13 yaşında, kardeşlerine bakmak için okulu bıraktı

13 yaşında, kardeşlerine bakmak için okulu bıraktı

13 yaşındaki bir çocuk, 12 ve 6 yaşlarındaki kardeşlerine bakmak için okulu bıraktı. 

Evrensel gazetesinden Hilal Tok, 13 yaşında kardeşlerine bakmak için okula bırakan çocuğun hayatını kaleme aldı.

Evrensel’de yayınlanan yazı şöyle:

Üç kız kardeş. Yaşları 13, 12 ve 6... Anneleri evi terk etmiş. Bir tekstil atölyesinde çalışan babanın aldığı ücret, borçlara ve kiraya gidiyor. Peki, eve ne alınıyor? Hiçbir şey! Bu hiçbir şeyin tam orta yerinde üç kız çocuğu var. Yoksulluğun içinde var olmaya çalışan çocukların hayatta kalma stratejileri ise komşudan yardım istemek... Komşuların da durumu hal değil ama eldekini “aç kalmasın yavrucaklar” diyerek çocuklara paylaştırıyorlar. Bu manzara Esenyalı mahallesine yabancı değil, memleket gerçeğine de! Münferit asla değil! Bu çocuklar eğitimden, şefkatten, sağlıklı beslenmeden yoksun. Sefalete, açlığa ve ihmale mahkûm. Durumları istismara oldukça açık.

13 YAŞINDA, İKİ KARDEŞİN SORUMLULUĞU BOYNUNDA

13 yaşındaki çocuk, bu yıl yedinci sınıfta olması gerekirken okula gidemiyor. Çünkü kardeşlerine bakıyor. Kardeşleri için küçücük yaşta kendisinden vazgeçen bu ‘abla’nın da bakıma ihtiyacı var, onun da okula gitmesi gerek. Okul başladığından bu yana gelip de “Neden okula gelmiyorsun?” diye soran eden yok. Bir gün sınıf arkadaşları “Öğretmen seni sordu” demişler, arkadaşlarının neden okula gelmiyorsun sorusuna “Kardeşime bakıyorum” yanıtı verince tamam demiş arkadaşları... “Sadece bu kadar” diyor. O da farkında aslında olması gerekenin “sadece bu kadar” olmaması gerektiğinin.

Diğer kardeşlerinin okul takibi yok, bazen gidiyorlar bazen gitmiyorlar. Küçüğünü okula komşular yazdırmış, onlar olmasa bu yıl gidemeyecekti okula.

Büyüyünce ne olmak istediğini bilmiyor, bir hayali yok 13 yaşındaki kız çocuğunun. Bizi çocuklarla tanıştıran Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinden Adile Doğan, “Sen okuyacaksın biliyorsun değil mi, bu işler yoluna girecek ve sen okuyacaksın, o yüzden hayal kurabilirsin, düşünmelisin yani” diyor. Çocuk umutsuz bir sesle “evet” diyor.

Sonrasında aramızda şöyle bir diyalog geçiyor:

- Evde bir şey olmayınca napıyorsunuz, nasıl doyuruyorsunuz karnınızı?

-Almıyoruz ki. Babam bazen iş yerindeki yemekten getiriyor. İdare ediyor o. Ya da komşular getiriyor.

BAKIMDAN YOKSUN ÇOCUKLAR BÜYÜK RİSK ALTINDA

Çocukların babaları işte olduğu için onlara aylardır yardım eden komşularıyla konuşuyoruz...

Komşulardan biri durumu şöyle özetliyor: “Geçen sene bu apartmana taşındığım zaman anneleri ve babaları vardı. Çocuklar okula gidiyordu. Kadının eşi ile çok problemi vardı. Çocuklar şiddet içinde büyüyordu, sürekli kavga gürültüden polisler kapıda oluyordu. Sonra kadın boşanma davası açıp evi terk etti. Anne arada bir gelip bakıyor çocuklara, bir şeyler alıyor ama o kadar... Çocuklar başlarında büyük olmayınca okula gitmemeye başladılar. Bakımlarını yapamıyorlar, bitlendiler mesela, biz komşular temizledik onları.

