17 Aralık soruşturmasından 40 gün sonra dosyadan el çektirilen ve Afyon’a savcı olarak atandıktan sonra açığa alınan Savcı Celal Kara, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümet kanadınca “paralel yapı” olarak adlandırılan Gülen cemaatine mensup olduğu iddialarıyla ilgili olarak, “Alakası yok, tamamen bir algı operasyonu... Ben hayatım boyunca ‘izm’lere ve partilere takılıp kalmadım. Benim hayat felsefemde körü körüne sabit bir fikre saplanmak yoktur; doğrular ve yanlışlar vardır” dedi.
Polis fezlekelerinde soruşturmanın yapıldığı dönemde Başbakan olan Tayyip Erdoğan’dan “dönemin başbakanı” olarak söz edildiği iddialarına ise “Dönemin başbakanı’ tabiri, bizim hiçbir evrakta görmediğimiz bir ibare. Yalan. Böyle bir şey asla yok. İçinde geçmiyor ama geçse bile “Olay sırasında o görevde olan kişi” anlamı çıkarılabilir. Buradan “Darbe planlamışlardı, niyetleri hükümeti devirmekti” anlamı çıkmaz. 1 savcıyla 3 tane polis kalkacak da hükümet devirecek; bunun kanıtı da bu kelime olacak. Belki avam halkı kandırabilirsiniz bununla ama başka kimse kanmaz. Siyaseten manipülasyon. Başka bir şey değil” sözleriyle yanıt verdi.
Cumhuriyet gazetesinden Can Dündar’ın Celal Kara’yla yaptığı söyleşi şöyle:
- 17 Aralık’tan 40 gün sonra soruşturma dosyası sizden alındı. Bunu bekliyor muydunuz?
Celal Kara: Bunu tahmin ediyordum, ama “Kamuoyunun bu kadar üzerinde durduğu bir dosyayı savcısından alacak kadar hukuksuzluk yapamazlar” diye düşünüyordum.
Başsavcı Turan Çolakkadı’nın öyle bir niyeti yoktu. Vekillerinden de sonuna kadar gidebileceğim izlenimi alıyordum. 700 sayfalık iddianamede son rötuşları yapıyordum; operasyon günü ele geçen belgeleri ekliyordum. 1 haftaya ihtiyacım vardı. Eksiklere rağmen tamam olan kısımla açacaktım davayı... Ama Başsavcı’yı değiştireceklerini duyunca, “Eyvah” dedim. Sonunda yeni gelen Başsavcı (Hadi Salihoğlu) bir iş bölümü değişikliği görüntüsü altında dosyayı bizden aldı.
- Nasıl aldınız haberi?
Pazartesi geldik. Başsavcı vekili Orhan Kapıcı odasına davet etti. Gittim, karşı koltukta Ekrem Aydıner oturuyor. Biraz endişeli vaziyette... Kapıcı, “Savcım dosyalar sizden alındı. Ama Ekrem Bey dosyaları bilmiyor. Siz yardım etseniz” dedi. “Tamam edeyim de” dedim, “ben 10 gün sonra iddianameyi teslim edecektim. Benden niye aldınız ki o zaman dosyayı?..” Gülümsedi; “Başsavcımın takdiri böyle tecelli etmiş” dedi.
Nasıl tecelli ettiği belli:
Önce “Soruşturmalar kapsamlı” diye dosyaları hiç bilmeyen iki savcıyı ekle, sonra baştan beri bilen iki savcıyı görevden al ve üç dosyayı birden hiç bilmeyen o savcıya ver.
Bunda mantık var mı?
Ve her nasılsa o savcı, hiç bilmediği o dosyaları jet hızıyla okuyup takipsizlik kararları verdi.
- Nereye gönderdiler sizi?
