1929’daki ‘Büyük Buhran’la ABD ekonomisi derinden sarsılmış, 17 milyon aile babası işsiz kalmış, milyonlarca insan sofrasına bir tencere çorba koyamaz duruma gelmişti. 2008’lerde önce dev yatırım bankası Lehman Brothers'ın iflas açıklaması ardından gelen çöküş haberleri, şiddeti açısından 1929 kriziyle ortak noktalar taşısa da bir çok yönüyle ayrılıyor… Bir anlık cinnetle işyerinin 10'uncu katından atlayan broker'lar, köşe başlarında elma, kâğıt, kalem ve ellerine geçen her türlü "ıvır zıvır"ı satmaya çalışan üniversite mezunu işportacılar, işsiz kalan 17 milyon aile babası ve sofrasına bir tencere çorba koyamayan milyonlarca aile. Hepsi romantik bir edebiyatçının başyapıtından zihinlere kazınmış satır araları gibi geliyor kulağa. Ancak tüm bunlar bir süredir dünya kamuoyunu meşgul eden ABD'deki krizin sık sık benzetildiği "1929 Büyük Dünya Bunalımı"nda gerçekten yaşandı. 1929 yılının 24 Ekim sabahına uyananlar tıpkı bugün olduğu gibi o dönemde de gayrimenkul piyasasında şişen balonla ilk emarelerini göstermeye başlayan krize "Büyük Buhran" tanımlamasının yapılacağı günün geldiğini akıllarına belki de hiç getirmemişti. Nasıl iki hafta önce dev yatırım bankası Lehman Brothers'ın iflas açıklaması ile küresel piyasalar dikiş tutmaz hale geldiyse o gün de ekonomi literatürüne geçecek krizin başlangıç vuruşu yapılmıştı. Dünyada 50 milyon kişinin işsiz kalmasına, küresel tüketim ve ticaretin bir anda yarı yarıya azalmasına yol açan kriz, 4 bin bankanın iflas etmesiyle birlikte iyice derinleşince aralarında Wall Street çalışanları ve yöneticilerinin de bulunduğu birçok kişi maddi varlıkları kadar sosyal statülerini de kaybetmiş, binlerce kişinin ruh sağlığı bozulmuştu. Bir dönem yüksek binaların en şık döşemelerle kaplanmış odalarında oturdukları deri koltuklarda milyarlarca doları yöneten Wall Street çalışanları ve yöneticileri, ne iş olsa yapmaya razı hale gelmişlerdi. Şanslı olanlar sokakta açtıkları tezgâhlarda sattıkları birkaç parça eşyadan ekmek parasını çıkarabiliyordu. Şanssız olanlar ise hem bankalarına ve müşterilerine verdikleri zararın ağırlığı hem de içinden çıkamadıkları ruhsal sorunlar yüzünden intihara kadar sürükleniyordu. Narsist yöneticiler Aradan yıllar geçti ve Wall Street'te tarih tekerrür ediyor, Lehman Brothers gibi dev bankalar iflas açıklıyor, bazıları Merrill Lynch gibi rakiplerine satılıyor, Goldman Sachs ve Morgan Stanley gibi yatırım bankacılığı guruları ise nakte sıkışınca mevduat toplama işine dönüp ticari bankacılık yapacağını söylüyor. Yani bir devir kapanıyor. Tıpkı o zamanlardaki gibi banka yöneticilerinin, tacirlerin "sorumsuz" kararları, hırsları ve egoları iyice karmaşıklaşan finans sistemi ürünleriyle de birleşince ortaya kan gölünü aratmayan bir tablo çıkıyor: 600 milyar doları aşan ve 2 trilyonu bulacağına kesin gözüyle bakılan Wall Street'in pozisyon zararları, işini kaybeden milyonlarca insan. Ancak tek bir farkla: Artık yöneticiler bankasına verdiği zararlar, kaybettirdiği paralar yüzünden