Türkiye’ye Irak’taki Kürt doğalgazını getirme projesinin takvimi belli oluyor. Atlantic Council toplantısı için İstanbul’a gelen Genel Energy CEO’su Tony Hayward, “Hedef 2020 yılında Türkiye pazarına 10 milyar metreküp doğalgaz taşımak ki bu Türkiye’nin yıllık doğalgaz ihtiyacının yüzde 20’si demek” dedi.
Hürriyet gazetesinden Cansu Çamlıbel’e konuşan Tony Hayward, Ortadoğu’daki enerji projelerini ve gelecekteki planlarını anlattı. Çamlıbel’in “Doğalgaz için işlem tamam” başlığıyla yayımlanan (23 Kasım 2014) söyleşisi şöyle:
Irak merkezi hükümeti ve Kürt özerk yönetimi geçen hafta uzun süren ihtilaftan sonra petrol ihracatında anlaştı. Bu sizin için ne ifade ediyor?
Tarih kitapları 2014’ün Kürt petrol ve doğalgazının tarihi açısından bir dönüm noktası olarak yazacak. Bunun üç sebebi var. Birincisi, Türkiye ile birlikte kendi kaynaklarını uluslararası pazara ulaştıracak bir altyapı inşa ettiler. Petrollerini uluslararası pazarda satmayı da başardılar. Bu zaten kendi içinde oyunu değiştiren bir hamledir. İkincisi, IŞİD geldi ve harita değişti. Daha önce Irak’la komşu olan Kürdistan Bölgesel Yönetimi bir anda İslamcı köktendincilerle 600 kilometrelik bir sınıra sahip olarak buldu. Bu insanlar Irak’ın ana petrol ihracat yollarına ulaşımı da kontrol altında tutuyor. Şu noktada Kerkük petrolünü Kürt altyapısını kullanmadan ihraç etme ihtimali yok. Dolayısıyla da günde 300 bin varil petrol Kerkük’te sıkışıp kalmış durumda. Bugün Irak’taki üretim potansiyelinin yüzde 10’undan bahsediyoruz. Üçüncü önemli faktör ise Bağdat’ta değişen yönetim. Yeni yönetim Kürdistan Bölgesi ile ilişkilerde farklı bir kafa yapısına sahip, herkesin çıkarına bir uzlaşma arayışı içinde.
Bağdat’taki merkezi hükümetin yeni tavrına bakıp Irak bir süre daha bütün olarak kalır diyebiliyor musunuz? Mesud Barzani’nin bağımsızlık ilanını referanduma götürme sözünü de dikkate alarak değerlendirir misiniz?
Ben bir siyasetçi ya da bu konularda uzman değilim. Ama bana kalırsa şu an Bağdat’ta değişen ton sayesinde Kürtler halen Irak diye tanımlanan coğrafyada petrollerini satıp kendi gelirlerini yaratma konusunda gerçek bir fırsat yakaladılar.
Bahsettiğiniz yeni haritada Kerkük fiilen Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin kontrolü altında görünüyor belki ama yine de statüsünün yasal bir süreçle belirlenmesi gerekmiyor mu?
Doğru söylüyorsunuz ama şu noktada Kerkük’te anayasal olarak ne olacağını sahadaki gerçeklikten ayırmayı gerektiren bir fırsat var. Eğer bugün bütçeniz tamtakırsa ve savaştaysanız ekonomik önceliğiniz gelir yaratmaktır. Bağdat, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile birlikte çalışıp onların altyapısını kullanarak Kerkük’teki 300 bin varil petrolü gelire çevirebilir. Bugün Kürdistan’dan yapılan ihracatın yıl sonunda 400 bin varile ulaşması bekleniyor. Kerkük’tekini eklerseniz 700 bin varil eder.
Türkler buna ne der?
Bence Türkler mest olur. Bugün Erbil ile Bağdat’ı bir araya getirecek her şey Türkiye tarafından desteklenir. Sonuçta Kerkük’teki gazın Kürtlerin altyapısı kullanılarak Türkiye’ye getirilmesinden bahsediyoruz.
Bu konu bu kadar Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile Ankara arasında net bir biçimde müzakere edildi mi?
Kesin olarak bilmiyorum ama bunun görüşmelerin bir parçası olduğunu tahmin ediyorum. Eğer olmamışsa şaşırırım.
Bugüne kadarki 25 tanker satışından Kürdistan Bölgesel Yönetimi için Halkbank’a yatan paraya ne oldu?
Anladığım kadarıyla para artık Halkbank’ta birikmiyor, Erbil hükümetine gidiyor. Maliki, merkezi bütçeden Kürtlerin payını vermezken bir de IŞİD gelince Türkiye bir tercih yaptı. Petrol satışından gelen para Halkbank’a yattı. Türkiye bunun yüzde 5’ini hazırlık ve bekleme için aldı. Bir miktar da transport ve gümrük vergisi olarak. Gerisi de Kürdistan’a gitti.
