13 Şubat 2009 dünya basını

13 Şubat 2009 dünya basını
İNGİLİZ BASINIGuardian'ın manşeti: ''Afganistan savaşının artan maliyeti 2 buçuk milyar sterline ulaştı''. ırak'tan geri çekiliş hazırlığına rağmen bütçenin burada da yükseldiğini yazan gazete, İngiltere'nin her iki ülkedeki askeri varlığının maliyetinin yılda 4 buçuk milyar sterlini bulduğunu aktarıyor. Yıllık maliyetin yüzde 50'yi aşan oranda arttığının bir göstergesi bu. Guardian, Basra havaalanında konuşlanan 4 bini aşkın İngiliz askerin bu yıl içinde sadece 3 yüz kişiye çekileceğini hatırlatıyor. Fakat Afganistan'ın güneyine gene bu yıl içerisinde 1500 ila 3000 arasında takviye asker gönderme planları var. Gazeteye göre 2001 yılından beri İngiltere'nin Irak ve Afganistan'da askeri planda harcadığı para 14 milyar sterlin dolayında. Kaynak savaşı Guardian, dün bu rakamlar duyurulurken İngiltere hükümetinin bilimsel konularda eski baş danışmanı olan Sir David King'ten de ilginç açıklamalar geldiğini yazıyor. David King, çağrıldığı bir seminerde, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak'ı işgal kararının ardında petrol kaynaklarını güvence altında tutmak istemelerinin önemli bir rol oynadığını söylüyor. Guardian, zamanında eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in Irak savaşının petrolle bir alakası olmadığını ısrarla savunuşunu hatırlatarak, bilimsel danışmanıyla şimdi çeliştiğini yazıyor. Sir David King, Irak savaşının ileride bir gün, dünyadaki kaynaklar için verilen ilk savaş olarak tarihe geçeceğini düşünüyor. Gazetelerin ortak yer verdikleri konulardan biri dün yerküreden 800 kilometre uzakta birbiriyle çarpışan Rus ve Amerikan uyduları. Tarihte iki uzay aracı arasında meydana gelen ilk kaza. Financial Times, çarpışmanın enkazının kaygı uyandırdığını bildiriyor. Amerikalı yetkililere göre etrafa dağılan 3 bin dolayında parça, Uluslararası Uzay İstasyonu dahil dünyanın yörüngesindeki kıymetli uydu ve araçlara tehdit oluşturyor. Vahşi Batı'da uydu kazası Financial Times, Amerika'nın uzayda dolanan 18 bin cisimin hareketini izlediğini yazıyor. Bunlardan 800 tanesi, yaklaşık 40 ülkeye ait çeşitli uydular. Gazete, bu cisimlerin çarpışıp çarpışmayacağının her zaman önceden kestirilemediğini bildiriyor. Bazen, uyduların güzergahının kesiştiği görülüp, birinin yolunun değiştirildiği oluyor. Fakat dün, çarpışmanın da ortaya koyduğu gibi, böyle bir önlem alınmamış. Financial Times, kazanın meydana geldiği irtifada başka çok sayıda uydunun dolaştığını bildiriyor. Enkazın yeni kazalara yol açma endişesi de bundan dolayı. Gazetenin görüşlerine yer verdiği bir uzman, ''Sanki Vahşi Batı gibi, artık uzaya da kurallar getirmenin vakti geldi'' diyor. David Wright adlı uzman, uzayın bir çöplüğe dönüştüğü kanısında. Çin'in 2007'de askeri tatbikat amacıyla vurduğu uydunun paramparça olan enkazı uzayın boşluğunda halen dolanıyor. Financial Times, uzay çöpünün uydulara zarar verişine daha önce rastlandığını bildiriyor. 1996'da bir roketin ardında bıraktığıyla hasar gören Fransız uydusu gibi. Dünkü olayı benzersiz kılan ise, kazanın bu sefer uydular arasında gerçekleşmesi. 