Küçük çocuk sürekli konu komşuya çıkıp ‘Siz yemek yediniz mi, bizde yok’ diyor...  Elimizden tutup kendi dolaplarını gösteriyorlar. Bu çocuklar her şeyden mahrum. Henüz küçük oldukları için getirdiğimiz şeylerden yemek yapıp yiyemiyorlar. Biz elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyoruz ama yetmiyor. Ev pislik içinde oluyor, apartmanı koku sarmıştı temizliklerini yapamadıkları için... Lavaboda böcek olduğu için küçük çocuk tuvaletini salona yapıyor. Çocuklar kendi aralarında kavga ediyorlar. Öfkeliler. Küçük olan çocuk bir keresinde hasta olduğunda ateşler içinde yanıyordu. Bizim başka bir komşumuz kendi çocuğunun ilaçlarından verdi. Öyle ateşini düşürebildik. Hasta olunca da kendilerine bakamıyorlar haliyle. Çocukların halinden vicdanımız yaralanıyor...”

Çocuklar bu ihmal ve yoksulluk içinde istismar riski altındalar aynı zamanda, çünkü onları gözetecek kimse yok ve bir yandan da onların bu durumu herkes tarafından biliniyor. Öte yandan çocuklar her yoksul çocuk gibi ‘çocuk işçilik’ riskiyle de karşı karşıya. Babanın komşulara “Artık çocuklarım büyüdü, veririm tekstile çalışırlar bana da yardım ederler” dediğini öğreniyoruz.

AYDA 350 TL İLE GEÇİNİN!

Aynı mahallede yaşayan, 10 ve 13 yaşlarında iki çocuk annesi Fatma Y.’nin eşi şizofreni hastası. Eşi ne kendisi çalışabiliyor ne de Fatma’nın çalışmasına izin veriyor. Fatma ikna eder ya da fırsat bulursa apartmanlara temizliğe gidip günü kurtaracak kadar kazanabiliyor. Devlet bu dört kişilik aileye aylık 350 TL yardımda bulunuyor. “Al sen bu 350 TL’yi geçin” demesi kolay ama ne mümkün! Bir apartmanın en alt katında, yoksulluk içinde yaşayan ailenin iki çocuğu yaşlarından oldukça küçük görünüyor, incecik ve çelimsizler. Beslenme yetersizliğinden yaşıtları gibi gelişememişler. 13 yaşındaki çocuk geçen yıl boyunca okula günlük kıyafetlerle gidip gelmiş, okul kıyafeti alamadıkları için. Üzülmüş, kırılmış, sorup durmuş annesine boyuna. Bu yıl Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği aracılığıyla okul ihtiyaçları karşılanmış ama hala ağır bir yoksulluğun içindeler. Bu yıl da okul forması var, ama okul eşofmanlarına yetmemiş güç, çocuk yine boynu bükük. Yardımlar beyhude, yoksulluk kalıcı hayatlarında... 13 yaşındaki E.’nin de bir hayali yok, ‘Büyüyünce ne olacaksın’ sorusunun yanıtı hep “Bilmiyorum”.

Baba ilaçlarını düzenli kullandığında sakin ama kullanmadığında şiddet eksik olmuyor. Fatma geceleri kapısını kilitleyerek uyuyormuş çocuklarıyla korkudan... “İlaç kullanınca iyi, bana karışmasın yeter zaten” diyor, yoksulluğun ve şiddetin iç içe geçtiği bu evde çocuklar böyle büyüyor...

Anne Fatma Y. zaman zaman ödenmeyen faturalar nedeniyle elektrik, suyun kesildiğini, komşuların yardımlarıyla ihtiyaçlarını karşılayabildiklerini söylüyor. Tüm bu yoksulluğun içinde Fatma kendi ihtiyaçlarını da unutmuş, aslında hiç hatırlamamış desek yeri, çünkü o da ağır bir yoksulluk tablosunda geçirmiş çocukluğunu, onun anası da aynı yoksulluğun ve güngörmemişliğin içinde çocukları için çırpınmış, şimdi de o...  Çocukları aynı yoksulluğu bir kader gibi kendilerinden sonrasına aktarsın istemez elbet, ama bunu hayal bile edemiyor...

BİR ASGARİ ÜCRETLE 8 ÇOCUĞA NASIL BAKILIR?

