İNGİLİZ BASINI Ordunun hükümet karşıtı protestoculara müdahalesi sonucu iki kişinin hayatını kaybettiği Tayland, İngiltere basınında geniş yer buluyor. Financial Times, protestocuların göreve iadesini talep ettiği eski başbakan Taksin Şinavat'ın ülkede bölünme yaratan bir figür olmaya devam ettiğinin altını çiziyor. Gazetenin analizinde dikkat çeken satırlar şöyle: "Tayland'ın eski başbakanı, nereden baktığınıza bağlı olarak, ülkenin yoksul köylülerinin kurtarıcısı ve değişimin önderi olarak da görülebilir, cinayetlere göz yuman, ifade özgürlüğünü engelleyen ve makamını kişisel çıkarları için kullanan biri olarak da. Tayland'da yaşanan siyasi çalkantı da, bu derin bölünmelerin bir sonucu. Bu bölünmeler farklı şekillerde açıklanabilir. Ancak herhalde en doğru açıklama: Taksin taraftarları ve muhalifleri şeklinde olacaktır." Financial Times Tayland toplumunu ikiye böldüğünü belirttiği eski başbakanı şu satırlarla tanımlıyor: "5 yıllık başbakanlığı süresinde ülkenin kırsal kesimindeki yoksulların desteğini kazandı. Bu kesime ucuz sağlık hizmeti, daha iyi eğitim ve kredi olanakları sağladı. Ancak iktidarının karanlık bir yanı da vardı. Uyuşturucuyla mücadele programı çerçevesinde, 2500 kişi faili meçhul cinayete kurban gitti. İktidarı denetlemekle görevli kurumlar siyasileşti. Görevini, servetini daha da arttırmak için kullandığı suçlamalarına kulak asmadı." "Otoriter eğilimlerinin yanı sıra, ülkede on yıllardır hüküm süren güç dengesini değiştirmesi elitleri öfkelendirdi. 2006 yılında ordu tarafından görevden uzaklaştırıldı. Yaklaşık 2 milyar dolarına el kondu ve yolsuzluktan hakkında dava açıldı. Ancak popülaritesi devam etti." "Yasaklı olduğu için 2007'deki seçimlere giremedi ama, zafer siyasi varislerinin oldu. Bu kadro Aralık ayında, iktidarı şu andaki başbakan Abhist Vejjajiva'ya kaptırdı. Muhalefete göre bu değişim ordu tarafından tasarlanmıştı. Bu, tüm kazanımlarının elitler tarafından gasp edildiğini düşünen Taksin Şinavat taraftarları için bardağı taşıran son damla oldu. Kısmen Taksin'in sağladığı destekle sokağa döküldüler." Peki bundan sonra ne olacak? Guardian yazarlarından Simon Tisdall da bu sorunun yanıtını arıyor ve ordunun takınacağı tavrın kilit önemde olduğunun altını çiziyor. "Eğer Tayland'daki siyasi tsunami bir darbeyle sonuçlanırsa buna şaşırmamak lazım. Ülkede anayasal monarşinin ilan edildiği 1932'den bu yana ordu tam 18 kez yönetime el koydu. Tayland ordusu siyasetten hiçbir zaman uzak durmadı. Seçimle iş başına gelen Taksin Şinavat'ı devirdikleri 2006'dan bu yana da kontrolü tamamen sivillere devretmiş değiller. Ülkenin şu anda yaşadığı sorunlar da bu darbeden kaynaklanıyor." "Ancak Tayland öfkenin olduğu kadar uzlaşma kültürünün de hüküm sürdüğü bir ülke. Unutulmamalı ki ülke siyasi krizin yanı sıra ekonomik krizden de etkileniyor. IMF'ye göre Tayland ekonomisi bu yıl yüzde 4 küçülecek. Borsa düşüyor, turizm gelirleri geriliyor, iş dünyası daralıyor." "Bu nedenle geçmişte örnekleri görülen ulusal uzlaşma, şimdi herkesin çıkarına. Dolayısıyla kriz alevlendiği hızla sönebilir. Ama sadece ve sadece, generaller kışlada tutulabilirse." Ahmedinejad'ın rakibi nasıl biri? Financial Times İran'da Haziran ayında yapılacak seçimde Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın karşısına çıkmaya hazırlanan Mir Hüseyin Musavi ile bir mülakat yapmış. Daha ılımlı bir isim olarak tanımlanan Musavi ile ilgili şu satırlara yer