15 Temmuz'daki düğünün sahibi, emekli korgeneral Şanver: Şu an TSK'da emir komuta birliği daha zor

15 Temmuz'daki düğünün sahibi, emekli korgeneral Şanver: Şu an TSK'da emir komuta birliği daha zor

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimi sırasında kızının düğünü basılan eski Muharip Hava Kuvveti Komutanı, emekli Korgeneral Mehmet Şanver, "Bu teşkilatla harp etmek sıkıntılıdır. Çünkü emir komuta birliği daha zor. Genelkurmay başka bir yere bağlı. Kuvvet­ler bağımsız olarak Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı. Şimdi sıcağı sıcağına bir operasyon yapıyoruz ve harekâtı Genelkurmay yönetiyor. Yani eski sistem çalışıyor" dedi.

Gülen cemaatinin TSK'dan temizlenmesi için çok çaba sarf ettiğini ifade eden Şanver, "Size herhangi bir kademeden, 'Lütfen darbeye siz de katılın' teklifi geldi mi?" sorusunu şöyle yanıtladı:

"En düşük rütbelisinden de, en yük­sek rütbelisinden de ne öyle bir tek­lif aldım ne de bana öyle bir teklifte bulunmaya cüret edebilirler. 12 yıl­lık generalliğim ve ondan önceki kur­may albaylığım süresince FETÖ ile çok uğraştım. FETÖ mağdurlarının tutuna­cak tek dalıydım. Bana öyle bir teklifle gelmeleri mümkün değildi. Yerim netti."

Mehmet Şanver'in Habertürk'te Kübra Par'ın sorularına verdiği yanıtların bir kısmı şöyle:

Kızınız Banuçiçek neler yaşa­mış? Onlar ne zaman fark etmişler?

Biz aşağıda harekât merkezinde darbe karşıtı emirler verirken, durumun ciddi­yetini görünce emir subayıma, “Eşimi ve çocukları bir an önce buradan uzaklaş­tırın” dedim. Ellerim bağlı halde çıkarılı­şımı görmediler. Eşim o anları sonradan, “Tam merdivenlerden çıkıyoruz, aşağıdan bir silah sesi geldi. Dünya başımıza yıkıldı. Aşağıda infaz başladı diye değerlendirdik” şeklinde anlattı. Banuçiçek’in ayakkabısı düşmüş, “Baba” diye ağlamaya başlamış. Arabayla uzaklaştıklarından emin olduk­tan sonra telefon edip, “Kızım ben iyiyim, merak etme. Görevimizin başındayız. Siz gidin” dedim. Benim o telefonum onların sıkıntılı halini biraz olsun hafifletmiş.

İnsanın düğünün darbe baskını olması çok büyük bir travma. Kızınız neler yaşadı? Şimdi durumları nasıl?

İyiler. Damadın işi gereği İstanbul’dalar.

Ne iş yapıyor damadınız?

O da sivil hava yolu pilotu. Zaten babası ve dedesi de pilot. Havacı ailesi ola­rak devam ediyoruz. Tabii düğün böyle bir travma ile başlayınca annesi dayana­mayıp, “Kızımızın yanında olalım” dedi. Yoksa emekliliğimizde İstanbul’da olmayı hiç düşünmemiştik. Sevda Hanım, “Hem kızımıza yakın oluruz hem de Hava Kuv­vetleri’nden uzak oluruz” dedi. Çok güzel bir cümle, psikolojik durumumuzu anlatı­yor. Sonra bunun ne demek olduğunu biz­zat Hava Kuvvetleri Karargâhı’nın önünden geçerken daha iyi anladım.

Nasıl?

Oradan geçtiğim ilk günlerde gözyaş­larımı hiç tutamadım. 1 sene daire baş­kanlığı, 3 sene lojistik başkanlığı, 2 sene kurmay başkanlığı yaptım. İnsan her yerinde bir eseri olduğunu hatırlayınca duygulanıyor.