30 bin yıl öncesinden akrabamız İnsanoğlunun yaklaşık 30 bin yıl önce ortadan kaybolan en yakın akrabası Neanterdal insanı genetik bilim sağolsun artık daha önce hiç olmadığı kadar iyi tanıyoruz. Gazeteler, Hırvatistan'da bir mağarada bulunan fosillerden yola çıkarak, ilk kez Neanterdal insanın DNA'sının deşifre edildiğini bildiriyor. Daily Telegraph, hemen hemen herkesin aklına gelen soruyu sormuş: Bir sonraki adım Neandertal insanın klonlanması olabilir mi? Böyle bir olasılığın doğduğunu kabul eden gazete, ama ahlaken buna asla izin verilmeyeceğini düşünüyor. Daily Telegraph'ın konuştuğu kimi bilimadamları, bilimsel olarak da itirazlarını getiriyorlar. Birinin deyimiyle, ''Parçalarının sadece yüzde 80'ine sahip olduğumuz bir arabayı yeniden inşa etmeye çalışmak gibi bir iş olur.'' Homosapiens'in, yani modern insanın en yakın akrabası olan Neandertal adam, daha kısa ve kıllı bir tür. Asya ve Avrupa'da fosillerine rastlanıyor. Araştırmanın başındaki profesör, buldukları DNA örneklerinden Neandertal insanın genetik yapısının yüzde 60'ını çözdüklerini söylüyor. Geri kalanını insan ve şempanze DNA'sıyla karşılaştırarak tahmin etmeye çalışacak. Daily Telegraph, büyük heyecan yaratan keşfin, insan evrimi üzerine kafa yoran antropologlara yeni ipuçları sağlayabileceğine dikkat çekiyor. Hapşırıp öksürmeye devam Daily Telegraph'ın aynı sayfasında bildiğimiz soğuk algınlığı virüsünün DNA'sını çözen araştırmanın haberi de var. Fakat Daily Telegraph'taki bir zafer değil, daha ziyade yenilginin haberi. İnsanoğlunun daha uzun bir süre burnu akmaya devam edecek anlaşılan. Virüsün DNA'sının ilk kez tümüyle çözüldüğünü bildiren Daily Telegraph, fakat bir aşı geliştirme konusunda bilimadamlarının umutlarının iyice söndüğünü aktarıyor. Çünkü araştırma, soğuk algınlığı virüsünün farklı türlere ayrılarak kendini sürekli yenilemekte çok usta olduğunu ortaya çıkarmış. İfade özgürlüğü İslam dinini faşizm ile bir tuttuğunu söyleyen Hollandalı aşırı sağcı milletvekili Geert Wilders'ın İngiltere'ye giriş yapmasının yasaklanması, Independent gazetesinde geniş biçimde işleniyor. Hollanda Özgürlük Partisi'nin genel başkanı olan siyasetçi, Fitne adlı İslam karşıtı filmin arkasındaki isim. Bu tartışmalı filminin gösterimi için dün Londra'ya gelen Geert Wilders, havaalanından ülkesine geri gönderildi. Çünkü İngiltere'nin içişleri bakanlığı, toplumsal huzura ve kamu güvenliğine tehdit oluşturduğunu düşünüyor. Independent'ın ön sayfasında şu soru var: ''İfade özgürlüğü bir şehit mi verdi; yoksa Geert Wilders kamu düzenine tehdit mi?'' Independent gazetesi bu sabahki baş makalesini aynı konuya ayırmış, ve yasak kararını eleştiriyor. Gazete, Geert Wilders'in İslam karşıtı görüşlerini tiksindirici bulduğunu yazıyor. Fakat İndependent'a göre İngiltere'ye girmesi sessiz sedasız kabul edilseydi, dikkatleri hiç bu kadar üzerine çekmeyecekti. Gazete yasak kararının sonuçta Hollandalı aşırı sağcı milletvekinin işine yaradığını düşünüyor. Independent, bu olayın Müslümanlar cephesinde aşırı uçtakilere de yem sağladığı inancında. ''Ne kadar iyi niyetle alınmış olursa olsun'' diyor, ''bu tartışmada tek kazanan taraf radikaller oldu.'' (BBC Türkçe)ALMAN BASINIBugünkü Alman gazetelerinde Türkiye-AB ilişkileri, İsrail'deki seçim sonuçları, Hindistan-Pakistan ilişkileri ve küresel mali krizle ilgili yorumlar göze çarpıyor. Süddeutsche Zeitung gazetesi AB – Türkiye ilişkilerini konu alan yorumunda, AP