12 Şubat 2009 dünya basını özetleri

12 Şubat 2009 dünya basını özetleri
İNGİLİZ BASINIFinancial Times, kesin bir galip çıkarmayan İsrail seçimlerinin ardından rakip liderlerin ittifak ortağı bulmak için itişip kakıştığını yazıyor. İsrailli seçmenler siyasi yelpazenin merkezinde yer alan Tzipi Livni'nin partisi Kadima'yı kıl payı farkla birinci parti yaptı. Bİnyamin Netanyahu'nun lideri olduğu sağ kanattan Likud partisi, parlamentoda sadece bir sandalye ile gerisinde kaldı. Financial Times, genelde sağcı partilerin kazanımlarına dikkat çekiyor. Gazete bu durumu Barack Obama'nın Orta Doğu'da barış planlarına muhtemel bir engel olarak görüyor. Kudüs'ten bildiren Financial Times muhabiri, İsrail'in seçim sistemine ciddi eleştiriler getiriyor. ''Siyasi nüfuzu marjinal partilere teslim eden bir sistem''. Demokratik, ama işlevsel mi? Nisbi seçim sistemini harfiyen uygulayan İsrail'de daha önceleri olduğu gibi bu sefer de sandıklardan hiç bir partinin kesin zaferle çıkmadığını yazan Financial Times, bu durumun hükümet pazarlıklarında küçük partilerin elini çok güçlendirdiğini belirtiyor. Financial Times'ın ifadesiyle, seçim sisteminin değiştirilmesi çağrıları neredeyse İsrail tarihi kadar eski, fakat bugüne değin marjinal partilerin muhalefetiyle reform girişimleri hep geri tepildi. İbrani Üniversitesi'nden bir siyaset profesörü, ''Dünyanın en iyi temsili demokrasisine sahip olabiliriz ama böyle, ülke yönetilemiyor.'' diyor. Financial Times'ın sorularını yanıtlayan Profesör Hofnung'a göre, Kadima lideri Tzipi Livni en fazla oyu almış olsa dahi, hükümet kurma şansı neredeyse yok gibi.'' İsrailli gözlemci Netanyahu'nun milliyetçi sağdan müttefikleriyle bir koalisyon kuracağına ihtimal veriyor. Ama bu hükümetin ömrü ne kadar olur? Financial Times muhabiri, ''Fazla uzun olacağını tahmin eden pek yok'' diyor; İsrail'de hükümetlerin ortalama ömrünün iki yılla sınırlı olduğunu hatırlatarak. İngiltere'nin artan işsizleri Ekonomik kriz gazetelerin ortak konusu olmaya devam ediyor ve öyle görünüyor ki uzun bir süre de devam edecek. Guardian, geçen yılın son çeyreğinde İngiltere'de işsizliğin 2 milyon kişi sınırına yaklaştığını haber veriyor. Yani, İşçi Partisi 1997 yılında Tony Blair'in liderliğinde iktidara geldiği dönemki rakamlara geri dönülmüş oluyor. Emek gücünün yüzde 6,3'üne denk geliyor bu rakam. Guardian, uzmanların işsiz sayısının artmaya devam edeceği uyarısını aktarıyor. Gazete sadece bu hafta içinde büyük bir spor mağazası zincirinde çalışan 12 bin kişinin işini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya geldiğini yazıyor. Konfeksiyon sektöründe zora giren bir başka şirketin 6 bine yakın elemanı da bu hafta işlerini kaybedeceklerini öğrenmiş bulunuyor. Guardian bu kötü haberlere İngiltere Merkez Bankası başkanının dün yaptığı karamsar açıklamayı da ekliyor. Ekonomi artık 'derin' bir resesyona girmiş durumda. Gazete şu an 2 milyon olan işsiz sayısının 3 milyon sınırını aşmasının beklendiği görüşüne yer veriyor. İşini kaybedenleri bekleyen sosyal güvenlik ağı yeterli mi peki? Independent gazetesi, kabinenin istihdamdan sorumlu üyesinin dün BBC'de bir radyo programında yaptığı itirafı sayfalarına büyük puntolarla taşımış. Bu paraya yaşanır mı? Bakan, ''Ben bu parayla yaşayamazdım'' diyor. Kişinin özel durumuna göre biraz değişse de standart işsizlik maaşı haftada 60 sterlinden ibaret. Eğer 25 yaşın altındaysanız, daha da az. Independent, Bakan Tony McNutly'nin aldığı maaşla