Ayşe Y., 8 çocuğa bakıyor. Çocukların üçü yeğeni... Yeğenlerinin anne babası boşandığında, babanın ailesi çocukları anneye vermemiş, çocukların babası şizofreni hastası, çalışmıyor. Çocukları nüfusuna geçiren Ayşe kendi çocukları gibi bakıyor onlara da. Ayşe yakın bir zamana kadar çocuklar için yardım alıyormuş devletten ama kendi oğlu asgari ücretli sigortalı işe girince yardım kesilmiş. Yani devlet demiş ki “Senin artık ailenden biri sigortalı. Sen o asgari ücretle 8 çocuğa bak.” Ne mümkün! Asgari ücret 4 kişilik bir aileyi bile geçindiremezken 8 çocuklu bir aileye ne yapsın? Ayşe de “Sesim duyulur, şu çocukların yoksulluğu hafifler” umuduyla konuşuyor.

YOKSUL ÇOCUKLAR ARTIK GÖRÜNSÜN

Çocuklarla sadece kendisinin ilgilendiğini, yetişemediğini, eldekini yettirmediğini anlatıyor. Çocuklar 10, 8, 6 yaşlarında... 10 yaşındaki kız çocuğu okul kıyafetleri alamadığı için okula gidememe riskiyle karşılaşmış sene başında, ama daha sonrasında okul ihtiyaçları mahalleden yardımlarla karşılanmış. Acil ihtiyaçları karşılamaya mahalleli, Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği, komşular hızır gibi yetişiyor ama buradaki temel sorun yardımsızlık değil bu sebeple çözüm yardım da değil.

Ayşe, çocuklar okula gittiğinde beslenme çantalarına meyve de koymak istiyor. Ama pazardan meyveyi gramla alabiliyor. Söylediği son söz bir çağrı oluyor aynı zamanda: ‘YOKSUL ÇOCUKLAR ARTIK GÖRÜNSÜN!’

VAZİYET BÖYLEYKEN ÇÖZÜM NEREDE?

Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci anlatıyor:

'Bu örnekler sadece bir mahalleden… Biliyoruz ki memleketin hali de mahalle gibi…'

Ayşe gibiler çocuklara meyve alamazken, çocuklar kardeşlerine bakmak için okulu bırakmak durumunda kalırken, okula yıl boyu kıyafetsiz gitmek zorunda kalırken, komşunun yardımına muhtaçlık, yoksulun yoksula el uzattığı hal mevcutken çocukların içine gömüldüğü, üzerine devletin toprak attığı bu yoksulluğa karşı aslında ne yapılması gerekiyor?

Yoksulluk, çocuk işçiliği ve çocuk yoksulluğu alanlarında çalışmalar yapan Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci ile bu tablonun nasıl çözüleceğini konuştuk. İşte notlar: 

ÇOCUK YOKSULLUĞU EN TEMEL GÜNDEMİMİZ OLMALI 

■ Türkiye’de uygulanmaya çalışılan destek mekanizmaları var. Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Vakfı’nın, belediyelerin, sivil toplum örgütlerinin bu alanda çalışmaları oluyor. Ancak bu farklı destekler sosyal hizmetler ayağı ile de mutlaka güçlendirilmeli. Bütüncül bir yaklaşımla kapsamlı mekanizmalar yaratmak lazım, eşgüdüm lazım.

■ Çocuk yoksulluğu her gün uğraşmamız, konuşmamız, beraber ortak akıl yürütmemiz gereken, çok boyutlu olduğu için farklı kurumların, farklı disiplinlerin beraber çalışması gereken bir sorun. Bunu en önemli sorunlarımızdan biri olarak görmemiz gerekiyor.

■ Tabii ki genel yoksulluk, eşitsizlikler çocuk yoksulluğunun ana sebebi. Hem varolan eşitsizlikle mücadele edilmeli, hem de şu anda o çocukların yaşamını daha iyiye çevirmek için, içinde bulundukları yaşam koşullarını, iyi olma hallerini düzeltmek için politikalar geliştirilmeli.

■ “Yüksek siyaset” bu kadar hayati bir sorunu göz ardı edebiliyor ya da öncelememeyi tercih ediyor. Tabii ki kamu, devlet, vatandaşlarına sağlaması gereken temel sosyal hakları sağlamakla yükümlü, bizler de vatandaşlar olarak bunu önemseyerek her çocuk için bu hakları talep etmeliyiz.

