2019'da küresel ekonomik beklentiler: Resesyon ve kriz kaygıları ne kadar haklı?

2019'da küresel ekonomik beklentiler: Resesyon ve kriz kaygıları ne kadar haklı?

On yıl, toplam 12 trilyon dolarlık mali kurtarma paketleri, sert bir resesyon, ardından uzun durgunluk (ya da zayıf toparlanma) döneminden sonra, 2019'a girerken dünya ekonomisinin geleceğine ilişkin tartışmalar artıyor.

The Economist dergisinin "sallantılı" olarak tanımladığı dünya ekonomisinde, yeni bir resesyon hatta bir mali kriz gündemde olabilir mi?

Bu ve benzeri kaygılar hiç de yersiz değil. Büyüme oranlarında yavaşlama eğilimi, borsalarda ani dalgalanmalar görülüyor. On yıl önce mali krize yol açan en önemli etkenlerden küresel borç yükünde belirgin bir azalma yok.

Borsalarda fırtına

Ekim ve Kasım aylarında, Amerika'dan Çin'e dünyanın önde gelen borsalar aniden, 2018 yılının tüm kazanımlarını silecek biçimde sallandılar.

Wall Street Journal'da bir değerlendirme, bu sarsıntıda borsalardan silinen değerin dünya ekonomisinin yüzde 10'una yakın bir büyüklüğe ulaştığı tahmin ediliyordu.

Piyasalarda Kasım ayının son haftasında başlayan toparlanma, G20 toplantısında ABD ve Çin "ticaret savaşlarına", bir çözüm aramak üzere "ateşkes" ilan ettiklerine ilişkin izlenimlerin etkisiyle biraz daha güçlendi, piyasalar geçici olarak da olsa rahatladı.

Ancak Aralık ayının ilk haftasında, bu "ateşkes"e güven azalırken, Başkan Trump'ın attığı bir Tweet'in ardından Çarşamba günü ABD borsaları bir kez daha sarsıldı.

Dow Jones, S&P 500 ve Nasdaq endeksleri, yine, bir günde yüzde 3'den fazla değer kaybettiler. Sarsıntıdan dünya borsaları da etkilendi. Nikkei (Japonya) yüzde 0,53, Şanghay (Çin) yüzde 0,61 düştü. Gerileme eğilimi Londra, Frankfurt, Paris borsalarına da yansıdı.

Dün itibariyle New York'ta, Dow Jones indeksinin 2018 kazancı yüzde 1.22'ye gerilemişti. Sarsıntıda önemli bir rol oynayan teknoloji sektörü hisselerini izleyen Nasdaq endeksi de yılı yüzde 4,5 düzeyinde pozitif alanda kapatacak gibi görünüyor.

Buna karşılık Avrupa ve Asya'da borsaları yılı sırasıyla yaklaşık, yüzde -16,8 (Dax-Almanya), -8,7 (FT-100, Londra), -3,1 (Nikkei-Japonya), -7,33 (Hengseng-Hong Kong) gibi kayıplarla negatif alanda kapatacak gibi görünüyorlardı.

Kısacası dünya mali piyasaları oldukça tedirgin. Bu tedirginlik 2007-8 yıllarında sık tekrarlanan bir şakayı akla getiriyor: "Biri omuzuna dokunsa hemen satmaya başlıyor".

Ekonomik tartışmalarda, borsalardaki sallantının arkasında, dünya ekonomisinde faizlerin yükselmeye ve likidite bolluğu döneminin sonuna gelindiğine ilişkin algıların yanı sıra, "ticaret savaşlarının" ekonomilerin performansları üzerindeki olası olumsuz etkilerine ilişkin kaygılar öne çıkıyor.

MarketWatch sitesinin konuştuğu kimi ekonomistler, bu sarsıntının gelecek yıl bir resesyon olasılığını yüzde 20 oranında arttırdığı kanısında.

Daha kötümser analistler ve kimi fon yöneticileri, Ocak ve Şubat aylarında borsada çok daha sert bir sarsıntının yaşanabileceğini düşünüyorlar.

Ekonomik büyüme açısından borsaların performansı önemlidir.

Ancak ünlü ekonomist Paul Samuelson'un 1966 yılında Newsweek dergisinde yayımlanan makalesinde yaptığı şakayı anımsamakta da yarar var: "Geçmişte piyasalar 5 resesyondan dokuzunu bildiler."