Derdest edildikten sizi nereye götürdüler ve orada neler yaşandı?

Önce Abidin Ünal General’i dışarıya davet ettiler ve alıp götürdüler. Sonra sırayla masa etrafındaki diğer generalleri götürdüler. En son beni bıraktılar.

Neden en son sizi bıraktılar?

Abidin Ünal General gittikten sonra en kıdemli komutan bendim. Herhalde o yüzden en son beni bıraktılar diye değerlendiriyorum. Bu işimize yaradı; ben emirler vermeye devam ettim.

Size nasıl muamele ettiler?

Elimizi bağlamak haricinde kötü bir muamele olmadı. Sadece elimizi bağlayıp yönlendirdiler.

Peki, “Bunu yapamazsı­nız?” diye itiraz ettiniz mi?

Olayın başlangıcında, masa etrafındaki general­lerden biri, Harekât Baş­kanı Tümgeneral İsmail Güneykaya dışarı çıkmak istedi. Kapıdaki tam teç­hizatlı astsubay ona engel olup, “Çıkamazsınız” dedi. O da tabii general rütbeli, çıkıp eşinin yanına gitmek istediğini karşıdaki ast­subaya biraz sertçe ikaz etti. Astsubay hemen tabancayı çıkardı, mermiyi nam­luya sürdü. Önce tümgenerale yöneltti, sonra sol tarafından duvara ateş etti ve “Bizi zor kullanmaya mecbur bırakma­yın” dedi. O zaman yerimden kalkıp o tümgenerali aldım, “Arkadaşlar, Sakin olun. Durum ciddi” dedim.

Sizi derdest ettikten sonra götürdükleri yerde neler yaşandı?

Helikoptere binip havalandık. Benimle birlikte 8 general vardı. Önce İstanbul üzerinde dolaştırdılar. Yalova dahil birkaç yere indik. Yer­lerini tespit ettirmemek için diye zannediyorum. Bir kurtarma harekâtı yapılacaksa, nerede indirdikleri tam anlaşıl­masın istemiş olabilirler. Anladığım kadarıyla bir askeri mantık yatıyor.

Hava Kuvvetleri Komutanı Abi­din Ünal’ı neden ayrı aldılar?

Bilemiyorum. Onu alıp Sabiha Gök­çen Havaalanı’na götürüyorlar. Komutanı uzaklaştırabilmek gayesiyle uçağının Sabiha Gökçen'e getirilmesi emrini vermiştik. O önemli değil de o uçağın Akıncı’ya gitmesi önemli. Neden darbeciler komutanı Akıncı’ya götürdü?

Sizin buna bir cevabınız var mı?

Hayır. Sonra zaten bizi de Akıncı’ya götürdüler. 7-8 yere inip kalktıktan sonra Hava Harp Okulu’na götürdüler. Yaklaşık 1-1 buçuk saat Hava Harp Okulu öğrenci yatakhanesinde biraz dinlenelim diye bizi birer odaya paylaştırdılar. Sonra sabah 7 buçuk-8 gibi tekrar helikopterlere bindik.

O esnada bir şeyler konuşulu­yor muydu?

Hiçbir şey konuşamıyoruz, çünkü telefonlarımızı topladılar. Biri yanıma yaklaşıp, “Komutanım biz sizi çok seviyoruz. Bu işin üste­sinden ancak siz gelebilirsiniz. Bütün bu yaptıklarımız sizin iyili­ğiniz için. Sizi korumak için götürüyoruz, bize inanın. Bu işi çözseniz çözseniz siz çözeceksiniz komutanım” dedi.

Çözmekten kastı darbenin bitiril­mesi mi, başarıya ulaşması mı?

Başarıya ulaşması mümkün değil. Başarıya ulaşsa bizi niye elimiz kolumuz bağlı götürüyorlar. O zaman, “Komuta­nım size güveniyoruz, siz bizi yönetin” diye başlarına getirirler.

