Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı ve iş insanı Osman Kavala, 2021 yılına da cezaevinde girdi. Anayasa Mahkemesi, 2020'nin son günlerinde, 28 Aralık'ta yaptığı toplantıda, 7'ye karşı 8 oyla, Kavala'nın haklarının ihlal edilmediğine karar verdi. Yüksek Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin uyarısına, beraat ve tahliye kararlarına rağmen cezaevinde tutulan Kavala'nın haklarının ihlal edilmediğini kararlaştırarak, özgürlük kapısını kapattı. Kavala'nın serbest kalması, ya casusluk suçundan yargılandığı davada tahliye edilmesine ya da olası yeni bir AİHM kararı sonrasında, mahkemelerin bu karara, bu kez uymalarına bağlı…
Kavala, 19 Ekim 2017'de Gaziantep'ten uçağa bindiği sırada gözaltına alındı ve gözaltı sürecinin ardından tutuklandı. Kavala'nın dosyasında iki ayrı olay vardı. Gezi olayları ve 15 Temmuz darbe girişimi…
Dosyalardan çıkan belgeler Kavala'nın, sürpriz bir isimle aynı soruşturmada tutuklandığını gösterdi. O isim, ABD Konsolosluğu'nda görevli Metin Topuz'du. Topuz ile Kavala'nın 15 Temmuz sürecinde FETÖ ile bağlantılı oldukları iddia ediliyordu. Belgelere göre, Kavala'ya sorgusunda bu sorular yöneltildi. Kavala, FETÖ bağlantısı iddiası konusunda, "1990'lardan itibaren Fethullah Gülen çetesine karşı şüpheci ve eleştirel oldum. Özellikle Hanefi Avcı'nın kitabını okuduktan sonra bu örgütün ne kadar tehlikeli olduğunu anladım. Balyoz davasının bir numaralı sanığı Çetin Doğan'ın kızı ve damadı ile düzenlediğim toplantıda basını çağırdım. Onlara Gülen çetesinin yaptıkları anlatılmaya çalışıldı. Bu nedenle benim 15 Temmuz darbe girişimini yapanlarla en ufak ilgim ve bağlantım olamaz" dedi. Kavala, Gezi eylemleri ile ilgili olarak da ilk ifadesinde, "Ben Gezi Parkı'nın park olarak kalması dışında hiçbir eylemde ve organizasyon içinde bulunmadım. Gezi olaylarını finanse ettiğim iddiası da mesnetsizdir. Olayların bir an önce bitmesi için elimden geleni yaptım. Sadullah Ergin ve Nimet Çubukçu ile yaptığımız görüşmeler de vardır. Sayın Başbakan'la Dayanışma Komitesi temsilcilerinin görüşmesi için tanıdığım arkadaşlara telkinde bulundum. Şiddetin her türlüsüne karşı oldum" diye konuştu.
Evet. Kavala'ya, 15 Temmuz'la bağlantılı olarak, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Büyükada'da bulunan ABD'li Henry Barkey ile bağlantısı soruldu. Kavala bu soruya, "Kız kardeşi Kalen Barkey ile bir sergi düzenlemesi konusunda birlikte çalışıyoruz. Henry Barkey ile özel bir ilişkim yoktur. 2011 yılında hatırladığıma göre bir konferansta görüştük. Hükümeti yıkmak ya da eylem düzenleme konusunda konuşmamız söz konusu dahi olmadı. Kendisi ile darbe girişiminden sonra 18 Temmuz'da tesadüfen bir lokantada karşılaştık. Selamlaşmak dışında bir konuşmamız olmadı. Emniyette bize telefonlarımızın aynı semtte sinyal verdiği söylendi" yanıtını verdi.
