"146 gazeteci tutuklu, rekor bizde; dünya devleti olma hedefi bir yerden tutturulmuş"

"146 gazeteci tutuklu, rekor bizde; dünya devleti olma hedefi bir yerden tutturulmuş"

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın kaç gazetecinin tutuklu olduğu yönündeki soru önergesine verdiği yanıtı eleştiren Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu, "Adalet Bakanı’nın, kaç gazetecinin tutuklu olduğunun sorulduğu soru önergesine verdiği yanıt çok aydınlatıcı. Bakanlık kaç gazetecinin tutuklu olduğunu bilmediğini açıkladı. Kısaca Sarı Basın Kartı olan sadece üç kişi var, gerisini vallahi bilemiyoruz demekle yetinildi" dedi. Özgür Mumcu, yazısında "Gazetecilik örgütleri ise 146 gazetecinin tutuklu olduğunu belirtiyor. Böylece dünya rekorunu elimizde bulunduruyoruz. Dünya devleti hedefi bir yerden tutturulmuş. Cumhuriyet’in tutuklu gazeteci ve yöneticilerinin fotoğrafları her gün gazetenin ilk sayfasında. Neredeyse bir aydır içerideler. Bilmem Adalet Bakanı kaçını gazeteci sayıyor" ifadelerine yer verdi.

Özgür Mumcu'nun Cumhuriyet'te yayımlanan yazısı şöyle:

Adalet Bakanı’nın, kaç gazetecinin tutuklu olduğunun sorulduğu soru önergesine verdiği yanıt çok aydınlatıcı. Bakanlık kaç gazetecinin tutuklu olduğunu bilmediğini açıkladı. Kısaca Sarı Basın Kartı olan sadece üç kişi var, gerisini vallahi bilemiyoruz demekle yetinildi. Gazetecilik örgütleri ise 146 gazetecinin tutuklu olduğunu belirtiyor. Böylece dünya rekorunu elimizde bulunduruyoruz. Dünya devleti hedefi bir yerden tutturulmuş. Cumhuriyet’in tutuklu gazeteci ve yöneticilerinin fotoğrafları her gün gazetenin ilk sayfasında. Neredeyse bir aydır içerideler. Bilmem Adalet Bakanı kaçını gazeteci sayıyor.

Anayasa Mahkemesi’nin kendi içtihadını görmezden gelerek OHAL KHK’lerini denetlememe kararını almasıyla birlikte bir hukuk boşluğunda yaşıyoruz. Varlık nedeni anayasayı ve hukuk devletini korumak olan mahkeme kendi varlığını reddedeli beri, hukuki güvenlik ilkesi ve hukuki öngörülebilirlik ortadan kalkmış durumda. Hukuki ve siyasi denetim mekanizmaları felç. Bunun istikrarsızlıkla sonuçlanması ise eşyanın tabiatı gereği. İçinde bulunduğumuz ekonomik bunalımda yaratılan hukuk boşluğunun getirdiği istikrarsızlığın büyük payı var.

Hiçbir şey öngörülebilir olmadığından iktidar çevrelerinden birbiriyle çelişen açıklamalar geliyor. Erdoğan her hanede üç araba olmasını bir refah göstergesi sayarken, birkaç ay sonra bunu bir israf olarak değerlendiriyor. Suriye’ye Esad’ın hükümdarlığını bitirmek için girdik dedikten sonra yok öyle değil tek hedefimiz terör örgütleri diye açıklama yapıyor. Şanghay Örgütü’ne girelim derken hemen sonra AB’ye girmeye hazırız mesajları veriliyor. Kimi OHAL sürsün diye diretirken bazısı OHAL bitsin demekte. En ilkel toplumlar bile hukuki boşlukta yönetilemez. Türkiye gibi karmaşık bir toplum yapısına sahip, aksaklıklarına rağmen uzun bir demokrasi tecrübesi olan bir ülke ise asla yönetilemez. Bugünkü tablo da bu tespiti teyit etmekte. AKP ve MHP’nin anayasa uzlaşması bu yönetim sorununu aşmak amacında. Yani önce hukuk devleti ortadan kaldırılarak ölüm gösterildi şimdi başkanlık sistemiyle sıtmaya razı edilmeye çalışılıyoruz. Gelgelelim, bugüne kadar söylenenlerden anlaşılan anayasa uzlaşmasının bugün yaşanan fiili durumun kâğıda geçirilmesinden ibaret olduğu.

Yani ölüm gösteriliyor gösterilmesine ama rıza istenen sıtmanın da sonu ölüm. Hemen yarın sabah yeni bir televizyon kanalı ya da gazete kapatılabilir. Onlarca gazeteci gözaltına alınabilir. Yüzlerce dernek kapatılabilir. Binlerce kişi işten atılabilir. Geçen aylarda sıklıkla yaşadığımız gibi. Buna ülke yönetmek denmez. Bu koşullarda anayasa referandumu yapılmaz. Yapılsa da meşruluğu 12 Eylül koşullarında yapılan anayasa referandumu gibi senelerce tartışılır. 12 Eylül Anayasası bir hukuk boşluğu döneminde yapıldı.

Seçmenin yüzde 91.4’ü evet oyu verdi. Bu hesapla en yerli ve milli liderimiz açık ara Kenan Evren sayılmalı. İçinde bulunduğumuz istikrarsızlığın ve ileride Kenan Evren gibi anılmamanın ilk şartı çoktandır OHAL ile ilgisi kalmamış bu OHAL düzeninin sona ermesi. Yoksa yeni anayasa tarihe OHAL Anayasası olarak geçecek.