Deniz Işık
Kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında kabul edilen, uluslararası bir sözleşme olan, kamuoyunda ‘İstanbul Sözleşmesi’ olarak bilinen “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” Türkiye’nin imzasını çekme tartışmasıyla yeniden gündemde.
İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme konusunun ele alınacağı AKP Merkez Yönetim Kurulu ertelendi.
İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılması için Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a rapor sunan Türkiye Düşünce Platformu gelen tepkiler üzerine "bu konudan çekilme" kararı aldıklarını duyurdu.
Kadın örgütleri, 5 Ağustos’ta İstanbul Sözleşmesi'ne destek için çok sayıda ilde eylem yaptı, hükûmete yakınlığıyla bilinen, Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak görev aldığı Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) İstanbul Sözleşmesi’ne destek verdiğini açıkladı.
Peki “ARGETUS” isimli araştırma şirketinin kamuoyu yoklamasına göre “Sözleşmeyi okudum, inceledim” diyenlerin oranının yüzde 5,1 olduğu İstanbul Sözleşmesi nedir?
1- İmzalayan ilk ülke Türkiye
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin 30 Nisan 2002 tarihli “Kadınların Şiddete Karşı Korunması”na ilişkin tavsiye kararı, sözleşme haline getirilip 7 Nisan 2011'de onaylandı ve 11 Nisan 2011'de imzaya açıldı.
İstanbul'da imzaya açıldığı için 'İstanbul Sözleşmesi' ismiyle anılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'ni imzalayan ve onaylayan ilk ülke Türkiye oldu.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısında imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesini konu alan ve uluslararası hukukta bağlayıcılığı bulunan bir sözleşme.
2- Meclis’te dört partinin onayını aldı
Sözleşme AK Parti, CHP, MHP ve BDP’nin “kabul” oylarıyla 24 Kasım 2011’de Meclis’ten geçti. 81 maddelik İstanbul Sözleşmesi’ni Türkiye adına dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu imzaladı. Sözleşme Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 24 Kasım 2011'de onaylandı, 8 Mart 2012'de Resmî Gazete’de yayımlandı. 12 ülkenin taraf olmasıyla 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi.
Mart 2019 itibarıyla 46 devlet ve Avrupa Birliği tarafından imzalandı.
İmzacı ülkelerin sözleşme kapsamında vermiş oldukları taahhütler, bağımsız uzmanlar grubu olan ve kısaca GREVIO olarak bilinen "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzmanlar Grubu" tarafından denetleniyor.
İstanbul Sözleşmesi’nin yazan uzmanlar arasında yer alan Prof. Dr. Feride Acar, GREVIO’nun başkanlığını 2015-2019 yıllarında üstlendi.
3- Kadına karşı her türlü şiddet için geçerli
İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddeti bir insan hakkı ihlali ve bir ayrımcılık türü olarak kabul eder. Ayrıca, “toplumsal cinsiyet” kavramının tanımını yapan ilk uluslararası sözleşme olarak da bilinir.
Sözleşme aile içi şiddet de dahil olmak üzere, kadına karşı her türlü şiddete karşı geçerlidir. İstanbul Sözleşmesi mağdurun “cinsel yönelim” ve "toplumsal cinsiyet kimliği" ayrımı yapılmaksın haklarının korunmasını amaçlar.
Sözleşmede “kadına karşı şiddet”, "kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri” olarak tanımlandı. Sözleşmede kimlik özelliklerinin yanı sıra "cinsel yönelim" temeline dayanarak da ayrımcılık yapılamayacağı vurgulandı.