Size herhangi bir kademeden, “Lütfen darbeye siz de katılın” teklifi geldi mi?

En düşük rütbelisinden de, en yük­sek rütbelisinden de ne öyle bir tek­lif aldım ne de bana öyle bir teklifte bulunmaya cüret edebilirler. 12 yıl­lık generalliğim ve ondan önceki kur­may albaylığım süresince FETÖ ile çok uğraştım. FETÖ mağdurlarının tutuna­cak tek dalıydım. Bana öyle bir teklifle gelmeleri mümkün değildi. Yerim netti.

“Yatakhanelerden sabah 7 buçukta alındık” dediniz. Sonra neler yaşandı?

Biz 8 generaldik, sonra 9 olduk. Bir tane general daha elleri bağlı geldi.

Kimdi o?

Hava Harp Okulu Komutanı Fethi Alpay. Fethi Alpay, ailesiyle beraber bizim düğünden özel olarak alınıyor ve büyük bir ihtimalle Hava Harp Okulu’na getiriliyor. Çünkü sabah oradan çıktı. Onu gece oraya getiriyorlar ve sabaha kadar olaylar cereyan ediyor. İşlerin pek de yolunda gitmediğini görünce o da kendine derdest edilmiş görüntüsü vererek bizim aramıza katılıyor.

Fethi Alpay şu an nerede?

Şu anda tutuklu.

Sonra neler oldu?

Sabah 07:30 gibi de Akıncı’da, ‘Yuva 4’ ismini verdikleri, birer odadan oluşan eski bir misafirhaneye götür­düler. Öbürleri nasıl kaldı bilmiyorum ama beni yalnız bıraktılar. Bekledik. Beklerken uçak sesleri, bomba sesleri duyuyorduk. Uçak sesleri kalkan uçak sesleri değildi, başka yerden gelen seslerdi. O zaman, “Tamam, Eskişehir devreye girmiştir” dedim.

Ve direniş başladı...

Tabii. Bu uçak buradan kalkmıyor. Makineli top taarruzu var, bombalar atılıyor. O zaman, “Pisti kapatacaklar, teslim almaya zorluyorlar” diye düşün­düm. Ama sonra içeri bir koruma girdi, ayaklarımı ve gözümü bağladı­lar. Göz bağı biraz gevşek olduğu için onu hemen çıkardım ama ayaklarımda plastik kelepçe olduğu için onu çıka­ramadım. Öğleden sonra 15.30-16.00 civarlarıydı. Ses seda kesildi.

Ayaklarınız bağlı değil miydi?

Bağlıydı ama sürüye sürüye yürü­yebiliyorsunuz. Baktım, etrafta kimse yok. Daha önce baktığımda orada nöbetçiler vardı ama onları da göre­medim. Öyle olunca kaçtıklarını anla­dım. Kaçabilenler kaçmış. Sonra sivil kıyafetli bir tümgeneral içeri girdi. Ken­disini tümgeneral diye tanıttı ama ismini hatırlayamıyorum. “Komuta­nım geçmiş olsun, kurtuldunuz” dedi. “Sağ ol” dememe kalmadan yine çıktı, kapıyı da açık bıraktı. Çıkıp dışarı bak­mak inanın içimden gelmedi. İnsan üzülüyor. Kendinize bağlı, daha önce törenlerle karşılandığınız bir üste esir edilmişsiniz. Bu psikolojiyi anlat­mak mümkün değil. Bekledim, sonra kapıda Abidin Ünal belirdi, “Aa Şan­ver de buradaymış” deyip karşım­daki yatağa oturdu. “Geçmiş olsun” dedi. “Size de geçmiş olsun komu­tanım” dedim. Biraz geçmedi, Akın Öztürk elinde makasla geldi, elim­deki kelepçeyi çözdü. Makası almak istedim ama “Hayır hayır Şanver” deyip kendisi eğildi ve ayaklarımdaki kelepçeyi de çözdü. Hava Kuvvetlerinin en kıdemli iki komutanı gelip beni kurtarıyor gibi bir sahne oluştu. Bu açıdan trajikomik bir görüntüydü diyebiliriz.

