103 kişinin öldüğü Ankara Gar Katliamı'nın üzerinden 3 yıl geçti: Vicdanlar ağır yaralı

103 kişinin öldüğü Ankara Gar Katliamı'nın üzerinden 3 yıl geçti: Vicdanlar ağır yaralı

10 Ekim Ankara Garı katliamının üzerinden 3 yıl geçti. 103 insan IŞİD’in bombalı saldırısı sonucu yaşamını yitirdi. 580 insan yaralandı. 30 insan ömür boyu engelli kaldı. Binlerce insanda derin yaralar ve izler bıraktı. 19’u tutuklu, 17’si firari 36 sanığın yargılandığı dava 3 yılda ancak tamamlandı. Sadece 9 sanığa “anayasal düzeni ihlal” ve “kasten öldürme” suçlarından 101’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Müebbet hapis cezası alan sanıklar, ayrıca 300’den fazla kişiyi “öldürmeye teşebbüsten” 10 bin 557’şer yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Cumhuriyet'ten Sinan Tartanoğlu'nun haberi şöyle:

Oysa mağdur aileleri ve avukatları; ilk günden itibaren davanın “kamu görevlilerini” de kapsayacak şekilde genişletilmesini, saldırının bir “insanlık suçu” olarak değerlendirilmesini, sanıkların tümünün örgüt bağlantılarının açıkça ortaya konulmasını istedi; reddedildi. Kararın istinaf mahkemesine taşınması için hazırlıklar sürerken; 16 firari sanık için açılan yeni davanın ilk duruşması 8 Kasım’da.

"Yol gösterenler cezalandırılsın"

10 Ekim’de katledilen 103 insan bugün; 3 yıl önce katliamın yaşandığı yerde ve saatte, Ankara Garı önünde anılıyor.   

10 Ekim’den önceki bir hafta boyunca Ankara Emniyeti’nin çizelgelerinde her gün yol uygulaması alındığı görüldü. Ancak 9 Ekim ile katliamın yaşandığı 10 Ekim saat 10.00’a kadar yol uygulamasının yapılmadığı ortaya çıktı. Gaziantep’teki hücre evinden yola çıkan canlı bombalar, elini kolunu sallayarak mitingin toplanma alanı olan Gar Meydanı’na geldi. Kent girişinde miting nedeniyle hiçbir arama noktası oluşturulmadı. Gar meydanı çevresinde o sırada sadece 75 polis görevliydi.

Bu canların hesabını kim verecek?

Hayatta kalmayı başaranlar; yaralılara yardım etmeye çalıştı. Olay yerine gelen polis; kan gölünü biber gazına boğdu. Katliam günü alanda olan doktorların ifadelerinin yer aldığı Türk Tabipleri Birliği’nin raporurda, tanık sağlıkçıların; “Polisin sıktığı gaz nedeniyle yaşamsal müdahalede bulunduğum bir hastayı bırakıp, gazın yoğun olmadığı bir alanda bir süre bekledim ve geri döndüğümde müdahalede bulunduğum şahıs ölmüştü” ifadelerine yer verildi.  İnsan Hakları Derneği’nin raporunda ise az sayıda ambulansın olay yerine yaklaşık 15-20 dakika içerisinde ulaştığını, bu yüzden yaralıların büyük çoğunluğunun özel araçlarla hastanelere taşındığını ortaya koydu. Sağlık Bakanlığı bu olay için soruşturma izni vermedi.  Saat 13.48.

Katlimdan sonra başlatılan idari soruşturmada, mülkiye müfettişlerinin hazırladığı rapor gösterdi ki; 2015 yılının başından katliam gününe kadar MİT, tam 62 kez bir “canlı bomba gerçekleştirilebileceğini” raporlamıştı. Katliamdan 25 gün önce İŞID’in canlı bomba eylemi yapacağına dair istihbarat, mitingle ilgili önlem almakla sorumlu Güvenlik Şube Müdürlüğü’ne iletilmedi. Bombacı Yunus Emre Alagöz’ün de adının geçtiği Emniyet ve MİT’ten gelen son istihbarat, 10 Ekim günü 13.48’de yani katliamdan yaklaşık 4 saat sonra emniyet birimlerine ulaştı.

Raporlar yalanladı

10 Ekim Davası Avukat Komisyonu kararı, “İçişleri Bakanlığı Müfettişlerince olaya ilişkin hazırlanan Mülkiye Müfettişleri Raporu Ankara, Adana, Gaziantep ve Kilis vb. yerlerde görev yapan birçok kamu görevlisinin bu katliama yol verdiğini ortaya koymaktadır. Buna rağmen mahkeme heyeti ve savcılık bu kişilerin davamıza sanık olarak dahil edilmesi hususunda yeterli çaba içerisinde olmamış, tanık olarak dinlenmesi taleplerini de gerekçesiz reddetmiştir. Yine dosyada yer alan Gaziantep Ağır Ceza Mahkemelerinden gelen dosyalar, sanıkların iletişim tespiti dosyaları, Gaziantep ve ülkenin çeşitli yerlerinde kamu kurumları ile yapılan yazışma yanıtları da dava konusu katliamın sorumluluğu konusunda çok geniş bir devlet sorumluluğu olduğuna işaret etmektedir. Bütün bunlara karşın, adeta ‘Devlete dokundurmayız, alın size IŞİD’lilerin bir kısmı bunlarla yetinin!’ denilerek adaleti değil, suç işleyen kamu görevlilerinin sorumsuzluğunu esas alan bir tavır içerisinde olunmuştur” açıklaması ile yorumladı.

