Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı örgütün Irak'ta pek çok kenti ele geçirdikten sonra, başkent Bağdat'a da yaklaşmış olması Batılı ülkelerde endişeleri derinleştiriyor. ABD Başkanı Barack Obama, Bağdat'taki büyükelçiliği korumak üzere ülkeye 275 Amerikan askeri gönderileceğini duyurdu. Nürnberger Nachrichten gazetesinde konuyla ilgili olarak şu yorum dikkat çekiyor:
“ABD Başkanı Barack Obama'nın Irak'a askerî birlik göndermeyi ihtimaller dışında bırakmasının üzerinden sadece beş gün geçti. Bu beş günün sonunda ABD, Irak'ın başkenti Bağdat'ın IŞİD'in kontrolüne geçmesi tehlikesi nedeniyle Irak'a asker gönderileceğini açıkladı. Amerikan dış politikasının geçerlilik süresi işte bu kadar. 275 Amerikan askerinin, ilk etapta ABD Büyükelçiliği'ni korumak için gönderildiğine de fazla inanılmamalı. IŞİD'e karşı savaşabilecek seçkin askerler konuşlandırılacak.”
Der Tagesspiegel'deki yorumda ise Ortadoğu'da kartların yeniden dağıtıldığı değerlendirmesine yer veriliyor:
“Ortadoğu'nun kaderi Londra veya Washington'dan belirlenemez. Sömürgeci güçlerin masa üstünde şekillendirdiği devlet sınırları ve biçimlerinden giderek kopan bölge, tarihi bir yeniden inşanın eşiğinde. IŞİD, askerî üstünlüğe sahip olmasından ötürü değil, devlet yapısındaki istikrarsızlığı ve farklı etnik gruplar, mezhepler arasındaki düşmanlığı nasıl kendi lehine kullanabileceğini bildiği için bu kadar başarılı. Bu yeniden inşa süreci Batı için de sancılı olacak. Fakat sürecin öncülüğünü bölge üstlenmeli. Irak'ın toprak bütünlüğünü koruyamayarak, küçük devletlere ayrılması bunun bir parçası olsa da…”
Alman basınında ele alınan diğer bir konuda ABD ile AB arasında müzakereleri süren serbest ticaret anlaşması, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP). Müzakerelerde özellikle tarım politikaları konusundaki farklılıklar anlaşmazlığa yol açıyor. Rhein Zeitung'daki yorum şöyle:
“Bir yanda vatandaşlarının dünya görüşüne göre öngörülü hareket eden ve sağlığı tehlikeye atabilecek her tür gıdayı yasaklayan AB. Diğer yanda ise ancak bilimsel bulgular olduğunda bir şeylere inanan ABD. Bu esnada, tüketicilerin kobay faresine döneceği eleştirisi dile getiriliyor. Yanlış değil. Fakat bu farklı yaklaşımlar, çok sayıda uyumlaştırılabilecek yasa varken, istisnai maddeler üzerinde yoğunlaşılmasına sebebiyet veriyor. Sonuçta TTIP, branşlara özgü kurallarla genişletilecek olan bir çerçeve anlaşma olacak. Tepkiler anlaşılır, fakat birçok noktada gerçeklikle örtüşmüyor.”
Die Welt'in yorum sütunlarında da TTIP müzakereleri ele alınıyor:
“Almanya'da bir şeytan dolaşıyor. Aylardır bazı yerlerde yüzünü gösteriyor, bazen gazetelerde bir sözcük olarak, bazen de televizyonda klorlu tavuk olarak. Söz konusu olan serbest ticaret anlaşması. Bu anlaşmanın, Batı değerler entegrasyonunu güçlendireceği öne sürülüyor. Bunun ötesinde, anlaşma Amerikalıları Avrupa ile uzun süreli bir evlilik bağıyla bağlıyor. Şunu söylemek gerekli olduğu kadar kaçınılmaz da: Washington olmadan AB bütün bu olup bitenin kıyısında kalan bir kum tanesini andırıyor. Almanya'da kapitalizme güçlü bir şekilde bağlılığını ilan eden insanların sayısı giderek azalıyor. Onun yerine, ABD'ye yönelik güvensizlik ve Don Juan benzeri bir eğilim sezinleniyor, bağlılığın olmadığı küçük flörtler. Hesaplı bir ekonomi politikası ve dış politika daha farklı olurdu.”