veriyor gazete: "Mütevazı bir mimar ve ressam olan Musavi, 1980'lerde, İran-Irak savaşı sırasında başbakanlık yapmış bir isim. Ancak o tarihten bu yana, zamanının büyük kısmını sanata ayırmış." "69 yaşındaki Musavi'nin adaylığı uluslararası planda ilgi uyandırdı. Bunun nedeni kısmen, eski reformcu cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi tarafından destekleniyor olması. Hatemi reformcuları Musavi'nin arkasında birleştirmek amacıyla kendisi adaylıktan çekildi." "Cumhurbaşkanı adayı Mir Hüseyin Musavi, ülkenin tartışmalı uranyum zenginleştirme programının askıya alınmasının söz konusu olmadığını, ancak göreve gelirse, Tahran'ın bu programı nükleer silah üretmek için kullanmayacağı yönünde garantiler sunmaya çalışacağını söyledi. Musavi'nin bu sözleri, İran'ın nükleer hedeflerinin ve bu konudaki tartışmaların, Haziran ayındaki seçimlerden pek de etkilenmeyeceğinin işareti." "Zaten kurmayları da, Musavi'nin çok köklü değişiklikler öngörmediğini, ancak rejimin Ahmedinejad döneminde takındığı radikal tavrı yumuşatmayı umduğunu dile getiriyor." İran ile ilgili bir haber de Daily Telegraph'ta göze çarpıyor bu sabah. Gazete Tahran'ın Afgan polis gücünü eğitme teklifinde bulunduğunu aktarıyor ve şöyle devam ediyor: "Uzmanlar İran ile Amerika Birleşik Devletleri'nin, Afganistan kaynaklı eroin ticaretini sona erdirme konusunda ortak bir hedefe sahip olduğuna dikkat çekiyor. Eroin ticareti Taleban'a yüz milyonlarca dolarlık kaynak sağlarken, İran'da da yaklaşık iki milyon bağımlı yaratmış durumda." "Amerika son dönemde Afganistan'daki isyan hareketini mağlup etmek için İran'a göz kırptı. 30 yıllık soğukluğun ardından, bir İran heyeti, Başkan Barack Obama'nın Afganistan ve Pakistan özel temsilcisi Richard Holbrooke ile geçen ay Lahey'de düzenlenen Afganistan konferansında bir araya geldi. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da aynı konferansta, iki ülkenin Afganistan-İran sınırında güvenlik konusunda ortak kaygılara sahip olduğunu dile getirdi." Times: Türkiye-Ermenistan arasında çözüm yakın Türkiye - Emrenistan sınırının açılması ve iki ülkenin diplomatik ilişki kurması için yürütülen diplomatik çabaları gündeme getiren Times, çözümün yakın olduğu yorumunda bulunuyor. "Türk Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü toplantısına katılmak için Perşembe günü Erivan'a gitmesi bekleniyor. Babacan'ın sınırın açılması için bir tarih vermesi beklenmiyor. Ancak tüm taraflar bu tarihin yakın olduğu görüşünde." (BBC Türkçe) ALMAN BASINI Tayland'daki siyasi kriz ve Somali açıklarındaki korsanlık faaliyetleri bugünkü Alman basınında öne çıkan konular… ABD Başkanı Obama'nın korsanlara karşı operasyona onay vermesi, yorumlanan konular arasında. Frankfurter Allgemeine Zeitung, Tayland'da muhalefetin hükümet karşıtı gösterileri ile ilgili şu yorumda bulunuyor: “Tayland en az üç yıldır yönetilemez durumda. Güneydoğu Asya'nın eski örnek ülkesi şimdi ise iç savaşın eşiğinde. Binlerce hükümet karşıtı orduya karşı sokaklarda savaşıyor. Ordu muhtemelen çoğunluğu yeniden ezip siyasi olarak kenara itecek araçlara sahip. Ama bu ona fazla birşey kazandırmayacaktır. Bangkok'taki siyasi sorumlular ülkeyi kalıcı bir şekilde istikrara kavuşturmak ve yeniden itibarlı ülkeler arasına sokmak istiyorsa, o zaman erken seçime gitmek ve sonuçlara saygı göstermek zorunda.” Stuttgarter Zeitung'un yorumu ise şöyle: “Tayland'da durum sadece umutsuz olmakla