İnfaz Bürosu’ndaki en küçük, en berbat odaya… 29 Ocak 2014 Çarşamba’ydı o gün… Raporluydum. Adliyeye uğradım. Yine Kapıcı aradı. Kâtipler dosyanın devrini tamamlayamamışlardı. Ben de ayrılmadan, “Yazılmış bilirkişi raporlarını artık UYAP’a yükleyin” demiştim. Muhtemelen, merkezden hâlâ UYAP’a yükleme yapıldığını görmüşler, “Savcı bey hâlâ dosyayı devretmedi mi” paniğiyle beni arıyorlar.
Gittiğimde el konan evraka ait kutular odamdan taşınıyordu. O akşam da sayım ve devir işlemi tamamlandı.
- Sonra adliye koridorundaki bir konuşmanız yansıdı basına ve ardından tayininiz çıktı. O nasıl oldu?
Görev yerim değiştirileli yaklaşık bir ay kadar olmuştu. Adliyede asansörlerin orada Serkan diye bir avukatla ayaküstü sohbet ediyorduk. Konuşurken genel olarak bazı hukuksuzluklardan yakındım.
“Kim hukuksuzluk yaparsa bir gün hesabını verir” dedim.
2 metre ileride tanımadığım bir kadınla bir erkek vardı.
10 gün sonra, Karşı gazetesinde “Yargılanacaksınız!” diye bir manşet… “Savcı, adliye koridorlarında böyle konuşuyor” demişler. Sanki ben Başbakan ve ekibi için “Yargılanacaklar” diye beyanat vermişim gibi yazmışlar.
Kulak misafiri olduğun bir konuşmayı özel demeç gibi, hem de on gün sonra yazıyorsun. Bunun basın etiği ile bağdaşır yönü var mıdır?
O haberden sonra çıktı benim tayinim…
- Afyon’a tayin oldunuz.
Evet, ama hemen gitmedim. Atama kararını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdım. O arada bir ameliyat geçirdim. Haziran başı gittim.
Evi taşımadım yine de… Ücretli misafirhanelerde kaldım günlük bedelini ödeyerek... 6 ay sürdü. Ocak ortası da görevden alındım.
- Başbakan sizin dosya için “Bu, paralel yapının tezgâhıdır” dedi. Bu suçlamaya ne diyorsunuz? Siz Fetullahçı mısınız?
Alakası yok, tamamen bir algı operasyonu... Ben hayatım boyunca “izm”lere ve partilere takılıp kalmadım. Benim hayat felsefemde körü körüne sabit bir fikre saplanmak yoktur; doğrular ve yanlışlar vardır.
- Nereden çıkıyor öyleyse bu iddia?
17 ve 25 Aralık dosyaları “asrın yolsuzluğu” damgasını yemiş durumda. Bu algıyı değiştirebilmesinin tek yolu, bu iddiayı ortaya atmaktı. Fakat buna, havuz medyası dışında kimsenin inanmadığı da malum...
- Ama yıllardır yargı içinde cemaate yakın kadroların yaptığı onca hukuksuzluk da ortada…
İnsanların oraya buraya muhabbetleri, duygusal bağ ve eğilimleri, sempatileri olabilir. Bu, “paralel yapılanma” anlamına gelmez. Velev ki var; bunun görevini ifasına etki ettiğine dair ciddi bulguların-delillerin varsa ve bu suç teşkil ediyorsa, delilini ortaya koyar gereğini yaparsın. Ama bir yapıya “hukuk dışı” diyebilmen için bunu somut delillerle ortaya koyman gerekir. Hiçbir somut delil yok ortada... Sen bir sivil toplum kuruluşunu, düşünce ya da inanç grubuna “paralel devlet yapılanması” dersen, yarın bir başkası da aynı şekilde başka sivil toplum kuruluşlarına der. Bunun sonu gelmez; hukuki de değildir.
- Yargıtay’a tırmanmış imamlardan söz ediliyor. Buna sivil toplum kuruluşu denilebilir mi?
Somut delil ortaya konmadan atılan bu iddialar, dedikodudan ibarettir. Gerçek devlet adamı ve devlet erki dedikoduyla değil, somut delille konuşur. Velev ki var; somut delil ortaya koymak zorundasınız. Öyle bile olsa, hiçbir şeyi hukuksuzluk yoluyla takip edemezsiniz.