Yargılama sırasında Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi; katliamda ihmali bulunan “kamu görevlileri hakkında soruşturma olup olmadığını” Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na sordu. Daha önce dönemin Ankara Emniyet Müdürü, İstihbarat ve Güvenlik Şube müdürlerinin de aralarında olduğu kamu görevlileri hakkında takipsizlik kararı veren savcı Hamza Yokuş, mahkemeye doğrudan Yazı İşleri Müdürlüğü’ne sorulmasını istedi. Bu arada mahkeme, takipsizlik kararı verilen dosya üzerinden suç duyurusunda bulunarak dosyanın yeniden açılmasını sağlamıştı. Ancak Yazı İşleri Müdürlüğü de mahkemeye dosyanın akıbeti ile ilgili bilgi vermedi.   

İhmal yok sayıldı

Mülkiye müfettişleri hazırladıkları raporda, gelen istihbaratın değerlendirilmemesine ilişkin eski Ankara Emniyet Müdürü Kadri Kartal, eski İstihbarat Şube Müdür Vekili Cihangir Ulusoy, TEM Şube Müdürü Hakan Duman, eski Güvenlik Şube Müdür Vekili Adem Arslanoğlu ile TEM Şubesi C Büro Amiri Hüseyin Özgür Gür hakkında soruşturma izni verilmesi istenmesine rağmen Ankara Valiliği soruşturma izni vermedi. Ankara 6. İdare Mahkemesi de, yaşamını yitiren Hasan Baykara’nın eşi, çocukları ve kardeşlerine 500 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetti. Mahkeme, idarenin “hizmet kusurunu” görmezden gelerek kamu görevlilerinin ihmalini yok saydı.

"Kan davası gütmüyoruz sadece adalet istiyoruz"

Patlamada kızı Başak Sidar Çevik ile kız kardeşi Nilgün Çevik’i kaybeden, kan gölüne dönen meydanda yaralı eşine sarılmış halde görüntülenen fotoğrafı katliamın sembolü haline gelen öğretmen İzzettin Çevik, kararın kendilerini tatmin etmediğini belirterek, 8 Kasım’daki duruşmayı da takip edeceklerini dile getirdi. Çevik, “Burada kamu görevlilerinin sorumlulukları bellidir. Aslında kan davası gütmüyoruz. Bizim çocuklarımız, 103 kişi, geldikleri aileler, geldikleri sınıflar aynı. Bombalayanların sınıfları da aynı. Aynı aileden insanlara yaptırıyorlar. Nasıl inandırıldıklarını ben anlıyorum, özel eğitim öğretmeni olduğum için daha iyi anlıyorum. Evet, kan davası gütmüyoruz. Sadece hukuk ve adalet istiyoruz” dedi.

"10 Ekim unutuldu bile"

Devlet Demir Yolları çalışanı Gökhan Yaralı, katliamda sağ dizinin altını kaybetti, yüzde 94 engelli kaldı, protezle yaşamaya çalışıyor. İşe hiç gitmediğini söyleyen Yaralı, “Olaydan sonra kulağımdan yapılan ameliyat başarısız oldu. Tekrar ameliyat olmam gerekiyor. Ameliyatı SGK karşıladı. Protezin büyük bir kısmını ben karşılıyorum. Terör mağduru sayıldık, ama bununla ilgili hiçbir belge verilmedi. Çok uzun zamandır dışarı çıkmıyorum. Bir tek Devlet Demir Yolları sahip çıktı bize. İnsanlar 10 Ekim’de ne olduğunu hatırlamıyorlar bile” dedi.

"Hiç mi suçları yok?"

Yaralı, “Bir tane kamu görevlisinin de suçu yok mu? Ellerini kollarını sallaya sallaya, bombaları almışlar getirmişler, patlatmışlar. Aranmadan. Emniyet Müdürlüğü’ne ihbar gelmiş, ‘zaten hep geliyor’ diye kayda alınmamış. Sağlık Bakanlığı ‘10 dakika içinde geldik’ diyor. Avukatlar GPS kayıtlarını çıkarıyor, 55-56 dakikadan önce yaralı götürülmemiş. Yalan beyan veren Sağlık Bakanlığı personelinin de mi suçu yok. Bu kayıtları incelemeyen savcıların da mı suçu yok. Sanıklar, ‘İHH ile pasaportsuz geçtik, bu arada bombaları da geçirdik’ diyor. Sınırdaki görevlilerin hiç mi suçu yok? Bu ülkede kamu görevlilerinin hiç mi suçu yok? Bunlar sadece Facebook mu takip ediyor? Hepsi melek. Olan halka oluyor” sözleri ile isyan etti.

"Oylar arttı"

Patlamadan yaklaşık 8 saat sonra “Saldırı demokrasiye” diyen Davutoğlu; sandığa iki hafta kala “Ankara’da terör saldırısı sonrasında yüzde 44 bandına doğru yükselme trendi devam ediyor” ifadelerini kullanacaktı. “Yenilenen seçimlerde”, “demokrasi saldırıya uğrasa da” AKP yeniden tek başına iktidara geldi.