karşılaştırmış bunu. Beş saatte kazandığı para, bir haftalık işsizlik maaşına eşit. Gazete, bakanın radyo mülakatını öfkeli tepkilerin izlediğini bildiriyor. Liberal Demokrat partinin bir sözcüsü, ''Verilen parayla yaşanamadığını herkes biliyor, bu konuda ne yapacağını anlatsın.'' diyor. İngiltere'nin sendikalar birliğinin başkanı, sanayileşmiş dünyada en az işsizlik yardımı yapan ülkelerden birinin İngiltere olduğunu söylüyor. Müslüman karşıtlığıyla bilinen Hollandalı bir siyasetçiye getirilen İngiltere'ye giriş yasağı, Daily Telegraph'ın sayfalarında. İngiltere'ye giriş yok! Geert Wilders, aşırı sağcı Hollanda Özgürlük Partisi'nin genel başkanı. Adını en çok Fitne adlı filmiyle duyurmuş olan siyasetçi, İslam'ı Nazilerle eş tutarak, terörün dini olarak tanımlıyor. Geçenlerde bu tartışmalı filmin Lordlar Kamarası'nda özel bir gösterimi için Londra'ya davet edilmişti. Fakat İngiltere İçişleri Bakanı, tehlikeli bulduğu kişilerin ülkeye girişini yasaklama yetkisine sahip; ve bu yetkiyi Geert Wilders için kullanıyor. Daily Telegraph, toplum huzuru ve kamu güvenliği gerekçesiyle İngiltere'ye sokulmayacağı söylenen Hollandalı siyasetçininin, ''Yasağı dinlemeyeceğim'' dediğini aktarıyor. Şayet bu meydan okuma doğruysa, Geert Wilders'ın bugün Londra'ya uçması bekleniyor. İngiltere'yi korkaklıkla suçlayan aşırı sağcı lider, ''Hollanda parlamentosunun bir üyesini havaalanında zorla durdurup elleri kelepçeli ülkesine geri yollayacaklarsa, hodri meydan'' diyor. İfade özgürlüğü Kendisini davet eden Lordlar Kamarası üyeleri, Hollandalı siyasetçiyle sadece filmini tartışmak istediklerini ve ifade özgürlüğünün yasak kararından yara aldığını söylüyor. Fakat Lordlar Kamarası'nın müslüman üyelerinden Lord Ahmed, İçişleri Bakanı'na destek çıkanlardan. Hollanda hükümetinin tepkisine gelince: Daily Telegraph, dün İngiliz muhatabıyla temasa geçen Hollanda dışişleri bakanının, 'kardeş bir Avrupa Birliği ülkesinin' bu kararından büyük memnuniyetsizlik duyduklarını aktardığını bildiriyor... Independent'ta Aids'e yol açan HIV ile mücadelede genetik terapinin yeni bir umut ışığı doğurduğu yazılı. HIV'le mücadele Independent, bazı kişilerin genlerindeki mutasyonun Hiv virüsüne karşı doğal bağışıklık sağladığının tespit edildiğini yazıyor. Gazeteye göre Batılı ülkelerin nüfusunda yüzde 1 ila 3 arasında varlık gösteren bir mutasyon bu. Hiv virüsüne yakalanmış 40 yaşlarında bir adama, sözkonusu genetik mutasyona sahip birinden kemik iliği nakli yapılıyor. Hiv virüsünün izinin tamamen silindiğini ve aradan geçen iki yılda hiç ortaya çıkmadığını bildiren Independent, bu tedavinin herkeste aynı olumlu etkiyi gösterip göstermeyeceğinin henüz araştırılması gerektiğini hatırlatıyor. Ayrıca, riskli bir ameliyat olan kemik iliği naklinin rutin bir tedaviye dönüşmesi imkansız gibi. Fakat genetik yöntemlerle ileride daha ucuz ve pratik tedavi yollarının bulunabileceği konusunda umutlar artmış görünüyor. (BBC Türkçe)ALMAN BASINIİsrail’deki genel seçim sonuçları, Afganistan’daki şiddet, Zimbabve’de hükümetin kurulması ve Amerikan yönetiminin ekonomik ve mali krizi savuşturma gayretleri bugünkü Alman gazetelerinin öne çıkan yorum konuları. Rheinische Post gazetesi genel seçimin İsrail’i siyasi felce uğrattığı görüşünde: “Atom bombası geliştirmemesi için İran’a saldırılsın mı? İsrail’e roketlerle saldırmayı sürdüren İslamcı Hamas ile yeniden savaşılsın mı? İsrail’i de pençesine geçiren küresel ekonomik krizle nasıl mücadele edilsin? Müstakbel