kalmıyor. Aynı zamanda durumun daha da kötüleşebileceğini gösteren işaretler var. Thaksin Şinavatra, sürgünden verdiği mesajla halkı hükümete karşı ayaklanmaya çağırdı. Ülkesinde hapis tehdidiyle karşı karşıya bulunan eski Başbakan Thaksin için devrim, kontrolü yeniden ele geçirebilmek için tek yol. Tabii ki bu büyük ilgisinin çok önemli bir nedeni de var: Thaksin'in bir milyarlık özel mal varlığı Tayland'da şu an dondurulmuş durumda. Euro cinsinden olduğunu da belirtelim!” Westdeutsche Allgemeine Zeitung ise toplumdaki bölünmeye işaret ediyor yorumunda: “Millet biziz, halk sizsiniz. Başbakan Abhisit Vejjajiva, ordu, iş dünyasındaki elit ve Kral Bhumibol'ün danışmanları, geçtiğimiz sonbaharda seçimleri kazanan Halkın Partisi partisini kapattıktan sonra işte bu tavırla yola devam ettiler. Mevcut tehlikeli durum karşısında diyalog şart. Ama Tayland toplumu o kadar kutuplaşmış durumda ki, geçici bir suskunluk hakim. Ordu, muhalefet lideri Thaksin Şinavatra'nın çevresinden 150 kişiye siyaset yasağı getirdi. Bir uzlaşmaya varılması, monarşinin ayakta kalabilmesi için hayati önem taşıyor.” Somali açıklarında korsanlarla uluslararası topluluk arasında gerilim artıyor. Amerikan elit askerlerinin rehin tutulan bir Amerikalı kaptanı kurtarma operasyonunda üç korsanın öldürülmesi üzerine korsanlar intikam tehdidinde bulunmuştu. Süddeutsche Zeitung, ABD Başkanı Barack Obama'nın operasyon için düğmeye basışını şöyle yorumluyor: “Başkan Obama, kendisini ulusal güvenlik konularında çok zayıf olmakla eleştiren Cumhuriyetçiler'e, gerektiğinde askeri güç kullanmaktan çekinmeyeceğini kanıtlamış oldu. Ancak yine de bunun korsanları caydırıcı bir etki göstermesini pek beklememek lazım. Korsanlar, bundan böyle ele geçirdikleri Amerikalı rehineleri öldüreceklerini açıkladılar bile. Amerikan deniz kuvvetleri de, şiddetin tırmanacağı uyarısında bulunuyor. Obama sadece rehinenin hayatını kurtarmak istediği halde, korsanlar kendilerini topyekün savaş kararına zorlanmış hissediyor. Ancak uluslararası topluluk bu savaşı kazanmak için gerekli somut stratejiye sahip değil. Bu durumu değiştirmek, Obama'nın önündeki en zorlu görev olacak.” Bonn'da yayımlanan General Anzeiger ise korsanlığın arkasındaki sosyal nedenlere dikkat çekiyor: “Denizleri büyük balıkçı gemileriyle boşaltılmış, kaosun hakim olduğu ülkede korsanlık, yoksulluk ve perspektifsizlikten çıkış yolu, karlı bir iş olarak görülüyor. Bu durum değişmedikçe korsanlar kendilerine yeni kurbanlar aramaya devam edecek. Armatörler, gemilerinin ve mürettebatın güvenliği için, yolun uzamasını göze alıp başka rotalar seçmeyi düşünmeye başlamalı.” Bild gazetesinin yorumunda ise şu satırları okuyoruz: “Somali açıklarında ilk ölümler yaşandı. Korsanların şimdiye kadarki kansız icraat modeli artık tutmuyor. Nükleer güçlerin, dünyayı dokuz kez enkaza çevirebilecek tahrip gücü, aylardır dünyanın en çok kullanılan deniz rotasını terörize eden iki yüz korsanı caydıramıyor. Gemileri denizde güvenliğe alma stratejisi şu ana kadar pek fayda sağlamadı. Korsanlıkla kararlı bir şekilde mücadele edilmeli. Ve bu mücadele denizde değil, korsanların yuvalandığı karada yapılmalı.” (Deutsche Welle Türkçe) AMERİKAN BASINI (13 Nisan)New York Times Guantanamo’daki tutukevini kapatma kararı alan Obama yönetiminin başının Afganistan’daki Bagram tutukevi nedeniyle dertte olduğunu yazıyor. Gazete Bagram’daki bazı tutukluların hakim karşısına