İngiltere Başbakanı Theresa May'in, İngiltere'nin çok kısıtlı sayıda Suriyeli mülteciyi ülkeye kabul etme politikasını sürdüreceğine dair açıklamaları bugün Guardian gazetesinde önemli yer tutuyor.
İngiltere önümüzdeki dört yıl için 20 bin Suriyeli mülteciyi ülkeye kabul edeceğini beyan etmiş durumda.
Ancak hem muhalefetteki İşçi Partisi hem de çeşitli yardım kuruluşları hükümete daha fazla Suriyeli mülteciyi kabul etme çağrısı yapıyor.
BM Genel Kurulu'na katılmak üzere ABD'ye giderken uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan May, Guardian muhabirinin bu çağrıyla ilgili ne düşündüğünü sorması üzerine, "Biz her zaman, bölgeye yardım ederek daha fazla Suriyeli mülteciye yardımcı olabileceğimiz fikrini kabul ettik" dedi.
May, BM'ye yapacağı öneride, göçmenlerin girdikleri ilk güvenli ülkede iltica başvurusunda bulunmalarını savunacak.
May ayrıca ülkelerin sınırlarını kontrol altında tutmalarının en büyük hakları olduğunu belirtecek.
Guardian'ın göç muhabiri Patrick Kinglsey bu açıklama üzerine geniş bir köşe yazısı kaleme almış.
Kingsley May'i özetle şöyle eleştiriyor:
"May'in planının ilk önemli maddesi olan mültecilerin vardıkları ilk ülkede kalmalarının teşvik edilmesi gerektiğine dair öneri, yeni bir düşünce değil.
"Sadece istatistiklere bakalım. Mültecilerin yüzde 86'dan fazlası gelişmekte olan dünyada yaşıyor. Onların çok büyük bir bölümü de vardıkları ilk ülkelerde yaşıyor. Dünyanın en büyük mülteci nüfusuna sahip olan Türkiye'deki mültecilerin hemen hemen tamamı komşu ülkeler Suriye veya Irak'tan sınır geçerek geldi.
"Lübnan kişi başına ve kilometre kareye düşen mülteci oranı açısından tüm ülkelerden daha fazla mülteciye sahip. Bu ülkedeki 1.2 milyon Suriyeli mülteci de yan kapıdan geldi. Kenya'da dünyanın en büyük mülteci kampında bulunan Somalililer komşu ülkeden geldiler. Pakistan'daki Afganlar da sadece bir sınırı geçtiler. Dolayısıyla sorun çok az sayıdaki mültecinin sınır ülkelerde kalması değil çok fazla sayıdaki mültecinin bunu yapmaya zorlanmaları.
"Batı'nın Orta Doğu'dan, Pakistan'dan veya Doğu Afrika'dan anlamlı oranda mülteciyi kabul etmemesi nedeniyle bu mülteciler bir çıkmaza girmeye zorlanıyor: Ya eğitim, sağlık, çalışma hakkına erişimlerinin olmadığı ülkelere gitmek ya da Batı'ya kuralsız göç.
"Peki ya May'in bahsettiği sınır kontrollerinin artırılması? Bu da kesinlikle yeni değil. Bu, geçmiş 15 yılda Avrupa'nın göçmen politikasının refleksiydi. Bu, çok etkili değil. Duvarlar sadece göçmenleri başka yere yönlendiriyor ve onları sıklıkla kaçakçıların ellerine itiyor.
"Kanarya Adaları'nın deniz sınırlarının kontrolünü artırması ve hatta Fas ve İspanya arasındaki çok daha yüksek tel örgüler, göçmen güzergâhının Libya'ya dönmesiyle, anlamsızlığını kanıtladı. Yunanistan ve Bulgaristan'ın sınırları boyunca uzanan çifte tel örgüler nedeniyle göçmenler, Yunan adaları güzergâhını kullanmaya başladı. Macaristan'ın Sırbistan sınırındaki tel örgüsü de insanları Batı'ya, Hırvatistan'a doğru yönlendirdi.
Deneyimli Orta Doğu muhabiri ve yazar Patrick Cockburn, bugün I gazetesi ve internetten yayın yapan Independent'ta yayımlanan yazsında, Suriye'de ABD ve Rusya'nın üst düzeyde işbirliği içinde olduğunu ancak bunun sahadaki kazaları önlemek için yeterli olmadığını belirtiyor.
Yazar, son büyük kazanın uluslararası koalisyon güçlerinin Cumartesi günü onlarca Suriye askerinin ölümüne neden olan Deyr Ez Zor'daki hava saldırıları olduğunu belirtiyor.
