etkinliklerine bu sene Türkiye ve Azerbaycan'dan ‘Çanakkale misillemesi’ geldi. Hepimiz mağduruz, siz öldünüz, ama biz de öldük, ya da daha şık ifadesi ile “olaylar I.Dünya savaşı sırasında cereyan etti” anlamını taşıyor tüm bunlar. ABD Başkanı Obama’nın ne diyeceği merakla beklendi. Papa Francesko’nun soykırım demesinden sonra Obama da aynı şeyi söyleyecek mi? Sinirler gerildi. Nefesler tutuldu. Washington’da  ne gerekiyorsa yapılmaya çalışıldı. Gizlenmeye çalışılsada örtülemeyen bir korku sardı ortalığı. Malum konu acı paylaşmak falan değil, soykırım dersek ne vereceğiz pazarlığı. Bundandır tam o korku krizlerinde, birileri “Ermenilere verecek tek karış toprağımız yoktur” dedi.

100 yıl önce yaşadığımız bu topraklarda, aslında ne yapılsa, ne verilse telafi edilemeyecek, geri dönüşsüz, bağışlanması  zor olan büyük bir suç işlendi. Öyle ki Ermenilerin 100 sene sonra unutamadıkları acıları sizin sandığınız gibi parayla, pulla hatta toprakla dindirilebilecek birşey değil. Sizin hiçe sayılan acılarınız, uluslarası oyun denilen travmalarınız, inkar edilen haksızlıklar, ayrımcılıklar, nefret ile örülmüş bir hayatınız, gömemediğiniz sevdikleriniz, mezarlarının yerini değil sadece bir kısmının adını bildiğiniz kocaman bir aileniz oldu mu? Olsaydı, anlardınız…

Acının, eziyetin, talanın, ölümün, katliamın olduğu yerde suç ve suçlular vardır. Suçlu bulunmadıkça, suç saklandıkça, suçlu ve mağdur ayırd edilmedikçe, trajedi ağırlaşır, tedavi edilmez hala gelir. Sadece mağdur acılarından değil, suçlu da gizlenmekten hastalanır.

1915 yılında yaşananlar bir soykırımdı. Türkiye’de seyrettiğimiz bu panik ortamı da işte bu yüzden.   Tarihi sorumluluğu “ortak acı” yada “adil hafıza” yaklaşımları ile örtbas etmek vasat bir diplomatik manevradan ötesine gidemiyor, tezi geliştirenler de bunun farkında. Hafızasızlaştırılan bir toplumun olmayan hafızası adil olamayacağına göre, suçlu ve mağdurunu hala birbini tanıdığı bu acının ortaklığından da söz etmek mümkün değil.

1915’de kazananlar ve kaybedenler oldu. Ermeniler kaybetti. Ermenisiz bir Türkiye yaratmak isteyenler kazandı. Bu iki tarafın hellaşmesi için yapılabilecek çok şey var. Öncelikle samimi olmak gerekli, öncelikle utanmak… Samimi olmak, gerçekten üzülmek ve özür dilemek… Özür dilemek, diliyormuş gibi yapmak,  24 Nisan’ı kotarmak, Obama’nın Soykırım demesini engellemek için değil, adalet için, günahlardan arınmak, hafiflemek bu yükten kurtulmak, özgürleşmek için…

“Verecek tek karışık toprağımız yok” diyorsunuz ya, bizim dedelerimiz, ninelerimiz çocukken tadıkları o toprakların meyvelerine, o çeşmelerinin suyuna olan özlemleri ile öldüklerini bilmediğinizden…Gözleri önünde katledilen ailelerinin kanı ile sulanan o toprakları hayata gözlerini yumana kadar özledikleri ve özledikleri için kendilerini suçladıkları hayatlarını bilmiyorsunuz ondan… Bir toprağı, bir halkı hem çok sevip hem nefret etmenin ne demek olduğunu tahmin edemiyorsunuz ondan…

Türkiye hangi ülkenin, kimin soykırım diyeceği konusunda çok rahatsız aslında. Ermenistan ile kapatılmış, açılması için bizzat Türkiye tarafından önkoşullar öne sürülen sınırlar var. Teklifinizin “tarihinizi, ailenizi, ölülerinizi unutun, inkar edin, biz de belki sınır açarız” manasına geldiğini biliyorsunuz değil mi? 1990 yılların başında denenen, “ablukaya alınıca, nefes alamaz, güçsüz kalır, boyun eğer  Ermenistan” siyaseti çalışmadı. Yapılan tek şey hala sonucu şimdiden kararlaştırılmış bir Tarih Komisyonu kurulması önerisi, bu önerinin ardından gelen cümle ise, “Biz Soykırımıcı değiliz”. Neyi konuşacak o zaman tarihçiler? Siz önerinizin saçmalığının farkında mısınız?

Tüm bu yaşanlar karşısında vazgeçilemyen bir inkar var. Akıl ve ahlak terkedilmiş durumda, Diaspora hala şeytanlaştırılıyor, Ermenistan  Diasporan’ın ipoteğinde zannediliyor. Türkiye’deki Ermeniler ise Patrikane’den tutun da Ermeni okulundaki sınıf öğrtemenine kadar baskı altında. 1915’de yaşananların, kökünü kaybetmiş, toprağı ayakları alından çekilmiş bir hayata alışamamayı , adalet için dil dökmeyi, siyaset sanıyor bazıları. Gerçekliğini kaybetmiş, duygusuz siyasi çıkışların en keskin “Türkiye’ye bu bir soykırımdır dedirtemezsiniz” oluyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 24 Nisan'da yapılacak anma törenleri için "Ermenistan’da bir araya gelecekler, kendileri çalıp kendileri oynayacaklar” dedi. Doğru, toplanacak Ermeniler. Anacak, ağıt yakacak, ağlayacak, 100 yıl sonra yine 1915’den kurtulabilen küçük çocukların yani çoktan ölmüş atalarının anılarını hatırlayacaklar, hala o kadar taze ki… Türkler Ermenilerinin elerinden tutup, onlar ile ağlayana kadar,  Ermeniler Türklerin gözünde o pişmalığı görene kadar da taze kalacak.

Küçümseme ile bahsedilen o anmalar, suçunun işlendiği bu topraklarda da yapılıyor. Değişim devam ediyor. Ermenilerin acısına ağlayan, adalet isteyen Türkiyeliler çoğalıyor. Günahlardan arınmak için dedelerinin yaptıklarını itiraf etmek isteyen Kürtler artıyor. Ölüm döşeğinde ninesinin Ermeni bir yetim gelin olduğun öğrenen, ailesinin acısına ağlamak isteyen Türkler daha yüksek sesle konuşuyor.

24 Nisan’da Ermeniler yalnız kendileri “çalıp, oynamıyorlar”. 24 Nisan’da anma törenlier sadece Ermenistan’da yapılmıyor. Türkiye’nin farklı şehirlerinde , farklı meydanlarında adelet isteyenler yan yana duruyor. Bu arayışta Türkler, Kürtler diğer Türkiyeliler Ermenileri yalnız bırakmıyor. Türkiye’nin geçiştirdiğini için sevindiği her sene aslında bir kayıp. Ermeniler 100 yıldır adalet istiyor ve bu konuda yalnız değiller, Türkiye’de bile…

 

Alin Ozinyan

Ermenistanlı siyasi analist ve civilNet TV 'nin Türkiye bölümü direktörü