Bugünden baktığınızda size inandırıcı geliyor mu?

O an bütün üs ele geçirildiği ve herkes kurtulduğu için, evet yaşadığımız her şey gayet inandırıcıydı. 

Peki, o gün Akın Öztürk bağlarınızı çözerken onun da darbecilerden biri olduğu aklınızdan geçmiş miydi?

O an için öyle bir şey aklımdan geçmedi. 4658 sayfa Akıncı İddianamesi’ni satır satır okudum. Bütün sanıkların çapraz sorgularını tek tek okudum. Avukatımdan bu davanın bütün eklerini aldım. O yüzden bu kitap 1 buçuk senede çıktı.

İddianamede aklınıza yatmayan ifadeler var mı?

Gördüğüm kadarıyla şu an sanık sayısı 473’e düşmüş, ilk okuduğumda 486 kişiydi. 400 kişinin ifadesini alıyorsunuz, o kadar çok örtüşüyor ki o yüzden kitaba yazıyorsunuz. Yoksa bir kişinin ağzından yazamazsınız, yalan söylüyor olabilir. Ama birbirinden bağımsız farklı rütbelerdeki insanlar konuştuğu için doğru söylediklerini düşünüyorsunuz.

Akın Öztürk’ün damadı Hakan Karakuş’un FETÖ’cü olduğu, kardeşi Aydın Öztürk’ün de KHK ile kapatılan bir üniversitede çalıştığı iddia ediliyor. Bu iddialar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizin bunlardan haberiniz var mıydı?

Damadını asker olduğu için biliyorum.

FETÖ’cü olarak bilinir miydi damadı?

Öyle bir intibam olmadı, çünkü onunla hiç çalışmadım. Karşılaştığımız zaman da saygıda kusur etmezdi, biz de komutanımızın damadı diye bakıyorduk. Yoksa onun FETÖ’cü olduğunu olay günü öğrendik. Darbeye dâhil olmuş, havadaki uçaklara bizzat talimat vermiş.

Darbeciler kendilerine karşı direnen sivil halka karşı acımasızca ateş açtılar. 249 şehit, 2196 gazi var. Bu derece gözü dönmüş bir yapı sizi nasıl sağ bıraktı? Bunu sonradan düşündünüz mü?

Sağ bırakılacağımız garanti değildi. Başarılı olsaydı, o zaman sonucuna bakacaktık. Yoksa bizi Akıncı’ya neden götürdüler? Ya bir şeyler teklif edeceklerdi… Bunlar senaryo tabii, bilemiyorum. Ama benim FETÖ ile mücadelemi biliyorlar. Nasıl değerlendirirlerdi, bilemiyorum.

Sizce 15 Temmuz’da yaptıkları şey başarılı bir plan mıydı, yoksa zaten beceriksizce bir plan mı yapmışlar?

Onların planının hava harekât bölümünü yazmaya çalıştım. Fena değil, başarı ihtimali yüksek. Fakat bu Silahlı Kuvvetler içerisinden bir yapının ayaklanması olduğu için Silahlı Kuvvetler bunu zaten kendi içerisinde boğar.

Peki, FETÖ’cü olmayanlar da o gece destek vermiş olabilirler mi?

Yüksek rütbede zannetmiyorum ama düşük rütbedeki çocukları, “Tatbikata, gece harekâtına gidiyoruz” diye kandırmış olabilirler.

Kandırılanları kastetmiyorum. FETÖ’cü olmayan, başka ideolojik görüşten olan ama darbe olması gerektiğini düşünerek bunlara katılan oldu mu?

Hayır. Darbeye katılanları FETÖ’cü diye değerlendiriyorum.

