2010 referandumu: "Evet", "Hayır" ve "Boykot" cepheleri ne demişti?

2010 referandumu: "Evet", "Hayır" ve "Boykot" cepheleri ne demişti?

 

Türkiye'nin altıncı halkoylaması olan 12 Eylül 2010 referandumu, siyasi olarak gerilimli ve hassas bir süreçte yapıldı.

2007 yılında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in görev süresinin dolmasının ardından yeni cumhurbaşkanının kim olacağı gündeme geldi.

Bu dönemde ülkenin çeşitli yerlerindeki Cumhuriyet mitinglerine milyonlarca kişi katıldı.

İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) aday gösterdiği Dışişleri Bakanı Abdullah Gül TBMM'de 357 oy alınca, ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.

'2. Cumhuriyet'in anayasası'nın oylandığı 1961 referandumu1982 referandumu: Mavi, Beyaz'a karşı

CHP, anayasada belirtilen cumhurbaşkanlığı için 367 oy şartının sadece karar yeter sayısı değil, aynı zamanda toplantı yeter sayısı olduğunu savunuyordu.

27 Nisan 2007'de Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinden, daha sonra "e-muhtıra" olarak adlandırılacak bir basın açıklaması yapıldı.

Anayasa Mahkemesi "367 iddiasını" kabul ederek birinci tur oylamayı kabul edince, AKP erken genel seçime gitti ve oylarını 2002'deki seçime kıyasla 12 puan artırarak artırdı. İktidar partisinin oy oranı % 46'yı aştı.

TBMM'de Ağustos'ta ayında yeniden yapılan cumhurbaşkanlığı oylamasına, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) milletvekilleri de katıldı. Abdullah Gül, 339 oyla 11. Cumhurbaşkanı seçildi.

Cumhurbaşkanının halk oyuyla seçilmesini de önçören anayasa değişikliği paketi, 21 Ekim 2007'de yapılan referandumunda yaklaşık % 69 oyla kabul edilmişti. Referanduma katılım oranım ise % 67'ydi.

AKP'ye açılan kapatma davası 2008 yılına damga vuran olaylardandı. Aynı yıl Türkiye, Ergenekon ve benzeri daha küçük davalarla tanıştı. 2009'da "Kürt açılımı" adımları atılmaya başlandı. Aynı yıl KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği), 2010 başında ise Balyoz darbe planı davası Türkiye'nin gündemine girdi.

İşte yeni anayasa değişikliği taslağı bu atmosferde hazırlandı.

Referandum kampında "Evet" cephesinin ana gücü AKP oldu. Bunun dışında Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi de "Evet" cephesindeydi.

"Hayır" cephesinde ise önde gelen aktör ana muhalefetteki CHP'ydi. İkinci "Hayır"cı güç ise MHP oldu. CHP dışındaki daha küçük sol parti ve örgütlerin önemli bir bölümü de "Hayır" kampanyasında yer aldı.

Haftalar süren canlı kampanya süreci boyunca AKP, referandumun 12 Eylül'le ve "vesayetçi anlayışla hesaplaşmak" olduğunu vurguladı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir konuşmasında şöyle diyordu:

"12 Eylül ile yüzleşmek için, 12 Eylül üzerindeki dokunulmazlık zırhını kaldırmak için 'Evet' diyoruz. Bu ülkede bir daha darbelerin yaşanmaması, ülkenin geleceğinin karartılmaması için, demokrasinin kesintiye uğramaması için 'Evet' diyoruz. Büyük Türkiye, güçlü Türkiye, itibarlı Türkiye için 'Evet' diyoruz.''

AKP, CHP'yi de 'yargı ve bürokratik iktidarla' özdeşleştiriyordu.

CHP ise AKP'yi 'yeni Anayasa ile yargıyı tamamen denetimi altına alma planı yapmakla' suçluyordu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na göre 'asıl plan buydu ve bazı maddelerse göz boyamak için taslağa serpiştirilmişti'. Kılıçdaroğlu, yeni Anayasa'nın 12 Eylül darbecilerinin gerçek anlamda yargılanmalarının önünü açmayacağını da savunuyordu.

MHP lideri Devlet Bahçeli ise paketi "uzlaşmadan uzak, yabancı dayatması ve parti anayasası" olarak yorumluyordu.