Diğer bir deyişle mali sarsıntıları ekonomik durgunluk izleyebilir ama, izlemeyebilir de… "Reel ekonomi" olarak adlandırılan üretim ve ticaret alanına da bakmak gerekiyor.

Ekonomilerde yavaşlama eğilimi

The Econonomist Intelligence Unit son raporunda, dünya ticaretinin büyüme hızının 2017'de yüzde 5,2'den 2018 de yüzde 4'e düştükten sonra bu eğilimi koruyarak, 2019'da yüzde 3,4'e gerilemesini bekliyor.

Uluslararası kurye şirketi DHL'de küresel ticaretin büyüme hızında, 2019 başında bir yavaşlama bekliyor. Küresel fon yönetim şirketi Schroders gibi, 2019'da dünya ekonomisinde büyüm hızının, yüzde 2,5-3 olarak düşünülen resesyon sınırına dayanmasını bekleyen kötümserler de var: Schroders baş ekonomisti Keith Wade, Outlook 2019: Global Economy notunda, küresel ekonomik büyümenin 2018'de 3,3'ten 2019'da 2,9'a gerileyeceğini düşünüyor.

Bu beklentilerin şekillenmesinde, olası ticaret savaşlarının kısıtlayıcı etkilerinin yanı sıra, dünyanın önde gelen ekonomilerinin hız kesmeye başlaması önemli bir rol oynuyor.

IMF, son "Dünya Ekonomisinde Durum" (World Economic Outlook- Ekim 2018) raporunda gelişmiş ekonomilerde ekonomik etkinliğin, 2018 yılının ilk yarısında, 2017 yılına göre hız kesmeye başladığını saptıyor.

Rapor, dünya ekonominin 2018 ve 2019 büyüme hızına ilişkin Nisan ayında açıkladığı beklentileri yüzde 0,2 oranında azaltıyor ve genelde ekonomik büyümenin dengesinin zayıfladığını, kim ülkelerde de gerilemeye başlama noktasında olduğunu söylüyor.

IMF'yi, özellikle küresel toplam borç yükünün artmaya devam ederek, 247 trilyon dolarla, küresel hasılanın yüzde 318'ine ulaşması kaygılandırıyor.

ABD'de genel hava bir ekonomik toparlanma devresinin sonuna gelindiği yönünde. Faizler yükseliyor, şirket karlarında bir yumuşama görülüyor, bütçe açığı hızla arıyor.

New York Times yeni evlerin satışlarında ekim ayında aniden yüzde 8.9 oranında bir düşüş yaşandığına dikkat çekiyor. Hava kara, deniz nakliyat verileri de bir ekonomik yavaşlamaya işaret ediyor.

Morgan Stanley'in baş Global Ekonomi Stratejisti Ruchir Sharma, şirket borçlarının geride bıraktığımız sekiz yılda üç kat artarak, 2008 krizi öncesindeki rekor düzeylere ulaştığına dikkat çekiyor.

Dünyanın ikinci büyük ekonomisi Çin'de ekonomik büyüme 2017 yılında yüzde 6,7'den 2018'de yüzde 6,5'e, 2019'da da yüzde 6 düzeyine gerilemesi bekleniyor.

Ancak birçok gösterge yavaşlamanın resmi büyüme verilerinin gösterdiğinden daha derin olabileceğini düşündürüyor.

Örneğin Kasım ayı verileri, imalat sanayii satışlarında beklenmedik bir gerileme sergiliyor.

Yeni ihracat siparişlerinin altı aydır düzenli olarak gerilemekte olduğu, yeni ithalat siparişlerinin düştüğüne dikkat çekiliyor.

Bloomberg, "China International Capital Corp." ekonomistlerinin yayımladıkları bir bilgi notunda "iç tüketim öncü göstergelerinin hızla gerilemekte olduğuna" dikkat çektiklerini aktarıyor.

Çin ekonomisindeki yavaşlama eğiliminin bir diğer belirtisi de lüks tüketim harcamalarındaki gerileme.

Çin lüks tüketici marka mallarına yılda 90 milyar dolar harcıyor. Ancak bu yıl Manhattan ve Paris'teki lüks mağaza sahipleri Çinli müşterilerin talebine bir yumuşama gözlemliyorlarmış.

Euromonitor ve Bain& Co gibi araştırma şirketleri de bu yıl Çinli tüketicinin harcamalarında daha çekingen davrandığına dikkat çekiyorlar.