Eski komutanlardan Dursun Çiçek, geçen hafta bana, “Ağustos şurasında FETÖ’cülerden yaklaşık 600 kişi tasfiye edilecekti. Darbeye kalkıştılar, şimdi binlercesi tasfiye edildi” dedi. Bu kalkışma olmasaydı, sizce ağustos şurasında yaklaşık kaç asker tasfiye edilirdi? Buna dair bir tahmininiz var mı?

Hava Kuvvetleri içerisinde terfiye yönelik bizden bir değerlendirme istediler. Alt grup için bizden herhangi bir görüş istemediler. Ama o ağustosta terfiye ve atamaya aday kişiler üzerinden çalıştıkları için o kadar sayı çıkmaz diye değerlendiriyorum. Ancak Dursun Çiçek öyle söylediğine göre bir bilgiye dayandırıyordur. Benim öyle bir bilgim yok.

Dursun Çiçek, “Şu an içeride tutuklu olanlar arasında FETÖ’cü olmayanlar var. Hatta davalar biraz ayrılınca biz de müşteki olarak bu davalara katılmak istiyoruz” dedi. Sizin gözleminiz nedir? FETÖ’cü olmayıp şu an tutuklu olan var mı?

Kandırılmış, bilmeden bu işe alet olmuş kişiler olabilir. Ama bunların düşük rütbede olduklarını düşünüyorum. Yüksek rütbede suçsuz yere içeride olduklarına çok ihtimal vermiyorum ama olabilir. Buna karşılık, dışarıda olup da FETÖ’cü olanlar da olabilir. Dolayısıyla, bazı kripto FETÖ’cülerin dışarıda, bazı masum insanların da içeride olduğunu söyleyebilirim. Ama bununla ilgili net bir kanıtım da yok.

Programda, “Orduda hâlâ FETÖ’cüler olabilir” demiştiniz. Bu kripto FETÖ’cülerin ne kadar olduğunu ve hangi kritik pozisyonlarda olduklarını düşünüyorsunuz?

Çok değil. Çünkü devlet ciddi adımlar attı ve kangren olmuş uzuvlar kesilip atıldı. Ancak bu virüsten etkilenen bazı organlarımız olmuş olabilir. Yargılama süreci devam ediyor.

Darbecilerin o geceki en büyük amaçlarından biri de Cumhurbaşkanı’nı derdest etmekti. Hem Marmaris baskını var hem de havada ATA uçağına yönelik hareketler var. Havada o uçağın düşürülmesine çalışmışlar mı? Cumhurbaşkanı’nı öldürmeye dönük bir hamleleri olmuş mu?

Uçak yüklü, havadan havaya atılabilecek silahları var. Ama bu öldürmeye teşebbüs anlamına gelmez. Önce bir uçağı önlersiniz.

Siz “önleme” diye açıklıyorsunuz. Bu önleme, uçağın düşürülmesini de kapsar mı?

Önleme, başka bir uçağı yakalamak anlamına gelir. Çeşitli yollarla talimat verme usulleri vardır. Sizi takip eder, inmesini söylediğiniz meydana iner ve öldürmenize gerek kalmaz. Bu uçağın bu şekilde önlemeye yönelik faaliyetleri olmuş. Uçak Adnan Menderes’ten kalkıp, Cumhurbaşkanı’mızı almak için Dalaman’a geliyor. Herhalde kalkışını haber almışlar ki Akıncı’dan Güneybatı yönlü 2 uçak kaldırıyorlar. Fakat yaklaşık 150 mil kadar uçtukları halde yetişemiyorlar. ATA uçağının inişi 00.40; bunların kalkışı 00.20. Yani 20 dakikada oraya yetişemezler. Dolayısıyla biraz geç kalkmışlar. Belki haber geç geldi. İkinci olarak, ATA Uçağı Dalaman’dan kalktıktan sonra İstanbul üzerinde önleme veya yakalama teşebbüsü olmuş.

