Aile içi fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddetten kaçarak İstanbul'a gelen 18 yaş altındaki yüzlerce kız çocuğunun İstanbul'da seks işçiliği yaptığını belirten Prof. Esin Küntay, “Ortalama 14-18 yaş arasındalar ama 10-11 yaşında kız çocukları da var. 40 senedir bu alanda çalışıyorum ve birçoğu ensest vakası. Ensestten kaçıyor, şiddetten kaçıyor. Erkek arkadaşları da kandırıyor. Namusla bekâret çok sıkı birbirine bağlı. Bekâret giderse iki yolu var. Ya intihara zorlanacak ya da kaçacak. O da kaçıyor" diye konuştu.
Cumhuriyet'ten Figen Atalay'a konuşan Esin Küntay, "İstanbul’da bunları koruyan büyükleri var, daha evvel gelmiş bu yola kaymış daha büyük ablalar. Erkekler de var ama daha çok kadınlar ağırlıklı bir ilişki demeti. Uyuşturucu kullananlar da var, özellikle içilmesi yasak olan ilaçlar Tarlabaşı’nda satışa sunulduğu için en büyük tehlike o. Bu ilaçları alan kızlar, kendilerinden geçiyor ve o zaman da kendine şiddet uyguluyor" dedi.
Figen Atalay'ın Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (5 Ekim 2015) nüshasında yayımlanan haberi şöyle:
Ensestten, dayaktan, baskıdan kaçıp İstanbul’a geliyorlar. Çoğu 14-18 yaş arasında ama aralarında 10-11 yaşında olan da var. Bu küçük kız çocukları, kentin arka sokaklarında bedenlerini parayla, yemekle, barınacak bir yerle, uyuşturucuyla takas ediyorlar. Sayıları yüzlerle ifade ediliyor ama sürekli hareket halinde oldukları için tam sayı bilinmiyor
İstanbul’da 18 yaş altında “ticari seks işçisi’’ olarak sömürülen yüksek risk altındaki kız çocukları hakkında ilk sosyolojik araştırmayı gerçekleştiren Güliz Erginsoy ile bu verilere dayanan bir de kitap yazan sosyolog Prof. Dr. Esin Küntay, “Bunun bir coğrafyası var’’ diyor. Bu kızlar, Anadolu yakasında başta Kadıköy olmak üzere Bostancı, Maltepe, Avrupa yakasında ise başta Beyoğlu’nun arka sokakları, Etiler, Laleli, Aksaray, Beylikdüzü’nde bulunuyorlar.
Küntay’ın verdiği bilgilere göre bu çocuklar çok hareketli ve esas olarak üç şekilde çalışıyorlar. Discolarda dansçı, şarkıcı olarak, masaj salonlarında ve otostop çekerek. Özellikle yaz aylarında İstanbul’dan Ankara, İzmir, Antalya, Alanya, Bursa, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Muğla, Fethiye, Manisa, Uşak’a gidiyorlar, bir süre kalıp dönüyorlar.
Küntay, bu sorunun yanıtını şöyle veriyor:
“Ortalama 14-18 yaş arasındalar ama 10-11 yaşında kız çocukları da var. 40 senedir bu alanda çalışıyorum ve birçoğu ensest vakası. Ensestten kaçıyor, şiddetten kaçıyor. Erkek arkadaşları da kandırıyor. Namusla bekâret çok sıkı birbirine bağlı. Bekâret giderse iki yolu var. Ya intihara zorlanacak ya da kaçacak. O da kaçıyor.
İstanbul’da bunları koruyan büyükleri var, daha evvel gelmiş bu yola kaymış daha büyük ablalar. Erkekler de var ama daha çok kadınlar ağırlıklı bir ilişki demeti. Uyuşturucu kullananlar da var, özellikle içilmesi yasak olan ilaçlar Tarlabaşı’nda satışa sunulduğu için en büyük tehlike o. Bu ilaçları alan kızlar, kendilerinden geçiyor ve o zaman da kendine şiddet uyguluyor.’’
Prof. Küntay’ın önerileri şöyle:
- Sorunun varlığı kabul edilecek.
- Politik kararlılıkla üstüne gidebilmek için bütçeden pay ayrılması, araştırma yapacak olanlara izin verilmesi lazım.
- Bu kızların kaldıkları çocuk evlerinde personelin yerinin değişmemesi lazım, çocuklar bağlanıyor.
