15 Temmuz darbe girişimi Türkiye'de siyaseti nasıl değiştirdi?

15 Temmuz darbe girişimi Türkiye'de siyaseti nasıl değiştirdi?

15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin üzerinden neredeyse bir yıl geçti.

Türkiye girişimin hemen ardından olağanüstü hâl (OHAL) ile yönetilmeye başlandı. 20 Temmuz 2016'dan bu yana OHAL döneminde son yılların en önemli olaylarından bazılarını yaşadı:

Önce HDP'den aralarında eş başkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın olduğu milletvekilleri, sonra da CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu tutuklandı.

Bu süreçte on binlerce kişi kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) işten atıldı ve 16 Nisan'da yapılan referandum ile cumhurbaşkanlığı sistemine geçildi.

15 Temmuz'un Türkiye siyaseti üzerindeki etkisini siyasetçilere ve akademisyenlere sorduk.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Zeynep Altıok, darbe girişiminin en büyük etkilerinden birinin OHAL ilanıyla Meclis'in "fiilen işlevsiz" hale getirilmesini olduğunu söylüyor:

"İktidar partisi ve Meclis'te grubu bulunan partiler de dahil siyaset sahnesi etkisizleşti ve tek odak olarak Cumhurbaşkanı kaldı. Seçildiği günden beri yasama, yürütme ve yargı üzerinde etkisi bilinen Cumhurbaşkanı, OHAL ilanıyla bu etkisini kalıcılaştırdı ve 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa değişikliği ile de bunu yasal hale soktu."

Basın kuruluşlarının kapatılmasıyla birlikte siyasi partilerin mesajlarını halka ulaştırmasının zorlaştığını belirten Altıok, "Siyaset yapılacak bütün demokratik kanallar kapatıldı. Sağlıklı iç siyaset, demokrasinin egemen olduğu ve yasama, yürütme, yargı organlarının farklı kurumsal ve özerk işleyişle hareket ettiği bir düzlemde olur" diyor ve ekliyor:

"Darbe girişimini bir fırsat olarak görüp darbecilerle hesaplaşmak yerinde bu girişimi de bir baskı aygıtına dönüştürerek kendi çıkarı için mazlumları muhalifleri aydınları cezalandıran bir iktidarın dayattığı yeni rejim açık bir darbe rejimidir. Sonuçta Türkiye ve tüm yurttaşlarımız çifte darbe mağdurudur."

Aynı zamanda TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi olan Altıok'a göre tutuklananlar, KHK'larla işten atılanlar ve OHAL uygulamaları her ailede bir mağdur yarattı.

Sorularımıza yanıt vermeden iki gün önce Nuriye Gülmen ve Semin Özakça'yı cezaevinde ziyaret ettiğini belirten Altıok, "İstedikleri çok basit. İşlerine iade edilmek. Ne ile suçlanıyorlar? Terör örgütü üyesi oldukları iddiası ile. Bu insanlar devlet memuruydular. Açlık grevi yapmaya başladıkları ve kamuoyunun dikkatini çektikleri zaman mı 'terörist' oldular? Eğer terörist olduklarını ispat edecek bir belge bilgi varsa hemen ortaya çıkarılmak zorunda. Türkiye, bugün birçok kesim farkında değil ama çok ciddi insan hakları ihlalleri suçlaması, tazminat ve uluslararası çağdaş dünyadan kopma tehlikesi ile karşı karşıya" diyor.

Başa dön

BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay da, CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok ile bazı ortak eleştiriler getiriyor son bir yılda yaşananlara. Ancak bir farkla:

"15 Temmuz'dan sonra yaşanan karanlığı daha önceden, 7 Haziran'dan başlayan bir süreç olarak tarif ediyoruz."

Kemalbay'a göre 7 Haziran 2015'te Meclis'te hiçbir partinin çoğunluk sağlayamadığı genel seçimden sonra Türkiye'de yaşananlar ve seçimlerin tekrarlanması "bir çeşit darbeydi".

