İlker AkcasoyMülkiyeliler Birliği Genel Sekreteri
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin kuruluşunun 160. yılını anmak amacıyla gerçekleştirilen “Türkiye’nin Modernleşme Süreci ve Mekteb-i Mülkiye Sempozyumu” SBF tarihine damgasını vuran, acı ve öfkeyi bizlere aynı anda yaşatabilen olaylara sahne oldu. Önce sempozyuma girmek isteyen öğrenciler güvenlik görevlileri tarafından coplandı, ardından da ülkücü çeteler vazife başına geçerek öğrencilere ve akademisyenlere tekmeli, yumruklu saldırı gerçekleştirdi.
Bu şiddeti tetikleyen gelişme, akademisyen ihraçlarının ve özel olarak da Siyasal Bilgiler Fakültesi tasfiyesinin faillerinden olan Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbiş’in sempozyumun “Onur Kurulu”na alınmış olması ve açış konuşmasının yaptırılacak olmasıydı. Dolayısıyla “milli iradenin üniversitedeki tecellisi” olan Erkan İbiş’in katılacağı sempozyum için SBF Dekanlığı üzerine düşen tüm güvenlik önlemlerini almıştı! Ne mutlu onlara ki korktukları olmadı! 160 yılın şanı yeter de artardı!
Her ne kadar söz konusu şiddeti tetikleyen gelişme sempozyum olsa da bugüne kadar incecik ve kararlı akışıyla pek ciddiye alınmayan ama artık kabından taşan bir gerçeklikle karşı karşıyayız.
Hukuk Fakültesi önünden SBF’ye doğrulttuğu silahla poz verirken çekilen fotoğrafını sosyal medyada paylaşabilen, gece yarısı kampüste öğrenci dövüp, karakol basan ve ilgili makamlara bildirilmesine rağmen, haklarında herhangi bir soruşturma başlatılıp başlatılmadığını dahi bilmediğimiz kişilerin varlığından bahsetmiyorum! Her tarafı kameralarla donatıp, işlerine gelmediğinde kamera kayıtlarını paylaşmak istemeyen, her şeyi disiplin soruşturması konusu yapabilen, İnek Bayramı’nı dahi yasaklayan, mezunların kampüse girişine izin vermeyen ama Hukuk Fakültesi’nin çatısından devasa bir “Ülkü Ocakları” bayrağının sallanmasına göz yuman bir yönetim aklından bahsediyorum.
Haliyle böylesi bir yönetim aklıyla uzlaşma içerisinde olan Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanlığı tarafından da akademik kıyımın ardından inşa edilmeye çalışılan ve “mektepsizleştirilmek” istenen Mülkiye ve Mülkiye’deki öğrenme ikliminin neden “güvenlik” altına alınmak istendiği gerçekliğini sizlere aktarmak istiyorum.
Açıkça söylemek gerekirse, yeni rejimin karakterine uygun biçimde yeni, ihtişamlı ve bir o kadar devletlû olan kapısının simgelediği gibi Mülkiye, kapısından sadece devletluların girmesinin arzulandığı bir “devlet dairesi” haline getirilmek isteniyor. Artık, o ağır ve gösterişli kapı kapandığında, içeride olan bitenle kimsenin ilgilenmemesi bekleniyor. O kapı makbul görülmeyen, muhalif akademisyenlerin üzerine öyle bir kapanıyor ki “yeni olanı” her gün ve yeniden hissettirmenin gıcırtısı kulaklarımıza doluyor. Öğrenciler mi? O kapıdan girebilmeleri dahi uzun bir mücadele yürütmelerinin sonucu olarak gerçekleşiyor. Ama içeriye bir girdiler mi derslikte şiir okumaları dahi yasaklanıyor. Öğrenci topluluğu kurmak, afiş asmak için türlü engelleri aşmaları gerekiyor. Siyasal yaşamamızın klişe repliği haline gelen “Benim yönetimimde” diye başlayan cümleler artık Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin koridorlarında yankılanıyor.