çıkartılma kararının temyiz edilmesini eleştiriyor. ''Bagram, halen savaşın sürdüğü bir bölgede olmasından dolayı Guantanamo’dan farklı bir yer. Şimdiye kadar, savaş bölgelerindeki tutuklulara yargılanma hakkı tanınmadı. Ancak eldeki veriler, ordunun Guantanamo’daki tutukluların yargı önüne çıkarılabileceği düşüncesiyle, bazı kişileri Bagram’da tuttuğunu gösteriyor. Uluslararası ve askeri hukuk açısından kapsamlı bir inceleme yapılmadığı sürece, Bagram’da bulunan bütün tutukluların orada kalması gerektiğine ikna olmak kolay değil. Yönetim, elindeki yetkileri kullanarak temyize gitmek yerine, böyle bir araştırma başlatmalıdır.'' Washington Post kriz nedeniyle Merkez Bankasının klasik işlevlerinin dışında bir rol üstlenmek zorunda kaldığını belirtiyor. Gazete, bu durumun FED’i siyasi baskılara da açık hale getirdiğini vurguluyor. ''Kongre’nin isteksizliği nedeniyle oluşan boşluğu FED doldurmak zorunda kaldı ve birçok alana el atmaya başladı. Bu da FED’in daha genel ve makroekonomik düzenlemeler yerine, sınırlı alanlarda ve kurumlarda belirli müdahalelerle uğraşmasını beraberinde getirdi. Bu faaliyetler kredi ve finans sektörlerinin yaşadığı sıkıntının aşılmasında ne kadar etkili olacağını henüz kestirmek mümkün değil. Ancak asıl mesele, FED’in bu faaliyetlerden kurtulması sırasında yaşanacak. FED, şu an yürütmekte olduğu birçok programı sürdürmesi için siyasi baskıyla karşılaşabilir. Bütün bu faaliyetleri FED’in sırtına yüklemek bankaya ağır bir yük getirdi. Ancak bu faaliyetlerden kurtulmak çok daha zor olabilir.'' Boston Globe Obama’nın İran’la diyalog arayışını destekliyor. Ancak gazete, son tahlilde ilişkilerin İran’ın nükleer programı konusunda vereceği karara göre şekilleneceğini kaydediyor. ''Hem İran’ın hem de Amerika’nın güvenlik ihtiyaçlarına cevap verecek bir anlaşma sağlanabilmesi için, İran’ın nükleer silah üretimi için gerekli zenginleştirilmiş uranyum üretmesini önlemek gerekiyor. Ancak aynı zamanda Tahran’ın elektrik üretimi için nükleer enerji kullanabilmesi de sağlanmalı. Obama böyle bir anlaşmaya açık olduğunun sinyalini verdi. Eğer Obama, İran’la nükleer program sorununu çözer ve bir yumuşama süreci başlatabilirse, ulusal güvenlikle ilgili diğer birçok sorun da çözülebilir. Bu, uğrunda çaba harcanması gereken bir hedeftir ve Obama şu ana kadar attığı adımlarla doğru yolda ilerliyor.'' USA Today Minnesota eyaletinde senatör seçiminin beş aydır sonuçlanamamasını eleştiriyor. Gazete, Cumhuriyetçi Norm Coleman ile Demokrat Al Franken arasındaki yarışın mahkemelik olduğunu hatırlatıyor. ''Yaşananlar, özellikle tartışmanın odağında bulunan postayla kullanılan oylar konusunda diğer eyaletleri de uyarıcı bir işlev görmeli. Ancak adayların ve partilerin ne pahasına olursa olsun kazanma isteği de tartışmanın uzamasına yol açıyor. 1960 yılında Nixon, Illinois ve Texas eyaletlerindeki seçimlere itiraz etmek yerine, 100 bin oy farkla yenilgiyi kabul etmişti. 2000 yılındaki başkanlık seçimlerinde Florida’daki oyların yeniden sayımıyla ilgili kavga ise, kötü bir gelenek bıraktı. 2000 yılından bu yana mahkemelik olan seçim sonuçları iki kattan fazla arttı. Minnesota’da adaylar kendi hırslarına yenilmeden, seçmenlerin çıkarlarını öne çıkartmalıdır. Ve seçim sonuçlarını sonsuza dek belirsiz bırakacak bir hukuk mücadelesinden vazgeçmelidir.'' (Amerika'nın Sesi) (Aradaki saat farkından ötürü ABD basını özetleri gecikmeli olarak yayımlanabilmektedir)