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın darbe girişiminin "Allah'ın bir lütfu" olduğuna yönelik sözlerini hatırlatan Kemalbay, "İktidar bu süreci tam bir fırsata çevirdi ve partimiz başta olmak üzere toplumsal muhalefet kriminalize edilmeye başlandı ve partimizi terörle eşleştirilen bir söylem geliştirildi" diyor.

15 Temmuz'da yaşananlar üzerinde de şaibe olduğunu belirten HDP Eş Genel Başkanı Kemalbay, "Bir komisyon oluşturuldu ve bu komisyon sağlıklı bir çalışma yapmadığı, dinlemesi gereken kişileri dinlemediği gibi trajikomik bir rapor yayınladı" eleştirisinde bulunuyor ve ekliyor:

"Halklarımız da 15 Temmuz darbe girişiminin önceden bilindiği fakat önlemek için gerekli tedbirler alınmak yerine böyle bir darbenin bir şekilde kendi tek adam rejimini yaratmak için saray rejimi tarafından kullanılmak üzere gerçekleşmesine izin verildiğini düşünüyor."

Kemalbay, 2019'a giderken "demokrasi güçleriyle ortak paydada" buluşmak zorunda olduklarını söylüyor:

"Gezi'de olduğu gibi farklılıklarımızla birlikte yan yana durabiliriz. Bu, Adalet Yürüyüşü'nde de kendisini gösterdi."

Başa dön

30 Mayıs'a kadar AKP'nin genel başkan yardımcılarından olan Siirt Milletvekili Yasin Aktay ise muhalefetin yönelttiği eleştirilere "Eleştirebilirler, eleştiri hakkı demokraside kutsaldır" diye yanıt veriyor.

"Türk siyasetinde bir olgunluk var" diyen Aktay, "Türkiye'de ciddi bir muhalefet var. İstediğini yapıp istediğini söyleyebiliyor. 25 günlük bir yürüyüş yapıldı mesela mevcut yargı uygulamalarına karşı. Yargı sürecine karşı bir muhalefet bile yapılabildi Türkiye'de" ifadelerini kullanıyor.

Aktay, darbe girişiminin çok karmaşık bir yapılanması olduğunu ve arkasında 50 yıldır devam eden "son derece gizli, ezoterik (batıni) yollarla örgütlenmiş" bir yapının bulunduğunu söylerken "17-25 Aralık'tan önce CHP aynı şeyleri söylüyordu bize. 17-25 Aralık'tan sonra nasıl ittifaka girdiler onlarla?" diye soruyor.

CHP'nin Gülen yapılanması hakkında samimi olmadığını belirten Yasin Aktay, kendilerinin 17-25 Aralık öncesinde Gülencileri "bir sivil toplum kuruluşu" olarak değerlendirdiklerini, CHP'nin ise dindar sivil toplum kuruluşlarını devlet düşmanı gibi kodlayan bir yaklaşıma sahip olduğunu söylüyor.

Aktay, 2004'teki Milli Güvenlik Kurulu kararına rağmen Gülen yapılanmasını bir sivil toplum yapılanmasını olarak görmelerini ise o karara imza atanların "mütedeyyin STK'ları mürteci olarak nitelendirmeleriyle" ve bu yaklaşıma karşı çıkarak Gülen'i değil kendilerini savunmalarıyla açıklıyor.

HDP'nin getirdiği eleştirilere ise "HDP söylemleri ve eylemleri itibarıyla PKK'nın siyasi uzantısı gibi davranıyor, bu kabul edilemez. Legal görünümlü yapılanmaları dağa insan devşirme ocakları gibi çalışıyor" diye yanıt veren Yasin Aktay, "HDP'nin muhatap alınması için önce bir siyasi parti olması gerekiyor" ifadelerini kullanıyor.

