"13 aydır hâkim karşısına çıkamayan Demirtaş'a tek tip kıyafet dayatması var; siyasetin de sınırları olmalı"

"13 aydır hâkim karşısına çıkamayan Demirtaş'a tek tip kıyafet dayatması var; siyasetin de sınırları olmalı"

Hürriyet yazarı Murat Yetkin, Bakanlar Kurulu tarafından dün çıkartılan olağanüstü hal (OHAL) uygulaması kapsamında yürürlüğe giren 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'de (KHK) "Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar" nedeniyle cezaevinde hükümlü ve tutuklu bulunanlara getirilen tek tip kıyafet uygulamasına tepki gösteren Edirne F Tipi Cezaevi'nde tutuklu HDP Eş Genel Selahattin Demirtaş hakkında yazdı.

Yetkin, "Başbakan Binali Yıldırım’ın muhalefet lideri olarak son seçimde karşısına çıkmış rakibi Demirtaş zaten 13 aydır hâkim karşısına çıkmamışken, bir de tek tip kıyafet dayatmasına göz yumacağına inanmak istemiyorum; siyasetin sert oynanmasının da sınırları olmalı" dedi.

Murat Yetkin'in "Seçim ufuktayken muhalefetin hali" başlığıyla yayımlanan (25 Aralık 2017) yazısı şöyle:

 

Seçimin 2019’dan 2018’e çekilmesi düne kadar zayıf bir ihtimaldi benim için, dünden itibaren o kadar zayıf bir ihtimal değil; 15 Temmuz 2018 diyenlere o kadar dudak bükmüyorum artık.

Neden mi? Anlatacağım ama önce önemli bir ayrıntıya dokunmadan edemeyeceğim: Selahattin Demirtaş dün KHK ile tek tip elbise zorunluluğu getirildiğini duyunca “Kefeni tercih ederim” demiş. Başbakan Binali Yıldırım’ın muhalefet lideri olarak son seçimde karşısına çıkmış rakibi Demirtaş zaten 13 aydır hâkim karşısına çıkmamışken, bir de tek tip kıyafet dayatmasına göz yumacağına inanmak istemiyorum; siyasetin sert oynanmasının da sınırları olmalı.

Şimdi neden seçim rüzgârı esmeye başladı konusuna daha iyi bakabiliriz.

Öncelikle –tek tip kıyafet uygulaması dâhil- Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın onayıyla dün, 24 Aralık’ta iki Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile yürürlüğe giren kararlar var. 900 küsur bin taşeron işçinin sözleşmeli statüye geçmesi ve ekonomide –devlet bankaları başta olmak üzere- yeniden yapılandırma adımları önemli.

Zaten sabah Hürriyet’te Nuray Babacan’ın AK Parti kaynaklı kulis haberi vardı; yıllar sonra ekonomik endişeler terör eylemlerinin önüne geçmişti. Cumhurbaşkanının ABD’ye kafa tutuşlarının getirdiği ek puanlara rağmen ortaya çıkan bu durum, üçüncü çeyrekteki yüzde 11 küsurluk büyüme rakamının sürekli olamayacağı ama çift haneli enflasyon ve işsizliğin devam edebileceği göz önüne alındığında akla bir an önce harekete geçme ihtiyacı getiriyordu.

Bunun üzerine öğleden sonra Başbakan Yıldırım’dan 110 bin ek kamu personeli alımı açıklaması gelince 2018’de seçim bekleyenleri o kadar da yabana atmamak gerektiğini düşündüm.

Peki, iktidar cephesinde durum böyle iken muhalefet cephesinde nasıl?

Dışarıdan bakıldığında muhalefet cephesinde görünen manzara şöyle özetlenebilir:

- CHP: Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde 2017’de Adalet Yürüyüşü gibi, hükümetin taşeron işçilerin sözleşmeli kadroya geçirilmesi adımına zorlanması gibi önemli hamleler yaptı CHP, ancak açığa çıkardığı muhalefet enerjisini sürekli kılamadı. Öte yandan 2018’in ilk yarısında kurultaya gideceği de göz önünde tutularak belli bir sakarlık içinde göründüğü de söylenmeli. Parti içinden bazı mırıldanmalar geliyor ama kimse Kılıçdaroğlu’na karşı öne çıkmayınca ortaya çıkan sağlıksız birçok seslilik oluyor. Erdoğan ve hükümet de bu durumu fırsat bilerek doğrudan Kılıçdaroğlu’na vuruyor, parti içi fay hatlarına, sinir uçlarına dokunarak onu yalnızlaştırmaya çalışıyor. CHP’deki en ciddi sorun parti yönetim kademelerinin nitelikli kadrolarla güçlendirilerek yeni ve yapıcı bir perspektif kazandırılması olarak görülüyor.

