Geçtiğimiz günlerde İstanbul'da etkili oln yağışın ardından "1.60’tan kısa olanlar çıkmasın" esprisiyle gündeme oturan meteoroloji mühendisi Hüseyin Öztel, ağustos ayında sıcakların çok yükseleceğini söyleyerek, "13-15 Ağustos arasındaki 3 günü takip etmek lazım. O günlere soru işareti koyup 4 gün sonra tekrar konuşmamız gerekiyor" dedi.
Meteoroloji mühendisi Hüseyin Öztel ve Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Selçuk Tepeli ileHabertürk gazetesinden Kübra Par'ın sorularını yanıtladı. Söyleşinin bir bölümü şöyle:
Hüseyin Bey, geçen haftaki yoğun yağışta “Boyu 1.60’tan kısa olanlar dışarı çıkmasın” demiştiniz. Pardon ama sizin boyunuz kaç?
1.82 civarı... (Gülüyor)
Ayıp değil mi? 1.60’tan kısa olanlardan ne istediniz?
Sel ve su baskını seviyesine bakınca, insanın en azından önünü görebilmesi lazım. Valilik sel esnasında, “Özel taşıtınızla dışarı çıkmayı tercih etmeyin” diye uyarı yaptı. “Tercih etmeyin” demek ayrı, “Dışarıya adım atmayın, evden çıkmayın; çok kötü su baskını olabilir” diye uyarının şiddetini artırmak ayrı bir şey. Böyle yapılması gerekirdi. Televizyonda o yorumu yaptığımda bir otomobil ters dönmüş, suda yüzüyordu. Su en azından 1.5 metre kadar yükselmiş ki tavan yüksekliğinin tamamını aşıp lastikleri yerden kesmiş.
Türk halkının ortalama boyu malum, sözlerinizden alınanlar da oldu. Size tepki geldi mi?
Gelmez mi? “Buna siz mi karar veriyorsunuz?” diyenler oldu ama bu yüzde 1’lik bir tepkiydi. Türk halkının yüzde 99’u havadan sudan konuşmayı ve mizahı sever. Zaten sonrasında çok daha güzel espriler yapıldı. Ümit Boyner, altında palet olan bir topuklu ayakkabı fotoğrafı koyup “1.60’dan kısa olanlar üzülmesin” yazmıştı. “Markete çıkıyorum. 1.60’dan kısaların ihtiyacı olan bir şey var mı?” diye soran da vardı.
9 gün arayla böyle iki felaketin olması tesadüf mü? Tekrarlanabilir mi?
Hüseyin Öztel: Ağustosta sıcaklıklar çok yükselecek. 13-15 Ağustos arasındaki 3 günü takip etmek lazım. O günlere soru işareti koyup 4 gün sonra tekrar konuşmamız gerekiyor.
Üçüncü bir felaket olur mu yani?
H.Ö.: Denizlerin soğuma sürecine gireceğiz. Hem ısındığında hem soğuduğunda problem yaşanıyor. İstanbul 3 denize de komşu. Aslında İstanbul en çok mayıs ve eylül aylarında sel yaşıyor. Kesin tarih vermek için önümüzü biraz görmemiz gerekir.
Dolu ceviz büyüklüğündeydi. Buluttan çıktığında bunlar daha büyük parçalar mıydı?
H.Ö.: Tam aksine, dolu tanesi yağmaya başladığında belki de bir küp şekerden daha ufak halde başlıyor ama aşağı doğru indikçe katlanarak büyüyor. Daha sonra yerçekimi ve rüzgârdan hangisi galip gelirse sonucu belirliyor. Yerçekimi galip gelirse dolu tanesi yere düşüyor, düşey rüzgâr daha kuvvetliyse bir tur daha atmaya başlayıp tekrar çıkabildiği seviyeye çıkıyor. Çıktığı esnada da tekrar büyüyor. Bir dolu tanesini ortadan ikiye bölersek, tıpkı ağacın gövdesi gibi katman katman olduğunu görebiliriz. Bu da o bulutun içerisinde kaç tur attığını gösteriyor. Dolu tanesinin 9 santimetre çapında, yumruk büyüklüğünde olması en az 7-8 defa 10 kilometrelik mesafeyi tur attığını gösteriyor. Böyle ciddi bir yağışın İstanbul’da bir örneğini görmedim!
Başka bir metropolde yağsaydı yine aynı sonuç ortaya çıkar mıydı?
H.Ö.: Buna benzer bir yağış 1 hafta sonra Viyana’da olunca sözü “İstanbul’da da olur, orada da olur”a getirdiler. Ama orada farklı bir durum vardı. Viyana’da akarsu yükseldi. Burada sular birikip kot farkının en alçak olduğu yerde birikinti halinde akıyor. Bir de İstanbul’un kanalizasyon sistemi ile atık su sisteminin aynı borudan gittiği söyleniyor. Mazgallardan taştığında kirli, hastalıklara sebep olabilecek bir durum olduğu iddiaları da var.
Selçuk Tepeli: Her tarafı deniz olup da bu kadar sorun yaşanan bir şehir bulmak kolay değildir. Bir sorun olduğu çok açık.
Haberin tamamını okumak için tıklayınız.