OKUL: ÇOCUKLARI KORUMAK İÇİN EN ÖNEMLİ MEKANİZMA 

■ Okullar aracılığıyla en yaygın biçimde çocuklara ulaşabiliyoruz. Okulların özellikle dezavantajlı bölgelerde çocukların, temel ihtiyaçlarını da görüp destek olabilecek bir sosyal politika alanı olarak görülmesi gerekir. Okula erişimin sonrasında tekrar kopmasını engelleyecek bir biçimde okulları çocukları her tür istismara karşı koruyucu bir mekanizma olarak düşünmek, dönüştürmek. 

■ Dezavantajlı bölgelerdeki okulların koşullarını iyileştirmek için politikalar geliştirilmeli. Bu noktada velilerle de beraber çalışmak önemli...

■ Yoksulluk, okullarda çocuğun daha başarısız olma ihtimalini yükseltiyor, okuldan kopmaya doğru giden bir sistem yaratılıyor. Oysa asıl başarı, “başarısız” olan çocuğun eğitime devamını sağlayarak okulda tutmak. Her çocuğun eğitime devamının hak olduğunu görmek lazım. Okuldan kopmaların tespitinin yapılması, bunun önüne geçilmesi lazım. Yasalarda, genelgelerde belirtilen noktaların uygulanmasında yaşanan zorluklar ele alınıp, iyi örneklerle geliştirilmiş çözümler yaygınlaştırılmalı.

■ Sadece yardımın yetmeyeceğini anlayarak, sosyal hizmet sisteminin desteğiyle ailenin diğer ihtiyaçlarını da göz önüne alarak desteklemek, soruna bütüncül yaklaşmak gerekiyor.

Rehberlik hocalarına da çok iş düşüyor ama bizim sahada gördüğümüz 2 bin öğrencisi olan rehberlik hocaları var. Hocalar hangi birine yetişebilir? Özellikle dezavantajlı bölgelerde rehber hocalarının sayısının arttırılması ve desteklenmesi gerekiyor.

TÜRKİYE’DE HER ÜÇ ÇOCUKTAN BİRİ YOKSUL!

■ Dünyada yoksul nüfusun yarısını çocuklar oluşturuyor. Yoksul çocukların çoğunluğu kalabalık, ekonomik gelir ve eğitim düzeyi düşük gelir getirici bir işe sahip olmayan aileler ve kötü ev koşullarında yaşamlarını sürdürüyor. Yoksulluk çocuklarda düşük doğum ağırlığı, erken doğum, gelişim geriliği, bebek ölümleri, beslenme yetersizliği ve enfeksiyon hastalıkları gibi fizyolojik sorunları tetiklerken aile içi şiddete maruz kalma, düşük benlik algısı, suça eğilim, madde bağımlılığı gibi sosyal riskler altında kalıyor.

■ 2016 yılında Türkiye’de yaklaşık her üç çocuktan biri, başka bir deyişle 7 milyon 510 bin çocuk şiddetli maddi yoksunluk çeken hanelerde yaşıyordu. (BETAM)

■ DİSK’in çocuk işçiliği raporuna göre; 2016 yılında Türkiye'de yaşayan çocukların yüzde 38,0’ı şiddetli maddi yoksunluk içerisindeydi. Bu oranla Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında şiddetli maddi yoksunluğun en yoğun yaşandığı ülke oldu.

ÇOCUK YOKSULLUĞU SADECE ‘YOKSULLUK’ MU?

Çocuk işçiliğini, istismarı, erken yaşta evlilikleri de ortaya çıkaran nedenler arasında yoksulluk önemli bir sorun... Yoksulluk, insanın yaşadığı zamana göre belirlenen asgari ihtiyaçlarının maddi olarak karşılayamamasını ifade ediyor. Çocuklarda yoksulluk ise en temel beslenme, sağlık, eğitim ve barınma imkanlarına sahip olamamayı kapsıyor. Bu durum yoksul çocukların maddi, manevi ve duygusal açıdan yoksun kalarak gelişimlerini olumsuz etkilerken, çocukların yaşama, zihinsel ve bedensel gelişme açısından ihtiyaçlarını karşılayamamalarının da sebebi oluyor. Çocuk yoksulluğu, çocuk işçiliği, çocuk istismarı birbirine zincirlemesine bağlıyken bunun önünün bu kadar açık olmasının sebeplerinden en önemlisi devletin çocuk korumaya ilişkin politikalarının yetersizliği. Oysa ki tüm bunlar bir yana Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesi şunu söylemektedir: Çocuğun yüksek yararı için devlet, aileyi çocuğun temel ihtiyaçlarının karşılanması noktasında destekler...