4- Devletler kadınlara karşı ayrımcılığı yasaklamakta, ayrımcılık yaratan yasaları kaldırmakla yükümlü
Sözleşme herkesin, özellikle de kadınların, gerek kamu gerekse özel alanda şiddete maruz kalmaksızın yaşama hakkını yaygınlaştırmak ve korumak için gerekli olan yasal ve diğer tedbirlerin alınmasını kapsar. Bu kapsamda sözleşmeyi imzalayan ülkeler ulusal anayasalarına veya ilgili diğer mevzuata kadın erkek eşitliği ilkesini dahil etmekle, kadınlara karşı ayrımcılığı yasaklamakla, ayrımcılık yaratan yasaları kaldırmakla yükümlüdür.
Sözleşme hükümleri uygulanırken, "cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, medeni hâl, göçmen veya mülteci statüsü, cinsel yönelim" temeline dayanarak ayrımcılık yapılamayacağı dile getirildi.
5- Taraflar kadınlar ve erkekler arasındaki eşitliğe yönelik politikaları uygulamalı
Taraflar, kabul ettiği 81 maddelik İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasında "toplumsal cinsiyet" bakış açısını yansıtmak durumunda. Yani sözleşme uyarınca devletler, kadınlarla erkekler arasındaki eşitliği ve kadınların güçlendirilmesine ilişkin politikaları uygulamalı ve yaygınlaştırmalı.
6-Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, sözleşme ile davalara müdahil olma hakkına sahip oldu
Mağdurun haklarının korunmasında alınan tedbirlere hükûmet kuruluşları, ulusal, bölgesel ve yerel parlamentolar ve yönetimler, ulusal insan hakları kurumları ve sivil toplum kuruluşları İstanbul Sözleşmesi’nin verdiği hakla dahil olabilir. Kadın cinayetleri davalarına Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın müdahil olma hakkı sözleşmenin 7. maddesiyle sağlanır.
Devletin aynı zamanda kadınlara yönelik şiddetle mücadele eden sivil toplum kuruluşlarını desteklemesi ve iş birliği yapması da sözleşmenin maddeleri arasında.
Sözleşmede, taraf ülkelerin, kadınların daha aşağı statüde olduğu düşüncesine yol açan törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kaldırılması, davranış kalıplarının değişmesi için çalışma yapması da öngörülüyor.
7- Sözleşmeye göre töre, gelenek veya "namus" şiddet için gerekçe olamaz
İstanbul Sözleşmesi’ni kabul eden devletler kültür, töre, gelenek veya “namus” iddiası gibi öne sürülen kavramların şiddet eylemine gerekçe olamayacağını belirtir.
Sözleşme uyarınca taraf devletler, resmî müfredatlarına, kadın-erkek eşitliği, toplumsal cinsiyet rolleri, kişilik bütünlüğüne saygı gibi konuları eklemelidir.
8-Şiddeti önleyici düzenlemeler içerir
İstanbul Sözleşmesi, şiddet eylemi gerçekleştikten sonra yapılması gerekenleri belirlemesinin yanında şiddeti önleyici tedbirler için de düzenlemeler içerir.
Taraf devletler, ileride meydana gelecek şiddet olaylarını önlemek için, şiddet girişiminde bulunanlara yönelik eğitim programları oluşturur, yasal tedbirleri alır.
9- İstanbul Sözleşmesi mağdurları korumak için hangi tedbirlere başvurur?
İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan devletler, mağdurları başka şiddet eylemlerine karşı korumak için gerekli yasal tedbirleri almak durumunda.
Sözleşme, mağdurları ve tanıkları her türlü şiddet eylemine karşı korur. Tedbir ve hizmetler, mağdurun dava açmasından veya mağduriyete neden olanlar hakkında ifade vermesinden bağımsız olarak uygulanır.
10- Kalacak güvenli bir yer sağlanır
Taraflar mağdurlara ve özellikle kadın ve çocuklara, kalacak güvenli yer sağlamak üzere uygun, yeterli sayıda, kolayca erişilebilir barınaklar oluşturmak için gerekli yasal düzenlemeleri yapar.