Ceyhan üzerinden satıştan Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne bugüne kadar giden para ne kadardır?
Taner Yıldız bugüne kadar 25 milyon varil petrol satıldığını söylüyor. Varil başına 85 ila 90 dolar aldıklarını düşünüp hesabı yapın. Evet çok para. Kürtlerin anayasal olarak hak ettikleri kadar değil ama yine de çok para. Bir de şu var; aslına bakarsanız şu an Kürdistan Bölgesi’nden yapılan petrol ihracatının Türkiye açısından büyük bir ekonomik önemi yok. Türkiye için asıl önemli olan bu işbirliğinin gaz boyutu.
Ankara ile Erbil arasındaki son dönemdeki işbirliğinin ruhunda petrole karşı doğalgaz gibi bir durum var, doğru mu?
Açık bir ticaretten bahsediyoruz burada. Kürtler Türkiye’ye doğalgaz satma karşılığında tüm altyapıya sahip oldular. Siz benden iyi biliyorsunuz ki Türkiye’nin endojen bir enerji üretimi yok. Her yıl toplamda 50-60 milyar dolar doğalgaz alımı için harcıyor. Aldığı ülkeler Rusya, Azerbaycan ve İran. Ama arzu çeşitlendirmek isteği ortada. Geçen hafta Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile doğalgazı nasıl geliştirmeye başlayacağımız konusunda anlaştık. Yakın zamanda bölgede iki tane çok büyük gaz sahası keşfettik. İkisinin arasında 12 ila 20 trilyon metreküp hacminde gaz yatağı var. İkisinin toplamı neredeyse Şahdeniz’in yarısı kadar. Çok ciddi miktarda doğalgaz Türkiye’nin kapısının eşiğinde duruyor, hem de bunu Türkiye’ye getirmenin maliyeti çok düşük. 2017’de hadi bilemediniz 2018’de Kürt gazının Türkiye piyasasına ulaşması öngörülüyor. Hedef 2020 yılında Türkiye pazarına 10 milyar metreküp doğalgaz taşımak ki bu Türkiye’nin yıllık doğalgaz ihtiyacının yüzde 20’si demek. 2025’te bu rakamın potansiyel olarak 20 milyar metreküp seviyesine çıkması muhtemel. Yani o tarihte tahmin edilen doğalgaz ihtiyacınızın yüzde 30’u kadar. Bugün bence Türk şirketler için Kürdistan’daki en ilgi çekici şey doğalgaz fırsatları.
Rakamlar güzel de bunu yapmak için Erbil’in yine Bağdat’ın onayına ihtiyacı yok mu?
Kürtlerin hayata bakışını gördünüz; petrollerini ihraç etmek için Bağdat’ın onayını beklemediler. Doğalgaz konusunda da benzer bir bakış açısına sahipler. Samimiyetle konuşursak ben de bu kez Bağdat’ın müdahale etmesinin çok daha zor olduğunu düşünüyorum.
Erbil ile Bağdat arasında petrol satışı için başlayacak müzakerelerden nasıl sonuç çıkarsa çıksın doğalgaz meselesi bundan bağımsız olarak yürüyecek, öyle mi?
Bağımsız bir konu. Ama bir yandan da bahsettiğiniz sürecin sonunda tüm gelirlerin paylaşımı konusunda daha bütünsel bir yaklaşım çıkmasını beklemek de akla uygun olanı. İhtiyatlı bir iyimserlik içindeyim ancak elbette garantisi yok.
100 yıl önce hem Irak’ın hem de bölgenin sınırları büyük ölçüde Batılı egemen güçler tarafından belirlenmişti. Bugün yeni haritayı belirleyen IŞİD, sizin ifadenizle İslamcı köktendinciler mi?
Sınırları belirleyen İslamcı köktendinciler mi emin değilim. Çok etkili oldukları ortada ama ne kadar istikrarlı ve kalıcı olacakları meçhul.
IŞİD’i uzun vadede bir aktör olarak görmüyor musunuz?
Uzun vadede görmüyorum ama bence epey bir sene bizimle birlikte olacaklar. Bu insanların kolay bir biçimde yerlerinden oynatılabileceğine inanmıyorum.
Bir noktada ABD ve koalisyon ortaklarından geniş bir askeri harekat bekler misiniz?
Bence bunun olması zayıf bir ihtimal.
Peki askeri harekatı tercih eder miydiniz?
Başarılı olup olmayacağı belirsiz. Amerikan koalisyonunun Bağdat ve Afganistan’da yürüttükleri askeri harekatlara bakınca doğru müdahaleler olduğunu söylemekte zorlanırsınız. Bu sefer farklı olacağını düşünmek zor.