Dışişleri Komisyonu’nun, reform hızının düştüğü gerekçesiyle Türkiye’yi eleştirdiği raporunu irdeliyor: "Türkiye, AB’ni giderek daha fazla düşündürmeye başladı. AB Türkiye’nin reform gayretlerine büyük umut bağlamıştı. Ama şimdi, Türkiye’nin ilerlemeyi değil gerilemeyi hareket aracı olarak gördüğü anlaşılıyor. AB’ne katılmak isteyen, Türkiye. AB’nin üyelik faturasının kabarık olduğu da malum. AB Gümrük Birliği anlaşmazlığında şimdiye kadar çok anlayışlı davrandı ama bu para etmedi. Ankara’ya mühlet koyma zamanı geldi. Karşılıksız kalan yumuşaklığın yanlış strateji olduğu ortaya çıktı. Bazılarınca söylendiğinin aksine, Avrupa’nın enerji ikmalinde Türkiye’ye ihtiyacı olduğu tezi gerekçe sayılamaz. Avrupalılar bu tezle aslında kendilerini şantaja açık duruma düşürüyorlar.” Bielefeld’de yayımlanan Westfalen Blatt gazetesi İsrail seçim sonuçlarına ayırdığı yorumda şu görüşlere yer veriyor: “ABD Başkanı Barack Obama Ortadoğu’da ilerleme görmek istediği için yeni İsrail hükümetinden somut taleplerde bulunacak. Yerleşim ve Kudüs politikalarında selefi Bush da çok uğraşmıştı. Ama bu alanlarda tavizi yasaklayan siyasi partilerin programları seçmen tarafından tasdik edildi. Obama yerleşim konusunda belki Tsipi Livni ile uyuşabilir. Ama Livni’nin çoğunluğu yok ve merkezin solunda çoğunluk sağlamayı da başaramayacak. Bu bakımdan, İsrail seçimlerinin ardından Ortadoğu barış süreci için ümit doğduğu söylenemez.” Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi Hindistan-Pakistan ilişkilerini masaya yatırıyor: “Hindistan makamları ilk andan itibaren, Bombay’daki terör saldırısının iplerinin Pakistan’da çekildiğinden emindi. O zaman şu sorulabilir: Hindistan bunu biliyordu da, neden saldırıyı önlemeye çalışmadı? İslamabad yönetimi ise saldırıdan hemen sonra, teröristlerin Pakistan ile bağlantılı olmadığını iddia etti. Pakistan yönetiminin inkarda acelecilik ettiği şimdi kesinlik kazandı. Pakistan Perşembe günkü itirafıyla, Hindistan’daki soruşturma sonuçlarını yüzde yüz doğrulamış oldu. Şimdi, elde edilen bulguları hangi adımların izleyeceği merak konusu.” Frankfurter Rundschau gazetesi, küresel mali ve ekonomik krizin yol açtığı himayecilik tehlikesine ayırdığı yorumunda şu görüşlere yer veriyor: “Dünya ekonomik krizi geçen yıl çirkin yüzünü göstermeye başladığında korkunun yanı sıra, 80 yıl öncesinin krizinden ders alarak hazırlanmış isabetli politikalar uygulanacağı umudu da doğmuştu. Ama bu umut solmaya başladı. Altı aylık global kötüye gidiş, sınır tanımayan ekonomik milliyetçiliğin hortlamasına yetti. Sadece mal, hizmet ve bilgi mübadelesi çeşitlilik ve refahı arttırabileceğinden, milli pazarların dışa kapatılması herkesin zararına olur. Adaleti ancak, kural koyan ve kaybedenle kazanan arasında denge kuran güçlü bir devlet sağlayabilir. Himayecilik alternatif olamaz. Himayecilik bir hastalıktır.” Westdeutsche Zeitung gazetesinin aynı konudaki yorumu ise şöyle: “Kriz nedeniyle uluslararası işbirliğine olan inancın vurgulanması, umut kaynağı olmuştu. Lehman iflasının şokuyla bütün ülkeler krizi daha da azdırmamak için tek başına hareket etmeme sözü vermişti. Mamafih global finans sistemindeki çöküş dünya ekonomik krizine dönüşmeye başlayınca iyi niyetler unutulmaya başlandı.” ABD BASINI (12 Şubat)Christian