11-Yasal ve psikolojik danışmanlık, finansal yardım yapılır
Sözleşme uyarınca mağdurlar şiddet eylemi sonrasında yasal ve psikolojik danışmanlık hizmetleri, finansal, konut, eğitim ve öğretim, iş bulma gibi yardımlar alabilir.
Sözleşmeye göre, mağdurların kimliklerinin gizli kalması sağlanarak 7 gün 24 saat ulaşabilecekleri ücretsiz telefon hatları oluşturulmalıdır.
Cinsel şiddet mağdurlarına tıbbi ve adli tıp muayenesi yapmak, travma desteği ve danışmanlık hizmeti sağlamak, kriz merkezleri oluşturmak için yasal tedbirler alınır.
12-Şiddete tanık olan çocukların her türlü ihtiyacı karşılanır
Mağdurlara koruma ve destek sağlanırken şiddete tanık olan çocuklar için de sözleşmede düzenleme yer alır. Buna göre, çocuk tanıkların hakları ve ihtiyaçları karşılanır, danışmanlık hizmeti verilir.
Sözleşme, şiddet eylemine tanık olan ve gerçekleşeceğini düşünen kişilerin ilgili makamlara bildirim yapmalarını da teşvik etmeye yönelik tedbirlerin alınmasını güvence altına alır.
13- Ciddi bedensel yaralanma ve sağlık bozukluğunda devlet tazminatı sağlanır
Devlet mağdurların saldırgana karşı hukuki yollara başvurması sürecinde yanında yer alır. Tazminat hakkı yasal olarak düzenlenmektedir. Sözleşmeye göre; mağdur ciddi bedensel yaralanma ve sağlık bozukluğuna uğrarsa devlet tazminatı sağlanır, tazminatın makul bir sürede verilmesini de teminat altına alınır.
Çocukların velayet hakkında şiddet olayları göz önünde bulundurulur. Zorla gerçekleştirilen evliliklerin geçersiz kılınması, sona erdirilmesi için yasal düzenlemeler yapılır.
Taciz amaçlı takip ve fiziksel şiddet eylemlerinde bulunmanın cezalandırılması için yasal düzenleme yapılır.
Cinsel şiddet eylemleri İstanbul Sözleşmesi’nde tanımlanır. Başka bir insanla, rızası olmaksızın, herhangi bir vücut parçasını veya cismi kullanarak, cinsel nitelikli bir vajinal, anal veya oral penetrasyon gerçekleştirmek, bir insanla, rızası olmaksızın, cinsel nitelikli diğer eylemlere girişmek ve başka bir insanın, rızası olmaksızın, üçüncü bir insanla cinsel nitelikli eylemlere girmesine neden olmak durumlarında gerekli yasal tedbirler uygulanır.
Yukarıdaki hükümler eski veya mevcut eş, birlikte yaşayan bireyler için de geçerlidir.
14- Şiddet eylemine yardım ve yataklık yapmak da suçtur
Kadınlar, kürtaj ve kısırlaştırmaya zorlanamaz. Cinsel taciz cezai ve yasal yaptırıma tabidir.
Kadına şiddete yönelik suçlara yardım ve yataklık yapmak da suç olarak kabul edilir.
Sözleşmeye taraf devletler, faillerin orantılı ve caydırıcı cezalar alması için yasal düzenlemeleri gerçekleştirmelidir. Bunlara ek olarak hüküm giyen sanıkların izlenmesi, kontrol altında tutulması, velayet hakkının geri alınması gibi tedbirler de uygulanabilir.
15- Cezayı ağırlaştırıcı koşullar nelerdir?
Eski veya mevcut eşe, birlikte yaşanan bireye karşı, bir çocuğa karşı ve çocuğun huzurunda, suçun iki veya daha fazla insan tarafından birlikte hareket edilerek, suçun silah kullanarak veya silah tehdidiyle işlenmesi, suçun mağdura ağır fiziksel veya psikolojik zarar vermesi, failin daha önce de de benzer suçlardan hüküm giymiş olması ve suçun tekrar işlenmesi halinde cezayı ağırlaştırıcı koşullar uygulanır.