Haliyle geride bırakılmak isteneni varlığıyla, sözüyle, eylemiyle sahiplenen Mülkiyeliler Birliği’ne de söz konusu yeniliğin içinde yer verilmiyor. Ne ala! Ancak SBF Dekanı ve Ankara Üniversitesi Rektörü imzalı davetiyeler Mülkiyeliler Birliği’ne gönderilmeye devam ediliyor. Kurumsal ilişkilerin öneminden olsa gerek, bu davetiyeler yerine ulaşır ulaşmaz Mülkiyeliler Birliği’ne telefon açılarak yönetimin gelmemesi özenle tarafımıza bildiriliyor! Mülkiyeliler Birliği, öğrencilerle mezunları buluşturmak istediğinde, spor kulüplerinin Mülkiyeli yöneticilerini ya da Mülkiyeli gazetecileri, iş insanlarını, aydınları SBF’ye getirmek istediğinde kendisine yer verilmiyor! Diğer mezunlarımız gibi hafta sonu salonlarımızı kullanabilirsiniz gibi ciddiyetsiz bir yanıtla bir kurumun varlığı açıkça değersizleştirilmeye çalışılıyor. Çünkü SBF’yi diğer İİBF’lerden ayıran en temel özelliği, muhalif ve eleştirel kimliği, öğrencisinin, akademisyenin ve mezununun kolektif üretimi ve paylaşımı tasfiye edilmek isteniyor. Haliyle Mülkiye, mektepsizleştirilerek ehlileştirilmek ve faşist çetelerin hizmetine sunulmak isteniyor!
Demokrasinin, eşitliğin, özgürlüğün, adaletin, hukukun, insan haklarının mektebi ve savunucu olan Mülkiye, bugün varlığıyla övündüğümüz ya da her fırsatta andığımız hocalarımızla, uğruna bedeller ödemiş öğrencileriyle var oldu. O günlerin sözü açıldığında bu değerleri adeta bir reklamcı aklıyla sahiplenen fakültenin yönetim aklı, bugün bu değerlerin yaşam bulamaması için elinden geleni yapıyor.
Elbette bu durum Türkiye üniversitelerinde yaşananlardan bağımsız değil. Ancak çok az fakülte SBF/Mülkiye’nin taşıdığı özgünlüklere sahip. Bunların başında da Mülkiyeliler Birliği çatısı altında bir araya gelen Mülkiyeliler geliyor. Tam da bu nedenle Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yaşananlara mezunlarının kayıtsız kalmaması gerekiyor. SBF’nin akademik birikimine, yarının Mülkiyelileri olacak öğrencilerine elini uzatması, dayanışmasını sergilemesi hayati önem taşıyor.
İnanıyorum ki hiçbir Mülkiyeli, fakültenin öğrencileri ve hocaları darp edilirken SBF Dekanlığı’nın üç maymunu oynamasına müsaade etmeyecektir. Hiçbir Mülkiyeli, sempozyumu takip etmek isteyen öğrencilere ve öğrencilerinin darp edilmesini engellemek isteyen akademisyenlere saldıranların korunmasını, saldırıya uğrayan öğrenciler hakkında soruşturma açılmasını kabul etmeyecektir. Hiçbir Mülkiyeli, Mülkiye’nin mektepsiz bırakılmak istenmesine sessiz kalmayacaktır. Unutulmamalıdır ki fakülteye sahip çıkmak, öğrencisiyle, akademisyeniyle, çalışanıyla ve mezunuyla bir bütün olan mektebe sahip çıkmaktır. Bu nedenle Mülkiyeliler Birliği de şanına şan katan, mektebine rahmet okutan bir birlik olmayacaktır.
TIKLAYIN - Mülkiyeliler Birliği: Ankara Üniversitesi'ndeki saldırının sorumlusu fakülte yönetimidir