Çin ekonomisinin büyüme hızı son yıllarda gittikçe artan oranda kredi genişlemesine dayanıyor. Ancak 34 trilyon dolara ulaşan toplam (kamu+özel) borç (gerçek miktar daha yüksek olabilir), yalnızca Çin için değil, özellikle dünya mali piyasalarında bir kriz ve olası bir küresel resesyon riskini arttırması açısından gittikçe artan oranda kaygı yaratıyor.

Benzer bir yavaşlama havası AB bölgesi için de söz konusu.

Preject Syndicat'da London School of Economics'ten Prof. Lucrezia Reichlin AB'de ekonomik büyüme hızının 2017 yılının üçüncü üç aylık döneminden bu yana gerilemeye başladığına dikkat çekiyor; Almanya ekonomisindeki yavaşlama eğiliminin AB bölgesi için iyi bir haber olmadığını vurguluyor.

Gerçekten de Almanya'da perakende satışları ekim verilerine göre dört aydır düşmekteydi. Alman ekonomisinin lider sektörlerinden oto endüstrisinde de üretim ağustos ayında, yüzde 7 oranında düşmüştü.

Almanya'da yönetime danışmanlık yapan Ekonomik Konsey ekonomistlerinin de, 2018 ve 2019 ekonomik büyüme beklentilerini sırasıyla, yüzde olarak, 2,3'ten 1,6'ya ve 1,8'den 1,5'e çektikleri görülüyor.

Almanya Ticaret Odaları da ihracatın büyüme hızının bu yıl yüzde 2,8 ile geçmiş yılların ortalamasının yarısına gerilemiş olmasından yakınıyor.

Ancak, Almanya'nın önde gelen ekonomi gazetesi Handelsblaat'a göre tüm bunlar, Almanya ekonomisinde bir yavaşlamaya işaret ediyor ama, bir resesyon söz konusu değil.

Gelişmekte olan piyasalardan gelen haberler de iyi değil

ABD, Çin ve Avrupa Birliği'nden (Almanya) sonra dünya ekonomisinin dördüncü ayağını Arjantin, Brezilya, Endonezya ve Güney Afrika gibi gelişmekte olan ekonomiler oluşturuyor. Bu alanda da ekonomik performanslara ilişkin, son haftalarda iyi haberlere çok sık rastlanmıyor.

Bloomberg, analistlerin, gelişmekte olan ülkelerin şirketlerinin karlarına ilişkin beklentilerini Nisan ayındaki son hesaplamalara göre yüzde 6 oranında düşürdüklerini aktarıyor. Conference Board Ekonomistleri de gelişmekte olan ülkelere ilişkin ekonomik büyüme beklentilerini yüzde, 3,8'den 3,7'ye çekmişler.

Özetle, gelişmekte olan ülkelere yönelik beklentiler, iyimser olma çabalarına karşın, oldukça belirsiz.

Bu ülkelerin dolar cinsinden borçlarının, 2008 sonunda dünya ekonomisinin yüzde 9'undan 2018 yılının başında yüzde 14'üne yükselmiş olması kaygı yaratıyor.

Mutlak miktar olarak 5,5 trilyon dolara ulaşan bu borç yükü, bu ülkelerin ekonomilerini dolar faizlerindeki hareketlere çok duyarlı bir konumda tutuyor.

Dolar faizleri artmaya başladığı için, bu ülkelerin ekonomilerinde döviz ve borç krizi, bir "bulaşıcılık" dalgasının global mali sistemi sarsma riskleri de artıyor.

Buna karşılık, iyimser yaklaşımlar, dolar faizlerindeki arışın 2019 içinde duracağına 2019 yılında gelişmekte olan piyasalar içinde ekonomileri göreli olarak daha dengeli konumda olanların, yabancı yatırımcılar açısından yeniden çekici bir konuma yükseleceklerini düşünüyorlar.

Bu çekiciliğin, borç yükünü daha da arttırarak olası bir krizin gelecekte çok daha şiddetli biçimde yaşanmasına katkıda bulunacağını düşünenler de var.

Tüm bunlara, ticaret savaşlarını, sağ popülizmin küreselleşme karşıtı milliyetçi politika önerilerini ekleyince, 2019 için karşımıza oldukça istikrarsız bir karışım çıkıyor.