1960'lardan bu yana Türkiye ve ABD arasındaki 6 önemli kriz

1960'lardan bu yana Türkiye ve ABD arasındaki 6 önemli kriz

ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu çalışanı Metin Topuz’un ‘FETÖ’ bağlantısı nedeniyle tutuklanmasının ardından ABD ile Türkiye arasında ciddi bir kriz baş gösterdi. ABD, Türkiye’den yapılacak vize başvurularını süresiz olarak askıya alırken, Türkiye, misilleme ile karşılık verdi. İki ülke arasındaki son gerilim Washington-Ankara hattında daha önce çıkan krizleri de akıllara getirdi.

1 Mart tezkeresi ve "çuval olayı" gibi krizlere tanıklık eden Türkiye'nin eski Washington Büyükelçisi ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Faruk Loğoğlu, iki ülke ilişkilerinde bugüne dek öne çıkan 6 krizi ve son vize gerilimini BBC Türkçe’ye değerlendirdi.

Küba Füze krizi

Ekim 1962'de patlayan "Küba Füze Krizi", Soğuk Savaş'ın iki süper gücünü, ABD ve Sovyetler Birliği'ni, nükleer savaşın eşiğine getirdi. Küba üzerinde uçan U2 uçaklarının burada nükleer başlıklı füzeleri keşfetmesiyle, eski ABD Başkanı John F. Kennedy Sovyetlere Küba'ya nükleer silah sağlamaları durumunda, büyük bir krizin patlak vereceği uyarısında bulundu.

Taraflar bir süre karşılıklı restleşmeyi sürdürdü ancak ABD ve Sovyetler Birliği'nin karşılıklı pazarlıkları sonucunda gelinen nokta Türkiye'yi de krizin bir parçası yaptı.

Sovyetler, Küba'dan nükleer silahlarını çekeceğini ancak önce ABD'nin Türkiye ve İtalya'daki nükleer başlıklarını geri çekmesi gerektiğinde ısrar etti.

Faruk Loğoğlu'na göre, ABD ve Sovyetler Birliği arasında Türkiye'den silahların kaldırılması yönünde verilen kararın "Ankara'ya danışılmadan alınması", krizin dokusunu oluşturuyordu.

1964 - Johnson Mektubu

ABD'nin 36'ıncı başkanı Lyndon B. Johnson, 5 Haziran 1964'te dönemin başbakanı İsmet İnönü'ye ilettiği mektubunda Türkiye'nin Kıbrıs'a askeri harekât düzenleyeceğinden haberdar olduğunu ve bundan endişe duyduğunu yazdı.

Faruk Loğoğlu'na göre, ABD'nin askeri operasyonu önlemek için gönderdiği mektupta en kritik mesaj "Karşınızda Sovyetler Birliği'ni bulursanız, yanınızda biz olmayacağız" vurgusuydu.

İsmet İnönü'nün yanıtı ise "Yeni bir dünya kurulur. Türkiye de o dünyada yerini alır" oldu.

Mektupta, ABD ile tam istişarede bulunması için Türkiye'den keskin bir dille talepte bulunan Johnsson, aksi takdirde "NATO Konseyi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin acele toplantıya çağrılmasını istemek mecburiyetinde kalacağını" belirtmişti.

Loğoğlu'na göre Türkiye bu kriz sonrası, "göreceli olarak NATO'ya daha az bağımlı" politikalar izlemeye başladı.

1974 - Haşhaş ekiminin yeniden başlatılması

Faruk Loğoğlu'nun dikkat çektiği bir başka kriz, 1974'te dönemin başbakanı Bülent Ecevit'in haşhaş ekimini yeniden başlatmasıyla patlak verdi.

Amerika'da yükselen uyuşturucu tüketimi artarken, Türkiye de uyuşturucu kaçakçılığı ile suçlanan bazı ülkeler arasındaydı.

1971'de haşhaş ekimini tamamen yasaklayan Türkiye'nin 3 yıl sonra aksi bir karar alması Washington'la ilişkilerde gerginlik yarattı.

"Karar ayrıca tartışılabilir ama Bülent Ecevit, Türkiye'nin duruşunu göstermişti" diyen Loğoğlu, elde edilen ürünlerin uluslararası standartlara intikal etmesi yönündeki adımlarla beraber, krizin ilişkilere kalıcı hasar vermeden atlatıldığını hatırlatıyor.

1974 - İncirlik'in kullanımının askıya alınması

Adana il sınırları içindeki İncirlik Üssü, Soğuk Savaş döneminde ABD'nin Sovyetler Birliği'ne karşı kilit operasyon merkezlerinden biriydi. ABD ile Türkiye'nin müttefiklik ilişkilerinde ise, önemli bir pazarlık aracıydı.