Cockburn bunları engelleyecek bir mekanizmanın henüz kurulmadığını yazıyor.
Cockburn'e göre Suriye'yle ilgili şimdi sorulacak en büyük soru ise ateşkesin sona ermesi ardından savaşın ne boyutta yükseleceği.
Kendi tahminleri şöyle Cockburn'ün:
"Suriye ordusu büyük olasılıkla Doğu Halep'teki ablukayı kararlılıkla sürdürecek, Şam ve Humus'ta ise kontrol alanını genişletmeye çalışacak.
"Silahlı muhalefet Halep'te ve güneye, Hama'ya doğru olan bölgede karşı saldırılar düzenleyecek. Suriye'deki şiddetin derecesi hiçbir zaman sadece yerel muhalifler tarafından belirlenmez. Bunu, onların bölgesel destekçilerinin (Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ve İran) onları nereye kadar desteklemek istedikleri belirler.
"Geçmişteki yapı buydu ve bunun sürmesi muhtemel. Belirsiz olansa ABD ve Rusya'nın gerçek bir işbirliği konusunda ne kadar becerikli oldukları ve geçen hafta boyunca yerel müttefiklerini anlaşmaya sadık kalmalarını için ne kadar çabalamış oldukları."
Financial Times'ın manşetinde Almanya'da Başbakan Angela Merkel'in başında olduğu Hristiyan Demokrat Birlik Partisi'nin (CDU) Berlin'deki eyalet seçimlerinde kan kaybetmesi var.
Yüzde 17,6'lık oy oranı ile Berlin'de tarihinin en kötü sonucunu alan CDU artık koalisyon ortağı olduğu eyalet yönetiminin parçası değil.
CDU iki hafta önce Mecklenburg-Vorpommern eyaletinde yapılan seçimlerde de üçüncü sırada yer alabilmişti.
FT, Merkel'in bu sonuç ardından mültecilerle ilgili açık kapı politikasını terk etmeye zorlandığını yazıyor.
Times, İngiltere'nin Manchester kentinin zengin Arap turistler için yeni bir çekim merkezi olmaya başladığını yazıyor.
Habere göre Manchester, Arap turistlerin ilgisi bakımından başkent Londra ile rekabet edecek bir noktaya doğru gidiyor.
Times, Manchester'ın alışveriş mağazaları ve lüks otelleriyle yağmurlu havasının zengin Arap turistleri cezbettiğini yazıyor.
Gazete, son yıllarda Manchester'a özellikle Körfez ülkelerinden direkt uçuşların arttığını aktarıyor.
Hali hazırda haftalık olarak Manchester'a Dubai'den 21, Abu Dabi'den 14, Doha'dan 14, Cidde'den 5 direkt uçuş yapılıyor.
2010 yılından Suudi Arabistan'dan kente gelen yolcu sayısı 16 bin 348 iken bu sayı 2015'te 40 bin 151'e yükselmiş.
Aynı yıllarda Kuveyt'ten gelenlerin sayısı 3083'ten 9300'e, Katar'dan gelenlerinki 3360'tan 5788'e, Irak'tan gelenlerinki 2388'ten 5752'ye çıkmış.
Times Birleşik Arap Emirlikleri'nden kente gelen bir turistin ortalama 1077 Sterlin harcadığını yazıyor.
Gazeteye konuşan Town-house Hotel'in genel müdürü Lyndon Barrett-Scott, Londra'dan farklı olarak kentte oteller ve alışveriş mağazalarının birbirine yakın olmasının ziyaretçilerin kente ilgisini artırmada önemli payı olduğunu belirtmiş.
Manchester'dan otel yöneticileri, Doha ve Katar'dan gelen ziyaretçilerin alışveriş yaptıkları eşyaları koymak için boş odalar tuttuklarını söylemiş.
Times, bu yaz bir ailenin, alışveriş yaptıkları ürünleri koymak için 180 Sterlin daha ödeyerek boş bir oda tuttuklarını ve buraya Louis Vitton, Hugo Boss, Alexander McQueen gibi mağazalardan aldıkları ayakkabı, giysi, takı gibi eşyalarını koyduklarını yazıyor.
Gazete, Birleşik Arap Emirlikleri'nden Şeyh Mansur bin Zayed El Nahyan'ın 2008'de Manchester City futbol takımını alması ardından takıma milyonlarca Sterlin yatırdığını, bunun da kente yönelik ilgide payı olabileceğini yazıyor.