Güvenlik uzmanı Abdullah Ağar, 1997'de 10 asker arkadaşıyla birlikte şehit olan Üsteğmen Sedat Pelit'in hikâyesini yazdı. 4 Haziran 1997 tarihinde Sedat Pelit üsteğmenin kullandığı helikopter PKK'lılar tarafından güdümlü uçaksavar füzesiyle vurulması sonucu 11 asker şehit olmuştu.
Abdullah Ağar'ın Hürriyet gazetesinin bugünkü (11 Nisan 2017) nüshasında yayımlanan haberi şöyle:
"Kız senin onu sevdiğini biliyor mu teğmen?" "Ne bileyim komutanım" "Git söyle o zaman." Irak dağlarına gideceğimiz aklına gelmiş olmalı ki ‘Emredersin komutanım’ dedi, nazireyle... Sonra da derin bir ‘Of’ çekti. Sevdiğine açıldı mı bilmiyorum... Yıllarca terörle mücadele eden Üsteğmen Sedat Pelit çok sevdiği vatanı için 1997’de şehit oldu. Pelit’i ve 10 arkadaşını şehit eden terörist ise 20 yıl sonra, geçen ay öldürüldü.
Eylül 1992 - İkizce - Şırnak - Dağdan İkizce’ye indik. Şimdi bekliyorduk. 2 yıldır Gabar’daydık. Gabar’ın bıtıraklı kayalarında sürte sürte postallarımız gibi hırpalanmıştık. Biz o dağda, o dağın kayalık ve kokurdanlarında (küçük kapalı çukur) iki haftada bir postal dağıtırdık.
“Artık herhalde döneriz(!)” hayaliyle geçen İkizce günlerinde Sedat Pelit teğmen karşılıksız sevdiği kıza mektup bile yazmıştı. Sonra Irak dağlarına gideceğimiz ortaya çıktı. Şimdi Sedat dert çeker bilmiş, teğmence anlatıyordu. Sevdası ne kadar da belirgindi. Ne kadar yalın ne kadar içten ne kadar masumdu.
- “Kız senin onu sevdiğini biliyo mu teğmen?”
- “Ne biliyim komutanım.”
- “Git söyle o zaman.”
Irak dağlarına gideceğimiz aklına gelmiş olmalı ki, “Emredersin komutanım” dedi, nazireyle... Sonra da derin derin bir “Of!” çekti.
Bu ne biçim ‘Of’tu öyle. Tam da “Bir of çeksem karşı ki dağlar yıkılır” cinsindendi. Ama bizim dağların yıkıldıkları filan yoktu. Onlardan biri Cudi, diğeri Gabar’dı, şimdi de biri sağ yamacımızda biri sol yamacımızda bizi aralarına almış kibirle ezip duruyorlar, üstüne bir de “Gel gel” ediyorlardı.
Bizim şimdi yeni bir yavuklumuz vardı. O yavuklu artık bize Irak tarafından göz kırpıyordu.
Artık bizi neyin beklediğini biliyorduk. Şimdi Sedat’ın hali eskisinden daha beter olmuştu. Sanırım bir kez daha ama bu kez çok daha bir başka hissedişle ölümün kokusunu almıştı. Hep böyle olurdu zaten. Ölümün yakıcılığı, çıkacağımız görevin riskleri, karşılaşacağımız tehlikeler ve geri dönmenin zorluğuna dair içinde belirginleşen vesveseler, onu içlendirivermişti.
O mektubu gönderdi mi, bilmiyorum. Sadece ne yazdığını biliyorum. Hassaslığını, yalnızlığını ve belki de en önemlisi yitikliğini o kâğıda döküvermişti. Bu yazdıklarını da, çok özel ve samimi bir sohbette içini dökercesine anlatıvermişti. Belli ki çok dertliydi. Teğmendi o! Gençti, gencecikti, uzun boyluydu, sırım gibi, yakışıklıydı, kalın kaşları, sürmeli gözleri vardı, masum ve hüzünlüydü.
Ve cesurdu.
İşte böyle... Dertleşirken söz sevilenlere, anaya, ataya, yare, karındaşa ve arkadaşlara doğru akıvermişti.
İkizce’de kaldığımız günler boyunca sırdaşlığımız, dert çekerliğimiz sürdü gitti.
Sonra ver elini Irak dağları...
Sedat teğmen çatışma sırasında indiği burunlardan dönmüştü. Sıcak namlularımızı bedenlerimize dürte dürte kucaklaştık. Sonra da her zamanki dağ neşemizle sohbete başladık. Sakin Sedat, güleçti; üs bölgesindeki hüznünü yenmiş, çatışma coşkusuna kavuşmuştu. Heyecanlıydı. Yaşadıklarını anlattıkça hayreti de yüreği de ortaya çıkıyordu:
“Komutanım, heriflerde bi sürü doçka var ya! Mühimmatları da zibil gibi, acayip asılıyorlar!”
