İNGİLİZ BASINI Independent'in iç sayfalarında Irak'ın karşı karşıya bulunduğu yeni savaş riskine ilişkin dikkat çekici bir haber var. Gazetenin Irak konularındaki uzman muhabiri Patrick Cockburn'ün Musul'dan gönderdiği habere göre, Bağdat ve ülkenin güneyinde şiddet olaylarında azalma yaşanırken, kuzeyde Suriye'den İran sınırına uzanan bölgede çatışmalar artıyor. Çatışmanın tarafları Kürt peşmergeler ve ağırlığını Arapların oluşturduğu Irak ordusu. Ülkede daha etkili olmaya başlayan ordunun etkinliğini Kürtlerin kontrolündeki kuzeye yayma çabası ise son dönemde yaşanan çatışmaların nedeni. Çatışmalar ise Barack Obama'nın Irak'tan asker çekme stratejisini baltalama riski taşıyor. Haberde Diyala ve petrol zengini Kerkük bölgesindeki Kürtlerin intihar saldırılarına hedef olduğu, Arapların da Kürtleri kendilerine karşı etnik temizlik kampanyası yürütmekle suçladıklarına yer veriliyor. Haberde görüşleri aktarılan Kürt yetkililer, hükümeti bölgede yüzde 80'i Araplardan oluşan birlikleri konuşlandırmakla suçlarken, bölgesel yönetimin başkanı Neçirvan Barzani ise, eğer anlaşmazlıklar Amerikalılar çekilene kadar çözülemezse taraflar arasında bir savaş yaşanacağı uyarısında bulunuyor. Sorunu başyazısında irdeleyen Independent, Kürtler'in Arapların da hak iddia ettiği topraklar için savaşmaya hazır olduklarının anlaşıldığına dikkat çekerek, şöyle devam ediyor: ''Irak, sonuçları bu kez ülke sınırlarının ötesine geçecek yeni iç çatışma riskiyle karşı karşıya. Iraklı Araplarla Kürtler arasında şiddetin artması, Kürt devletini yeniden gündeme getirecek bu da Türkiye'de tedirginliğe ve hatta daha da fazlasına neden olacaktır.'' ''Irak'ın diğer kesimlerindeki huzur ortamının bir diğer çatışmayı ve belki de ilkinden çok daha tehlikeli bir gerilimi tetiklemesi bir trajedidir. Ama Musul ve Kerkük'ün statüsü ihtilaflı kaldığı sürece, Irak savaşının bittiğini söyleyebilmek için çok erken olacaktır.'' 'İsrail'a silah yardımı durdurulsun' İsrail'in geçen yılın sonu, bu yılın başında Gazze'ye düzenlediği saldırılarda kullandığı fosfor silahları büyük tepkiye hedef olmuş, bu cephanenin sivillere yönelik kullanılmasının savaş suçu soruşturması gerektirdiği iddiası sıkça dile getirilmişti. Guardian'ın haberine göre, Uluslararası Af Örgütü-Amnesty International, bu beyaz fosfor bombalarının izlerinin Amerika Birleşik Devletleri'ne uzandığını saptamış. ''Gazze saldırılarında beyaz fosforun yanısıra kullanıldığı saptanan Amerikan menşeili diğer silahlar yüzlerce kilogramlık bombalar ve cehennem ateşi olarak adlandırılan füzeler.'' ''Af Örgütü, hem İsrail hem de Filistinli militan gruplara silah ambargosu uygulanması, Obama yönetiminin İsrail'e yönelik askeri yardımı durdurması. Amerika Birleşik Devletleri, İsrail'in yıllardır en büyük silah tedarikçisi. Bush döneminde 10 yıllık anlaşmayla Washington İsrail'e, 30 milyar dolarlık silah yardımı sağlamayı taahhüt etti.'' ''Filistinli gruplar ise, Rusya, Çin ve İran'da üretilen pek de karmaşık olmayan silah sistemleri kullanıyor, bazılarını da gizli kaynaklardan sağlıyor.'' 'Brown'ın yeni bankacılık kumarı' Ekonomi gazetelerde bugün öne çıkan gündem maddelerinden. Financial Times, Berlin'de toplanan Avrupalı liderlerin mali piyasaları ve hedge fonları kontrol etmek için sıkı yasal düzenleme konusunda uzlaşmaya varmalarını manşetinden duyuruyor okurlarına. Bir diğer uzlaşma noktası da, olağandışı uluslararası krizde sıkıntı yaşayacak ülkeleri kurtarmak için devreye girdiğinde kullanabilmesi için Uluslararası Para Fonu'nun mali kaynaklarını iki katına çıkarmak diyor Financial Times. Daily Telegraph'ın manşetinde