TBMM'de 4 eski bakanın Yüca Divan'a gönderilip gönderilmemesine ilişkin görüşmelerde AKP kanadı, bakanlarla ilgili Yüce Divan’a sevkedecek bir delil bulunamadığını savundu. Meclis Soruşturma Komisyonu Başkanvekili Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, “ hukuk kullanılarak bir darbe girişimi söz konusudur” dedi. Konya Milletvekili Mustafa Akış da, “Paralel örgüt, hiç kimsenin, muhalefetin dahi şek ve şüphesi yoktur ki 17, 25 Aralık'ın mimarıdır” eddi.
AKP Konya Milletvekili Mustafa Akış’ın tutanaklara yansıyan konuşması şöyle.
MUSTAFA AKIŞ (Konya) - Soruşturma Komisyonu'nun ve bugünkü Genel Kurul gündeminin konusu kamuoyunun da ilgiyle takip ettiği 17 Aralık ve 25 Aralık süreçleridir. Peki, nedir 17, 25 Aralık? 17, 25 Aralık, soruşturmayı başlatanlar ve onun propagandacılarının iddia ettiği gibi masum bir yolsuzluk soruşturması ve bir şeffaflaşma gayreti midir, yoksa siyaseti dizayn etme, algı yaratma, psikolojik bir harekât ve devamında millî iradeye ve onun seçtiği hükümete bir darbe teşebbüsü müdür? Türkiye'de on iki yıldır ortaya konan cesaret neticesi, küresel akıl tarafından daha önce 27 Mayıs'ta, 12 Mart'ta, 12 Eylül'de ve 28 Şubat'ta kusursuz işletilen sistem artık çalıştırılamaz hâldedir. 17, 25 Aralık da tıpkı 27 Nisan Muhtırası, kapatma davası, Cumhurbaşkanlığı seçimi, 7 Şubat MİT Kalkışması, Gezi gericiliği gibi aynı şekilde çalıştırılamamış ve milletin kendi iradesine sahip çıkması neticesi akim kalmış bir darbe teşebbüsüdür.
Paralel örgüt, hiç kimsenin, muhalefetin dahi şek ve şüphesi yoktur ki 17-25 Aralığın mimarıdır. 17-25 Aralık'ta gerçekleşen operasyonun arka planını inkâr etmek için ya siyaseten kör ya da bu operasyonun bizzat uygulayıcısı olmak gerekir. Karşımızda masum bir polisiye operasyon yoktur. Karşımızda başka bir savaş için, hem de taşeron sıfatıyla yürüttükleri bir savaş için, günlerce, aylarca, yıllarca mühimmat biriktiren bir yapı vardır. 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarının siyasete karşı kullanılan silahta susturucu vazifesinden başka bir anlamı yoktur.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de vesayetin sözcüsü ve aklı hiç değişmemektedir. Nasıl ki 27 Mayıs itibarsızlaştırma ve yolsuzluk algısı üzerinden ve "Kaçarken yakalandı." algısı üzerinden çalıştırılmışsa 17-25 Aralık da aynı şekilde itibarsızlaştırma ve kaçtı, kaçacak algısı üzerinden yönetilmeye çalışılmıştır. Paralel örgütün kurşun askerlerine dönüşenlerin ısrarla yargı koridorlarına hapsetmek istediği ve meseleye sadece bu zaviyeden bakmamızı salık verdikleri şekliyle 17-25 Aralık'a bakmamız mümkün değildir. 17-25 Aralık'ta yargının omzundan meşru siyasete ateş edilmiştir. 17-25 Aralık, hukuki bir sonuç alma gayreti değil, siyasi bir sonuç alma gayretidir.
17-25 Aralık, 7 Şubat MİT kalkışmasından ve oradan Cumhurbaşkanımıza yürünerek, ona doğru yürünmesinden asla bağımsız değerlendirilemez. 17-25 Aralık, Türkiye'yi dünyaya teröre destek veren ülke olarak tanıtmak için sadece yardım değil, ülkenin egemenlik haklarını da üzerinde taşıyan MİT TIR'larının durdurulmasından asla ayrı değildir. 17-25 Aralık, Dışişlerindeki özel toplantının dinlenmesinden ve servis edilmesinden ayrı değildir. 17-25 Aralık, Başbakanın çalışma ofisine böcek konulmasından ayrı değildir. 17-25 Aralık, hemen akabinde sosyal medya üzerinden piyasaya sürülen montaj ses kayıtlarından ayrı değildir. 17-25 Aralık, bir savcı müsveddesinin kasıla kasıla "Bu devletin sahibi biziz." edasıyla Emniyeti basmasından ve Emniyet güçlerine hukuksuz fezleke dayatmasından ayrı değildir. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri) 17-25 Aralık, savcının adliye önünde basın bildirisi dağıtacak kadar marjinalleşmesinden, taraf olmasından ve onun kin ve öfkesinden ayrı değildir. 17-25 Aralık, HSYK'nın kamuoyuna açıkladığı siyaseti hedef alan bildirisinden de ayrı değildir. 17-25 Aralık, ortaya çıkan binlerce dinleme dosyalarından ayrı, müstakil bir soruşturma değildir.