'2014 yılında ekonomi 2013'e göre daha kötü bitecek'

'2014 yılında ekonomi 2013'e göre daha kötü bitecek'

Mahfi Eğilmez*

2014 yılının son çeyreğine giriyoruz. 2014 yılı başlangıçta umulduğu gibi düzelmenin başlayacağı bir yıl olmadı. Tam tersine durum daha kötüye gitti. Birçok şeyin daha da bozulduğu, zor ve sıkıntılı bir 9 ayı geride bırakıyoruz. Son çeyrekte bir mucize olmayacağına göre bu yıl geçen yıldan daha kötü bitecek. Sadece Türkiye için değil birçok ekonomi için.

Aşağıda eldeki son verileri yılbaşı ve yılsonu olarak karşılaştırmalı vermeye çalışayım.

İlk çeyrekte yüzde 4,7 büyüyen ve bu performansıyla beklenenin üzerine çıkan ekonomi ikinci çeyrekte hız keserek bu kez de beklenenin altında bir oran olan yüzde 2,1’e geriledi. Harcamalar yönünden hesaplandığında GSYH’nın en büyük bileşeni olan özel nihai tüketim harcamalarındaki büyümenin yüzde 0,4’e gerilemiş olması büyümeyi olumsuz yönde önemli ölçüde etkilemiş görünüyor.

İşsizlik verilerine baktığımızda geçen yıla göre bu yıla düşüşle başlayan işsizlik verisinin yeniden artışa geçtiğini görüyoruz. Mayıs ayında yüzde 8,8’e kadar gerilemiş olan işsizlik oranı Haziran ayında tekrar yüzde 9,1’e yükseldi. Önümüzdeki aylara ilişkin yapılan değerlendirmeler işsizliğin artmaya devam edeceğini gösteriyor. Bu olumsuz gelişme, büyümenin düşüşünü açıklayan bir görünüm sergiliyor.  Ocak - Ağustos bütçe verilerinden, bu yılın harcamalarına dayalı vergiler olan dahilde alınan KDV’nin geçen yılın aynı dönemine göre % 0,4, ÖTV’nin ise yüzde 4,2 arttığını görüyoruz. Enflasyonun yüzde 9,5’a ulaştığı bir ortamda bu vergilerde enflasyonun altında kalmış artış oranları bize bu yıl tüketim harcamalarında ciddi düşüş olduğunu gösteriyor. Ki bu durum büyüme verisiyle de örtüşüyor.  

Büyümedeki düşüş, cari açıktaki gerilemeden de gözlemlenebiliyor. Cari açık, geçen yılsonunda ulaştığı yüzde 7,4’lük düzeyden yüzde 6’nın altına gerilemiş durumda. Türk büyüme modelinin ithalata (ve dolayısıyla cari açığa) bağlı olduğunu bildiğimiz için bu bir sürpriz değil. Büyüme düşüyor, dolayısıyla cari açık da daralıyor. Cari açıktaki düşüş peşi sıra ithalde alınan KDV tahsilatını da olumsuz etkiliyor. İthalde alınan KDV’de geçen yılın ilk 8 ayına göre yalnızca yüzde 2,5 artış gerçekleşmiş görünüyor. Kurların ve enflasyonun çok daha fazla arttığı bir ortamda bu vergi artışı aslında gerilemeyi ifade ediyor. 

Buraya kadar anlattıklarımı bir çizelgeye dökmeye çalışayım.

Tüketim ↓ Dahilde alınan KDV ve ÖTV ↓ Tüketim ↓ Cari açık ↓ Cari açık ↓ İthalat ↓ İthalde alınan KDV ↓ Tüketim ↓ Cari açık ↓ Büyüme ↓ Büyüme ↓ İşsizlik ↑

Bu çizelgeye bakınca her şeyin başlangıcı tüketimde yatıyor gibi görünüyor. Tüketimde yani talepte düşüş ortaya çıktığında her şey kötüye gidiyor.

Talep iki şekilde çıkıyor karşımıza: İç talep ve dış talep. İlk çeyrekte iç talep ivmesini kaybeden Türkiye, dış talepteki artışa dayalı olarak büyüdü. İkinci çeyrek bize iç talepte gelişme olmadığı gibi dış talebin de zayıfladığını gösteriyor. Talep yoksa arz da olmaz. Kimse sonsuza kadar stoklamak için üretime devam etmez. Üretim olmazsa yatırım yapılmaz, yatırım yapılmazsa da büyüme olmaz.

Bütün bu gelişmeler birbiriyle tutarlı. Bu görünümle tutarsız tek gösterge olarak karşımıza enflasyon çıkıyor. İç talebin ve büyümenin düştüğü bir ortamda düşmesi gereken enflasyon yüksek kalmaya devam ediyor. Bunun en önemli nedenlerinden birisi Dolar kurunun geçen yıla göre yüksek seyretmesi. Geçen yılın ilk 9 ayında ortalama 1,94 TL olan Dolar kuru bu yılın ayni döneminde ortalama 2,16 TL olmuş. Üretimi önemli ölçüde ithal girdilere (enerjiden hammaddelere, ara mallarından yatırım mallarına kadar) dayanan bir ekonomide Dolar kurunun artması maliyetleri önemli ölçüde yukarı itiyor. Bu artışı denetim altına almak için daha çok yabancı kaynak çekmek gerekiyor. Bunun için de faizi artırmak gerekiyor. O da ayrı bir maliyet unsuru. Büyümek için yapması gereken yatırımlara dış kaynak çekebilmekten başka çaresi olmayan ekonomilerin karşısına çıkan faiz – kur kısır döngüsü bizim de karşımıza çıkmış bulunuyor. Bir yandan iç tasarrufları artıralım bir yandan da yabancı kaynak çekmeye devam edelim deyip faizi yüksek tutsak tüketimi daha da kısıp talebi düşüreceğiz. Ki o zaman büyüme iyice elden gidecek. Büyümeyi desteklemek için talebi canlandıralım ve bunun için de faizi düşürelim desek bu kez yabancı kaynak girişi düşecek ve kur yükselecek o da enflasyonu iyice yukarı çekecek.

Bugünkü görünümüyle Türkiye, faiz kur sarmalının yol açtığı düşük büyüme - yüksek enflasyon döngüsüne girmiş bulunuyor.

Mahfi Eğilmez'in bu yazısı http://www.mahfiegilmez.com'dan alınmıştır.