Sözcü gazetesi, 1500 hakim ve savcının Beştepe'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na çağırıldığını öne sürdü. "Hakimler cübbesiyle Saray'a çağırıldı" başlığıyla yayımlanan yazıda, "'Katılım zorunlu, cübbelerinizle gelin' denildi. AKP'nin başı gibi davranan Erdoğan'ın hakimlere, 'Yargıda yeni dönemi' anlatacağı öğrenildi" dendi.
Saygı Öztürk'ün "Kim gidecek, kim kalacak hesabı" başlığıyla yayımlanan (13 Temmuz 2016) yazısı şöyle:
Yargıtay ve Danıştay'da işler durmuş, kimin yerini koruyacağı, kimin gideceği konuşuluyor. Bu konuda kararı olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyeleri ise kendileriyle görüşmek isteyen yargı mensuplarından başlarını alamıyor. Şu anda en rahat olan Yargıtay ve Danıştay başkanları, yardımcıları, daire başkanları ve başsavcılardır. Çünkü onların “görevden uzaklaştırılması” gibi bir sorunları yok.
Yargıtay'a özellikle AKP döneminde getirilenler, çıkarılan yasanın doğru olduğunu, yapılan düzenlemenin “suç örgütüyle mücadele kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini” belirtiyorlar. AKP döneminde yargıya atanan cemaatçileri uzaklaştırmak için bu kanunun çıkarıldığı biliniyor. Çünkü, Yargıtay ve Danıştay'dan “cemaatçi yapılanmayı” başka türlü kurtaramayacakları için böyle bir çözüm buldular. Peki onları, oralara dolduran, yargıyı bu yolla ele geçirmek isteyenler AKP hükümeti değil mi? Cemaatçi olmadığı bilinen bir Yargıtay üyesi de, yapılan düzenlemeyi anayasaya aykırı buluyor, “Anayasal bir kurum olan Yargıtay ve Danıştay'ın faaliyetinin bir gün bile engellenmesi anayasaya aykırıdır. Yasanın Cumhurbaşkanı tarafından imzalanmasından sonra 5 gün içinde üyelerin atanacağı belirtiliyor. 5 gün değil bir gün olsa bile çalışmaların engellenmesi anayasal bir suç oluşturur” diyor. Yargının, yürütmenin emrine sokulmak istendiğini, otoriter bir rejime doğru gidildiğini de belirtenler var. Genç üyeler sesiz kalıp yerlerini koruyabilir mi bilemem ama yaş haddinden emekliliği gelmek üzere olanların sessiz kalması da onları üzüyor. Bu durumu tam bir “teslimiyet” gibi görüyorlar. 516 üyeli Yargıtay'dan sadece 16 kişinin sokağa çıkıp basın açıklaması yapması yetmez. Eğer, “çok kötü bir kanun”sa yargı mensuplarının hep birlikte bunu dillendirmeleri gerekir. Ama büyük bir sessizlik var.
Danıştay Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Öngören Tasarı, 29 Haziran'da TBMM Genel Kurulu'nda gürültü-patırtı içinde kabul edildi. Yasa TBMM'den geçince aynı gün TBMM'nin web sitesinde yayımlanır. Ancak bu kez durum farklı… Yüksek yargıyla ilgili bu düzenleme dün itibariyle hâlâ Cumhurbaşkanlığı'na gönderilmedi. Yasanın TBMM'den geçtiği tarihten itibaren değil TBMM'den Cumhurbaşkanlığı'na gönderildiği tarihten itibaren Cumhurbaşkanı tarafından imzalaması ya da yeniden incelenmek üzere gönderilmesi gerekiyor.
Nedeni de, HSYK'da kimlerin yeniden Yargıtay ve Danıştay üyeliklerine seçileceği, kimlerin gönderileceği konusunda 22 kişilik HSYK Genel Kurul üyeleri arasında uzlaşma sağlanamamasından kaynaklanıyor. Yargıtay'da cemaatçi olarak bilinenler gönderilse bile üye sayısını 310'a indirebilmek için en az 30 kişinin daha gönderilmesi gerekiyor. Bunların da sosyal demokrat üyeler olabileceği çünkü AKP ile ülkücülerin üye seçiminde birlikte hareket edeceği belirtiliyor. Cumhurbaşkanına, yasanın gönderilmemesini bazı yetkililer her ne kadar “bayram tatiliydi” diye açıklasalar da, olayın öyle olmadığını, bunu söyleyenler de biliyor. Bayram geçti ama yasa bir türlü gönderilemedi. Bu arada TBMM eski Başkanı ve Adalet eski Bakanı Cemil Çiçek, yargıda büyük sorunlar yaratacak bu düzenleme için “son dakika” girişimlerini de sürdürüyor.
20 Temmuz'dan itibaren hakim ve savcılar 43 gün sürecek adli tatile giriyor. İşte tam o gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hakim ve savcılar, belirlenirse Yargıtay ve Danıştay'ın yeni üyeleriyle bir araya gelecek. Onlara yeni dönem yargısını ve devletin beklentilerini anlatacak.
Daha önce muhtarları, kaymakamları toplayan Cumhurbaşkanı, bu kez yargı mensuplarına hitap edecek. Ülkemizde yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının giderek kaybolduğunun konuşulduğu bir dönemde, Cumhurbaşkanı'nın yargı mensuplarına hitap etmesi aslında alabildiğine yadırgandı. Bir taraftan “yargı bağımsızlığı” denilecek, bir taraftan yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ortadan kaldırılacak. Bu sözleri yüksek mahkemelerin yetkililerinden sıkça duyuyoruz.
Hakim ve savcılara gönderilen yazıda, “Sayın Cumhurbaşkanımızın teşrifleriyle yapılacak İstinaf Mahkemeleri açılış toplantısına bu mahkemelerin başkan, başsavcı, üye ve savcılarının tümünün katılımı zorunlu tutulmuştur” deniliyor ve yazı şöyle devam ediyor:
“Toplantının ulaşım ve konaklama giderleri bağlı bulundukları birim bütçesinden karşılanacaktır. Cübbelerin dağıtımı toplantı öncesinde Ankara'da yapılacaktır. Toplantı esnasında, yargı mensuplarımız cübbeleriyle yerlerini alacaktır.” Yakında “Benim yargım, benim hakimim, benim savcım” sözlerini duyarsanız şaşırmayın. Çünkü yargı mensupları da buna doğru hızlı bir gidişin olduğunun farkında… Ne mi yapıyorlar? Gelişmeler “dur bakalım ne olacak?” diye izleniyor.