ise Başbakan Gordon Brown'ın yeni bir bankacılık sektörü kumarına hazırlandığı iddiası var. Brown'ın masaya sürmeye hazırlandığı miktar ise 500 milyar sterlin. Bu hafta açıklanması beklenen plana göre bankaların zehirli olarak nitelenen riskli kredileri için ayrılacak sigorta fonunu oluşturacak bu 500 milyar sterlin. Bir diğer önlem, devletin ilk kamulaştırdığı olan Northern Rock'a, emlak kredisi olarak dağıtması için 14 milyar sterlin aktarılması. Üçüncü adım ise, bankalara nakit para aktarmak için bankalardan tahvil ve hisse senedi satın almak. Daily Telegraph, bu planların, daha önce atılan adımların başarısız olduğu anlamına geldiğine dikkat çekiyor. Çevreci nükleer yandaşları Independent 'in bu sabah manşetinden duyurduğu haber İngiltere'de Yeşil hareketin önde gelen isimlerinin nükleer enerji konusundaki muhalif tavırlarından 180 derecelik dönüş yaptıklarına işaret ediyor. Şimdi tutum değiştirdiklerini açıklayan isimlerin geçmişte muhalif tavırları nedeniyle hükümetin yeni nükleer santral inşaası politikasını dondurma kararı almasında etkili olduklarına dikkat çeken Independent'ın haberine göre nükleer enerji savunucusu çevreciler arasında çevre örgütü Greenpeace'in eski başkanı Stephen Tindale de var. Peki neden bu tutum değişikliği? Tindale şöyle açıklıyor: ''Nükleer santrallere kısmen çevre kirliliği ve nükleer atıklar nedeniyle, ama özellikle de nükleer silahların yayılması korkumdan muhaliftim. Fikrimin değişmesi de bir gece de olmadı.'' ''Zaman içinde özellikle Sibirya'da, donmuş tabakanın eriyerek metan gazının atmosfere yayılmasına neden olmasıyla sorun çok ciddi boyutlara ulaştı. Bu din değiştirmek gibi. Nükleere karşı olmak çevreci olmanın önemli bir parçasıydı, ama şimdi çevrecilerle konuştuğumda nükleer enerjinin ideal olmamakla birlikte iklim değişikliğinden çok daha iyi olduğu konusunda giderek yaygınlaşan bir kanı olduğunu görüyorum.'' Bu haberle aynı sayfada yer alan bir başka görüş ise, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda nükleer enerjiden daha etkin yollar bulunduğunu savunuyor. Yine İngiltere'nin önge gelen çevrecilerinden, Yerkürenin Dostları örgütünün eski başkanı Tony Juniper, yazısında para ve zaman israfı olarak nitediği nükleer enerji yerine yenilenebilir enerjiye odaklanmalı görüşünde. ''Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bir araştırmaya göre enerji tasarrufu için harcanan her bir dolar atmosfere karbon salınımının önlenmesi çalışmaları esas alındığında nükleer enerjiye harcanan bir dolardan daha verimli sonuç veriyor. Tasarrufun yanısıra daha yenilenebilir enerji, daha temiz otomobiller, daha az yoğun olan trafik, binalar için daha işlevsel enerji sistemleri, fosil yakıt kullanımını daha verimli ve temiz hale getirmek nükleer enerjiden daha iyi bir çözüm paketidir.'' ''Buna ek olarak genelde tüketimin azaltıldığı bir kültür değişikliği boyutu da olan bir enerji politikasına gerek var.'' (BBC Türkçe)ALMAN BASINI Neuer Osnabrücker Zeitung gazetesinde Berlin’de dün düzenlenen Dünya Finans Zirvesi’ne hazırlık toplantısıyla ilgili şu yorumu okuyoruz: “Berlin’deki buluşma, Dünya Finans Zirvesi’ne hazırlıklar çerçevesinde mali krizle mücadelede mutabakatın sağlandığının bir göstergesiydi. Şimdiye kadar reddedici bir tutum içinde olan İngiltere dâhil, hiç kimse mali piyasalara yeni düzenlemeler getirilmesi konusunda ayak bağı olmayacak. Bundan daha da önemlisi vergi cennetleriyle mücadele ve caydırıcı cezalarla, Avrupa mali piyasalara etkin kontrollerin getirilmesi konusunda öncü rol oynayacak. Çünkü vergi kaçakçılarının istifade edebileceği en ufak yasal