'1500 işçi, yüz binlerce Avroluk araçların park edeceği alana sıkıştırıldı'

'1500 işçi, yüz binlerce Avroluk araçların park edeceği alana sıkıştırıldı'

Evrensel gazetesi yazarı Şebnem Korur Fincancı 10 işçinin hayatını kaybettiği asansör faciasını yazdı. Türkiye’nin işçi ölümlerinde Avrupa 1.’si dünya 3.’sü olduğunu hatırlayan Fincancı “İş cinayetleri bugün başlamadı elbet. Ne de AKP’nin şu 11 yıllık iktidarında, ama sınıfsal hareketliliğin ve dikey değişimin hız kazandığı her dönemde bu vahşetin, kör nefretin ve şehvetli bir kar hırsının baş döndürücü bir yayılmaya dönüştüğünü biliyoruz” ifadelerini kullandı.

Şebnem Korur Fincancı’nın “Tekme” başlığıyla Evrensel gazetesinde yayımlanan (8 Eylül 2014) yazısı şöyle:

Neresinden  tutsam, nereden başlasam bilemedim bugün… Yaz başlarken yaşanan Soma maden katliamının üzerinden bir mevsim bile geçmeden şehri katleden, bağrına hançer sokan inşaat rantçılarının gözü dönmüş hırsına kurban edilen işçilere yenileri eklenip, 10 işçinin katledildiği haberiyle sarsıldık.

DİSK Genel Sekreteri, meslektaşım, sevgili Arzu Atabek Çerkezoğlu’nu bu doymak bilmez hırsın resmini çizerken dinledim. Yakın bir zamanda on binlerce, yüz binlerce Avroluk araçların park edeceği alana sıkıştırılmış 1500 işçinin, küçücük alanlara hapsedilmiş onlarcasının inşaat malzemeleri ile koyun koyuna yatmaya mecbur bırakıldığı, sendikalı, örgütlü olmanın işsizlik anlamına geldiği ve arızalı olduğu söylenen, bildirilen bir asansörle geceleri birlikte uyudukları malzemeleri taşımak zorunda kaldıkları o “rezidans- yaşam alanı?” inşaatının orta yerinde yaşadıkları çaresizlikle resmedilişini… Yanında milletvekilleri Levent Tüzel, Ertuğrul Kürkçü ve Sırrı Süreyya Önder ile birlikte işçilerin acılarını, kaygılarını paylaşmaya, bu iş cinayetlerinin son bulması için yapılabilecekleri konuşmaya gitmişlerdi. Emekten yana insanlarımız, emeğin yanında…

Başka görüntüler de vardı. Değişmeyen görüntüler. Acı ve öfkenin hâkim olduğu yüzleriyle seslerini duyurmaya çalışan işçilere saldıran polis görüntüleri. Mevsimin başında yaşanan Soma katliamında da görmüştük biz bu tabloyu. Belki kendileri de babalarını bir başka iş cinayetinde yitirmiş, yitirmesine ramak kalmış işçi çocuğu polisleri. Bir önceki yaz mevsiminden beri daha bir hiddetli, daha bir şiddetli saldıran “Yeni Türkiye”nin simgesi “Başkan”ından öfke devşirenleri. Aslında her şey o tekmede saklı…

Bizi Avrupa birincisi, Dünya üçüncüsü yapan iş cinayetleri bugün başlamadı elbet. Ne de AKP’nin şu 11 yıllık iktidarında, ama sınıfsal hareketliliğin ve dikey değişimin hız kazandığı her dönemde bu vahşetin, kör nefretin ve şehvetli bir kar hırsının baş döndürücü bir yayılmaya dönüştüğünü biliyoruz. Zaman o zamanlardan biri, şimdi AKP devri. Tam da bir başka katliamın, saldırının devlet eliyle örgütlenip, yeni sermayedarların bir yangın yerinin külleri arasından boy verdiği 6-7 Eylül tarihine denk düşmesi tarihsel bir rastlantı desek de, tarihin o kadim hakikatiyle bizi yüzleştirecek bir başka ayna her katliam, ta ki biz o aynalara bakmaya cesaret edene kadar…

Aynalarda suretimiz, 1915 soykırımından nemalananların yanı başında, tüketemediklerini 1938 Dersim katliamında bombalayan o masum yüzlü kızın ardında, göçe zorlanan Anadolu halklarında, Çorum’da, Maraş’ta, Sivas’ta ve şimdi Antep’te, Urfa’da, Hatay’da rantın peşinde yansıyor. 

Değil mi ki ilk tekmeyi atan bizleriz, hem de o tekmeyi mevsimin başında gözümüzün içine baka baka yedik bir diğerinden. Değil mi ki aynalar adaletin katledildiği saraylarda ters çevrili durur duvarlarda, delili olmayan tekmelere nazire yaparcasına. 

Aynalara bakmalı, korkmadan. O ranttan pay almanın derdini görmeden derininde aynanın, kendimizle yüzleşmeden olmaz. Tekmeyi atan olmadan, ama tekme atanın peşini de bırakmadan soluksuz bir mücadele gerek hepimize. Saraysız bir adalet gerek bize, her yerinde aynaların ışıldadığı. Kötülükle yüzleşmeli, sınıfları görüp de sınıfsız bir dünya kurmalı el birliğiyle.