Gerilim türündeki filmlerin usta yönetmeni Alfred Hitchcock’un bir filmi, 16 yıldır komada olan bir hastanın bilincinin yerinde olduğunu kanıtlamaya yaradı. Bu bulgu, nörolojinin yaratıcı tekniklerden nasıl yararlanabileceğine dair de çok güçlü bir ipucu oldu.
BBC Türkçe’de yer alan habere göre, beyindeki herhangi bir hasar nedeniyle bilincinizi yitirmişseniz komadasınız demektir. Bunu herkes bilir. Ama bazen komaya yakın durumlar vardır. Hastanın gözleri açıktır ama hiçbir bilinç belirtisi yoktur. Bitkisel hayat ya da ‘tepkisiz uyanıklık sendromu’nda hasta uyanık görünür, hatta bazen uykuya dalar, ama dış dünyaya hiçbir tepki vermez. Arada bir isimlerinin söylenmesine ya da gözleriyle bir ışık kaynağını takip etme şeklinde tepki gösteren hastalar ise 'asgari bilinç hali’ olarak tanımlanır. Bu iki kategorideki hastalar, bilinçli hareket etme ya da dış dünyaya düzenli tepki verme belirtisi göstermez. Yakın zamana kadar bu hastaların içlerinde yaşadıkları bilinçlilik düzeyi konusunda kimse bir şey bilmiyordu.
Felç sonrası görülen ‘içe kilitlenme sendromu’ gibi vakalarda hastanın bilinci yerinde ama bunu gösteremiyor olabilir. Ya da derin koma halindeki hastalar kadar bilinçsizdirler ama gözleri açık ve asgari otomatik tepkiler veriyorlardır.
Bilişsel nörolog Adrian Owen öncülüğünde son on yıldır yapılan araştırmalar, bilinçle ilgili bu gri alanlara ilişkin düşüncemizi değiştirdi. Beyin taramaları sonucu elde edilen veriler, ‘uyanık koma’ halindeki hastaların beşte birinin bilinçli olduğunu gösteriyor. Bu hastalardan tenis oynadıklarını hayal etmeleri istendiğinde, beyinlerindeki hareket kontrolü ile ilgili bölgenin aktif hale geldiği, evlerindeki bir odaya girdiklerini düşünmeleri istendiğinde beyinlerindeki navigasyon bölgesinin aktifleştiği görüldü. Bu sinyalleri kullanma yoluyla az sayıdaki bazı hastalar dış dünya ile iletişime bile geçebilmiş, gözlemciler onların sorulara verdiği cevapları beyin taramasında tahmin edebilmişti.
Bu bulgular, dünyada bu haldeki yüzbinlerce hastanın tedavisi açısından önemli pratik ve etik sonuçlar içeriyor. Fakat bu sonuçların ne kadar güvenilir olduğu konusunda tartışmalar devam ediyor.
Ancak Owen’in laboratuvarındaki araştırmacılardan Lorina Naci, ‘asgari bilinç’ belirtisi gösteren hastalardaki bilinç halinin ne kadar iler düzeyde olduğunu göstermek için sinemadan yararlandı.
Alfred Hitchcock’un 1961’de televizyon için yaptığı ‘Bang! You’re Dead’ aldı filmin 8 dakikası kullanıldı. Filmde oyuncak tabanca hastası küçük bir çocuk ortalıkta dolaşıyor ve önüne gelene ateş ediyor. Bir gün çocuk, içinde gerçek bir kurşun olan gerçek bir tabanca alıyor. Ama ne kendisi ne de hedef alıp ateş ettiği insanlar bunun farkında.
İzleyici bu durumu bildiği için filmdeki gerilim oldukça başarılı. Bir tür Rus ruleti oynanıyor ve kurbanın kim olacağı bilinmiyor.
Naci önce filmi sağlıklı deneklere gösteriyor. Fakat ayrı bir gruba, filmden karmaşık seçilmiş birer saniyelik klipler gösteriliyor. Bu ‘kontrol’ grubu önem taşıyordu; çünkü onların izlediği klipler orijinal filmdeki birçok unsuru içeriyor, ama en önemli unsur olan ve gerilimi sağlayan anlatım sırasını, yani gerçek kurşun bilgisini içermiyordu.
Filmin her iki versiyonu izlenirken çekilen beyin taramaları karşılaştırıldığında, gerilim içeren orijinalde korteksin neredeyse tamamının aktif olduğu görülüyordu: Duyusal bölgeler, motor bölgeleri, hafıza ve beklenti ile ilgili bölgelerin tümü aktifti. Beynin planlama, beklenti, bilgi harmanlamadan sorumlu ‘idari’ kısımlarının filmdeki gerilim anlarıyla eşzamanlı şekilde yükselip alçalması önem taşıyordu. Bu, olayın gelişimini anladığınızı gösteriyordu.
Naci daha sonra filimi ‘uyanık koma’ halindeki iki hastaya izletti. Birinde sadece işitme korteksi aktif hale gelmişti. Yani bu hastanın beyni belki de sadece otomatik olarak sese karşı tepki veriyordu. Fakat 16 yıldır hiçbir tepki vermeyen ikinci hastanın beyninde aktif hale gelen alanlar sağlıklı deneklerinkiyle aynıydı. Korteksteki aktivite filmin akışına göre yükselip alçalıyor, filmdeki gelişmeleri anladığına işaret ediyordu.
Bu veriler komada olan hastalara nasıl davranmak gerektiği konusunda önemli ipuçları verdiği gibi, onların iç dünyalarıyla bağlantı kurma yöntemlerinin ne kadar çeşitli olabileceğini gösteriyordu. Ayrıca nöroloji biliminin basit görsel modellere tuşa basma yoluyla cevap verme gibi tekniklerden çıkarak filmler gibi karmaşık uyarıcılardan yararlanabileceğini ortaya koyuyor.