12 Eylül 1980 mi dediniz?

12 Eylül 1980 mi dediniz?

T24 - Türkiye, tam 29 yıl önce yapılan darbeyle, cumhuriyet tarihinin en karanlık dönemine girdi.

12 Eylül 1980 Cuma günü saat 03.59'da Türkiye radyoları (TRT) İstiklal Marşı'nın çalınmasıyla birlikte yayına geçti. Anons yapılmadan Harbiye Marşı çalındı. Marşın bitiminde Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzasıyla yayımlanan Milli Güvenlik Konseyi'nin bir numaralı bildirisi okunmaya başlandı:

“Aziz Türk Milleti:(...) İşte bu ortam içinde Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanununun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.Girişilen harekatın amacı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır.Parlamento ve Hükümet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır.Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir.Yurt dışına çıkışlar yasaklanmıştır.Vatandaşların can ve mal güvenliğini süratle sağlamak bakımından saat 05:00'dan itibaren ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı konulmuştur.”

Hamzakoy ve Uzunada

Darbenin ilanından sonra, sabah saat O5:30'da Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan'a Genelkurmay Başkanı Kenan Evren tarafından birer tebliğ gönderildi. Tüm tebliğlerde: "TSK yönetime el koymuştur. Hükümetiniz feshedilmiş, parlamento üyeliğiniz düşmüştür. Talimatı getiren subayın ikazlarına uyunuz" ifadesiyle birlikte gidecekleri adresler belirtildi. Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel'in “yeni adresi” Hamzakoy Gelibolu, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeşinki ise Uzunada İzmir'di.

Türkiye çok karanlık bir döneme giriyordu.

Milli Güvenlik Konseyi

27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yönetime üçüncü açık müdahalesi başlamıştı. Emir komuta zinciri içinde gerçekleşen darbe ile altıncı Demirel hükümeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi feshedildi. Sendika ve derneklerin faaliyetleri durduruldu ve genel sıkıyönetim ilan edildi. 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı, Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askeri dönem başladı.

Yasama ve yürütme yetkilerini kullanacak bir Milli Güvenlik Konseyi kuruldu. Konsey, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşuyordu. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Milli Güvenlik Konseyi Başkanlığı'nın yanı sıra Devlet Başkanlığı görevini de üstlendi. Milli Güvenlik Konseyi” 1983 genel seçimine kadar Türkiye'ye ilişkin tüm kritik kararları aldı.

1982 Anayasası, 15'inci madde ve dokunulmazlıklar

Darbenin ardından geçen üç yıl içerisinde önemli kanunların tamamına yakını değiştirildi. Askeri yönetimin belirlediği Danışma Meclisi tarafından hazırlanan Anayasa, 7 Kasım 1982'de yapılan ve aleyhte konuşmanın ve propaganda yapmanın yasak olduğu referandumla, yüzde 92'lik "Evet" oyu ile büyük farkla kabul edildi. Aynı halk oylamasında, Kenan Evren otomatik olarak Cumhurbaşkanı seçildi. Kabul edilen Anayasa'da, askeri yönetim üyelerinin ömür boyu yargılanmasını engelleyen geçici 15. madde, daha sonraki seçimlerle iktidara gelen hiçbir hükümet tarafından kaldırılmadı ve 12 Eylül liderlerinin dokunulmazlığı bugüne kadar sürdü.

1982 Anayasası; özgürlükleri değil özgürlüklerin nasıl kısıtlanacağını, bireyin devlete karşı değil devletin bireye karşı nasıl korunacağını esas alan yaklaşımıyla, evrensel anayasacılık birikiminin tam aksi yönünde bir anlayışla hazırlanmıştı. 16'sı geçici, 177 madde ile Cumhuriyet tarihinin en uzun anayasası olan ve çok sayıda değişikliğe karşın halen yürürlükte olan bu metin, siyasal ve temel hakların en kısıtlandığı metin olarak siyaset bilimi tarihine geçti. 1982 Anayasası, bu özelliği ile yaklaşık 3 yıl süren darbe yönetiminin izlerini çeyrek yüzyıla taşıdı.