Kolluk kuvveti birimleri her türlü şiddet eylemlerine karşı mağdura yeterli ve en hızlı şekilde karşılık vermek zorundadır.
16- Failler evlerinden uzaklaştırılabilir
Aile içi şiddet faillerin, mağdurun ve risk altındaki kişinin ikametgâhına girmesini, temas etmesini yasaklayacak yasal düzenleme ve tedbirler alınır.
17- Mağdur koruma tedbirlerinden yararlanır
Mağdur koruma tedbirlerinden yararlanır, bu tedbir mağdura gereksiz finansal ve idari yük getirmez, yürürlükten kaldırılıncaya kadar geçerlidir.
Kadına yönelik şiddet suçlarında soruşturmalar mağdurun şikâyet ve ifadesine bağlı olmaksızın, ifadesini veya şikâyetini geri çekmesi durumunda dahi devam eder.
18- Mağdur ve failin temasından kaçınılır
Mağdurların, ailelerinin ve tanıkların, sindirmeye, misillemeye ve tekrar mağdur bırakılmaya karşı korunmaları sağlanır, failin kaçması vb. durumlarda bilgilendirme yapılır, mağdur ve failin mahkemede ve kolluk binalarındaki temaslarından kaçınılır.
19- Mağdurlar insanlık dışı muameleye maruz kalacağı ülkeye iade edilmez
İstanbul Sözleşmesi ile statüsü ve ikâmet durumuna bakılmaksızın, korumaya muhtaç, kadına yönelik şiddet mağdurlarının hayatlarının risk altında olabileceği veya işkenceye veya insanlık dışı muameleye veya cezalandırılmaya maruz kalabilecekleri hiçbir ülkeye hiçbir durum altında iade edilmeyecekleri güvence altına alınır.
20- 6284 sayılı kanun ve "Kadının beyanı esastır" ilkesi nedir?
İstanbul Sözleşmesi'nden ‘çekilmek’ isteyenler aynı zamanda 6284 sayılı "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun" da "Kadının beyanı esastır" ilkesi nedeniyle kaldırılmasını istiyor.
"4320 Sayılı Ailenin Korunmasına İlişkin Kanun" 2012 yılına kadar yürürlükteydi. 2010 yılında“Boşanan kadına koruma kararı kanunda yok" denilerek koruma talebi mahkemece reddedilen Ayşe Paşalı’nın eski eşi tarafından öldürülmesinin ardından 4320 sayılı kanunun yetersizliği eleştirilmeye başlandı, sivil toplum kuruluşlarının çabasıyla yeni bir kanun talebinde bulunuldu. 6284 sayılı kanun 8 Mart 2012 tarihinde oy birliğiyle TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi.
20 Mart 2012’de yürürlüğe giren ve kadının beyanının esas alınması ilkesi nedeniyle eleştiri oklarının hedefinde olan 6284 sayılı kanun büyük ölçüde İstanbul Sözleşmesi’ne göre oluşturuldu.
4320 sayılı Ailenin Korunmasına İlişkin Kanun’da tartışmalı olsa da 6284 sayılı kanun evli olmayan bireyleri de kapsar.
Bu yasaya göre korunma talep eden kişi, tedbir için aile mahkemesine veya savcılık ya da kolluk birimlerine delil olmadan talepte bulunabilir. Tedbir kararı için delil aranmaz.Talep olmasa veya şikâyet olmasa da bazı suçlar için savcı doğrudan soruşturma yapabilir.
Cinsel saldırıya ilişkin yeterli delilin bulunmadığı durumlarda, kadın ya da çocuğun beyanı sadece kovuşturma aşamasına geçilmesinde değil, davanın nasıl sonuçlanacağında da belirleyici.
YARIN: Akademisyen ve hukukçular İstanbul Sözleşmesi tartışmasını nasıl değerlendiriyor?