ATA uçağı o gece havadaydı. Radarda ATA uçağı olarak görülüyordu.

Flight Radar 24 adlı uygulamadan bakarsanız görebilirsiniz ama darbeciler akıl edememiş. Askeri radarda da göremediler, çünkü Eskişehir Harekât Merkezi’ndeki kontrolör arkadaşımız izi düşürdü. Yani ATA Uçağının izini ekranlardan sildirdi. Dolayısıyla, askeri hava resminde de ATA uçağı gözükmedi. O sayede darbeciler uçağı göremiyor. Bu esnada Atatürk Havalimanı Uçuş Kulesi ATA Uçağını Biga üzerinde beklemeye alıyor. Yine bu esnada Atatürk Havalimanı’nın polisler veya dost unsurlar tarafından ele geçirilmesi, havada bekleyen F-16’nın da yakıtının azalıp yakıt almaya gitmesini fırsat bilen hava trafik görevlisi, Atatürk Havalimanı pist ışıklarını yakarak Cumhurbaşkanımızı salimen indiriyor. Çok kritik bir görev. Eğer Cumhurbaşkanı’nın ele geçirilmesi gerçekleşeydi, darbenin şekli değişirdi.

Cumhurbaşkanı ele geçirilseydi darbe başarılı olur muydu?

“Başarılı olur muydu?” sorusu zor. Ama başarısızlık da daha pahalıya mal olurdu; daha fazla kan dökülebilirdi, daha acı şeyler yaşayabilirdik.

Sizce öldürmeyi hedefliyorlar mıydı?

Amaç öncelikle öldürmek değil, ama Marmaris’te çatışmaya giriyorlar. Kalkan uçakların hava silahı var. Eğer öyle bir emir alsalardı yapmayacak birileri değildiler, çünkü bunlar aşağıda sivil, korunmasız insanların üzerine bomba atabildiler. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bomba atabildiler. Bunların artık geri dönüşü olmayan bir yola girdikleri belliydi.

Kitabınızda, Fethullah Gülen’in 33 yıl önceki gizli bir toplantıda bugünleri planladığına dair bir anekdot paylaşmışsınız. Peki, sizce o gece Gülen ile komuta kademesi arasında herhangi bir telefon trafiği olmuş mudur?

Onu zannetmiyorum. Bu anekdotu da ben söylemiyorum, bir ifadeden aldım. Sonradan bu işin yanlış olduğunu anlayıp örgütten ayrılan bir emekli subayın verdiği gönüllü ifadeydi. Verdiği isimler darbedekilerle örtüşüyor.

Ama size yönelik de çeşitli kumpaslar olmuş. “Ben de kimilerini şikâyet ettim” dediniz. Dönüp baktığınızda, “Keşke bu darbeyi engelleyecek daha ciddi adımlar atsaydık” diyor musunuz?

Kendi sorumluluğumu sonuna kadar yerine getirdiğimi düşünüyorum.

Vicdanınız rahat…

Vicdanım o kadar rahat. Kendimi, ailemi, personelimi, bu kumpas davalarının mağdurlarını ve sistemi savunmaya çalıştım. Sadece savunmakla da kalmadım, yakaladığımın üzerine taarruz da ettim.

"Şu an TSK'da emir komuta birliği daha zor"

Yeni bir darbe ihtimali var mı?

Zannetmiyorum. Ana güç bitti.

Başka bir grubun darbe yapma ihtimali var mı?

Başka bir grubun yapılanmasına ve içeride etkili olma­sına müsaade ederseniz neden olmasın.

Ordu’nun 15 Temmuz sonrası yapılanmasını nasıl görüyorsunuz?