Kavala, sadece Gezi nedeniyle tutuklanmadı. Sulh Ceza Hâkimliği, 2017'de "Kavala'yı, terör örgütlerinin tamamının desteklediği Gezi olaylarının finansörü ve organizatörü olduğu, 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili Büyükada Splendid Otel'de yapılan, darbenin organizatörlerinden olan Henry Barkey ile yabancı kişilerle irtibat kurarak darbe teşebbüsüne katılmak suretiyle hükümeti yıkmaya teşebbüs ettiği" iddialarıyla tutukladı. Gezi iddianamesinin dosyasıyla görülebilen belgelere göre Kavala ile Topuz'un, Aralık 2018'e kadar bütün tutukluluk incelemeleri aynı dosya üzerinden yapıldı ve her ikisinin tutukluluğuna birlikte karar verildi. Kavala, 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle de bu süreçte soruşturuldu.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın evrakına göre, 14 Aralık 2018 tarihine kadar Kavala ve Topuz ortak dosyada soruşturuldu. Bu tarihte Kavala'nın dosyası Topuz'unkinden ayrıldı. Gezi olayları ile ilgili aynı dönemde, 2013'te başlatılan soruşturma kapsamında 97 kişinin isminin geçtiği bir soruşturma söz konusuydu. Yeni bilgilere göre, Kavala, zaten isminin de geçtiği bu dosyaya dâhil edildi. Daha sonra 18 Aralık'ta bu dosyadaki -Kavala dâhil- 16 kişinin dosyası da ana dosyadan ayrıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 8 Şubat 2019 tarihli yazısına göre, emniyetten Kavala ile ilgili Gezi Parkı dosyasını ilgilendiren konuşma kayıtları ve kanıtlar istendi. Bu "kanıtlar" dosyaya kondu. Aynı yazıda, Kavala'nın "PKK terör örgütü faaliyetlerini deşifre etmek gerekçesiyle de dinlemeye alındığı" ifadesi yer aldı. İstenen bilgilerin aynı gün gönderilmesinden sadece 11 gün sonra 657 sayfalık Gezi iddianamesi hazırlandı. Bu durum, iddianamenin ağırlıklı olarak eski "kanıtlardan" hazırlandığını da gösterdi.
İstanbul Başsavcılığı, Topuz hakkında ayrı bir iddianame düzenledi ve ocak ayında dava açtı. Kavala hakkında ise bu dosyadan işlem yapılmadı. Topuz, bu davada 8 yıl 9 ay hapse mahkûm edildi. Davanın temyiz incelemesi sürüyor.
Ortaya çıkan belgeler Kavala üzerinden bunun yapıldığını gösterdi. Kavala'nın "hem Gezi'nin, hem 15 Temmuz'un organizatörlerinden olduğu" iddiasından hareketle soruşturulduğu, savcılığın nihai olarak Gezi'de devrilemeyen hükümetin 15 Temmuz'da devrilmeye çalışıldığı iddiasını Kavala üzerinden kanıtlamaya çalıştığı görüldü.
Hayır. İddianamede ve soruşturma evraklarındaki bilgilere göre, Kavala hakkındaki soruşturma, henüz Gezi olayları sürerken başlatıldı. Soruşturma o dönem anayasal suçlara bakan, firari savcı Muammer Akkaş tarafından başlatıldı. Akkaş, Haziran 2013'ün sonlarında hem soruşturmayı başlattı, hem de telefon dinleme talebinde bulundu. Bir yandan da olaylarla ilgili emniyetten rapor istedi. 17-25 Aralık operasyonlarında görev alan Akkaş, önce bu görevinden alındı. Hakkında soruşturma başlatılan Akkaş daha sonra yurt dışına kaçtı. Akkaş, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra başlatılan ''FETÖ" soruşturmaları kapsamında halen aranıyor. Buna rağmen soruşturma rafta bekletildi. Bu süreçte, Gezi olayları ile ilgili açılan farklı soruşturmalar ve davalar karara bağlandı.
Taksim Dayanışma Platformu üyeleri ile ilgili soruşturma takipsizlikle sonuçlandı, Çarşı grubu ile ilgili dava açıldı ve bu davada "hükûmeti yıkmaya teşebbüs" suçundan beraat kararı verildi. Firari savcı Akkaş'ın açtığı soruşturma ise rafta kaldı. Gezi dosyasının Osman Kavala'nın gözaltına alınmasıyla açıldığı sanılıyordu. Ancak ortaya çıkan yeni bilgiler, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra dosyanın raftan indirildiğini gösteriyor. Kavala dâhil 100'ü aşkın ismi kapsayan dosya ile ilgili olarak İstanbul Başsavcılığı yeni bir inceleme başlattı. Ancak bu inceleme Muammer Akkaş'ın açtığı dosya üzerinden, o dosyaya giren kanıtlarla yapıldı. Başsavcılık, dosyada cemaat gölgesinin bulunması nedeniyle, iddianamede, "delillerin yeniden kıymetlendirildiği, FETÖ izlerinin silindiği" iddiasına yer verdi. Ancak iddianamenin çekirdeğini oluşturan tüm bilgiler Akkaş'ın telefon dinleme talebi üzerine alınan kayıtlar ve emniyetin o dönem hazırladığı fezleke ve analiz raporuna dayandırıldı. Bu raporları hazırlayan, dinlemeleri yapan tüm isimler FETÖ suçlamasına maruz kaldı.