Bahçeli'ye göre 'AKP, AB ve ABD'nin istekleri doğrultusunda, Türk milletinin ihtiyaçlarından kaynaklanmayan bu anayasa değişikliğini millete dayatıyordu'. Bahçeli, 'paketin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin üniter siyasi yapısı ve kimliğine uygunluk içermediğini, AKP'nin de demokrasi kisvesi altında sunduğu açılımın, esasında bir AKP-PKK projesi olduğunu' belirtiyordu.

Bahçeli ayrıca AKP'yi 'PKK ile pazarlık yapmakla' suçluyordu.

2008'de kurulan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ise aktif bir boykot kampanyası yürütüyordu.

BDP lideri Selahattin Demirtaş bir konuşmasında tavırlarını şöyle açıklıyordu:

"30 yıldır süren bir savaş var. Neredeyse bütün Kürt halkı terörist ilan edilmiştir. MHP, CHP ve AKP'nin söylemlerine bakılırsa bu ülke 50 defa bölünmüştü. Eğer bölünmüyorsa Kürt halkının kardeşlik politikasındandır. Bunu Başbakan'ın anlaması gerekmektedir.

Selahattin Demirtaş, Nisan 2010'da TBMM'de BDP'nin grup toplantısında konuşuyor.

"Bu kandırmaca Anayasa değişikliğine karşı oy kullanmayacağız. Oy kullanmayıp bu rejimi boykot ettiğini göstermek istiyoruz. Yeni bir anayasada kim özgürlük istiyor, kim ana dilde eğitim görmek istiyor, hangi öğrenciler parasız eğitim istiyor bunu herkes görecektir."

Kampanya sırasında Gülen Hareketi taraftarları da "Evet" için çalışma yürüttü.

Harekete bağlı medya kuruluşları bu yönde yayın yaparken Fethullah Gülen de yandaşlarını şu sözlerle "Evet" için çalışmaya çağırıyordu:

"Demokratlaşma adına o anayasada gerekli olan reform yapılmadı maalesef. Yani bu yönüyle maalesef, yapılması gerekli olan şeyler yapılmadı. Ama yapılan şeylere gelince bence, onların 20 küsür veya 30 küsür madde, onlar değil yani.

"Onların içinde önemli, hayati, bir kısım cellatlıkların bir yönüyle, bir kısım vesayetlerin önünü almaya matuf bir iki madde bile olsa, bence değil yani hayatta olan insanlar, kadınıyla erkeğiyle, çoluğuyla çocuğuyla, dünyanın dört bir yanına dağılmış insanlarıyla, imkan olsa, mezardakileri bile kaldırarak, o referandumda 'Evet' oyu kullandırmak lazım. Mezardakiler bile kalksın, ben zannediyorum ki kalkarlar da, ben zannediyorum ruhları koşar da".

"(…) Herkes Amerika'da bile olsa bence, Allah ona verir, eğer yazılıysa orada, gitsin oyunu kullansın, mutlaka. Onda bir bereket vardır, vazifesini yapmış olur. Yoksa nezdi uluhiyette sorumlu olur."

2010 referandumu sürecinde özellikle aydınlar ve sol içinde sonradan çok tartışma konusu olan bir kampanya ortaya çıktı: "Yetmez Ama Evet".

Aralarında aydın, yazar, hukukçu, sanatçı, öğretim üyesi ve siyasi eylemcilerin bulunduğu bir grup, eksik olmakla birlikte yeni anayasanın Türkiye'de demokratik hak ve özgürlükler açısından ileri bir adım olduğu, 12 Eylül Anayasasında bir gedik açacağını savunarak bir çalışma başlattı.

Kampanya kamuoyunun ilgisini en çok, 28 Ağustos'ta İstanbul-Taksim'de yaptığı yürüyüşle çekti.

Binlerce kişi, İstanbul Barosu önünden geçerken "Darbeci Baro" sloganı attı.

İstiklal Caddesi üzerindeki CHP Beyoğlu İlçe Başkanlığı'nın penceresine "Amerika'nın Hayırlı, Türkiye'nin Hayırsız Evlatları, Tarih Sizi Affetmeyecek" pankartı asıldı ve korteje "Hayır" bildirileri atıldı.

Kortejdekiler buna "Darbeci CHP" sloganıyla karşılık verdi.

Seçim günü, sandıklar açılmadan önceki en önemli haber, gazetecilerin Kemal Kılıçdaroğlu'nun oy kullandığını görüntüleyememesiydi. Zira CHP lideri, oy kullanamamıştı.