Gözlerimizi devirip, gülüşmüştük. Sonra dağların kuytuluklarına saklanmış o teröristlerin Doçka’larla Biksi’lerin, mayınlarla roketlerin arasına daldık. Haftalarca da çıkamadık. Can verdik can aldık.
Sedat Teğmen, Irak’a yaptığımız o operasyonda beklediği gibi şehit olmadı. Hem o harekâtta hem de sonradan katılacağı pek çok operasyonda sandığından çok daha fazla badireler yaşadı.
Komando tugayında yıllarca tim komutanlığı yapan Sedat, sonra AS-532 Couger pilotu oldu. Ve hep bekleyip durduğu o gün 1997’nin 4 Haziran’ında yine bir Kuzey Irak operasyonunda geldi. 4 Haziran şafağında operasyon heyetini Irak’ta Zap kampına götürüyordu. Sınırı geçmiş, inecekleri dağa yaklaşmışlardı. Sedat, şehit olacağı hissine o gün yine kapılmış mıydı bilinmez ama ‘Ferhat Dersim’ kod adlı kalleş bir teröristin fırlattığı güdümlü füze, o gün Sedat’ın kullandığı helikopteri vurdu. 10 silah arkadaşıyla; muvazzaflardan oluşan bir şehitler mangasıyla, Sedat üsteğmen de arşa doğru devrildi.
AYNI Sedat üsteğmen, Şırnak’ın Görmeç köyüne düşen çığdan da kurtulmuştu. Hayatta kalmasına bizler için çok önemli olan bir ihtiyacı neden olmuştu. “Telefon etmem lazım komutanım” diye Alâaddin üsteğmenimden izni koparmıştı. Görmeç’te o sıra telefon yoktu, bir telefon için kilometrelerce ötedeki Şırnak’a araziden gidilir, daha doğrusu bir nefeslik iki gün için, bir lokma dürüm yemek için Görmeç’ten Şırnak’a kaçılırdı.
Ama o gün bir şey olacaktı. Sedat teğmen Görmeç’ten ayrılırken, ‘sarı kar’ın dev bir kartopuna döneceğini nereden bilebilirdi. Ayrıldığı Görmeç’e birkaç gün sonra döndüğünde Alâaddin üsteğmen, Ahmet asteğmen ve 63 Mehmet’in şehadetiyle karşılaşacaktı. O, dağdaki ölümü ilk kez işte burada, 65 naaşın kar altından çıkartılmasında yaşamıştı. Beş yıl sonra onlara kavuşacağını, elbet bilemezdi.
‘Çığla’ gelen ölümde karakolda olmayan biri daha vardı. Alâaddin üsteğmenimin bölüğündeki diğer muvazzaf subay, Üsteğmen Halit. O da bir bebekleri olacağı için orada değildi. Çığ günlerinde gelen bebek, sadece doğmakla kalmamış çığla gelen ölümün altından babasını da çekip çıkarmıştı. Baba, hemen sonra bölükten geri kalanın başına geçip Sedat’la birlikte 65 şehitli bölüğü yeniden dağa hazırlamaya başladı. Ama ondan önce, hiç unutamayacağı bu olaya ilişkin bir iş yaptı. Doğan bebeklerinin adını, ‘Çığla’ koydu.
4 Haziran 1997 tarihinde Sedat Pelit üsteğmenin kullandığı helikopterin terörist tarafından güdümlü uçaksavar füzesiyle vurulması sonucu şehit olan vatan evlatları:
1) J. Yb. Mesut KURU 2) Kur. Bnb. Recep GÜNGÖR 3) Kur. Bnb. Hüseyin GÜVERCİN 4) Top. Yzb. Nazmi ELMAS 5) Hv. Plt. Ütğm. Taner ALKAP 6) Hv. Plt. Ütğm. Selim KESKİNKILIÇ 7) Kr. Plt. Ütğm. Sedat PELİT 8) Kr. Plt. Ütğm. Konuralp ÖZCAN 9) Hv. Mu. Üçvş. Gürbüz BAĞCI 10) Tkns. Üçvş. İsa YAŞAR 11) Er Şakir BAŞTUĞ
26 Mart 2017 - Kutuderesi - Tunceli - Adaletin tecelli ettiği gün
BİR sığınakta kıstırılan 14 PKK’lının tamamı öldürüldü. Sonra bu teröristlerin kim olduğuna bakıldı. Ve bunlardan birinin ‘Ferhat Dersim’ kod adlı Yusuf Doğan olduğu ortaya çıktı. 1997 yılında Irak’ın kuzeyine yapılan operasyonda Sedat Pelit’in kullandığı Couger tipi helikopterimizi güdümlü bir uçaksavar füzesiyle vuran ve 11 askerimizi şehit eden Yusuf Doğan olduğu belirlendi. Adalet yerini bulmuştur.