İsrail Başbakanı’nın bu zor sorulara en kısa zamanda cevap bulması gerekecek. Lakin İsrail’in yönetilemez duruma düştüğü görülüyor. Belirsizliği ortadan kaldırması umulan seçim, ülkeyi daha fazla çıkmaza soktu. Sağ ile sol, dincilerle pragmacılar arasındaki ezeli yenişmezlik tasfiye edilmedi, uzatıldı. İsrail, karar vermek yerine kendini felce uğrattı.” Münchner Merkur gazetesi de yorumunda genel seçimin kördüğümü çözemediği görüşünü savunuyor: “Kim İsrail Başbakanı olursa olsun, Filistin lideri Abbas’ın barış görüşmelerinin yeniden başlatılması için öne sürdüğü, yerleşime son verilmesi ve Arap toprağının iade edilmesi şeklindeki talepleri yerine getirilmeyecektir. Washington ve Brüksel, iki devletli çözüm aleyhinde sonuçlanan demokratik seçime saygı duymak zorundalar. Mücadele daha sert ve daha kanlı bir ortamda süreceğe benziyor.” Neue Osnabrücker Zeitung gazetesinin, Afganistan’daki son kanlı saldırıyı konu alan yorumunda şu satırlar göze çarpıyor: “Afganistan’daki katliamlardan, 50 bin mevcutlu yabancı birliklerin ne halkı, ne de kendini koruyacak durumda olduğu mesajı çıkıyor. Son anketler de Taliban’ın Afganları sindirme taktiğinde başarılı olduğunu ve Batı’ya güvenin hızla eridiğini gösteriyor. Batı, Afganistan’da askeri yenilgiye uğratılamaz ama güvensizliğin iyice çığırından çıkması durumunda savaşı kaybedebilir. Öncelikle Avrupalı politikacılar uyarıları yıllarca ciddiye almadılar. Şimdi ABD asker sayısını ikiye katlamaya hazırlanıyor. Ancak yeni bir Afganistan stratejisi görünürlerde yok.” Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi Zimbabve hükümetinin göreve başlamasını şöyle yorumluyor: “Zayıf bir uzlaşmayı andıracak çaptaki iktidar paylaşımı bile başarılamadı. Gücünü kötüye kullanma konusunda engin tecrübesi olan Mugabe kaldığı yerden devam edecek ve başarısızlıkların sorumluluğunu da koalisyon ortağının üzerine atabilecek. Baskıya dayanamayıp Mugabe’nin inayetindeki Başbakan rolünü üstlenen muhalefet lideri Tsvangirai, ağır bir hata işlemiş olabilir.” Almanya’nın önde gelen iktisat gazetelerinden Handelsblatt, Amerikan yönetiminin ekonomik krizle mücadele önlemlerini konu alan yorumunda şu görüşlere yer veriyor: “Barack Obama ABD Başkanlığı’na seçildikten sonra bütün dünyada, küresel ekonomik krizi yenecek Mesih mertebesine yükseltildi. Maliyle Bakanı’nın Salı günkü konuşması bu beklentinin yerine getirilemeyeceğini gösterdi. Timothy Geithner, Obama’nın körüklediği, hastalığı kökünden kazıyacak kapsamlı ve tutarlı bir plan özlemi çekenleri ağır hayal kırıklığına uğrattı. Daha da kötüsü, yeni Amerikan yönetiminin, öncelikle kendi bankalarının yol açtığı krizi yenebilecek ustalıkta olduğuna artık kimse güvenemez. Büyük umutlar bağlanan Geithner’in yaptığı konuşma, küresel finans sistemini kalıcı bir şekilde kötürümleştirecek kadar çaresizlik içinde olunduğunu gösterdi.” Tagesspiegel gazetesinin aynı konudaki yorumu ise şöyle: “Obama her günü iyimserlik ve moral aşılayıcı konuşmalar yapıyor. Maliyle Bakanı ise para savuruyor. Bakanın 2,5 mu yoksa 3 trilyonluk mu yardım vaat ettiğini kimse tam kestiremiyor. Yardımın şart ve mekanizmaları açıklık kazanmadığından özel sektörün şüpheleri dağılmadı. Başkan korkuyu parayla savuşturmaya çalışıyor. Ama Amerikalılar artık astronomik rakamlardan korkmaya başladı. Kurtuluş için bu kadar para gerekiyorsa, o zaman şu iki şeyi sormanın yeridir: Kurtulmak için geç kalınmadı mı? Bu faturayı kim ödeyecek.” (Deutsche Welle)