Kılıçdaroğlu bu durumu daha sonra şöyle açıklayacaktı:

"İstanbul'da kaydımın olduğunu ben de biliyordum. Ama bizim bilgimiz dışında tutanak tutulup kaydım siliniyor. Oysa ben de her yurttaş gibi oy kullanacaktım. Ama gerçekten bu tablo hoş değil. Sadece nüfus cüzdanı ile gidip İstanbul'da oy kullanacağımı düşünüyordum".

Ve ilerleyen saatlerde ise çıkan sonuçlar AKP'nin yüzünü güldürüyordu.

Seçmenin % 57,88'si "Evet", % 42,12'si "Hayır" diyerek yeni anayasayı kabul etmişti.

BDP'nin boykot çağrısının etkisiyle katılım ise % 73,71'de kalmıştı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sonuçların ardından ilk olarak AKP İstanbul İl Başkanlığı'nda bir açıklama yaptı. Erdoğan konuşmasında 'darbeci anlayışın kaybettiğini' söyledi:

"İsteseler de istemeseler de her vesayetçi anlayış kaybetmiştir. Bu gün bu akşam kaybeden darbeci anlayış olmuştur".

Erdoğan konuşmasında uzun bir teşekkür listesi hazırlamıştı.

Başbakan'ın konuşmasının teşekkür bölümünün bir bölümü şöyleydi:

"Bu anayasa paketine destek veren CHP'li kardeşlerimi kutluyorum, MHP'li kardeşlerimi kutluyorum, BDP'li kardeşlerimi kutluyorum. Tehditlere aldırmadan sandığa giden kardeşlerimi kutluyorum. Başından itibaren 'Evet' diyerek desteğini ortaya koyan Saadet Partili kardeşlerimi kutluyorum. BBP'li kardeşlerimi kutluyorum. Bağımsız Ülkücüler'i kutluyorum. Türk aydınlarını, Devrimci Solcu İşçi Parti'li arkadaşlarımı kutluyorum, liberalleri kutluyorum. AK Parti'ye gönül veren sevdasını veren AK Parti'li kardeşlerimi kutluyorum. Sürecin içerisinde TOBB Başkanı'nın yaptığı açıklama... Kendilerini kutluyorum. Hak-İş Konfederasyonu, Memur-Sen'i başından itibaren verdiği destek nedeniyle kutluyorum. STK'lar olarak destek verenleri özellikle kutluyorum. Genç Sivilleri kutluyorum".

Erdoğan'ın Gülen Hareketi'ne teşekkür ettiği şu sözleri, dinleyiciler tarafından alkışlarla kesildi:

"Dünyanın dört bir yanından, Okyanus ötesinden bu sürece destek veren tüm kardeşlerimi de kutluyorum."

Yoğun alkış üzerine Erdoğan ekledi:

"Ne yapalım, okyanus ötesine mesajlar olduğuna göre, bizim de bu mesajı verenlere bir mesajımızın olması lazım".

Erdoğan daha sonra İstanbul'dan Ankara'ya geçerek, AKP Genel Merkezi önünde, 2007'de yaptığına benzer bir "balkon konuşması" yaptı.

Erdoğan konuşmasında "Hayır" ve "Boykot" diyenlere de seslenen bir üslubu tercih etti:

" 'Evet' diyenlerin iradesi de 'Hayır' diyenlerin iradesi de, sandığa gitmeyenlerin tercihi de saygıya değerdir. Hiç kimsenin bu iradeyi küçümseme, yok sayma, görmezden gelme hakkı yoktur, olamaz.

"Şahsıma, partime yönelik hakaretler, şık olmayan yakıştırmalar nedeniyle ben hakkımı helal ediyorum. Ben de gerçekten birilerini incittiysem ben özür diliyorum. Artık geçmişe takılıp kalmadan ileri bakalım. Siyasi parti genel başkanlarını bu kutlu yolculuğa, demokrasi sürecine ülke menfaati için işbirliğine davet ediyorum.

Boykota yüksek katılım nedeniyle en yüksek oranları Doğu ve Güneydoğu Anadolu kentlerinde çıktı.

Kürt illerinde "Evet" oylarının bu kadar yüksek çıkmasının asıl nedeni BDP'nin boykot çağrısıyla paralel olarak sandığa gitme oranlarının düşüklüğüydü.