camlardan atlayıp intihar etmek bir yana, bankası milyarlarca dolar zarar açıklarken arkadaşlarıyla oturduğu briç masasından kalkmaya bile tenezzül etmiyor. JP Morgan'a FED'in ittirmesiyle zar zor satılan Bear Stearns'ün CEO'su James Cayne krizin patlak verdiği 2007'nin temmuz ayında Nashville'de 12 günlük bir briç turnuvasındaydı. Hakkında konuşulmaya başlayınca çareyi iki numaralı yönetici Warren Spector'ı suçlamakta buldu ve Spector'ın işine son verdi. Bankası 2008'in mart ayında likite sıkıştığı sıralarda ise Cayne, Detroit'de başka bir briç turnuvasında elindeki kâğıtları karıyordu. Üstelik cep telefonunu da ulaşılmamak için kapatmıştı. İflas açıkladığından beri piyasaları allak bullak eden Lehman Brothers'ın CEO'su Richard Fuld'un da Cayne'den geri kalır tarafı yok. Lehman Brothers hakkındaki şüpheler artmaya başladığı sırada Hindistan'da bulunan Fuld, ABD'ye dönmediği gibi kendisine de o dönemde ulaşılamamıştı. Yatırımcıların kaygılarını gidermek için görevlendirdiği Eric Callan'a ilişkin eleştiriler artınca yetkisini düşürmüştü. İş ahlakı örselendi Üstelik bu yöneticilerin aldığı ücretler ne krizden etkilendi ne de bankaların yazdıkları devasa zararlardan. Sadece Fuld bile 2007'de 22 milyon 30 bin dolar toplam ödeme aldı. 2007 yılında CEO'luk görevini 2 ve daha fazla senedir yürütenlere verilen ortalama ödeme yüzde 5 arttı ve 11.2 milyon dolara ulaştı. Yeni CEO'lar eklendiğinde bu miktar 11.7 milyon doları buluyor. İki yıldır görev yapan CEO'ların aldıkları toplam prim ödemesi ise 2006'ya kıyasla yüzde 1,1 artarak 2.8 milyon doları gördü. Yani krizin bir anlamda sorumlusu olan CEO'lar kendi ceplerini doldurmaya baktı. Fuld "kaba güç gösterileriyle zirveye çıkan, şık giyimli, sert, öfkeli ve narsist" biri olarak tanınırken, taksi şoförlüğü günlerini çabuk unutan Cayne de briç oyuncusu patronlarla dost olup Bear Stearns'ün tepesine kadar yükselişi ile anılıyor. Bu nedenle de Wall Street'in geldiği son noktada büyük ölçüde Cayne ve Fuld gibi "kibirli ve narsist" CEO'ların etkisi olduğu düşünülüyor. 1929'daki krizde "iş ahlakı" henüz örselenmemiş olan üst düzey yöneticiler sokaklarda elma satar hale gelirken şimdi 28 milyon ABD'linin gıda karnesine bağlanmayı beklediği bir dönemde CEO'lar ceplerini doldurup köşelerine çekiliyor. Bu da Amerikan kapitalizminin ciddi biçimde sorgulanışını beraberinde getirecek. Gettolar patladı, 'halk bahçeleri' bedava sebze dağıttı Krizin toplumsal hayata etkisinin en önemli somut sembolleri ise yoksulluk yüzünden bir arada yaşamak zorunda kalan düşük gelirlilerin şehirlerin belli bölgelerinde kendilerine "kurtarılmış alan" sağladıkları banliyöler ve gettolar oldu. Toplumun gerek ekonomik gerekse kültürel açıdan dışına atılmış yanını temsil eden banliyo ve gettolar 1929 Buhranı'nın çürük meyvesi olarak ortaya çıktı. Boşanma oranları patladı, liseye giden öğrenci sayısı bir yılda 4 milyon kişi kadar düştü. 