- Şimdi tapelerin silinmesi gündemde…
Tamamen gayri hukukidir. Koray Aydın örneği var:
Biliyorsunuz, Koray Aydın, partisinin iktidar ortağı olduğu dönemde değil, partisi iktidardan düştükten sonra yollandı Yüce Divan’a… Bu tapeler, iktidar olduğu dönem imha edilseydi, sonradan ne gönderilecekti Yüce Divan’a?
Meclis Komisyonu kararı da, genel kurul kararı da siyasi kararlardır. Kesinleşmiş mahkeme kararı hükmü değildir. Bugün sen siyasi çoğunluğunu kullanarak Yüce Divan’a sevk edilmemesine karar veriyorsun. İleride, “Biz bunları Yüce Divan’a sevk edelim” kararı çıkarsa ne olur? Silinmiş tapeler gerekmeyecek mi?
- Onları yayınlamaktan yargılanan gazetecilere de gerekecek.
Benim için de aynı… Benim hakkında da disiplin soruşturması var; belki ileride ceza kovuşturması yapılacak.
“Darbe planladılar” diyorsun. İlerde benim, polislerin savunmamıza dayanak olacak tapeler bunlar... Mahkemede bana lazım olacak. Sen benim dayanağım olacak delili yok ediyorsun.
Sonra o imhayı sen yapamazsın ki... Bir sureti sendeyse bir sureti de savcılıkta... Buradakini de savcı imha edemez. Yarın bir gün soruşturmanın yeniden açılmasını gerektiren ek bir delil çıkarsa ne olacak?
Aldırırsın adli emanete, orada durur. Yani imha, yasal olarak mümkün değil; mantıksal olarak da son derece mantıksız.
- Fezlekede Erdoğan’dan “Dönemin Başbakan’ı” diye söz edildiği iddiasının aslı nedir?
O da algı operasyonu amaçlı uydurulmuş bir hikâyedir
Sanırım mayıs sonunda önce miting meydanında dile getirildi bu iddia; sonra havuz medyası gerçek gibi köpürttü.
Hangi resmi imzalı belgede varsa çıkarıp göstersinler. Benim baktığım dosyada kesinlikle öyle bir ibare yok.
- Ama bir belgede geçiyor belli ki... Nedir o belge?
Taslak halindeki bir belgeden okuduklarını söylüyorlar. Bunu güya bir bilgisayarın incelemesinde, veri tabanında bulmuşlar. Oysa normalde CMK hükümlerine göre eğer bir dijital imaj incelemesi yapılacaksa ve ben sizi bilgisayarınızdaki bir belgeden dolayı suçlayacaksam, bilgisayardaki bu imajın alınması ve çözümünün yapılması gibi işlemlerin tamamının, suçlanan tarafın ya da avukatının nezaretinde gerçekleşmesi gerekiyor.
Altına imza ve paraf atmadığınız bir belge yüzünden suçlanmanız mümkün mü?
Başta Erdoğan, “Bakın işte bunlar aslında beni devirmeyi planlamışlar. Hakkımda ‘Dönemin Başbakanı’ diye iddianame yazmışlar” dedi. Oysa iddianame zaten henüz yazılmamıştı. Bana gelen fezlekede de öyle bir ibare yok.
- Taslak fezlekede geçiyor olabilir mi?
“Dönemin Başbakanı” tabiri, bizim hiçbir evrakta görmediğimiz bir ibare. Yalan. Böyle bir şey asla yok. İçinde geçmiyor ama geçse bile “Olay sırasında o görevde olan kişi” anlamı çıkarılabilir. Buradan “Darbe planlamışlardı, niyetleri hükümeti devirmekti” anlamı çıkmaz. 1 savcıyla 3 tane polis kalkacak da hükümet devirecek; bunun kanıtı da bu kelime olacak. Belki avam halkı kandırabilirsiniz bununla ama başka kimse kanmaz. Siyaseten manipülasyon. Başka bir şey değil.