T24 Ankara
Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin önemi ile sarıklı cübbeli amiral hakkında açıklama yaptıkları gerekçesiyle yargılanan 103 amiralin beraatına ilişkin gerekçeli karar açıklandı. İfade özgürlüğü vurgusu yapılan kararda, “sırf metnin kaleme alınış tarzının, açıklanma saatinin, şekli itibariyle 'muhtıra' şeklinde değerlendirilmesinin, metnin başlangıç cümlesinin maksatlı olarak "Yüce Türk Milleti....." şeklinde başlatılmasının farklı kesimlerde ciddi bir rahatsızlık doğurmasının, sanıkların üzerlerine atılı suçun sübutu yönünden maddi delil niteliğinde kabul edilmesi ceza hukuku bağlamında doğru değildir” denildi.
Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla İstanbul Sözleşmesinden çekilmesinin ardından, TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un “Cumhurbaşkanı isterse AİHM sözleşmesinden de Montrö sözleşmesinden de çekilebilir, teknik olarak yapabilir” şeklindeki açıklaması yeni bir tartışmaya neden olmuştu. Aralarında TESUD eski Başkanı Namık Kemal Çalışkan ile Koramiral Kadir Sağdıç, Türker Ertürk ve Cem Gürdeniz gibi isimlerin de yer aldığı 103 eski komutan, 4 Nisan 2021 tarihinde bir açıklama yayınlayarak Montrö’ye sahip çıkmıştı. Açıklamada ayrıca sarıklı cübbeli fotoğraflarıyla gündeme gelen Amiral Mehmet Sarı’ya da tepki gösterilmişti.
Bu gelişmenin ardından hem Cumhurbaşkanlığı hem de TBMM Başkanlığı, açıklamanın “darbe çağrışımlı bildiri” olduğunu öne sürmüştü. Mili Savunma Bakanı Hulusi Akar da bildirinin demokrasiye zarar verdiğini iddia ederek, “Bağımsız Türk yargısının gereğini yapacağına inancımız tamdır. TSK, kişi veya kişilerin hırsı, ihtiras ve şahsi emellerine araç yapılamaz” diyerek açıklamaya tepki göstermişti. Ankara Başsavcılığı ise açıklamaya ilişkin soruşturma başlatmış ve Aralık 2021’de 102 amiral ve 1 general hakkında “devletin güvenliğine veya anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşma” iddiasıyla 12 yıla kadar hapis istemiyle dava açmıştı. Yargılama sonucunda tüm sanıkların beraatına karar verilmişti.
Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi, karara ilişkin gerekçesini açıkladı. Gerekçeli kararda, iddianamede sanıklar tarafından açıklanan metnin toplumda büyük tepkiyle karşılandığı ve muhtıra şeklinde değerlendirildiği, kamuoyunda ciddi bir rahatsızlık doğurduğunun öne sürüldüğü belirtilerek, “Sanıklar tarafından kaleme alınıp kamuoyu ile paylaşılan metne ilişkin toplumsal tepki gelişmesi, aleyhine görüşler açıklanması demokratik hukuk devleti olmanın gereği açısından ne kadar doğru ise, içeriğinin suç oluşturup oluşturmadığına dair hukuki değerlendirme yapılmadan iddianamede belirtildiği üzere sırf metnin kaleme alınış tarzının, açıklanma saatinin, şekli itibariyle 'muhtıra' şeklinde değerlendirilmesinin, metnin başlangıç cümlesinin maksatlı olarak "Yüce Türk Milleti....." şeklinde başlatılmasının, soruşturma aşamasında ulaşan ihbar, suç duyurusu ve şikayet dilekçelerine göre farklı kesimlerde ciddi bir rahatsızlık doğurmasının sanıkların üzerlerine atılı suçun sübutu yönünden maddi delil niteliğinde kabul edilmesi ceza hukuku bağlamında doğru değildir” denildi.
Açıklamanın, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve muvazzaf bir amiralin sarık ve cübbe ile görüntülenmesi konusunda yapılan bir düşünce açıklaması olduğu vurgulanan kararda, özetle şu cümlelere yer verildi:
“İfade özgürlüğü çağdaş demokrasilerin en temel yapı taşlarından birisidir. İfade özgürlüğü genel olarak anayasaların, kanunların, uluslararası sözleşmelerin özellikle de bağımsız ve tarafsız mahkemelerin koruması altındadır. (…) Anayasal demokrasi için mühim olan kişilerin hukuken suç olarak kabul edilmeyen görüş ve düşüncelerini açıklama hürriyetlerini tek tek veya toplu olarak toplumsal veya kamusal baskı altında kalmaksızın kullanabilmeleridir.
Yargılamaya konu somut olayda sanıkların tamamının Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekli general ve amiral oldukları, HTS inceleme tutanaklarının incelenmesi neticesinde; sanıkların kendi aralarında, etkin olabilecek üçüncü kişilerle veya muvazzaf Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ile sanıklara isnat edilen Türk Ceza Kanununun 316. maddesi kapsamındaki suça ilişkin delil sayılabilecek nitelikte herhangi bir görüşme bulunamadığının sabit olduğu, sanıkların gerek ADMEK2 grubunda gerekse de kendi aralarında yaptıkları yazışmalara göre suç olarak işlemek üzere anlaştıklarına dair somut bir delilin bulunmadığı, yine bu yazışma içeriklerine göre amaca yakın ciddi, tehlikeli ve elverişli vasıtaların tespitini bir programlama dahilinde yapıldığına dair delil elde edilemediği,
(…) Metnin kaleme alınış tarzının, açıklanma saatinin, şekli itibariyle 'muhtıra' şeklinde değerlendirilmesinin, metnin başlangıç cümlesinin maksatlı olarak "Yüce Türk Milleti....." şeklinde başlatılmasının, bildiri metnindeki ifadelerin farklı kesimlerde ciddi bir rahatsızlık doğurmasının sanıkların üzerlerine atılı suçun sübutu yönünden maddi delil niteliğinde bulunmadığı, Suç İçin Anlaşma suçuna ilişkin maddi unsurların hiçbirinin somut olayda oluşmadığı, maddi unsurları itibariyle oluşmamış suç açısından sanıkların kastından söz edilmesinin mümkün olmadığı bu haliyle atılı suçun yasal unsurlarının oluşmaması nedeniyle sanıkların beraatlarına karar vermek gerekmiştir.”