Science Monitor Obama yönetiminin zor durumdaki bankalar konusunda sorunu çözmeye değil zaman kazanmaya çalıştığı yorumunda bulunuyor. Gazete, banka kurtarma planının bu nedenle belirsizliklerle dolu olduğunu yazıyor: "Maliye Bakanı Giethner'in açıkladığı plan, yönetimin zor durumdaki bankaları kurtarmak için ne kadar para ayıracağı konusuna değinmediği için sadece belirsizliğin sürmesine hizmet ediyor. Bankaların sorunlu borçlarının sorumluluğunu kimin üstleneceği konusundaki tartışma ekonomiyi de kilitliyor. Obama, ya bankaların batmasına göz yummalıdır ya da sorunlu borçların temizlenmesi için ne kadar para ayıracağını açıkça belirtmelidir. Durgunluk, ancak bankaların ve konutların değeri dibe vurduğunda bitecektir. Yönetim yapay bir dip noktası belirleyemez, ancak bu süreci hızlandırabilir. Ne var ki Geithner'in planı buna hizmet etmiyor." Boston Globe da banka kurtarma planının piyasalardaki kaygıları gidermeye yetmediğini vurguluyor. Gazete, yönetime daha kararlı adımlar atması çağrısında bulunuyor: "Eğer finans sektörünün çökmesi yönetimin de sorunu haine gelmişse, yönetim bu sorunu çözmek için harekete geçmelidir. Yeni yönetimin kapsamlı ve krizi aşacak boyutta bir kurtarma planı açıklamasını bekleyenler, Obama'nın içgüdüsel bir biçimde aşırı tedbirli davranan ekonomi kurmaylarının tavrından dolayı hayal kırıklığına uğradılar. Yine de bankaların yeniden kredi musluklarını açması gerekliliğini kabul edilmesi önemli bir adımdır. Maliye bakanlığı, kararlı bir şekilde müdahale edilmesinin beklendiği bir dönemde, yarım yamalak önlemlerle yetinmemelidir." USA Today Cumhuriyetçi Parti'nin Obama yönetiminin hazırladığı ekonomiyi canlandırma planına destek vermemesini eleştiriyor. Gazete, Cumhuriyetçilerin partizan bir yaklaşım gösterdiğini savunuyor: "Eğer, Bush yönetimi altında bütçe açığını iki kat artıranlar Cumhuriyetçiler olmasaydı, belki de mali disiplin konusundaki sözleri daha inandırıcı olurdu. Ayrıca Cumhuriyetçilerin bütün sorunlara çözüm olarak önerdiği vergi indirimlerinin bütçe açığını nasıl artırmayacağı da belirsizliğini koruyor. Bütün bunlara rağmen, sadece muhalefet etmek için muhalefet etmek yine de etkili olabilir. 1993'te Demokratlar başkan Clinton'ın bütçe açığını azaltmaya yönelik önerilerini engellemişti. 2005'te de Demokratlar başkan Bush'un sosyal güvenlik reformunu önlemişti. Cumhuriyetçilerin şimdiki tavrı da geçmişteki bu iki örnekten farklı değil." New York Times Obama yönetiminin Rusya ile ilişkilerde yeni bir sayfa açmak istediğini belirtiyor. Ancak gazete, Kremlin'in hatalarına göz yumulmaması gerektiğini de altını çiziyor: "Putin muhaliflerine baskı uygularken, özgür basını sindirirken ve komşularını taciz ederken Bush bütün bunları görmezden geldi. Yeni yönetim aynı hataya düşmemelidir. Obama, şu ana kadar Rusya'nın komşularına gözdağı vermesi politikasına sessiz kaldı. Ancak artık tavrını belirlemelidir. Obama'nın hem Rusya ile işbirliğini geliştirme hem de komşularına yönelik tehdit politikalarını engelleme konusunda doğru dengeyi nasıl bulacağını bilemiyoruz. Ancak Moskova'yla sağlıklı bir ilişki geliştirmenin tek yolu bu dengenin kurulmasından geçiyor." (Voice of America)Not: Saat farkından ötürü ABD basını özetleri gecikmeli olarak yayımlanmaktadır