* Hakan Özyıldız
Yıl 2001. Yine bir Ağustos ayıydı. Günler Krizin tahribatlarını onarmakla geçiyor. Kamu açıkları ve bankalar için önlemler alınmış, yavaş yavaş taşlar yerine oturmaya, sistem çalışmaya başlamış. Herkes umutlu. Sadece Krizin ve öncesi dönemin reel sektör üzerinde yarattığı tahribatın nasıl çözüleceği düşünülüyor. Öneriler havada uçuşuyor. Fikrin kimden çıktığını tam olarak hatırlamıyorum. Daha önce İngiltere’de uygulanan “Londra yaklaşımından” esinlenerek adına “İstanbul Yaklaşımı” denen bir Finansal Yeniden Yapılandırma Programı (FYYP) süreci başlatıldı.
Önce, 31/Ocak/2002 tarihinde, 4743 sayılı Mali Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Maddelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunçıkarıldı.
Bu kanunla; bankalarla anlaşan, borçlarını yeniden yapılandıran şirketler, neredeyse tüm vergilerden ve kamuya olan bazı yükümlülüklerinden muaf tutuldular.
Yanı sıra, bu Programa katılan bankaların sermayelerinde herhangi bir azalma olursa ve eksiklik sermayedarlar tarafından karşılanamazsa, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndan (TMSF) sermaye benzeri uzun vadeli kredi verilmesi karara bağlandı. TMSF bu kaynağı Hazine’nin çıkaracağı özel tertip devlet iç borçlanma senedi olarak bankalara verdi.
Borçlarını ödemekte zorlanan şirketlere yeni şartlar, Türkiye Bankalar Birliği’nin hazırladığı bir Çerçeve Anlaşma ile sunuldu. Sonuç tabloda özetlendiği gibi oldu.
Verileri uzun uzadıya yorumlama gerek yok sanırım. Toplam 329 şirket, 6,3 milyar dolarlık borçlarının yapılandırılması için bankalarla görüşme yapmışlar. Bunlardan 318 şirketin, yaklaşık 6 milyar dolarlık borcu yeniden yapılandırılmış.
Veriler bize, büyük şirketlerin 5,3 milyarlık borçlarının, 3,3 milyar dolarlık bölümünü özel bankalar, 1,1 milyarlık bölümünü ise kamu bankaları yeniden yapılandırıldığını gösteriyor. Ben rakamı tam olarak hatırlamıyorum. Ama o günlerin gazetelerindeki haberlere göre, sektöre kamudan 3 milyar dolarlık kaynak aktarılmış.
Böylelikle, 1998 yılında Uzak Doğu Asya Krizi, 1999 Rusya Krizi ve Büyük Marmara Depremi ve büyük 2001 Krizi gibi ekonomide kalıcı hasarlar yaratan olumsuzluklartedavi edilmeye çalışıldı.
Tedavinin masraflarını, her zaman olduğu gibi Hazine, yani vergi ödeyen mükellefler karşıladı.Ama sonunda “hasta” iyileşti. Üretim artmaya, işsizlik azalmaya, enflasyon ve faizler düşmeye başladı.
Ta ki 2009 Krizine kadar.
Yazıyla amacım bu sıcakta anılarımla sizleri meşgul etmek değil. Geçen gün Bloomberg’de,benzeri bir program için yeniden hazırlıklar yapıldığını okudum. Bunun üzerine geçmişte yaşananları hatırlatmak istedim.
Ama bir soruyu sormadan bitirmeyeyim: O günler uzun bir ekonomik zorluklar dönemiydi. Şimdi benzeri bir ortam var mı?Eğer yetkililer böyle düşünüyorlarsa bilinmelidir ki, sadece şirket borçlarını yeniden yapılandırarak sorunlar çözümlenemez. Toplu bir çözüm setine ihtiyaç demektir.
Bu yazı Hakan Özyıldız'ın kişisel sitesinden alınmmıştır