Milliyet yazarı Melih Aşık, darbe girişiminin ardından Gülen cemaatine yönelik başlatılan operasyonlarla ilgili olarak Yıllar yılı bir türlü Batı standartlarını yakalayamadık. "Ne hukuku ne demokrasi ilkelerini AB düzeyine yükseltebildik. 15 Temmuz sonrasında darbeye önlem adı altında hukuka ve insan haklarına taban tabana zıt uygulamalara girişildi. Gazeteciler, yazarlar kasıtlı olarak hapse atıldı. İdam cezası en azından lafta hortlatıldı" dedi.
Melih Aşık'ın "AB’den ayrılık!" başlığıyla yayımlanan (24 Kasım 2016) yazısı şöyle:
Avrupa Parlamentosu bugün Türkiye ile üyelik sürecini dondurma kararı alacak. AB üyesi tüm partiler bu konuda anlaşıyor. Karar bağlayıcı olmasa da etkileri büyük olacak ve Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırıp biraz daha Ortadoğu’ya itecek. Onur Öymen geçen yıllar içinde AB’nin hatalarını anlatıyor... “Türkiye’den başka bu kadar uzun süre bekleme odasında tutulan ülke yok. Terörizmle mücadele dahil hiçbir milli meselemizde AB’yi yanımızda göremedik. Ergenekon davasında AB komplocuların yanında yer aldı. Basın özgürlüğündeki tutumları da seçici oldu. Bugün gösterdikleri tepkileri İlhan Selçuk, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan tutuklandığında göstermediler.” Peki ya Türkiye’nin kabahatleri? Yıllar yılı bir türlü Batı standartlarını yakalayamadık. Ne hukuku ne demokrasi ilkelerini AB düzeyine yükseltebildik. 15 Temmuz sonrasında darbeye önlem adı altında hukuka ve insan haklarına taban tabana zıt uygulamalara girişildi. Gazeteciler, yazarlar kasıtlı olarak hapse atıldı. İdam cezası en azından lafta hortlatıldı. SONUÇ: Batı ile köprüleri atmamız Türkiye’nin 200 yıllık yürüyüşünde bir kırılma noktası olacaktır. Muasır (çağdaş) medeniyetler seviyesine ulaşmayı hedefleyen ve bu çabasıyla Müslüman dünyanın fersah fersah önüne geçen Türkiye, giderek uygar dünyanın gerisine düşecektir. Oysa bunu hak etmedik...
Yayımlanan 11 ve 12’inci KHK’lerle 16 bine yakın devlet görevlisi ihraç edildi. 375 dernek kapatıldı. Bu arada... Daha önce ihraç edilen 154 kişi göreve iade edilirken 9 vakıf ve 174 dernek yeniden açıldı. Daha önce el konulan Tüp Bebek Merkezi de 3 ay sonra açıldı.
Operatör Doktor Aret Kamar’ın sahibi olduğu İstanbul Tüp Bebek Merkezi 26 Temmuz’da kapatılmıştı. Kendisinin Ermeni ve Hıristiyan olduğunu, Fetullah Gülen’le hiçbir alakasının olmadığını söyleyen Aret Kamar o zaman kimseye dert anlatamamış gazetecilere şöyle konuşmuştu: “Sadece istihbarattan alınan bir bilgiyle, sorgusuz sualsiz bize bir şey sormadan merkezimiz kapatıldı. İçindeki malı mülkü, tıbbi aletler her şey yağmalanıp hazineye aktarıldı. Geride hiçbir şey kalmadı. Kasadaki parayı da aldılar.” Kliniğin 11 yıldır faal olduğunu ve günde ortalama 200 hastanın tedavi gördüğünü belirten Kamar, “Bizi en çok üzen de hastaların mahrem dosyalarına el koymaları oldu. 40 bin hastanın dosyasına el konuldu, paketleyip gittiler. Ayrıca hastaların embriyolarını da Koç Üniversitesi’ne naklettiler” demişti... Olay ihraç ve kapatmalarda büyük yanlışlıkların olabildiğini, sonuçta karşılanması imkânsız zararlar doğduğunu gösteriyor. OHAL gereği, zarar görene tazminat ödenmiyor, zarara yol açan devlet görevlilerine de ceza verilemiyor. Devletin vatandaşı bu kadar güç durumda bırakması ne hukuk, ne vicdanla bağdaşıyor.