Yapılan değişikliklerin, eğer önceden çalışılmamışsa biraz acele yapıldığını düşünüyorum. Bu değişikliklerin ama­cının iyi irdelenmesi lazım. Darbeyi ortadan kaldırmak için iki harekât tarzı vardır: Birincisi, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, demokrasinizi geliştireceksiniz, hukukun üstünlüğünü önceliklendireceksiniz ve ülkeyi bu şekilde kalkındıracaksı­nız. İkincisi ordunun yapısını darbe yapamaz hale getireceksi­niz. Bu değişikliklerin bu amaçla olduğunu söylemiyorum. Ama yapılan değişikliklere baktığım zaman, darbe yapılması istenmeyen bir teşkilata doğru evriliyoruz diye değerlendi­riyorum. Darbe yapmayan bir ordu iyidir. Ordunun görevi darbe yapmak değildir, harp etmektir. Ama “Darbe yaptır­mayacağız” derken, harp gücünü de zayıflatmamak gerekir.

15 Temmuz’dan sonra Ordu’nun harp gücü zayıfladı mı?

Bu teşkilatla harp etmek sıkıntılıdır. Çünkü emir komuta birliği daha zor. Genelkurmay başka bir yere bağlı. Kuvvet­ler bağımsız olarak Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı. Şimdi sıcağı sıcağına bir operasyon yapıyoruz ve harekâtı Genel ­Kurmay yönetiyor. Yani eski sistem çalışıyor.

Afrin Harekâtı’ndan bahsediyorsunuz...

Evet. Bu yetki varsa problem değil. Bu dağınık yapı şu anda problem teşkil etmeyebilir ama zaman geçtikçe ordu birimleri birbirinden kopabilir. Yeni teşkilatın düzenlenme­sinde kimler çalıştı bilmiyorum ama gerçek askerlerin de dâhil olduğu iyi bir çalışma ekibiyle daha güzel bir yapıya kavuşabiliriz.

"Doğru adımlar, doğru zamanda atılsaydı 15 Temmuz engellenebilirdi"

Peki, bu darbe girişimi hiç başlamadan engellenebilir miydi?

Komutanlarıma zamanında “Buna kurum olarak savaş açıp mücadele edelim” dedim. Kurumsal olmazsak bireyleri teker teker kapıyorlar. Bireyin gücü yok. Benim birey olarak sistemde tutunabildiğime bakmayın. Eğer benim davam da sivil mahkemede olsaydı, ben de içeride mağdurlardan birisi olabilirdim Saldırılanların arasında ilk olmanın bir yerde avantajını yaşadım. FETÖ beni mahkemeye verdi.. Ama o anda yasalar beni general olduğum için askeri mahkemeye gönderdi.

Siz Ergenekon, Balyoz sürecinde sırf bu yüzden mi kurtuldunuz?

Hayır. Balyoz-Ergenekon süreci bambaşka bir alan. O sürece benim ismim dahil edilmedi; ancak gerek Sayıştay üzerinden olsun gerek farklı yöntemlerle şahsıma çok defa saldırı oldu. Bunları da kitapta detaylı anlattım. 15 Temmuz engellenebilir miydi?

Doğru adımlar, doğru zamanda atılsaydı neden engellenmesin? Bu çok uzun süreli bir mücadele. 1983’te adam daha Harp Okulu öğrencisiyken, öğrenci bölük sorumlusu olacak kadar etkili. Tabi çok iyi gizleniyorlar. TSK geçmişi boyunca bu tür yapılara karşı tetikte olmasına rağmen örgüt özellikle son yıllarda olağanüstü tuzak ve kumpasları da kullanarak sızma seviyelerini çok daha geliştirdi. TSK’nın savunma mekanizmalarını da olumsuz etkilediler. Kumpaslar ilk başladığında buna karşı ön alınabilse ve kurumsal mücadele edilebilseydi engellenebilirdi. Diğer taraftan TSK çok yalnız bırakıldı. 17-25 bir milat oldu. Bu milat sonucunda eğer Emniyet’te, adli makamlarda, medyada, finansal alanda yapılan temizlik harekâtı aynı anda TSK’da da yapılsaydı, daha etkili bir hareket tarzı olurdu.