Kavala'nın "Gezi'nin finansörü" olduğu iddiasına dayanan bir fezlekenin varlığı ortaya çıkmıştı. Cemaat soruşturmasından tutuklu bulunan, dönemin KOM Müdürü Nazmi Ardıç imzalı fezlekede, iddianamede yer alan bilgilerin neredeyse tamamı bulunuyor. Ancak o dönemde fezleke işleme konulmamış, Kavala ile ilgili olarak da yasal işlem yapılmadığı açıklanmıştı.
Fezlekede "Osman Kavala'nın üyesi olduğu Açık Toplum Vakfı'nın George Soros bağlantılı Açık Toplum Enstitüsü ile bağlantılı olduğu, enstitünün çeşitli ülkelerdeki isyanları başlattığı, Occupy/İşgal hareketinin teorisyenliğini Gene Sharp'ın yaptığı sivil başkaldırı yöntemini uyguladığı, uygulayıcısının Otpor/Canvas adlı grup olduğu, grubun liderliğini İvan Marovic'in yaptığı, Marovic'in Sırbistan, Gürcistan ve Arap ülkelerindeki olaylarda etkili olduğu" anlatılıyordu.
Yine fezlekede "Marovic'in Gezi olayları öncesi Mısır'a gittiği, Memet Ali Alabora'nın da aynı tarihte Mısır'da olduğu, sonrasında Mi Minör adlı oyunu sahneleyerek halkı galeyana getirmeye çalıştığı" yer alıyordu. "İsyanın ilk olarak 2012'de ODTÜ'de başlatılmak istendiği, ancak başarısız olunca Gezi olaylarında yeniden sahneye konduğu" iddiası da fezlekede dile getiriliyordu. Bu iddialar bire bir biçimde Gezi iddianamesinde yer aldı.
Evet. Ekim 2019'da, kamuoyundan gizli saklı bir biçimde Kavala'nın bu dosyadan tahliyesine karar verildi. Ancak hakkında açılan Gezi davasında tutuklu olan Kavala, bu nedenle özgürlüğüne kavuşamadı.
Evet. AİHM, 10 Aralık 2019'da Kavala'nın tutukluluğa itirazını öncelikli olarak görüştü ve Türkiye'nin birden fazla hak ihlali yaptığını tespit etti. Mahkeme, Kavala'nın özgürlüğünün haksız yere kısıtlandığını, esas amacın onu ve sivil toplumu susturmak olduğunu belirtti. Mahkeme ortada makul şüphe olmadığına, Türkiye Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırma suçlaması için bahane edilen eylemlerin bir insan hakları savunucusunun normal eylemleri olduğuna hükmetti. AİHM yargının etkin bir şekilde işlemediğini, OHAL nedeniyle artan iş yükünün kabul edilebilir bir gerekçe olmadığını kararlaştırdı. Mahkeme Türkiye'nin Kavala'nın serbest bırakılması için gerekli olan her şeyi yapması ve Kavala'yı derhal serbest bırakması gerektiğine hükmetti.
Avukatları, bu karar üzerine tahliye başvurusu yaptı ancak mahkeme, AİHM kararına rağmen Kavala'nın tahliye talebini reddetti.
İddianamede, Kavala'nın Soros'la bağlantısı ve Gezi olayları sırasında yaptığı toplantılar, sivil toplum kuruluşlarına verilen fonlar Gezi'nin finansörü olduğu iddiasına dayanak gösterilmişti. Kavala'nın, Gezi gibi Türkiye geneline yayılan tüm olayları nasıl finanse ettiğine, kime para verdiğine yönelik bir kanıt ise yoktu. Tek "kanıt", Kavala'nın yaptığı bazı konuşmalarda, gaz maskesi alınması için destek vereceğini söylemesi, poğaça, iskemle, masa alınması gerektiği yönündeki konuşmalarıydı. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, 18 Şubat 2020'de, Kavala'nın da aralarında olduğu 9 sanığın beraatine, Kavala'nın tahliyesine hükmetti. Kavala ile birlikte, Mücella Yapıcı, Yiğit Aksakoğlu, Yiğit Ali Ekmekçi, Çiğdem Mater, Mine Özerden, Tayfun Kahraman, Can Atalay'ın beraatine karar verdi. 7 firari sanığın dosyası ise ayrıldı. Gezi davası, savcının itirazı üzerine istinaf mahkemesine gitti.
Kavala, eşyalarını topladı ve cezaevinden çıktı. Ancak henüz işlemleri yapılırken, İstanbul Başsavcılığı, 15 Temmuz darbe girişimi soruşturmasını gerekçe göstererek yeni gözaltı kararı verdi. Birkaç ay önce tahliye edildiği dosyadan hakkında gözaltı kararı verilen Kavala, emniyete götürüldü ve çıkartıldığı savcılık tarafından yeniden tutuklandı. Kavala'nın, 2017'de de tutuklandığı, 11 Ekim 2019'da resen tahliye edildiği 15 Temmuz darbe girişimi soruşturması kapsamında, Barkey ile ilişkileri gerekçe gösterilerek tutuklandığı ortaya çıktı. 3 yıl sonra aynı dosya yeniden işleme konulmuştu.
