Diyarbakır'da camide, Kuran eğitimi verdiği 12 yaşındaki H.İ. isimli kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklanan imam Y.Ö. (32) 33 yıla kadar hapis istemiyle yargılandı. İstismara uğrayan H.İ.'nin babası şikâyeçi olamdığını belirtti ancak mahkeme, sanığın tutukluluk halinin devamına karar verdi.
İnternethaber'de yer alan habre göre Diyarbakır'ın bir ilçesinde yaşayan T.İ., geçen yıl 7 Temmuz'da kızı H.İ.'nin dolabında cep telefonu buldu. Telefonu inceleyen T.İ., tanımadığı bir numaradan kızına çok sayıda uygunsuz mesaj geldiğini gördü. Olayı kızına soran T.İ., telefonu veren ve mesajları atan kişinin H.İ.'ye Kuran eğitimi veren caminin imamı Y.Ö. olduğunu öğrendi.
Jandarmaya başvuran T.İ., kadrolu olarak çalıştığı camide Kuran eğitimi veren Y.Ö., hakkında şikayetçi oldu. Gözaltına alınan evli ve 2 çocuk babası Y.Ö.'nün H.İ.'ye verdiği telefona çok sayıda uygunsuz mesaj gönderdiği tespit edildi. Y.Ö.'nün 2 gün içinde küçük kızı 10 kez aradığı, ancak cevap alamadığı belirlendi.
Y.Ö., işlemlerinin ardından sevk edildiği adliyede çıkarıldığı mahkemece tutuklandı, ilçe Müftülüğü tarafından açığa alındı, hakkında idari soruşturma açıldı.
Soruşturma kapsamında ifadesi alınan mağdur H.İ., Y.Ö.'nün kursa gelen 4 kız çocuğuna ilgi gösterdiğini belirterek şunları anlattı:
"Camiden ayrı olan sınıf bölümünde bana ve diğer kızlara sarılarak öpüyor ve vücudumuza dokunuyor. Bir kez yaptığı sırada elini ısırdım. Bazen bizi kursun mutfak bölümüne götürüp, aynı şeyleri yapıyor. Sınıfta bize hamile kalmak ve tecavüz gibi konulardan bahsediyor. Bizi kucağına oturtup, 'Canım, aşkım, sevgilim, sultanım' gibi kelimeler kullanıyor.
Bazen de bizi zorla evine götürüyor. Son olarak bana bir cep telefonu verip, sürekli görüşmek istediğini söyledi. O günden beri sürekli arayıp, mesaj attı. Aramalara cevap vermedim. Bu durumu ailemize anlatırsak, bizi rezil edeceğini söyleyip tehdit ediyordu..."
İmam Y.Ö. ise ifadesinde, 1.5 yıldır imam olarak görev yaptığını belirterek, "Aynı zamanda kız öğrencilere Kuran eğitimi veriyorum. Öğrencilere yönelik öpme, okşama ve sarılma gibi hareketlerde bulunmadım. Zaman zaman elimi öğrencilerin omuzlarına atarak sarılıyordum. Ancak, bu hareketleri cinsel amaçla yapmadım. Sınıfta cinsel içerikli hikayeler anlatmadım. Mağdurdaki telefonu kendisi hediye istediği için verdim. Mesajları yazarken kötü bir niyetim yoktu. İki mağdurda bulunan künyeleri de ben verdim. Bunları da mağdurlar istedi" diye konuştu.
Soruşturmayı tamamlayan savcılık, Y.Ö. hakkında 'çocuğun cinsel istismarı' ve 'cinsel amaçla çocuğu hürriyetinden yoksun kılma' suçlarından 33 yıla kadar hapis istemiyle iddianame hazırladı. İddianamede, mağdurun ifadelerinde adı geçen diğer 4 öğrencinin beyanlarının alındığını, ancak iddiaları doğrulamadıklarını ifade edildi. Bunun üzerine yeniden ifadesi alınan H.İ.'nin ilk beyanını tekrar ettiğini, diğer arkadaşlarının ise aile baskısı nedeniyle ifade vermek istemediği belirtildi.
İddianamenin kabulünün ardından talimatla ifadesi alınan H.İ., imam Y.Ö.'nün cinsel istismarına uğradığını belirterek, şikayetçi oldu. Ancak baba T.İ. ise şikayetçi olmadığını söyledi. Tutuklu sanık Y.Ö.'nün yargılanmasına Diyarbakır 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlandı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı avukatı Remzi Atalay ve Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi avukatları da duruşmaya katılma talebinde bulundu. İddianamenin okunmasının ardından genel ahlak nedeniyle kapalı yapılmasına karar verilen yargılamada, sanığın tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Davayı Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi adına takip eden avukat Ümit Asye Demir, iddia edilen olayın yaşandığı Kuran kursunun izinsiz olduğunu belirterek, şunları kaybetti:
"Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan izin alınmamış. Bu tarz kapalı kurumların mutlaka denetlenmesi gerekir. Çocukla iyi bir iletişim kurulması gerekir. Çocuk istismar yaşamışsa, kendine göre bir savunma mekanizması geliştirir. Aileye anlatamazsa bile, belli şeylerden istismar vakasının yaşandığı anlaşılır. Bu kurumların gerçekten resmi olup olmadığının denetlenmesi gerekir. Aynı zamanda çocuğun bulunduğu ortamda denetlenmeli. Çünkü, kapalı kurumlardaki istismarı ortaya çıkarmak çok daha zordur. Ailelerin resmiyete mutlaka dikkat etmesi gerekir. Ama resmiyet her zaman güven sağlamıyor. Çünkü, resmi kurumlarda da istismar vakaları çok fazla yaşanabiliyor. Öncelikle resmi olmasına dikkat edilmelidir. Resmi bir kurum değilse, zaten bu kurumu denetleyebilecek bir yer yok. Oradaki sorumluları bulmak çok zor. Buradaki kişilerin bulunması, yargılanması, ceza alması, ne yaptıklarına ilişkin tespit yapmak çok zor. Resmiyetten sonrasında bu çocukların yaşadıkları yerin ve eğiticilerinin ne yaptıkları mutlaka kontrol edilmeli. Bir görevlinin çocuğa karşı istismarı olacaksa bile, bu en azından ailenin denetlemesi ile engellenebilir."