Örneğin 128 bin 572 kayıtlı seçmenin bulunduğu Hakkari'de sadece 11 bin 634 kişi oy kullanmış, katılım oranı yüzde 9,05'te kalmıştı.

Hakkari'den sonra en düşük katılım, "Evet" oylarının % 89,08 çıkacağı Şırnak'ta olmuştu: % 22,50. Bunu % 34,8'le Diyarbakır takip ediyordu.

"Evet" oylarının en yüksek oranda göründüğü, 274 bin 121 kayıtlı seçmenli Ağrı'da 154 bin 668 kişi oy vermiş, 100 binden fazla seçmen sandığa gitmemiş, katılım yüzde 56,42 olmuştu.

Referandumda, MHP'nin güçlü olduğu yerlerin önemli bir bölümünde "Evet" oyu çıktı.

MHP'nin, Devlet Bahçeli'nin seçim bölgesi Osmaniye dahil 'kaleleri' çökmüştü.

2009 yerel seçimlerinde İl Genel Meclisi sonuçlarında MHP'nin % 42,2, CHP'nin % 12,2 oy aldığı Osmaniye'de seçmenin % 53,43'ü Evet, % 46,57'si Hayır demişti.

Birçok kentte çıkan hayır oylarının oranı, 2009 seçimlerine göre MHP ve CHP oylarının toplamından az çıktı.

2009'da MHP'nin % 27,1, CHP'nin ise % 8,1 oy aldığı Aksaray'da seçmenin % 23,35'i "Hayır" dedi.

Çankırı'da MHP'nin 2009 oy oranı % 32,1, CHP'ninki % 4,1'di. Referandumda ise "Hayır" % 23,49'da kaldı.

Gümüşhane'de "Hayır" % 21,52 çıktı. Halbuki 2009'da MHP (% 24,5) ve CHP (% 7,9) oylarının toplamı % 30'u geçiyordu.

2009'da MHP'nin % 30,3, CHP'nin % 7,7 oy aldığı Yozgat'ta "Hayır" oranı % 22,68 oldu.

Benzer bir durum Ankara'da da yaşanacaktı. Kentte 2009'da CHP % 28,9, MHP % 25 oy almıştı. Referandumda "Hayır" oyu ise % 45,93'te kalacaktı.

1961 Anayasasına en yüksek, 1982 Anayasasına ise en düşük desteği veren kentlerden Tunceli, en fazla "Hayır" diyen kent oldu.

Tunceli'yi Trakya, Ege ve Akdeniz bölgesinden kentler takip etti.

Hayır listesinde başta olan kentler şunlardı:

Bu kentlerin dışında Adana, Eskişehir, Denizli, Hatay, Balıkesir, Bilecik, Manisa, Uşak, Artvin de hayır demişti.

Avrupa Birliği (AB) sonuçtan memnundu.

Birliğin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Štefan Füle, Türkiye'de referandumun sonucunu "doğru yönde atılan bir adım" olarak nitelendirdi.

Štefan Füle, sonucun demokrasi ve temel hürriyetleri de kuvvetlendireceğini, halkın 'askerî darbelerin geri geleceği korkusuna' son verdiğini söyledi.

Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, "Bu Türkiye'nin Avrupa standartlarına yaklaştığını gösteren bir işaret" dedi.

ABD Başkanı Barack Obama da Başbakan Erdoğan'ı telefonla arayarak halk oylamasında çıkan sonucun Türk demokrasisini daha da güçlendireceğine inandığını belirtti.

Türkiye'de 2010'da yapılan anayasa değişiklikleriyle ilgili tartışma ilerleyen yıllarda hiç bitmedi.

Bir kesime göre Türkiye, ilk kez 12 Eylül'le yüzlemiş, "vesayet rejimi" geriletilmiş, demokratikleşme yolunda büyük bir adım atılmıştı.

Bir kesime göre ise AKP bu anayasayla birlikte yargı başta olmak üzere devletin tüm kademelerini denetimi alma şansı bulmuş ve Türk tipi bir başkanlık sisteminin önünü açmıştı.

Aradan 7 yıl geçtikten sonra şu yorum farklı görüşlerden kişiler tarafından sahiplenilecekti:

"2017 referandumu, 2010 referandumunun devamıdır".

Tabii kimileri bunu kimileri son derece olumlu, kimileri ise son derece olumsuz bir süreklilik anlamında açıklayacaktı.