“Özgür olmak istiyordum, bu nedenle evden kaçtım. Ama sokaklarda da özgürlük yok. Tam tersine, köle gibisin, bir esirsin. Yorgunsun. Dinlenmek, çalışmamak... en azından haftada bir kez çalışmamak istiyorsun. Ama yapamıyorsun. Yemek yemelisin, otel ücretini ödemelisin. Onun için tekrar diskonun kapısına gidiyorsun. Mecbursun. Parasız bir fincan kahve bile içemezsin. Her gün hep aynı, hep kafanızda bu. Artık kölesiniz. İnsan kendine güvenecek. Ben savaşmak ve bu durumdan kurtulmak istiyorum, ama acaba şansım ne kadar?”
İstanbul’da, altı çocuk evinde 11-18 yaş arasında cinsel istismara uğramış yüzlerce kız çocuğu yaşıyor
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, cinsel sömürüye uğrayan bu kız çocuklarını yıllardır “Çocuk evleri”nde barındırmaya çalışıyor. Bu evlerin sayısı halen altıya ulaşmış durumda. Polis denetimleri sonucu gelen de var, kendi isteğiyle de, rehber öğretmenin yönlendirmesiyle de. Kısıtlı bütçelere, az personele rağmen bu kurumlarda çalışanların kişisel çabaları, çocuklara gösterdikleri sevgi, kimi zaman mucizeler yaratıyor. Başarı oranı, yani gelen kızların normal, sağlıklı bir hayata geçmeleri, bir dönem yüzde 40-45’lere kadar çıkmış. Aralarında sokağa, eski yaşama geri dönenler de var, meslek sahibi olan da.
Bu evlerden birinin yıllarca yöneticiliğini yapan bir görevli anlatıyor:
“Bu evler kurulurken İngiltere model alındı ama orada dev kadro, dev bütçe, belediyelerin yönetimi söz konusuyken bizde kısıtlı bir bütçeyle başlandı ve hiçbirimiz hizmetiçi eğitimden geçmeden işin içine dalmış olduk.
Birçok şeyi içgüdülerimizle yaptık. 11-18 yaş arası cinsel istismara ve uyuşturucuya bulaşmış kız çocukları için oluşturuldu bu evler. Polis denetim sırasında barda vb. bulduğu yaşı küçük kızları getiriyordu, ihbarla gelen çocuk da oldu okuldan rehber öğretmenin yönlendirmesiyle. Kendi kendine gelen çocuk bile oldu.
Kurumda şoför dışında erkek personel bulundurmadık. İngiltere’de bile yüzde 3 başarı olarak görülürken, bizde bu oran yüzde 40-45’lere çıktı.
Aylarca gerçek adını söylemeyen çocuklar olurdu, ensestten, çok baskıdan kaçmışlar.
Açık kapı sistemi ve ikna yöntemi var. Yoksa kaçarlar. Gelen önce bir gece kalıyor gidiyor, sonra kalışlar artmaya başlıyor. Dışardaki yaşam için bedel ödüyor ama burada bir şey istenmiyor. Güven duymaya başlayınca kalıyorlar, okula gidiyorlar. Ama en sorunlu olana bile güven verdiğinizde sorun çözen hale geliyor. Güveni, sevgiyi hissederse, kendisini yargılamadan dinleyen, anlayan olunca her şey sihirli değnek değmiş gibi değişiyor.
Benim çalıştığım dönemlerde Taksim ve Bahçelievler’de iki merkez vardı ve kurumlara gelen sayı giderek artıyordu, 500’lerdeydi. Şu anki sayıyı bilmiyorum.
Tekrar sokağa dönenler de oldu ama üniversite okuyanlar, ailelerine dönenler, yetiştirme yurtlarına gönderdiklerimiz, evlendirdiklerimiz de oldu. Hâlâ bu çocuklarla temasım sürüyor, onlar benim görünmez meleklerim.’’
TCK Madde 103- (1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması halinde 3 yıldan 8 yıla kadar hapis cezası verilir. Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması halinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır.
* Ceza Kanunu düzenlemesi, çocuğun cinsel ilişkiye girdiği kişinin çocuk üzerindeki yetkisi, ilişkinin biçimi gibi konuları rıza yaşı bakımından özel faktörler olarak dikkate almamış. Bu da 15 yaşını doldurmuş olan çocukların cinsel sömürü eylemlerine karşı korumasız bırakıyor.
* Erken yaşta evlendirilmenin cinsel sömürünün araçlarından biri olduğu dikkate alınarak, özellikle kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesinin önüne geçecek özel önlemler alınmalı.
* 103. maddenin değiştirilmesi ve çocukla ilişkiye giren kişinin kimliğine göre suçların tarif edilmesi ve çocuğun korunmaya çalışılan menfaatine uygun biçimde müeyyide konulması gerekir.
* Konu hakkında çalışan kolluk, sağlık çalışanları vb. tüm görevlilerin görev tanımları ve izleyecekleri prosedür bir yönetmelikle ayrıntılı şekilde düzenlenmeli.
