Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlediği 16. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi başladı. 91 oturum ve 341 bildiriden oluşan kongre 3 gün sürecek.
Türk Sosyal Bilimler Derneği’nin düzenlediği, üç gün sürecek 16. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi, ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde başladı. 91 oturum ve 341 bildiriden oluşan kongrede, Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen akademisyenler ve lisansüstü öğrencileri sunumlarını gerçekleştirecek.
Derneğin kongre programına ulaşmak için tıklayınız
Evrensel'de yer alan habere göre, açılış konuşmasını yapan Türk Sosyal Bilimler Derneği (TSBD) Başkanı Galip Yalman, 52. yılını dolduran TSBD'nin Türkiye çapında faaliyet gösteren sosyal bilimler açısından önemli bir dernektir olduğunu söyledi. Kuruluş amacı doğrultusunda Türkiye’de sosyal bilimlere katkı sunmaya çalıştıklarını belirten Yalman, ODTÜ’nün ev sahipliğinde bu yıl 16'ncısı düzenlenen kongrenin “çoğulcu ve disiplinlerarası bir kongre” olduğunu vurguladı. “Ülkemizdeki sosyal bilimcilerin tartıştıkları konulara ayna tutuyoruz” diyen Yalman, kadınların yaşadıkları şiddetin tartışılmasını önemli gördüklerini, akademisyenlerin de bu şiddetten payını aldıklarını Ceren Damar Şenel cinayetini örnek vererek açıkladı. Yaman, kongrenin son oturumu olan “Toplumsal Cinsiyet, Şiddet ve Hukuk” oturumunu buna göre planladıklarını kaydetti.
OHAL döneminde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) görevlerine son verilen Barış Akademisyenlerine de vurgu yapan Yalman, yasal süreci tamamlanmış akademisyenlerin dahi görevlerine iade edilmediklerini ve seyahat haklarının engellendiğini vurguladı. Türkiye'nin bu koşullarında faaliyet yürüten Sosyal Bilimler Derneği’nin ve Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi’nin önemli olduğunu belirten Yalman, kongrenin yaşadığı sorunlara da dikkat çekti. Kongrede gelenekselleşmiş kitap standları ve sunulan bildirilerden yapılan seçkilerin bu yıl olamayacağını söyleyen Yalman, bunun sebebinin yaşanılan maddi zorluklar olduğunu dile getirdi.
Kongre Boğaziçi Üniversitesi’nden Ayşe Buğra’nın “Polanyi’nin çift yönlü hareket kavramı ve neoliberal dönemde sosyal politika” bildirisi ile devam etti.
Açılış bildirisini sunan Buğra, Polanyi’nin 19. yüzyıl piyasa ekonomisinin analizini yaptığını belirterek sosyal politikanın Türkiye gibi geç sanayileşmiş ülkelerde önem kazandığını söyledi. “Piyasa ekonomisinin yayıldığı dönemde sosyal politikaya gösterilen bu ilgiyi nasıl açıklayabiliriz” ve “Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminin değişmesine karşı olan muhalefet nasıl bastırıldı” sorularını soran Buğra, 16. yüzyıl Avrupası’nda erken kapitalizm koşullarında sosyal sorunların ve yoksulluğun önlenememesiyle sosyal yardım politikalarını başlattığını belirtti.
Sosyal politika ile kapitalizm arasında bir ilişki olduğunu söyleyen Buğra, "Kapitalizm durmadan değişen kendini yenileyen bir sistem ise değişmeyen, hep aynı kalan sosyal politika terimlerini kullanmak yanlıştır" dedi. Piyasa toplumunun nasıl ortaya çıktığı sorusuna Polanyi’nin çift yönlü hareket kavramı ile açıklama getiren Buğra, bu hareketin iki yönünün piyasa ve düzenleyici müdaheleler olduğu belirtti. Günümüz küresel ekonomi düzenindeki sosyal politika alanında değişenleri ve tarihsel arka planını çift yönlü hareket ile açıklayan Buğra, Avrupa’da yoksul yardımı olarak ilerleyen sosyal politikanın gelişmekte olan ülkelerde tarihsel gelişim açısından farklı bir çizgi izlediğini söyledi.
Türkiye açısından 1990’larla birlikte değişmeye başlayan sosyal güvenlik sisteminin AKP dönemi ile birlikte gittikçe derinleştiğini belirtti. Devletin sosyal politikada aldığı rolün gittikçe arttığını vurgulayan Buğra, çifte hareketin koruyucu yönü olarak sadece yoksul yardımının değil sosyal güvenliğin içeriğinin artması ve parçalı sosyal güvenlik sisteminin tek bir kurumda toplanması olarak açıklarken, piyasa ekonomilerini destekleyen yanını hizmetin özel sektör tarafından verilmesine karşın finansmanının kamudan yapılması olarak açıkladı.