Aktay, herhangi bir suç işlememelerine rağmen KHK'larla görevden alınanların mağduriyetlerinin giderilmesiyle ilgili ise şunları söylüyor:

"Kolay bir süreçten geçmedik. Darbe gerçekleşmiş olsaydı bugün bu tür şeyleri konuşabiliyor bile olamayacaktık. Zindanlara tıkılmış yüz binlerce insandan, yargı süreci çalışmadan insanların keyfi biçimde tutuklanıyor olmasından ve öldürülmesinden bahsediyor olacaktık.

"Müsaadenizle o kadar uygulama olsun. FETÖ yapılanma tarzı gereği böyle bir tedbir kaçınılmaz oluyor. Netice itibariyle kimsenin hakkı zayi olmaz, yargı süreci eninde sonunda işler. Eğer gerçekten mağdur edilen birileri varsa hakları verilir.

"Bu insan kalitesiyle de ilgili bir şeydir. İnsanımızın kaliteli olmasını umuyoruz. Masumlarsa devletin önlemlerini takdir etmelerini umuyoruz.

"Bu süreç içerisinde herkese bir şekilde bir şey düştü. Herkes biraz bu işin bedelini ödemiş oldu. Biz de bedelini ödedik. Gezi başladığı günden beri bunların hepsi Türkiye'de herkesin ödediği bir bedel."

Muhalefetin cumhurbaşkanlığı sistemine OHAL döneminde geçilmesini eleştirmesine katılmayan Aktay'a göre, "Bunu düşünenler kendi mağlubiyetlerine bahane uydurmaya çalışıyorlar":

"OHAL bir tek Türkiye'de mi uygulanıyor Allah aşkına? Fransa OHAL'de seçime gitmedi mi? Herhangi bir eleştiri duyduk mu?

"Bunu, şunu bekleyelim diye referandum için kimsenin keyfini bekleyecek halimiz yoktu. Türkiye'de bu referandum 30-40 yıl gündemde olan bir konu. Türkiye bekleyemezdi. Ülkelerin tarihleri bekleyerek belirlenemez. Tarihi olaylar bir kere gelir, ya yakalanır ya yakalanmaz.

"Bir toplumsal uzlaşma ve mutabakat oluşmuş, zamanlama olarak da iki parti bir araya gelmiş bir konuda uzlaşmış, bir de CHP'nin uzlaşmasını mı bekleyecektik? CHP uzlaşmıyor, ne yapalım yani?"

AKP Siirt Milletvekili Yasin Aktay, darbe girişiminin partisi ile MHP'yi yakınlaştırmasını ise sosyoloji ile açıklıyor:

"Sosyolojide bir kuraldır, grup dayanışmasını gruba yönelik saldırılar artırır. Türkiye'de millete karşı bir saldırı varsa milletin has unsurları birbirlerine bağlanırlar, birbiriyle dayanışma içine girerler. Bu dayanışmadan biraz daha kopuk yaşayanlar kendilerini aynı oranda millet algısı içinde görmemiş gibi oluyorlar. Bu da üzerinde durulması gereken ayrı bir konu."

Başa dön

"AKP, Cemaat, Sünni-Ulus" kitabının yazarı, Abant İzzet Baysal Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nden Yrd. Doç. Dr. Fatih Yaşlı ise MHP ve AKP'yi yakınlaştıran bir ideoloji olduğunu söylüyor: Türk-İslam sentezi.

"AKP İslamcı siyasetinin yanına son birkaç senedir milliyetçiliği de eklemeye başladı, özellikle Kürt sorununda şiddetin tekrar sokulmasından itibaren milliyetçilik de AKP tarafından kapsanır hale geldi ve MHP işlevsizleştirildi, baraj altında kalması gibi bir durum ortaya çıktı. MHP yönetimi de bunu engellemek adına MHP'yi iktidar blokunun bir parçası haline getirmek istedi."

Darbe girişimini atlattıktan sonra Türkiye'nin demokratikleşme yönünde bir adım atma imkanı bulduğunu söyleyen Yaşlı, "Ama ironik bir şekilde Türkiye tam tersi bir yönde adım attı ve bir karşı darbe süreci yürürlüğe sokuldu" diyor.