* Ensest ayrı bir suç olarak düzenlenmemiş. Bu nedenle ensestin mevzuatta ayrıca düzenlenmesine ihtiyaç var. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılacak düzenleme ile ensest mağdurlarının korunması, kimliklerinin gizlenmesi gibi olanaklar da öngörülmeli.
* Her ay Adli Tıp Kurumu’na 650 çocuk istismarı vakası gönderiliyor.
* Her yıl 91 bin kız çocuğu anne oluyor.
* Tüm evliliklerin üçte birini 18 yaş altı kız çocukları oluşturuyor.
* Çocukların Cinsel İstismarı Suç ve Karar 2014 verilerine göre 24 bin 825 mahkeme kararı var. Bunların 13 bin 968’i mahkûmiyet (yüzde 56.3).
* Cinsel suçlardan mağduriyet nedeniyle güvenlik birimlerine getirilen çocuk sayısı 11 bin 95.
* 2014 yılında bin 463 çocuk ve 13 bin 287 yetişkin, çocuğa karşı cinsel istismar suçu işlemiş.
Uluslararası Çocuk Merkezi İnsan Hakları ve Çocuk Hakları Sorumlusu Adem Arkadaş, konuyla ilgili soruları yanıtladı:
- Cinsel sömürüye uğrayan, fuhuşa zorlanan çocuklarla ilgili sayısal veriler var mı?
Bu konuda veriler yok denecek kadar az. Ceza mahkemelerinde açılan davalarda 12-17 yaş arası çocuklar için 2014’te sadece 774 dava görünüyor. Fuhuşa zorlanma konusunda, 2013’te 801, 2012’de 884 dava. Davalardaki çocuk sayısı bilinmiyor.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri’ne bağlı ve cinsel sömürü mağduru çocukların kaldığı bakım ve rehabilitasyon merkezlerindeki sayılar da bilinmiyor son iki yıldır. 2013 yılında 711 olan rakamlar diğer yatılı bakım hizmeti de veren çocuk destek merkezleri rakamlarıyla birleştirilip veriliyor artık, Mayıs 2015 rakamı 1116.
-Bu konuda kurumunuz neler yapıyor?
Uluslararası Çocuk Merkezi kanıta dayalı politika yapılması için çalışmalar yürütüyor, yasaların düzeltilmesi, çocukları daha koruyucu ve cezasızlığa izin vermeyen yasaların çıkması için çalışıyor.
- Devlet, imza attığı uluslararası sözleşmelere neden uymuyor?
Bu konuda yasaların değişmesi, Avrupa Konseyi’nin çocukların cinsel sömürü ve istismardan korunmaları ile ilgili Lanzarote Sözleşmesi çercevesinde değiştirilmesi gerekmekte, rıza yaşı ve rıza arama, iyi hal indirimi, kamu görevlilerinin yargılanmasının izne tabiliği, cinsel sömürünün raporlanmasının zorluğu gibi çocuğun zararına yasal düzenlemelerin, çocuk ve mağdur yararına karar alınmasını getirecek yasal değişiklikler getirilmelidir.
- Çocuk evlerine getirilen çocukları nasıl bir gelecek bekliyor? Tekrar sokaklara mı dönüyorlar?
2014 yılında kurumlardan kaçan çocuk sayısı 863! Çocuklar kurumlarda mutlu olamayabiliyor. Bireyselleştirilmiş bakım ve rehabilitasyon gerekiyor çocuklar için, güvende hissedebilmeleri gerekiyor.
UNİCEF’in kararıyla Ekim ayının ilk pazartesi günü, Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerde Dünya Çocuk Günü olarak kutlanıyor. Amaç, çocuklara, onların haklarına dikkat çekmek ve daha iyi, daha mutlu yetişmeleri için farkındalık sağlamak.
Çocuk ve Haklarını Koruma Platformu’nca bu özel gün nedeniyle yapılan açıklamada şunlar dile getirildi: ‘’Türkiye de Dünya Çocuk Gününü kutlayan, Çocuk Hakları Sözleşmesini imzalamış, Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerden bir tanesidir. Ancak, ne yazık ki, çocuklarımız haklarının tam anlamıyla uygulanmadığı, şiddetin sıradanlaştığı bir ortamda büyümeye devam etmektedir.
Çocuğun haklarını kullanabilmesi için ailelerin, devletin ve toplumun bilinçli, bu bilincin kullanılabilmesi için de toplumun huzur, barış ve gelecek kaygısı duymadan çocuğa güvenli ortamı sağlayacak koşullarda olması gerekir. Özellikle son dönemde huzur ve barış ortamının sağlanamayışı, ülkemizin yoğun göç alması, ekonomideki dengesizlikler, tüm toplumu, dolayısıyla çocuklarımızı da etkilemektedir.”