2000 yıldır gizemini koruyan bataklık cesetleri

Kuzey Avrupa'nın bataklık ve fundalıklarında binlerce yıl önce vahşice öldürülmüş ve günümüze kadar muhafaza olmuş insan kalıntıları ne anlatıyor?

Danimarka bataklık cesetleriyle bilinen ülkelerden biri. İrlanda'dan Polonya'ya kadar birçok Kuzey Avrupa ülkesindeki bataklık ve fundalıklarda 2000 yıl öncesine ait çok sayıda insan kalıntıları bulundu.

Arkeologlar Demir Çağı'nda yaşayan bu insanların kurban olarak boğazlarının kesildiğine ve bataklığa konularak tanrılara sunulduğuna inanıyor. Bazı uzmanlar ise onların mahkum, göçmen ya da yaya yolcu olabileceğini öne sürüyor.

Danimarka dünyanın en fazla bataklığı ve bataklık cesedi olan ülkesi. Buradaki cesetler bataklık yosunlarının ürettiği asitler sayesinde 2000 yıldır bozulmadan kalmış. Bu cesetlerin çoğu Danimarka'da hala bataklık kömürünün kullanıldığı 1800 ila 1960 yılları arasında bulunmuş.

Hem kadın hem de erkeklere ait bu cesetler üzerinde yapılan araştırmalarda bu insanların boğazları kesilerek öldürüldüğü görüldü.

Danimarka'da Demir Çağı'nda henüz yazı olmadığı için - o döneme ait az sayıda Roma ve Yunan yazıtları vardır - bu insanların neden öldürüldüğü konusunda ancak tahmin yürütebiliriz.

Fakat şu bir gerçek ki o dönemlerde ölülerin çoğu yakılıyordu ve bataklık cesetleri onlardan farklılık gösteriyordu. Onların gizemli dünyasını anlayabilmek için Danimarka'da yerinde ziyaret etmek istedim. İlk durağım Kopenhag'ın batısındaki Jütland bölgesinde Vejle şehrindeydi.

Vejle Müzesi baş arkeoloğu Mads Ravn, bataklıklarda bulunan Roma paraları, kılıç ve gamalı haçlarla süslü broşların Demir Çağı'nda tanrılara hediye olarak sunulduğunu düşünüyor.

Müzenin bir odasından geyik boynuzundan yapılma borazanın sesi duyuluyor. Demir Çağı insanları bunu uyarı için kullanıyordu.

Bir odada camekân arkasında Harald Bataklığı Kadını'nın ince bedeni yatıyor; soluk yüzünde bir şok ifadesiyle. Daha önce kitaplarda gördüğüm bataklık cesetlerindeki huzurlu ifade yok onda.

Bataklık kömürü çıkarmak 1835'te için yapılan kazılarda bulunduğunda onun 10. Yüzyıl Viking kraliçesi Gunhildd'e ait olduğu sanılmıştı. Bir efsaneye göre kocası Harald Bluetooth boğdurmuştu onu" diyor Ravn.

Radyoaktif karbon yöntemiyle 2200 yıl öncesine ait olduğu tespit edilmiş.

Bu kadın cesedi yanında bir pelerinle çıplak halde bulunmuştu. Boynundaki izler boğulduğunu gösteriyordu. Midesinde darı ve böğürtlen kalıntıları vardı.

Kulağından alınan DNA örneklerinden kadınla ilgili daha fazla bilgi edinilmesi hedefleniyor.

Ravn ile birlikte Harald Bataklığına gidiyoruz. Ot ve yosunlarla, çalılarla kaplı bu bölgede, güneş altında parıldayan mor mantarlar ve kırmızı renkli yabani yemişler büyülü bir atmosfer yaratıyor. Binlerce yıl önce buraları kurbanlık alanlar olarak seçmeleri belki de bundan.

Daha sonra Danimarka'nın ikinci büyük kenti Aarhus'ta Moesgaard Müzesi'ne gidiyorum. Burası Demir Çağı Avrupa'sına dair önemli bilgiler içeriyor. Müzenin gözdesi ise Grauballe Adamı. 1952'de bulunan bu bataklık cesedi sanki doğal bir yoga pozisyonunda oturuyor. Yüzü, derisi hiç bozulmadan kalmış.

Müze arkeoloğu Pauline Asingh, birçok bataklık cesedi gibi onun da saçları ve derisinin bataklıktaki bir kimyasal tepkime nedeniyle kızıla çaldığını söylüyor.

Grauballe Adamı'nın yüzündeki huzurlu ifade yanıltıcı. "Dizleri üzerine çökertilip arkasındaki biri tarafından boğazı bir kulağından diğerine kadar kesilmiş. Sonra da dikkatli bir şekilde bataklığa yerleştirilmiş" diyor Asingh.

"Bize çok vahşice gelebilir ama o zamanlar kurban etme kültürel yaşamda önemli yer tutuyordu."

Sonra bataklık köpeklerine bakıyoruz. Milattan sonra 250 yıllarına ait 13 kurbanlık köpek cesedi 2015'te bulunmuştu. Bu, kurbanların insanlarla sınırlı olmadığını gösteriyordu. Köpeklerden birinin boynunda bir çelenk vardı. Bu da onlara özen gösterildiğinin işaretiydi.

Daha sonra Silkeborg Müzesi'ne gidiyorum. Burada da bataklık cesetleri sergileniyor. Bunlardan biri de Tollund Adamı. 2400 yıl öncesine ait bu ceset 1950'lerde bulunmuş ve çok iyi muhafaza edilmiş.

O da diğer birçokları gibi asılmış. Hala boynunda olan ip özenle örülmüş. Adamın kaşları, burnu, dudakları olduğu gibi duruyor. Yüzünde yarı gülümseme hali var sanki.

Yan odada ise ondan 40 metre ötede bulunan Elling Kadını var. İkisinin aynı dönemlerde, aynı şekilde öldürüldüğü sanılıyor. 90 cm uzunluğundaki kızıl saçları düzgün bir iple bağlanmış.

Müze arkeoloğu Ole Neilson beni 15 km ötedeki onların bulunduğu Bjældskovdal bataklığına götürüyor. Bu bataklıkta daha kim bilir hangi sırların saklı olduğunu düşünmeden edemiyorum. Bataklık ağır ağır ve aç bir şekilde akıyor. İçine düşen her şeyi binlerce yıl muhafaza ederek bize gücünü gösteriyor sanki.