Yaşlı'ya göre 15 Temmuz öncesinde Türkiye'de otoriter rejim inşa etmeye çalışan iktidar partisi, darbe girişimini bunun için bir fırsata çevirdi. Darbe girişiminin yalnızca cumhurbaşkanlığı sistemine geçişi değil milletvekillerinin tutuklanmasını da kolaylaştırdığını belirten Yaşlı, iktidarın Gülen cemaatiyle mücadelede samimi olmadığını söylüyor:

"Eğer devletin içinde bugün yüz binlerce cemaatçi varsa bunun baş sorumlularından biri ülkeyi 2002'den beri yöneten iktidardır. Son 15 senede kim bu insanlara devlet kapılarını açtı, kadrolaşmalarını sağladı? Sınavlarda nasıl sorulara ulaştılar? Mülakatlarda nasıl torpil yapıldı?

"Öncelikle iktidarın bu soruların yanıtını vermesi lazım. 10 yıl boyunca cemaatle birlikte güle oynaya yönettiler. Ne zaman ki egemenlik kavgası başladı, o tarihte birbirlerini düşman olarak görmeye başladılar."

Türkiye'de siyasetin sıkışmış, Meclis'in işlevsizleşmiş olduğunu düşünen Fatih Yaşlı, bunun 2019'a giderken yeni yol kazaları yaşanması ihtimali doğurduğunu söylüyor:

"Türkiye'nin Suriye'de planları var, Katar üzerinden yaşanabilecek gerginlikler var, MHP'den ayrılan muhaliflerin parti kurması söz konusu. Türkiye'de siyasetin normalleşmesi veya istikrar kazanması gibi bir durum söz konusu değil."

Başa dön

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Siyaset Araştırmaları Direktörü Nebi Miş ise 2019'a giderken "FETÖ'nün devlet içinden temizlenmesi için arındırma sürecinin" devam etmesi gerektiğini düşünüyor.

Bu süreçte yaşananların mağduriyetlerin OHAL Komisyonu tarafından giderileceğini söyleyen Miş ise AKP ile MHP'nin yakınlaşmasına farklı bir yorum getiriyor:

"MHP'nin devletçi refleksleri siyasetini iktidarın yanında konumlaması için bir gerekçe üretti. Bahçeli daha önce 2007'deki 367 krizinde ve buna benzer başörtüsü meselesi gibi meselelerde siyasetin tıkanıklığını aşacak manevralar yapmıştı. Geleneksel olarak MHP kriz dönemlerinde iktidarda hangi parti varsa ona yardımcı olur.

"MHP başkanlık sistemini önceden de savunuyordu. 2003'e kadar bu sistemi savundular fakat o dönemde AKP'ye itirazları nedeniyle iki parti farklı yerlere sürüklendi. Fakat 15 Temmuz, MHP'nin kendi konumunu sorgulamasına yol açtı."

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin 1999'da koalisyona girdiğini ve daha sonra 2002'deki ilk seçimde barajı aşamadığını belirten Miş, 7 Haziran 2015 sonrasında MHP'nin AKP ile koalisyona yanaşmamasının bir nedeninin de bu olduğunu söylüyor.

Nebi Miş, muhalefetin 2019'a bugünden hazırlanmaya başladığını düşünüyor. Adalet Yürüyüşü'nü de bu bağlamda değerlendirmek gerektiğini belirten Miş, "Burada bir liderlik arayışı var" diyor ve ekliyor:

"CHP yüzde 48'lik blokun taşıyıcılığını üstlenerek yeni bir siyasal söylem geliştirmeye çalışıyor."

Hem son bir yılda yaşananlar, hem de Türkiye'nin izlediği yol üzerinde siyasetçilerin ve uzmanların farklı düşünceleri var. Üç seçimin birden yapılacağı 2019 yaklaşırken ısınacak siyaset gündemi, 15 Temmuz darbe girişimi hakkındaki bu tartışmaları canlı tutmaya devam edecek.

Başa dön