boşluklar bile ortadan kaldırılmadıkça mali piyasaların tam kontrolü sağlanamaz. Şu an tek merak konusu Amerikan yönetiminin bu yönde nasıl bir tutum takınacağıdır. Ayrıca Çin ve Rusya gibi önemli devletlerinin de onayı gerekiyor. Zira bu ülkelerin desteği olmadan planlanan kontroller, yamalı bohçadan farksız olmaz. Berlin’deki toplantıda önemli mesafeler kaydedildi ancak daha yapacak çok iş var.” Düsseldorf’da yayımlanan Westdeutsche Zeitung gazetesinin aynı konudaki yorumunda da şu satırları okuyoruz: “Bankalar, Hedgefonlar ve Kredi derecelendirme kurumlarına yeni düzenlemelerin yanı sıra mevcut krizden çıkış politikalarına ilişkin alternatif bir kaçış stratejisi oluşturmak da önemli. Bu kez devletlerin omuzladığı devasa borç yükü ve sıfır faiz politikalarıyla, felce uğramış ekonomiler, mali krize neden olan aynı enstrümanlarla kurtarmaya çalışılıyor.” Hamburg'da yayımlanan Financial Times Deutschland gazetesinin mali kriz ve Dünya Finans Zirvesi öncesindeki buluşmayla ilgili yorumu şöyle: “Avrupalıların mali piyasaların kontrolü konusunda uzlaşmaya varmaları kadar önemli diğer bir konu da ABD’nin öngörülen; Hedge fonlarıyla kredi derecelendirme kuruluşlarının şeffaflaştırılmasına nasıl yaklaşacağıdır. Bu konuda Barack Obama’nın Avrupalılara selefinden daha yakın bir tutum takınacağı beklentisi ve bu yöndeki sinyaller ortada. Ancak son dönemde ABD’de ve Fransa’da devletin korumacılık eğiliminde olduğu yadsınamaz ve bu da bu öngörülen makro projeyi tehlikeye sokar. Bunun yanı sıra Avrupalıların tüm öneri ve beklentileri yerine getirilmiş olsa dahi bu, dünyayı finans kriz karşısında dirençli kılacak diye bir garanti yok. Mali piyasalardaki dev tsunami dalgalarının yegâne sebebi, kontrollerin yeterince iyi yapılmıyor olması değil. Düzenleyicilerin yaptığı işi anlamaları gerekiyor.” Mali krizin vurduğu Amerikan otomobil devi General Motors’a bağlı Alman Opel de zor günler geçiriyor. Opel yönetim kurulu son günlerde artan iflas söylentileri karşısında şirket yönetiminin yeni bir mali kurtarma planı hazırlığında olduğunu duyurdu. Şirketin General Motors’a bağlı İsveçli Saab şirketi gibi bu yılın mayıs ve haziran aylarına kadar ödeme kabiliyetini yitirebileceği yönündeki haberler Alman politikacıları alarma geçirmiş ve şirkete olası devlet yardımları konusundaki tartışmaları alevlendirmişti. Nürnberger Nachrichten gazetesinin konuya ilişkin yorumu şöyle: “Opel herhangi bir şirket değil. Sahipleri Amerikalı da olsa, Alman kültürünün bir parçası... Böylesi bir durumda ulusumuz, adeta hasta yatağının önünde bekleyip acaba yeni bir serum işe yarar mı? diye düşünüyor. Federal hükümetin, para vermeden önce ince eleyip sık dokuması yerinde bir tutum. Zira firmaların köklü isimlere sahip olması, gelecek garantisi için yeterli değil.” Braunschweiger Zeitung gazetesinin aynı konudaki yorumunda da şu satırları okuyoruz: “Devletin geleneksel Alman markası Opel’i vatandaşlarının vergi paralarıyla iflastan kurtarmaya hakkı var mı? Hayır yok. Ayrıca miLyarlık devlet garantileri ve benzer orandaki mali şırıngalarla şirketin yanlışlarını kapatabileceği izlenimi de yaratmamalı. Zira yardımlar işe yaramazsa, o zaman Alman vergi paraları iş sahalarını korumak bir yana Opel’in sahibi Amerikan General Motors’un kasalarına akacak demektir. Şirket şimdi yeni bir yapılandırma planı üzerinde çalışıyor. Bu kolay olmayacak. Mevcut mali krizde otomotiv branşında güçlü olan ayakta kalabilecek. Peki, devlet güç durumdakinin yanında olmak zorunda değil midir? Tabii ki öyle ancak yardıma muhtaç şirketlerin değil, vatandaşının yanında. (Deutsche Welle Türkçe)