Hakan Özyıldız
Kalkınma Planları Anayasa metnidir. Başta kamu kurumları olmak üzere ülke ekonomisi için bazen emredici bazen de yol gösterici hükümler içerir.
Anayasa’nın Planlama, Ekonomik ve Sosyal Konsey başlıklı 166. Maddesinin 2. Fıkrası aynen şöyle: “Planda milli tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür; yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri gözetilir, kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır. Kalkınma girişimleri, bu plana göre gerçekleştirilir.” (Alt çizgiler bana aittir.)
Bana göre maddenin son cümlesi çok açık. Eğer, 2019-2023 arası dönemde bir kalkınma girişimi olacaksa, TBMM’de aynen kabul edilmesi halinde, bu plana göre olmalı. Kamunun para, maliye, yatırım ve diğer politikaları, kaynak tahsisleri Plan metninde belirtilen şekillerde yerine getirilmeli.
O zaman plana daha yakından bakalım:
Planın hedef ve politikalarının ilki şöyle;
“170. On Birinci Kalkınma Planı hedefleri verimliliği odağına alan, sanayi sektörünün başat rol üstlendiği, ihracata dayalı istikrarlı bir büyüme modeli çerçevesinde belirlenmiştir.”
Olması gereken bir hedef. Sanayileşmeyi, verimliliği ve ihracatı esas alan bir büyüme modeli. Son 20 yıldır uygulanan model terk edilecek. Yenisine, ideal ve arzu edilen bir modele geçilecek. Uygulamaları görmek için heyecanlanmamak elde değil. İthalata bağımlılık azalacak, sıcak paranın egemenliği bitecek.
Bunun nasıl hayata geçirileceği birkaç paragraf sonra açıklanmış:
“176. Belirlenen büyüme modelinde üretken alanlara yönelen yatırımların istikrarlı ve yüksek düzeyde olması önem arz etmektedir. Bu yatırımların en güvenilir finansman kaynağını oluşturan yurtiçi tasarrufların artırılmasıamaçlanmakta, Plan dönemi sonunda yurtiçi tasarrufların milli gelire oranının yüzde 30’un üzerine çıkarılması hedeflenmektedir. Yurtiçi tasarrufların artırılması cari açığın azalmasına ve Türkiye ekonomisinin olası şoklara daha dayanıklı hale gelmesine katkı sağlayacaktır. Kamu tasarruflarının artırılmasının yanında hane halklarının ve firmaların tasarruf bilinci ve eğiliminin artırılması, uzun vadeli tasarrufların özendirilmesi sağlanacak ve tasarrufları ekonominin verimli alanlarındaki yatırımlara yönlendirecek politikalar uygulanacaktır.” (Kalınlar ve alt çizgiler bana aittir)
Her şey yurt içi tasarrufların artmasına bağlı. Onlar artınca yatırımlar çoğalacak, işsizlik azalacak, enflasyon düşecek.
Enflasyon ve yatırım deyince başka bir madde dikkat çekiyor:
“288.Yatırımlar, ekonomik büyüme ve enflasyon üzerinde yüksek faiz olumsuz bir etkiye sahiptir. Yüksek faiz, doğrudan doğruya mal ve hizmetlerin üretim maliyetini artırarak enflasyona neden olmakta; artan enflasyon ise, faizlerin daha da artmasına yol açarak kısır döngüyü̈ tetiklemekte; bir taraftan yüksek enflasyon diğer taraftan yüksek faiz ve bunun sonucunda ertelenen yatırımlar ekonominin potansiyelinin gerisinde kalmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla, faizin düşürülmesine yönelik atılacak adımlar, enflasyonun düşmesine ve yatırımların artmasına neden olacak ve böylece daha fazla üretime imkân sağlayacak; artan üretim, enflasyonu aşağıya çekecektir. Plan döneminde bu yaklaşım hem enflasyonun kalıcı olarak düşmesine hem de büyümede arzu edilen noktalara gelinmesine imkân sağlayacaktır.Bu çerçevede, Plan döneminde yatırımcıların katlandıkları finansman maliyetlerinin düşük seviyede istikrar kazanmasını sağlayacak bir faiz politikası oluşturulması temel önceliklerden birisini oluşturacaktır.”
Bence daha uzun yazmaya gerek yok. 2019-2023 arasında kamunun önceliği faizleri düşürmek olacak. Plan metnine göre; önce faizler düşecek ki ardından enflasyon düşsün.
Başarılması halinde bu, kapitalist ekonomik deneyime büyük bir katkı olacak! Okuduğumuz, okuttuğumuz bütün kitapları bir kenara koyacağız. Hatıra olarak saklayacağız.
Çünkü bize düşük faizin tasarruflara olumsuz etki yaptığı, tüketimi tetiklediği öğretildi. Artan tüketime artan üretimle/arzla cevap verilemezse enflasyonun ve ithalatın artacağı öğretildi. Yıllardır bunu gözlemledik. Yüksek enflasyon ve ekonominin dışa bağımlılığı üzerine konuştuk, yazdık.
Ama eğer bizim bildiklerimiz ve bugüne kadarki gözlemlerimiz, deneyimlerimiz doğru ise 11. Kalınma Planı dönemi çok zor geçecek demektir.
Zaten yeteri kadar zorluk var. Dahası olmaması için yanılmayı çok ama çok istiyorum.