1932'de 20 milyon mudi bankaların önünde çadır kurup paralarını almadan dönmeyeceklerini haykırıp durdu. Ekmek kuyrukları, manavlar tarafından devlet programlarına hibe edilen sebzeler, kasapların verdiği et artıkları o zamanların sıradan günlük görüntüleri haline gelmişti. Futbol maçlarında toplanan paralar da devletin yardım programına aktarılıyordu. Gıda şirketleri okullara bedava süt dağıtıyor, kurulan "halk bahçeleri" bedava sebze ve meyve yetiştiriyordu. Marksist düşünce güçlendi 1929 Bunalımı resim, sinema ve müziğe kadar sanatın her dalında ve edebiyat üzerinde ciddi izler bıraktı. Siyaset ve devlet anlayışı o dönemin sanatçıları, yazarları ve entelektüelleri bunalımı ne kadar iyi bir malzeme olarak kullandılarsa, krizin toplum ve politika üzerindeki etkisi de bir o kadar yadsınamaz hale geldi. Siyasi düşünceler sivrildi, ABD'de komünist akım hiç olmadığı kadar güçlendi. Şu anda kapitalizmin beşiği olan ABD'deki Komünist Parti İkinci Dünya Savaşı'na kadar hiç olmadığı kadar güçlü bir dönem yaşadı. Marksist düşünce ve radikal sosyal çözüm arayışları hızlandı, ülkede SSCB modeli devlet anlayışı tartışılır hale geldi. Şimdi ise ABD kapitalizminin sonunun gelip gelmediği tartışılıyor. Faşist eğilimler Aynı dönemde krizin vurduğu Avrupa'da da faşist eğilimler artmaya başlamış, Almanya'da nasyonalizmi ırkçılık boyutuna taşıyacak olan Hitler güç kazanmaya başlamıştı. 1920'lerde 1'inci Dünya Savaşı'na bile kayıtsız kalan entelektüeller Büyük Buhran karşısında harekete geçti, krizin sosyal etkileri üzerinde kafa yormaya başladılar. Edebiyat alanında John Steinbeck'in "Gazap Üzümleri" 1929 Buhranı'nı en iyi anlatan kitap oldu. Ünlü ressam Edward Hopper ise resimlerinde iflas etmiş işyerlerini, alıcı bulamayan kiralık evleri, ümitsiz ve güvenini kaybetmiş insanları betimlemişti. Bugün tekrarlanmayan hata 'likidite' Ekonomistler ve iktisat tarihçileri, o zamanki ABD yönetiminin yapması gereken en iyi şeyin, altın esasından vazgeçip, para arzını artırmak ve bugün de yapıldığı gibi yeterli likidite ile piyasaları rahatlatmak olduğunu vurguluyorlar. Dünya ekonomik krizi sırasında, ABD'de ve diğer Sanayileşmiş ülkelerde, ne politikacıların ne de ekonomistlerin bu işlerde yeterli deneyimi vardı. Krizin ekonominin yapılanma biçiminden doğduğunu göremediler. Dünya ekonomik krizi esnasında, örneğin işsizliği yenmek için Sanayinin korunması gerektiğini düşünüyorlardı. ABD başta olmak üzere Sanayileşmiş ülkeler, bunun için gümrük duvarlarını yükselten bir yasa çıkardılar. Avrupalılar anında aynen karşılık verince, iç piyasada satamayan Sanayiciler, ihracat da yapamaz oldular. Dönemi en iyi yansıtan roman 'Gazap Üzümleri' 1929 dünya ekonomik krizini en iyi yansıtan roman ise John Steinbeck'in ''Gazap Üzümleri'' isimli romanı oldu. Steinbeck'in, ''Gazap Üzümleri'' adlı romanı, dönemin sorunlarını ve yoksullaşmayı anlatan bir sosyal protestoydu. John Steinbeck, romanında, Kaliforniyalı arazi sahiplerinin ve bankaların göçmen işçilerin açlıktan kırılmalarına neden olan tutumlarını anlatıyor ve bir şeyler yapılması için adeta yakarıyordu.