17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu savcılarından Celal Kara, operasyondan iki gün sonra dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili olan Zekeriya Öz'ün Emniyet'e gitmesine (19 Aralık 2014) ilişkin olarak, "Daha ikinci günde Emniyet’ten bir telefon geldi, 'Savcım burada delillere müdahale ediyorlar, sizin hazırlattığınız soruları sormuyorlar, tapeleri çıkarıyorlar' dediler. Zekeriya Öz’ü aradım: 'Böyle bir durum var. Ben çok sinirlendim, gidersem istemediğim durumlar olabilir. Ne yapacağımı bilmiyorum' dedim. 'Sen dur, ben müdahale ederim' dedi. Benim o telefonum üzerine Emniyet’e gitti" dedi.
"Havuz medyasında 'Az daha dayak yiyecekti, kaçtı' deniliyordu. Çirkin bir yalan bu..." ifadelerini kullanan Kara, "Benim aldığım bilgiye göre, tersine, yaptıkları hukuksuzluklar hatırlatılınca oradaki polislerin korkudan dizlerinin bağı çözülmüş; ayakları titriyormuş" diye konuştu.
17 Aralık soruşturmasını yürütürken dosyadan el çektirilen ve daha sonra görev yeri değiştirildikten sonra açığa alınan Savcı Celal Kara, Cumhuriyet gazetesinden Can Dündar'ın sorularını yanıtladı.
Can Dündar'ın Celal Kara ile yaptığı söyleşiden (27 Ocak 2014) ilgili bölümler şöyle:
- Operasyonu yürüten polis müdürlerinin görevden alınmasından hemen sonra, 19 Aralık’ta Zekeriya Öz, Emniyet’e gitti. Basında “Savcıdan Emniyet’e baskın” dendi. Neydi sorun?
CELAL KARA - Ben o hafta hemen her gece 2.30’da geliyordum. Yaklaşık iki hafta kadar 3.5 saat uykuyla yetindim. Aşırı derecede frenleme başlamıştı. Daha ikinci günde Emniyet’ten bir telefon geldi, “Savcım burada delillere müdahale ediyorlar, sizin hazırlattığınız soruları sormuyorlar, tapeleri çıkarıyorlar” dediler.
- Delillere nasıl müdahale ediyorlarmış?
KARA - “Bakan çocuklarına şunu sormayacaksın. Bu tapeleri çıkaracaksın. Bunlar sorulur mu? Bir bakan çocuğu rüşvet alır mı?” gibi müdahaleler... Özellikle Çapkın’ın yerine vekâleten atanan Emniyet Müdürü Selami Altınok’un emriyle...
O sırada ben bana sevk edilecekleri bekliyorum. Bu durum üzerine 19 Aralık günü, saat 5 civarı Zekeriya Öz’ü aradım: “Böyle bir durum var. Ben çok sinirlendim, gidersem istemediğim durumlar olabilir. Ne yapacağımı bilmiyorum” dedim.
“Sen dur, ben müdahale ederim” dedi. Benim o telefonum üzerine Emniyet’e gitti. Ben durumu tutanakla tespit ettim. Bu tutanak dosyada idi, benden alındığı ana kadar... Bir sureti ilgim nedeniyle bendedir, bir sureti de Zekeriya Öz’de... Delillerin karartılmamasını, soruşturmaya müdahale edilmemesini, sorulardan tapelerin çıkartılmamasını, bizim hazırladığımız soruların bakan çocuklarına sorulmasını garantiye almak için gitti aslında...
Orada bir-iki saat kaldı. Havuz medyası, oraya baskın yapmış gibi yansıttı. Savcı zaten o soruşturmanın amiri... Amiri olduğu yeri basmak ne demek? Zaten 7/24 elini kolunu sallayarak girmeye yetkisi olan bir yer...
Daha sonra internette o günkü Emniyet Müdürü’ne ait olduğu ileri sürülen bir ses kaydında, Zekeriya Öz’ün oradan korkup kaçtığı söyleniyordu.
“Az daha dayak yiyecekti, kaçtı” deniliyordu. Çirkin bir yalan bu... Benim aldığım bilgiye göre, tersine, yaptıkları hukuksuzluklar hatırlatılınca oradaki polislerin korkudan dizlerinin bağı çözülmüş; ayakları titriyormuş.
- Ne olmuş oraya gittiğinde?..
KARA - Zekeriya Bey bana, “Hepsi de karşımda titriyordu” diye anlattı. Daha sonra olaya tanık olan birden fazla Emniyet görevlisinden de bu manzarayı teyit eden anlatımlar dinledim.
“En temel tutuklama nedeni nedir bilir misiniz” diye sormuş: “Delil karartmaktır. Bir gün bile cezası olsa, delil karartma şüphesi varsa insan tutuklanabilir” demiş.
Onun üzerine epey korkmuşlar.
Dedim ki: “Mümkünse ifadeler tamamlanıncaya kadar çıkma oradan. Kal başlarında... Çünkü sen çıkarsın, gene müdahale ederler.”
Bunun üzerine 1-2 saat onlarla orada konuşmuş, gerekli müdahaleleri yapmış. “Hazırlanan soruları hem yazılı hem CD’de bana verin. Bunlarda bir değişiklik olursa gereği yapılır” demiş ve yeterli etkiyi yaptığını görünce çıkmış oradan...