Cezaevlerinde sistematik işkence

Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğusu'nda başlatılan ayrılıkçı silahlı hareket, Kürtçe konuşma yasağı ile güçlendirildi ve gerekçelendirildi. Diyarbakır Cezaevi başta olmak üzere bütün cezaevlerindeki kötü muamele, 1983 seçimlerinden sonra yoğunlaşacak PKK adına terör eylemlerini gerçekleştirenlerin gerekçelerinden biri oldu. Bu cezaevlerinde tutulan PKK militanlarının önemli bölümü, daha sonra, PKK yöneticileri arasında yer aldı.Cezaevleri ve nezarethanelerde şüpheli, tutuklu ve hükümlülere yıllarca sistematik işkence yapıldı.12 Eylül 1980 ardından partiler lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı. Bu durum, siyasi partilerin sürekliliği konusunda tarihsel sorunlar yaşayan Türkiye'de siyasi temsilin demokratikleşmesi önünde yeni bir engel oluşturdu, siyasi gelenekler alt-üst edildi.Üç partili seçimde askerin yenilgisi

6 Kasım 1983 genel seçimlerine sadece üç partinin katılmasına izin verildi. “İsmet Paşa'nın oğlu” Erdal İnönü'nün bile veto edildiği seçimlere darbe yönetiminin desteklediği, emekli orgeneral Turgut suinalp liderliğindeki Milliyetçi Demokrasi Partisi, Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi ile Necdet Calp liderliğindeki Halkçı Parti katıldı. Seçmen cuntanın işaret ettiği Milliyetçi Demokrasi Partisi yerine Anavatan Partisi'ni Türkiye'yi yönetmek üzere seçti. 1987'de yapılan ve Özal'ın da “yasakları” savunduğu referandumda kılpayı bir farkla siyasi yasakların kaldırılmasına karar verilmesinin ardından eski liderler ve eski kadrolar, yeni partiler ile seçimlere katıldı.11 Eylül'de akan kan 12 Eylül'de neden durdu12 Eylül 1980'e gelindiğinde 19 ilde sıkıyönetim uygulanıyordu. Darbeyle birlikte tüm yurtta uygulanan sıkıyönetim uygulaması, Bingöl, Elazığ, Tunceli, Şanlıurfa, Van, Diyarbakır, Mardin ve Siirt'te 1987 yılına dek sürdü. Darbeyle hükümetten devrilen Demirel, yıllarca bu sıkıyönetim uygulamasına işaret ederek, “11 Eylül'de akan kan 12 Eylül'de nasıl durdu? Biz zaten askere terörü durdurması için bütün yetkileri vermiştik” diyerek, cunta liderlerinin darbe yapmak için özellikle bekledikleri mesajını dile getirdi.

650 gözaltı, 210 bin dava, 50 idam

*650.000 kişi göz altına alındı.* 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.* Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.* 7 bin kişi için idam cezası istendi.* 517 kişiye idam cezası verildi.* Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (26 siyasi suçlu, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı).* İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.* 71 bin kişi TCK'nın 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.* 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı.* 388 bin kişiye pasaport verilmedi.* 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.* 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.* 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.* 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.* 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.* 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.* 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.* 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.* 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.* Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.* 31 gazeteci cezaevine girdi.* 300 gazeteci saldırıya uğradı.* 3 gazeteci silahla öldürüldü.* Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.* 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.* 39 ton gazete ve dergi imha edildi.* Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.* 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.* 14 kişi açlık grevinde öldü.* 16 kişi kaçarken vuruldu.* 95 kişi çatışmada öldü.* 73 kişiye doğal ölüm raporu verildi.* 43 kişinin intihar ettiği bildirildi.