- HDP: Kendilerini 2015’te Meclis’e üçüncü parti olarak gönderen seçmen gözünde iki ağır darbe almış durumda HDP. Bunun birisi kendi içlerinden, diğeri de hükümet ve yargı kanadından. HDP bakımından PKK’nın 2015 sonu-2016 başındaki barikat-hendek kalkışmasına destek vermesi, kendi bindiği dalı kesmek türü bir iç darbe oldu; parlamenter siyaset yapan bir parti için ağır hataydı. Öte yandan, özellikle 15 Temmuz ardından ilan edilen OHAL ortamında hükümetten gelen suç duyurularıyla harekete geçen yargının eş-başkanlar Demirtaş ve (milletvekilliği de düşürülen) Figen Yüksekdağ dâhil milletvekili ve belediye başkanlarını tutuklaması ikinci darbe oldu. Batıda CHP-dışı soldan aldığı desteğin bir kısmını yitirse de bunu doğuda Kürt seçmenden telafi etme imkânı hâlâ var. Tabii bir yandan da AK Parti-MHP arasındaki seçim barajı tartışmasını dikkatle izliyorlar.

- MHP: Seçim barajının yüzde 10’dan aşağı düşmemesi için yıllardır en sert muhalefeti yapan Devlet Bahçeli yönetimindeki MHP, şimdi 2015’ten beri koalisyon ortağı gibi destek verdiği AK Parti’nin kapısını seçim barajının düşürülmesi için aşındırıyor. Çünkü Bahçeli’nin Erdoğan’a verdiği açık desteğin de etkisiyle MHP ciddi hasar aldı. AK Parti yüzde 10 barajının düşürmeyi sadece HDP nedeniyle değil, sağdaki küçük partilerin ikinci tercihi olma konumunu yitirmemek için de istemiyor, MHP’ye “Gelin bizim listeden seçilin” diye göz kırpıyor. MHP kitlesinin ekonomik kaygıları gözetildiğinde hükümetle birlikte davranmanın getirebileceği imkânlar ise Bahçeli’nin avantajına dönüşebilir, hatta İYİ partiden dönüşlere yol açabilir.

- İYİ Parti: Meral Akşener’in sağda muhafazakâr ama laik, milliyetçi ama yüzü batıya dönük bir yer açma hedefi şu anda beklentilerini karşılamıyor; anketlerde partinin oranı Akşener’in yarısı kadar ve o da yüzde 10’a yakın değil. Koray Aydın - Ümit Özdağ rekabeti merkez sağdan güçlü isimlerin gelmesini engelliyor gibi; böyle devam ederse “MHP’den kopanlar partisi” olarak görülmeye mahkûm olabilir. Akşener ise bir hesap hatası içinde görünüyor. Merkez sağ hedefi için AK Parti ve MHP’ye yönelmek yerine, enerjisini İYİ için zor alan olan Kürt seçmene yönlendiriyor ve CHP tabanına hitap ediyor; son MetroPOLL’un son araştırması bunu doğruluyor. Oysa şimdi İYİ’ye önyargısız bakan CHP’liler, CHP’de bir güçlenme gördüklerinde partilerine dönüp İYİ Parti’yi fraksiyon partisi konumunda bırakabilir.

Tabii bir de 15 Temmuz darbe girişiminin bastırılması gerekçesiyle getirilen “terör eylemlerini bastıran sivillere yargı muafiyeti” konusu var. Bu KHK, muhalefet partilerinde eli silahlı grupların muhalif siyasi faaliyetleri “terör eylemidir” diye bastırıp cezasız kurtulacağı endişesine yol açıyor. Olağan koşullarda Anayasa Mahkemesi “Eşitlik” ilkesine aykırı bulup iptal ederdi, ama Olağanüstü Hal devam ediyor ve seçim tartışmaları da bu ortamda başlıyor.