Kavala, hakkındaki tutuklama kararından birkaç gün sonra 9 Mart 2020'de yeniden hakim karşısına çıktı. 15 Temmuz soruşturması dosyasında Barkey ile ilişkisi gerekçe gösterilerek, bu kez hakkında casusluk suçundan tutuklama kararı verildi. 2017'deki soruşturma dosyasından iki ayrı tutuklama kararı verilmiş oldu.
Hayır. 20 Mart 2020'de, casusluk suçundan verilen tutuklama kararından 11 gün sonra, Kavala, 15 Temmuz dosyasından yeniden tahliye edildi. Ancak casusluk suçundan tutuklama verildiği için yine cezaevinde kaldı. İki suçlama aynı iddialara dayanmasına rağmen birinden tahliye verildi. Bu işlemin, AİHM'nin verdiği kararın 15 Temmuz suçlamasını da kapsaması nedeniyle yapıldığı iddiaları ortaya atıldı.
Evet. Kavala, Anayasa Mahkemesi'ne 2019'de başvuru yapmış, Yüksek Mahkeme, 22 Mayıs 2019'da 5'e karşı 10 üyenin oyuyla başvuruyu reddetmişti. Ancak AİHM kararından sonra Kavala yeniden Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi'nin bu başvuruyu görüşeceği gün, 29 Eylül 2020'de, İstanbul Başsavcılığı'nın yeni iddianame hazırladığı haberi geldi. Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, bunun üzerine başvuruyu görüşmeyi erteledi. Aynı gün, akşam saatlerinde, savcılığın, casusluk suçlamasıyla Kavala hakkında dava açtığı ortaya çıktı.
Hayır. İddianamede, 2017'de olduğu gibi Kavala'nın, Barkey ile birlikte casusluk yaptığı, 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde temaslarda bulunduğu anlatılıyor. Barkey ile Kavala'nın temaslarının ve telefon görüşmelerinin olmamasına rağmen telefonlarının aynı bölgeden sinyal vermesi, kanıt sayılıyor. 15 Temmuz darbe girişimi sürerken, Büyükada'da toplantıda olan Barkey'in, darbeyi organize eden isimlerden olduğu ifade ediliyor ancak kanıt olmamasına rağmen Kavala'nın da bu eylemlere iştirak ettiği belirtiliyor. Kavala- Barkey temasının kanıtlanamamasına ise Barkey'in istihbaratçı olması ve usta biçimde gizlenmesi gerekçe gösteriliyor. Davanın ilk duruşması, 18 Aralık'ta yapıldı ve Kavala'nın tutukluluğunun devamına karar verildi. Bu duruşmadan üç gün önce Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü, Kavala dosyasını yeniden görüştü ve Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu'nun başvuruyu karara bağlamasına hükmetti.
AİHM kararlarının uygulanıp uygulanmadığını Türkiye'nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi'nin Bakanlar Komitesi denetliyor. Komite, AİHM kararına rağmen Kavala'nın tahliye edilmemesi üzerine, 3 Aralık 2020'de, henüz duruşma yapılmadan ve Anayasa Mahkemesi başvuruyu görüşmeden Türkiye'yi uyardı. Komite, Kavala'nın tahliye edilmesi gerektiğini belirterek, incelemede olduğunu, Mart 2021'e kadar tahliyenin gerçekleşmesinin bekleneceğini, ardından yaptırım sürecinin işletilebileceğini bildirdi. Ancak komitenin yaptırım süreci yıllar sürebiliyor ve genellikle caydırıcı yaptırımlar kısa sürede işletilmiyor.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu'nun tüm bu gelişmelerden sonra 29 Aralık'ta Kavala'nın dosyasını ele aldı. Genel Kurul, beklentilerin aksine 7'ye karşı 8 oyla Kavala'nın haklarının ihlal edilmediğine karar verdi. CHP'li Enis Berberoğlu kararından sonra, yerel mahkemenin kararını uygulamaması nedeniyle açıklama yapan Anayasa Mahkemesi, AİHM kararına rağmen bu hükme vardı. Kavala, bu durumda ancak ya yargılandığı mahkemenin tahliye kararı vermesi ya da AİHM'nin olası bir yeni kararına mahkemelerin uymasıyla tahliye edilebilecek.