ABD 1974 yılında Kıbrıs Harekâtı sonrası Türkiye'ye silah ambargosu uygulamaya karar verdi.

Türkiye, ülke sınırları içinde ABD'nin kullanımındaki İncirlik Üssü ve diğer üslerin kullanımını askıya alarak, buraların kontrolünü Türk Silahlı Kuvvetleri'ne (TSK) devretti.

Bülent Ecevit ise 2002 yılında Hürriyet gazetesinden Sedat Ergin'e yaptığı açıklamada, ''Yasaklayıcı tutumlarına karşın haşhaş üretimini belli kurallar içinde serbest bırakışımız ABD'de çok tepki uyandırmıştı. Kongre'nin ambargosu aslında Kıbrıs değil, haşhaşla ilgiliydi. Sonra Kıbrıs'a yamandı'' dedi.

ABD Kongresi'nin Eylül 1978'te ambargoyu kaldırması sonrası, İncirlik Üssü eskisi gibi faaliyet göstermeyi sürdürdü.

Üs, Orta Doğu'da Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütüne karşı mücadele eden ABD liderliğindeki koalisyon güçleri için kilit önemde olarak görülüyor.

2003 - 1 Mart Tezkeresi

Faruk Loğoğlu, Washington Büyükelçisi olarak görevini sürdürürken yakınen tanık olduğu, ABD'nin Irak'ı işgal sürecindeki 1 Mart tezkeresi kararının, iki ülke arasında en çok iz bırakan kriz olduğu görüşünde.

O dönem Türk askerlerin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına ilişkin tezkere, gönderildiği TBMM'den geçmedi.

Loğoğlu'na göre, ABD bu dönemde çok istediği tezkerenin TBMM'den geçeceği beklentisindeydi. Tezkere kapsamında İskenderun'a konuşlandırılacak askerler, araçlar ve gemilerin ıslah çalışmaları için o dönem yaklaşık 200 milyon dolar ayrılmıştı.

Loğoğlu bu döneme dair anılarını şu sözlerle anlattı:

"Ben Büyükelçiydim. 'Başka bir karar da çıkabilir' diyerek onları uyardığımı hatırlıyorum. 'Türkiye bir parlamento devletidir ve bu irade karşısında beklemek lazımdır' demiştim. ABD yine de Doğu Akdeniz'i Amerikan gemileriyle doldurdu. Ama beklenen olmadı.

"ABD, tezkere kararı sonrası çaresiz olmadığını Irak'a güneyden girerek gösterdi. Ancak tezkerenin TBMM'den geçmemesi,'hem ABD ordusunda hem de ABD Kongresi'nde olumsuz izler bıraktı".

'Çuval olayı'

4 Temmuz 2003'te Irak'ın Süleymaniye kentinde Amerikan askerleri, Özel Kuvvetler Komutanlığı'na bağlı subayların bulunduğu karargâha baskın düzenledi, buradaki Türk askerleri ise başlarına çuval geçirilmesi sonrası gözaltına alınarak sorgulanmak üzere Bağdat'a götürüldü.

Faruk Loğoğlu bu süreçte "ABD'nin olayın üzerine gitmesi gerektiği gibi gitmediğini" belirtti ve ekledi:

"Ben bu konunun araştırılması için bir komisyon kurulmasını önerdim ancak biz Washington olarak devreden çıkarıldık ve yaşananlar, Türk Dışişleri Bakanlığı ve Ankara Büyükelçiliği tarafından ele alındı. Türkiye de ısrarlı davranmadı."

Son krizi nasıl değerlendirmeli?

Türkiye'nin eski Washington Büyükelçisi ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Faruk Loğoğlu, ABD'nin göçmen olmayan vize hizmetlerini askıya almasına yönelik son kararının daha önce bir emsali olmadığına dikkat çekiyor.

Faruk Loğoğlu'na göre karar "baştan sona hatalı ve ağır".

"ABD'nin yaklaşımı orantısız ve gereksiz. Gözaltına alınan ve tutuklanan kişiler Türk vatandaşı, tutuklamakta bir aykırılık yok" diyen eski diplomata göre konuyla ilgisi olmayan onbinlerce vatandaş mağdur olacak:

"Kararın gerekçesini anlamak güç. İçinden çıkılması hem kolay, hem zor bir durum. 'Karşılıklı vize başvuruları yeniden alınmıştır' denilmeli - ki bu kolay olanı. Ancak bu, bir birikimin devamı. Irak, Suriye, YPG-PYD, ABD'li vatandaşların tutuklanması, davalar... İlişkiler doygunluk noktasına geldi. ABD ise yanlış bir düğmeye bastı."