15 Temmuz darbe girişiminin ardından birçok tutuklunun hak ihlaline uğradığını söyleyen Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, eski CHP milletvekili ve avukat Atilla Kart'ın "12 Eylül'den de, Silivri yargılamalarından da daha vahim ve kitlesel hukuk ihlalleri yaşanıyor. Baroların tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya oldukları bir dönem yaşanıyor" dediğini yazdı.
Saygı Öztürk'ün cezaevlerindeki hak ihlallerine ilişkin yazdığı yazısı şöyle:
Cezaevlerini önce milletvekillerine kapattılar, avukatlarla görüşmelere sınırlama, evrak alış-verişine binbir zorluk getirdiler. Aynı kampus içinde bulunan cezaevlerinde farklı uygulamalar yapılıyor. Cezaevinin bekleme salonuna su, yiyecek sokmak da yasak olduğu için avukatlar “görüşürüm” umuduyla gün boyu aç-susuz bekletiliyor. Adeta “görüşe gelmeyin” deniliyor.
SÖZCÜ'nün gündeme getirdiği sorunu, Ankara Baro Başkanı Hakan Canduran da Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek'e taşıdı. İnfaz koruma memuru yetersizliği nedeniyle görüşmelerin yapılamadığını, bunun için diğer illerden 70 memur getirilip sorunu aşmayı planladıklarını öğrendi.
Yasaya göre avukat, müvekkiliyle her saat görüşebilir. Yasa askıya alındı, görüş saati 09-16.00 olarak uygulanmaya başlandı. İçeride bulunan hakim, savcı gibi tutukluların istediği kanun, yönetmelik ya da diğer kitaplar, yasa maddeleriyle ilgili not, savunma metni örneğinin içeriye sokulmasına da izin verilmiyor. Tutuklulara “itiraz dilekçesi” göstermek bile yasaklar arasına alınmış. Cezaevinde yüzlerce tutuklu hakim, savcı var. Onlar, avukatın hazırladığı savunma örneğini görmek istiyor. Cezaevi yönetimi ise “biz veririz” deyip bunları alıyor.
Neden mi? Avukatın hazırladığı tutukluluğa itiraz dilekçesinde “şifreli bir mesaj” olup olmadığı inceleniyor. Ancak o incelemenin yapılabilmesi bazen onbeş günü, bir ayı buluyor. Bazı dilekçeler ise avukata iade ediliyor. Ankara Barosu, avukatlarla içinde bulunulan durumu konuştu ve sorunlar çözülmeyecek gibiyse eylem yapmak istediklerini bildirdi. Baro Başkanı Hakan Canduran, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek'e sorunları aktardı ve şimdi çözüm bulunmasını bekliyor. Yaşananlar için Canduran, “Bu, yalnız avukat problemi değil tutuklu açısından da insan hakları problemi haline geldi” diyor.
İşkence ve kötü muamele alışkanlığı yıllar önce önemli ölçüde giderilmişti. Hele cezaevlerinde insanların darp edilmesi olayı duyulmaz olmuştu. Eski günlerdeki gibi yeniden bunlar gündeme geliyor, başbakanın, adalet bakanının cevaplandırması istemiyle soru önergeleri veriliyor.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Manisa T Tipi Cezaevi'nde Hebat Aydemir, Orhan Karaca, Yusuf Silinsir, Osman Kılavuz, Habip Keleş ve Lokman Gür olmak üzere koğuşta bulunan 23 kişinin cezaevi yönetiminin isteğiyle ağır bir biçimde darp edildiğini, hastaneye sevk edilmesine izin verilmediğini belirtiyor. Dahası, bugüne kadar işkence ve kötü muameleden dolayı kaç kişi hakkında dava açıldığını, bunların sonuçlarını da soruyor.
Seyfi Oktay'ın Adalet Bakanlığı döneminde, sorgu sırasında avukat bulundurma zorunluluğu, personelin eğitimi, denetimi, suç kanıtlarının toplanıp “delilden sanığa gitme” yolunda önemli başarılar elde edilmişti. Ancak yeniden “sanıktan suç kanıtlarına ulaşma” yoluna dönüldüğü anlaşılıyor.
CHP eski Milletvekili Atilla Kart, araştıran, soruşturan, kimsenin el atmadığı konuları gündeme getirmesiyle tanınıyordu. Şimdi avukatlık yapıyor. Şu anda cezaevlerinde yaşananları mektupla bütün baro başkanlıklarına bildirdi. İşte o mektuptan bölümler:
“Aynı kampus içinde bulunan her cezaevinde farklı uygulamalar yapılıyor. L-2'de; iddianame ve notlarımızla rahat bir şekilde görüşme yaptığımız halde, F-1'de görüşe giderken yanımıza kısıtlı da olsa evrak alabiliyoruz ama müvekkilden savunmayla ilgili not alamıyoruz. 15 gün evvel cezaevi idaresine teslim ettiğimiz iddianame, halen müvekkile ulaştırılmadı.
F-2'de ise yanımıza Resmi Gazete ya da Yargıtay kararları dahil hiçbir evrak alamıyoruz. Müvekkilin yazdığı savunmasına esas teşkil edecek notları alamıyoruz. Mektupların akıbeti bilinmiyor. Bu konuları anlatmak için muhatap da bulamıyoruz.
F-1 ve F-2'de 6'şar avukat görüş odası var. Ancak çoğu zaman 1-2 kabin açık tutuluyor. L-2'de kabin sayısı çok daha fazla olmasına rağmen görüş ancak 3-4 kabinde yapılıyor. Bu şartlar altında, meslektaşlarımız saat 06.00-06.30 civarında cezaevine gidip sıra alıyor, saat 08.00 gibi görüş için adını yazdıranlar ancak 20-25'inci sırayı alabiliyor. Gün içinde görüşme yapmadan dönüp gelen birçok avukat oluyor. Konya'da meslektaşlarımız vekalet alamıyor, görüşme haftada birle sınırlandırıldı. Bazı tutuklular için ‘özel talimat' denilip ek kısıtlamalar uygulanıyor.”
Atilla Kart, 12 Eylül 1980'li yıllarda 10 yıl sıkıyönetim mahkemelerinde avukatlık yaptı, Silivri süreçlerini yakından izledi. Şimdi yaşananlar için “12 Eylül'den de, Silivri yargılamalarından da daha vahim ve kitlesel hukuk ihlalleri yaşanıyor. Baroların tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya oldukları bir dönem yaşanıyor” diyor.